hesabın var mı? giriş yap

  • türkler olarak genelde zaten bir ya da iki çocuk sahibi olduğumuzdan, onlara koyacağımız isimler bizim için en değerli kişi ya da kavramlara ait.

    on çocuğumuz olsaydı belki birine koyardık ama... kısmet.

    edit: anadolu'nun dilleri elbette zenginliğimiz. mesela romeika.

  • arapların yıllardır yaptığı bütün düşmanlıklara, ermenilere verdikleri desteklere rağmen filistin ve arap aşığı olanların görmesi gereken tweet'tir.

  • japon falan olmadığım halde paris ziyaretimde kapıldığım sendrom. kafayı yiyecektim lan.

    bu mu ulan, dedim. bu mu bize midnight in paris'lerde, amelie'lerde, before sunrise'larda, paris je'taime'lerde gösterilen paris, dedim. bu memleket öyle garip bir yer ki dostlarım, eğer şehre iner inmez le marriott gibi bi otelde kalamayacaksanız, parasızlıktan o leş metronun leş duraklarında burnunuza sidik kokusu çekeceksiniz demektir. eğer şehre gare du nord* gibi bir yerden girme ihtimaliniz varsa ve paris metrosu'nu kullanamayacak kadar yeniyseniz o şehre, şunu aklınıza sokun: her köşe başında üç zencinin beklediği o leş rue du faubourg saint dennis'i yürüyeceksiniz demektir şehre kadar. işte, lille'den büyük umutlarla bindiğim tgv'den gare du nord'da indiğimde, bütün bu başıma geleceklerden habersiz, sarı-sıcak bir paris beklentisiyle o gardan dışarı adımımı atmış idim fakat paris'in benim yoluma çıkardıkları, bir türlü bulunamayan bir hostel, ayrıca dolu bir hostelde tek başına kalan, yüzü gözü şişmiş bir koreli ve sidik kokulu metro istasyonları oldu. sonrasında o kadar louvre görmüşüz, eyfel görmüşüz, hepsi boş beleş dostlarım. tek gerçek var, o da leş paris.

    peki soruyorum şimdi, ben ne yapaydım da yaşamayaydım bu sendromu, ha?

    hâlâ diyorum ki, keşke süskind'in das parfum'ünü paris'e gitmeden önce okusaymışım.

  • halbuki "merhaba" da "asker" de arapça kökenli birer türkçe kelime ama sandaletle yampiri yampiri yürüyen ve türk devleti'ni hiçe saydığını kaşıkçı cinayetinde de gördüğümüz bir bedevi olduğunu gözümüze sokmak için diplomatik nezaket içinde bir "merhaba asker" deyip lazım olmayan diğer selamını sona iliştiremiyor.

    bakın arap kibri ve kini ne fransızda ne ingilizde var. adamların türk düşmanlığı ermeni ve yunanların türk düşmanlığından az değil.

  • hayatım 2007 yılından beri sürekli inişte...

    2007 yılında 24 yaşındaydım, o yaşta sahip olunabilecek en prestijli işlerden birinde çalışıyordum,sevdiğim adamla evliydim ve ondan hamile idim...önce düşük yaptım bebeğimi kaybettim,sonra eşim için işimden istifa etmek zorunda kaldım,en sonunda da eşimin boşanma talebi ile karşılaştım...27 yaşına geldiğimde ne bebeğim ne işim ne eşim kalmıştı özetle...yılmadım,küllerimden doğmak için abd'de yeni bir hayata başlama kararı aldım,yok denecek kadar ingilizce bilgimle 9 ay dil okuluna gittim,döndüğümde halen toefl'dan gerekli puanı alacak ingilizcem yoktu,yılmadım türkiye'de çalışmaya devam ettim,gerekli skoru ve dolayısıyla gerekli kabulü aldım istediğim üniversite'den ama 27 nisan günü abd vize talebim,bu anlattıklarımın "mantıklı olmadığı" gerekçesi ile reddedildi.(vize yetkilisi kadının ince ince sorduğu sorulara verdiğim cevaplar neticesinde son 5 yılı özetlemek zorunda kalmıştım.)
    yine de iflah olmaz bir iyimser olarak, bardağın dolu tarafını görmek istiyorum: belki de gerçek anlamda "yeni ve güzel bir hayat" için,bir topun sert bir zemine ne kadar hızla çarparsa o kadar yükseğe çıkacağı mantığından hareketle, her şeyi kaybetmeye ihtiyacım vardır kim bilir...

  • ''ttnet müthiş kampanya yapmış. ilk 2 ay para almadan internet hizmeti veriyolar, sonraki 22 ay internet hizmeti vermeden para alıyolar.''

  • hele ki ailesi kendiyle birlikte kalkıp istanbullara geldiyse şanslı insandır. okulu bitireli 4 sene oluyor, üniversiteyi de ailemin yanında okumuştum. sonra istanbulda iş buldum, seninle gelelim mi dedi annem, gelin dedim. iyi ki de demişim. ne çılgın bi gece hayatım var ne de aman kapım açık sıçayım gibi bi derdim. işten geliyorum yemek hazır, çamaşırlar yıkanmış. kazandığım cebimde kalıyor. hoş bunlar olmasa da sadece yanımda oldukları için mutluyum. tek çocuk olduğumdan onları boynu bükük bırakmak istemiyorum belki de. hala arkadaşımda kalmak için izin istiyorum. ama erkek arkadaşım yemeğe gelip bizde kalabiliyor. ne kezbanım ne de asosyal. tam 25 senedir ailemleyim, allah onları başımdan eksik etmesin.

  • hala padişah resmi kullanan, anma ile kutlama farkını bile bilemeyecek zekada bir zavallının da bunu anlamasını beklemiyoruz !!!

  • giresun ve ordu için konuşabilirim, rize'nin durumunu pek bilmiyorum. fındık para etmiyor. otlak ve mera alanları kısıtlı olduğu için bölgede kalabalık küçükbaş sürülerininin idaresi zor. bölge coğrafyası, balıkesir, bursa gibi ya da güneydoğu'daki gibi entegre tesislerin kurulmasına uygun olmadığı için koca koca çiftlikler yapıp besiler, mandıralar kurulamıyor yani büyükbaş hayvancılık da karlı değil. yem ve bakım maliyetlerini hiç söylemiyorum. bölge halkının elinde bir çay kalmıştı; onda da maliyetlerin artmasının yanında çaykur ve diğer kooperatiflerin alım fiyatları da düştü. diğer yandan sadece tarım girdileri değil, her şey pahalandı. kaldı ki çay gibi ekimi ayrı dert, toplaması ayrı dert, saklaması ve satışı ayrı dert olan bir üründen bahsediyoruz. senin emeğinin karşılığı, eksperlerin, kooperatiflerin veya tüccarların paşa keyfine kalmış.

    bir 20 yıl önce iş alternatifi azdı, köylü daha da sadeydi, daha mütevazi idi. 15-25 yaşlarında bir insansın mesela, baban seni çayın, fındığın parasıyla yetiştirmiş, o parayla okutmuş. babanın babası da öyle. ve bu, sülalenin çoğu için geçerli. her iş, birlikte yapılıyor. malın para ediyor, toprağın da. giderin de olmayınca kıyıya köşeye bir şeyler atabiliyorsun. amcan, zamanında tarlaları satmış, istanbul'a gitmiş ama o parayla iş kurmuş. toprakla, inekle, keçiyle uğraşmak istemiyorsan, senin için en iyi alternatif, onun yanına gidip ortak olmak. belki sen de tarlanı satarsın ya da kiralarsın, o kıyıya köşeye artığını da ekleyince istanbul'dan ev almaya, iş yapmaya yeter. orada tutunursun, tutunamazsın, orası sana ve şansına kalmış. eğitim alıp başka meslekler, beceriler kazanan insanları dışarda tutuyorum tabii.

    ama günümüzde böyle değil. tarımdan ve hayvancılıktan kazandığınla giderin hemen hemen aynı. kendi yetiştirdiğin mısırı, lahanayı, fasülyeyi yiyip kendi peynirin ve tereyağınla karnını doyuruyorsun. başka bir şey yok. ama yeni nesil istemiyor bunu, cefa çekmek istemiyor. belki sadece özendikleri için belki de gerçekten artık bu düzenin geleceği olmadığını gördükleri için, dedesinin, babasının yaptığı şeyleri yapmak istemiyorlar. haklılar da bence.

    "makas tutmayı bile bilmiyor." diye kızdığınız gençler, suçlu değil. tarımda, ekonomide sürdürülebilirliği sağlayamayanlar, halkın emeğini sömüren tüccarlara, komisyonculara "dur!" diyemeyenler suçlu. önceden fındıkta doğulu işçiler çalışırdı, bu insanlar, kendi toprağı olmayan, sanayi yatırımı olmadığı için fabrikalarda da çalışamayan, kamyon kasalarında gelip kamyon kasalarında yatan insanlardı. durumları kötüydü ama en azından onlar da hasat döneminde kazandıkları yevmiryelerle kendi tenceresini kaynatabiliyorlardı. şimdi onlar da yok çünkü artık karadenizlinin onlara verebileceği para, onların tenceresine de yetmiyor. suriyelilere, gürcülere kaldı iş, onlar da ölümü gördüğü için sıtmaya razı olmuş insanlar.

    nasıl kendi diyarbakır karpuzumuzun, mercimeğimizin tohumunu bile kaybettiysek, bu gidişle kendi çayımızın fidelerini de kaybedeceğiz. tarlalar kuruyacak belki su basacak, baş edemediğin bilmem ne böceği gelecek belki de yerine birileri bir şeyler dikecek. 20 yıl sonra da çayda dışa bağımlı olursak, ben hiç şaşırmam.

    edit: entry, debe'ye ve ekşi şeyler'e çıktığı için imla düzeltmeleri yaptım. mesaj atan herkese teşekkür ederim.

    bölgenin yerlisi değilim ancak ordu ve giresun'da yeteri kadar bulunduğumu düşünüyorum. durumları kötüye gittikten sonra işini bırakıp eynesil'e dönmek zorunda kalan, çok yakın bir arkadaşımızın bahçesinde, 4-5 yıldır dönemlik olarak, arkadaş grubuyla çalışıyoruz. hem ziyaret hem tatil hem de aileye yardım amaçlı. öte yandan, kendi ailemde zeytincilik ve seracılık yapan akrabalarımız var. gözlemlerim, bunlara dayanmaktadır. sürçü lisan ettiysem ve yanlışım varsa affola, düzeltebilirsiniz.