hesabın var mı? giriş yap

  • benim gibi çocuklar yaptığında abukluk değil gerizekalılık oluyor sanırım.

    peluş bir eşeğim vardı. babaannem getirmişti alamanya'dan. çok severdim. ama oyuncağın gözleri yapıştırmaydı ve bir süre sonra mıncırmaya dayanamadığı için teker teker düştü gözleri. gözsüz kaldı hayvan.
    her gece diğer tüm oyuncak bebekleri yatağımda yan yana yatırırdım ve o eşeğe hep en güzel yeri verirdim. sonra da başlardım diğer tüm oyuncaklarımı dövmeye. "o kör! neden kötü davranıyorsunuz ona. özürlü o özürlü " diye. "engelli" deseymişim keşke.

  • bu durum türkiye'de farklı sınav ve savunma jürilerinde farklı şekilde uygulanabiliyor. bu her ne kadar bir ikram olsa da insan içten içe acaba rüşvet mi veriyorum diye düşünüyor. aynı düşünceyi öğretim üyeleri de acaba rüşvet mi alıyorum diye düşünmektedirler. bu nedenle bu ikramın yeri ve dozu önemlidir. benim yaşadığım kadarını yorumsuz aktarıyorum, doğrudur değildir tartışmasına girmiyorum şimdilik:

    yüksek lisans tez jürisi: pasta, börek ve çay kahve ikram edilir genelde.
    doktora başvuru sözlü sınavı: ikram yapılmaz. rüşvet olarak algılanır. zaten kurumuna ve bölüm yoğunluğuna göre 20 dakika ile 1 saat arası sürer.
    doktora yeterlik sözlü sınavı: ikram yapılmaz. yeterlik ciddi bir iştir ve tüm taraflarca öyle görülür. herhangi bir ikram sululuk veya rüşvet olarak algılanır çok fena ters tepebilir.
    doktora tez öneri ve tez izleme komiteleri: basit kuru pasta ve çay gibi ikramlarda bulunulur, abartılmaz.
    doktora tezinin verildiği son komite (gidişattan o komitede verilip verilemeyeceği zaten bellidir): pasta börek ikram edilir. yeri ve raconuna göre komite hocaları ve doktor ünvanını alan öğrenci rakı-balık veya benzeri şekilde yemeğe çıkarlar ve yeni doktor nezaketen ısmarlar. aramıza hoşgeldin bilim insanı kutlaması gibi bir şeydir.

    öznel yorumlarımdır ve gözleme dayalı bilgidir. kuruma, yere, günün şartlarına ve ortama göre değişkenlik gösterebilir elbette.

    edit: imla ve anlam bütünlüğü.

  • birçok nedene bağlıdır bu durum öncelikle ;

    1- erkeğin hiç ilişkisi olmamıştır, yol yordam bilmez ve korkar
    2- reddedilme korkusu
    3- ortak çevre yetersizliğine bağlı sorunlar
    4- dini ve sosyokültürel nedenler*
    5- kişilik ( ilk olsun tek olsun düşüncesi )

  • instagram hesabına namaz ibadetin direğidir diye not düşen, bu nottan birkaç gün sonra da direk dansı yaparken fotoğraf paylaşan, direk konusunda istikrarlı kişi

  • ulan o halde bile hala kuyruk sallıyor. utanmaz arlanmaz ya. komple danaya dönüşse yine akıllanmaz bu kadın.

    neyse biz kuranı yırtan kızdan devam.

  • lise zamanı annenin odanın kapısını dışardan kilitleyip odanı süpürene kadar açmam demesi üstüne laptopı hoparlöre bağlayıp internetten süpürge sesi açmak.

  • kpss'den bir türlü atanabileceği kadar yüksek puan alamamış özel sektör kölesi bir garibanın tespiti. amk sanki özel sektörde çalışınca dünyayı keşfediyorsunuz. atomu parçalıyor, meteorlara söz geçiriyorsunuz. keşke memur bari olabilseniz...

  • aslında buraya çok uzun bir entri yazmıştım ama en özet şekliyle türk kızının farkı şudur: naz yapar kezban olur, naz yapmaz adı malum sıfata çıkar. evlilik düşünür gene kezban olur evlilik düşünmez sadece yatılıp kalkılacak kadın olur. aşırı makyaj yapar doğal olmaz (ama erkekler nedense bayılır) makyaj yapmaz bu sefer de kimse beğenmez. net olur, iyi bir kadın olmaya çalışır kolay kadın olur (yabancı kadın yapsa çok net kadın abi ya olur) net olmasa bu sefer de ne isteğini bilmiyor olur. maddiyata önem vermez yalancı olur önem verir paragöz olur.

    kısaca her şekilde türk kadını ne yaparsa yapsın yaftalama altına alınacaktır. isterse en iyisi olsun isterse en kötüsü olsun karşılaşacağı muamele bellidir. yabancı kadınlar yapsa "abi kadın çok klas ya" denilecek şeyler türk kadını söz konusu olduğu zaman sonuna mutlaka bir "ama" ile başlayan cümle getirilmiş olacaktır.

  • deja vu'nun tam tersi bir piskolojik gerilim.. kanimca sahane bir mutluluk..

    jamais vu'da daha once etut edilen bir deneyimi hic yasamadiginizi dusunebiliyorsunuz.. mesela her gün kosesinden dondugunuz apartmanin kosesinden sanki ilk defa donuyormuscasina tedirgin olabiliyor, her hafta sonu yediginiz cipura'nin tadina hayran kalabiliyorsunuz.. kisa süreli bir saskinlik olsa da yine de bir fenomen.. "ulan 6 yasindan beri metallica dinliyorum" dedikten sonra konserde birden hadiseye yabancilasmak da jamevu nun bir parcasi..

    ama sizofreniden öte olarak kısa süreli bir unutkanlik bu.. 4-5 saniyelik aldanma..

    bilimsel hikayesi de su ki, beyin bir hadiseyi duyular ile deneyimlediginde tak bilgileri depoladigi merkezi ariyor.. "bilader ben bişi yiyorum ama daha once yedim mi bilmiyorum. muz diyorlar.. nasildir sever miyiz?" falan diyor.. bir, bilemedin iki saniyede "ooo supperdir ya, saridir, anamurdakiler kücüktür, ilk kez 4 yasinda yemistik.. ilkokulda musa cantasinda getirmisti. canimiz cekmisti ama yiyememistik" gibi muz hakkindaki deneyimlerini gonderiyor o bilgi merkezi..

    ama an geliyor, bu bilgileri isteme, veya verme hadisesi gecikebiliyor.. işte o durumda jamais vu denen hadise gerceklesiyor.. hayat senleniyor..

  • herkesin atlı karınca sahnesinde güldüğü reklam. bense daha dolabın içinde sakallı hakan ve saz arkadaşlarını görür görmez patladım. gevşek ağızlı mıyım ne?

  • geçen yıl aralık ayında bir arkadaşım bana, acil kan aranıyor ilanlarından birini attı. hani hepimizin şu bir yerlerde denk geldiği ve çok da önemsemediği ilanlardan birini. iletişim numarası ve hasta adıyla beraber, çok acil yazısı göze çarpıyor. arıyorum, durumu öğreniyorum. sürekli kana ihtiyaçları varmış. kan bağışı için geleceğimi söylüyorum.

    ertesi gün dersten çıkıp gidiyorum. bu arada protokol numarasını, hasta adını tam olarak öğrenmek ve geldiğimi haber vermek için tekrar arıyorum. babası, bilgileri mesaj atıyor. ama şu an hastanede olmadığını söylüyor. isterseniz bekleyin ben gelince yardımcı olayım diyor. gelmesine gerek olmadığını, bir sorun olursa arayacağımı söylüyorum.

    daha önce kan bağışında bulundum fakat ilk kez belli bir kişiye bağışçı oluyorum. formu doldurup muayeneye giriyorum. kan bağışına engel bir durumum olmadığını öğrenip çıkıyorum. kapının önünde 30'lu yaşlarda biri bekliyor. alperen'in babasıymış. beklerken alperen'in durumunu daha yakından öğreniyorum. 3 yaşında henüz diyor. sürekli kana ihtiyacı var ama bulmakta zorlanıyoruz. sabahtan beri o kadar insanla görüştüm ama kan vermeye gelen sadece siz oldunuz diyor. ne diyeceğimi şaşırıyorum. o esnada sıra bana geliyor, kan vermek için içeri giriyorum. 15-20 dakikadan sonra kan verme işlemi bitiyor. çıkıyorum, babası hala kapıda bekliyor. öyle teşekkür ediyor ki, ne söylesem eksik kalır.

    yurda kadar bırakmayı teklif ediyor, kendim gidebileceğimi söylüyorum. tekrar geçmiş olsun deyip ayrılıyorum hastaneden. ondan sonra tanıdığım tanımadığım kim varsa, sınıftan, fakülteden, arkadaşlarımdan o acil kan aranıyor ilanını gösteriyorum. kan bağışında bulunmaları için konuşuyorum, ikna ediyorum. iki hafta sonunda çabalarım sonuç veriyor ve iki haftada sadece alperen için 10 kişi bağışçı oluyor. birçoğuyla hastaneye ben de gidiyorum. bu arada alperen'in annesiyle ve alperen ile de tanışıyorum. o iki hafta boyunca ne hissettiğimi nasıl tarif edeyim bilmiyorum.

    o günden bu zamana kadar sürekli iletişim halindeyiz. dün itibariyle alperen'in tedavisinde sona gelinmiş. alperen iyileşmiş. artık hastaneye sadece kontrol amaçlı gidecekmiş. babası arayıp haber verdi. nasıl sevindim anlatamam.

    ardından bir video attı. alperen; yüzünde maskesi, gözlerinin içi gülüyor ve gogeziplamakistiyorum ablamı çok seviyorum, özledim diyor. dün geceden beri o videoyu kaç kere izledim bilmiyorum. ne denilir ki, umarım yolun bundan sonra hep iyilik ve güzelliklerle kesişir alperen.

    alperen ile tanışma hikayemiz böyle. biraz uzun oldu ama bir kişinin bile okuyup kan bağışında bulunmasına katkı sağlarsa çok mutlu olurum.

    kan bağışı, organ bağışı, kök hücre bağışı bütün bunlar sizin de bir insanın hayatına dokunmanıza vesile olabilir. bir kişiden ne olur demeyin. lütfen bağışçı olun.

    bunu da aylar önce kan bağışında bulunduğumda yazmışım.
    (bkz: #99311532)

    debe editi: her şey insanları sevmekle başlıyor. içimizdeki iyilik böylece kendine yol buluyor. çok iyi tanıdığınız ya da hiç tanımadığınız biri için bir şeyler yapma, onu mutlu etme isteği böylece baş gösteriyor.

    sevdiği kişiye hediye vermek ve sevdasını haykırmak isteyen seycik'in ricası üzerine paylaşıyorum.

    " seycik'ten muhteşem'e "