hesabın var mı? giriş yap

  • iskoçya'daki loch ness gölünü mesken tuttuğuna inanılan dev bir su canlısı var ya – hani koca kafalı, uzun boyunlu, nessie diye bilinen. ama aslında, bunun gerçek olduğunu gösteren çoğu kanıt zamanla çürütüldü ve bilim insanlarına göre bu sadece bir efsane.

    söylentilere bakarsak gölde yaşayan bir canavarla ilgili hikayeler taa antik çağlara kadar uzanıyor. hatta bölgeyi mesken tutmuş olan piktler'in taş oymalarında gizemli ve paletli bir su yaratığı bile var. yazılı olarak ilk kayıt ise 7. yüzyılda yaşamış aziz columba'nın biyografisinde geçiyor. anlatılana göre 565 yılında canavar bir yüzücüyü ısırmış. hemen arkasından bir başka adama da saldırmak üzereyken aziz columba duruma müdahale ederek canavara "geri dön" emrini vermiş. hayvan da onu dinleyip uzaklaşmış! tabii yüzyıllar geçmiş ve bu arada rapor edilen karşılaşmalar çok seyrek olmuş. birçok uzman bu nadir görülen canavarın aslında iskoç folklorundaki bol miktarda bulunan mistik su yaratıklarından ilham alınarak yaratıldığını düşünüyor.

    gelelim 1933 yılına... işte loch ness efsanesi tam da bu yılda patladı. o sıralarda gölün hemen kenarından geçen yeni bir yol yapılmıştı ve artık gölü baştan sona araçla rahatça görmek mümkündü. nisan ayında bir çift araçlarıyla giderken devasa bir hayvan gördüklerini iddia etti – ejderhaya ya da tarih öncesi bir yaratığa benzetmişlerdi. hemen arabalarının önünden geçip suya dalmış. olay iskoç gazetelerinde yer alınca onlarca yeni "görgü şahidi" ortaya çıktı. hatta aralık ayında daily mail gazetesi büyük av peşinde koşan bir avcı olan marmaduke wetherell'i görevlendirdi. wetherell gölün kenarlarında 6 metre boyunda "güçlü ama yumuşak tabanlı bir hayvana" ait olduğunu düşündüğü devasa ayakizleri buldu. ama tabi bunlar londra'daki doğa tarihi müzesi'ndeki zoologlar tarafından yakından incelenince, ayak izlerinin bir şemsiye ayağı ya da su aygırı bacağı takılmış kül tablası kullanılarak yapıldığı ortaya çıktı. wetherell'in bu düzmecede oynadığı rol de hâlâ net bir şekilde açıklanamamış durumda.

    tabii bütün bunlar loch ness canavarının varlığını kanıtlama çabalarını daha da ateşleyen kıvılcımlar oldu. 1934'te ingiliz doktor robert kenneth wilson canavarı fotoğrafladığını iddia etti. "cerrahın fotoğrafı" diye anılan meşhur resimde canavarın küçük bir kafası ve uzun boynu görülüyordu.
    görsel

    daily mail bu fotoğrafı basar basmaz dünya çapında bir sansasyona sebep oldu. birçok kişi canavarın 65.5 milyon yıl önce nesli tükenmiş deniz sürüngeni plesiosaur olabileceğini öne sürdü.

    loch ness bölgesi canavar avcılarının akınına uğradı. yıllar geçtikçe canavarı bulmak için bir sürü sonar çalışması yapıldı (1987 ve 2003 bunlara örnek) ama kimse başarılı olamadı. fotoğraflar da yağmaya devam ediyordu ama büyük bölümü ya düzmece çıktı ya da başka hayvanların ya da sıradan objelerin yansıması olarak açıklandı. 1994'te wilson'ın meşhur fotoğrafının intikam peşindeki wetherell tarafından kotarılan bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı. "canavar" aslında oyuncaklı bir ufak denizaltıya takılmış plastik-ahşap kafadan ibaretti!

    2018 yılında dna taraması yapmak için bir grup bilim insanı loch ness’i didikte inceledi. plesiosaur ya da buna benzer bir yaratık bulamadılar ama aşırı derecede yılan balığı olduğu ortaya çıktı. bu da canavarın aslında dev bir yılan balığı olma ihtimalini güçlendirdi.

    yani anlayacağın, elimizde kesin bir bilimsel kanıt olmamasına rağmen loch ness canavarı popülerliğini, hatta karlılığını korumayı başarıyor. 21. yüzyılın başlarında loch ness bölgesinin iskoçya ekonomisine yılda 80 milyon dolar kadar katkı yaptığı düşünülüyor!

  • düşünün tüm ülke sizden nefret ediyor. ama ülkedeki tek adam, reis sizi seviyor ve sayıyor. sırf bu sebeple size hiçbir şey olmuyor ama insanlar canından oluyor. işte niye akp’nin oyları düşmüyor diye merak ediyorsunuz ya? reis’in iyi tarafında olmak bu kadar karlı bir iş. sizin ufak çıkarlarınızın insanların canından daha değerli olduğu bir düzen, bencil ve cahil insanlar için cennettir.

  • mendeburlardır. hatta kadını ayrı, erkeği ayrı mendeburdur. en sevdikleri şey asansörden inerken asansör kapısında durup sohbete devam etmek. tam o sırada dünyayı kurtardığından, sizin düdük gibi kapı önünde sevgili plaza insanının keyfini beklemeniz gerekir.

    domuz ötesi olurlar. her gün yüzlerini gördüğünüz insanlarla nezaketen de olsa selamlaşırsınız, sevmediğiniz komşunuzla, kapıcınızla, sokağı süpüren çöpçüyle, nihayetinde en azından yüz aşinalığı olur. plazada iyi günler diyerek asansörden inerken arkanızdan kimse ses etmez zira kendini bir sikim sanan suratsız bir insan olmak plaza insanı olmanın ilk şartıdır. çalıştığım plazada dış kapıdaki güvenlikten, tuvaleti temizleyenlere kadar herkes ismimi biliyor, hatrımı soruyor. bi bok yaptığımdan değil, sadece "günaydın" ve "kolay gelsin" diyorum. plaza insanları her daim çevresindeki insanlara selam veremeyecek kadar yoğun ve ayak işi yapanlarla muhatap olmayacak kadar kıymetli olduklarından, kimsenin hizmetlileri umursadığı yok. o yüzden hatır sorana saygı duyuyorlar.

    ciddi bir kısmı sanılandan düşük maaşlıdır ama plazada çalıştığından çevrelerindeki gelir algısı yüksektir ve bu algıyı korumak için oradan buradan kısıp kıyafete, ıvır zıvıra gereksiz harcarlar. bütün dertleri sanıldıkları kadar iyi kazanıyormuş gibi görünmektir.

    plaza insanı kapı tutmak, yol vermek gibi nezaketen yapılan hareketler için teşekkür etmez zira sen nezaketten değil, yükümlülükten yapıyorsundur. bi de zaten dünyayı kurtarıyor ya, ondan. o kadar işi arasında seninle mi muhatap olsun.

    en belirgin ayrıntıları kemer askısına takılmış manyetik kart, elinde laptopla katlar arasında koşturmak(aynı firma bir kaç kata yayılmış olabiliyor.), aşırı topuklu giymek(erkeklerde sık rastlanmıyor), ortak alanlarda sahte kahkahalar, yemek getiren elemanlara bi sebepten çatmak felan.

    insanlıklarına dair güzelliklerini bile isteye solduruyorlar, mekanik, ruhsuz, materyalist garip canlılara dönüşüyorlar. ama günahlarını almayayım, bizim plazada çok iyi plaza insanları da var, yapı kredi plaza'nın önünde takılan kedileri besliyorlar, hatta öyle besliyorlar ki, ben yemek verdiğimde önceden doyduklarından kafayı çevirip bakmıyor şerefsiz kediler. yemeğe sırtını dönüp oturan kedi olur mu, burada oluyor.

    bu da böyle bir tespitimdir.

  • geçen sene bu zamanlar kız arkadaşım yeni bilgisayar almıştı. ben de tesadüfen bilgisayarı aldığı ilk gece onda kaldım. ama o gece kız arkadaşımın uykusu geldiği için erken yatmıştı. ben de onun bilgisiyarı alıp youtube’da biraz takıldıktan sonra uyuyakalmışım. ertesi sabah kız işe giderken bilgisayarını da almış lazım olur diye. bu arada sevgilim ana okulunda öğretmen. 5 yaş altı çocuklara eğitmenlik yapıyor. her neyse ders sırasında çocuklara youtube’dan bir çizgi film izletmek istemiş. ancak şansa bakın ki o gün de okula milli eğitimden müfettişler gelmiş dersi izlemek için. sevgilim youtube’a girdiğinde otomatik olarak ana sayfasına düşen videolara bakın;

    - kurtlar vadisi kahvehane baskını
    - laz ziya’dan testere necmi’ye racon
    - masonların karahanlı’yı infazı
    - testere’nin eroin profesörlerini öldürmesi
    - ezel ramiz dayı’nın gençliği
    - ezel cengiz kumarhane sahneleri

    meğer pc yeni olduğu için izlediğim her şey ana sayfaya kaydedilmiş. sevgilim youtube’a girdiği an müfettişlerin hepsi kahkahalarla gülmeye başlamışlar. allahtan olumsuz bir rapor falan tutmamışlar. ama o gün bayağı bir gülmüşler kızcağıza. tabi intikamı fena oldu. tam 1 hafta konuşmadı benimle. ben terkeder diye bekliyordum ama etmedi. sonunda da affetti.

  • zaten açık olduğundan, tekrar açılmasına gerek olmayan yolun açılmasına yönelik taleptir...
    hemşireler tıp fakültesini kazanmak ve bitirmek suretiyle zaten hekim olabiliyorlar...

  • ‘dünya üzerinde en çok seyahat etmiş olan oscar heykelciği’nin kazanılmasına sebep olmuş filmdir ..

    ‘laurence kim peek’ .. gerçek ‘yağmur adam’ .. doğuştan ‘makrosefali’ ve gelişimini takiben ‘otistik savant’ tanılı ama çok sonraları otizmden ziyade ‘fg sendromundan’ muzdarip olduğu anlaşılmış ve inanılmaz hafızasıyla akıllarda yer etmiş bir amerikalı şahsiyet .. hafıza ve ezber yeteneği 16 aylıkken ortaya çıkıyor .. 4 yaşına kadar yürüyemiyor, hiçbir zaman gömleğinin düğmelerini ilikleyemiyor ama tüm yaşamı boyunca okuduğu en az 12.000 kitabın içeriğini ezbere biliyor .. kitap okurken sol gözüyle sol sayfayı, sağ gözüyle sağ sayfayı aynı anda okuyabiliyor ve ezberleyebiliyor .. görsel

    ‘kim peek’, 1986 yılında tanıştığı ‘barry morrow’a ilham kaynağı oluyor ve ‘morrow’, ‘rain man’in hikayesini, çoğunlukla ‘peek’ten esinlenerek yazıyor görsel .. barry morrow, 29 mart 1989 tarihli oscar ödül töreninde, ‘rain man’ senaryosu sayesinde kazandığı oscar heykelciğini, bir süre sonra kendisini tebrik etmek amacıyla babasıyla birlikte ziyaretine gelen ‘kim peek’e armağan ediyor, ‘sen olmasaydın bu senaryo ve bu ödül olmayacaktı’ diyerek görsel .. kim peek, ömrünün kalan süresince babası ‘fran peek’ eşliğinde dünyanın dört bir tarafındaki okulları ziyaret ederek, otizm ile ilgili toplantı ve konferanslara katılarak binlerce öğrenciyle, sayısız insanla buluşuyor, elbette elinde ‘morrow’un hediyesi olan oscar heykelciği ile birlikte görsel .. insanlar ona örneğin doğum tarihlerini söylediklerinde ‘peek’ onlara hemen ‘o tarihteki gazete manşetlerini’, ‘o gün dünyada olmuş olan olayları’, ‘30 yıl sonra takvimde doğum tarihlerinin hangi güne denk geleceği’ gibi şaşırtıcı bilgileri tereddütsüz sıralıyor .. karşılaştığı insanların sorularını eşsiz hafızasında yer alan ezber bilgileriyle eksiksiz yanıtlarken aynı zamanda elinden oscar heykelciği eksik olmayacak şekilde herkesle de fotoğraf çektiriyor .. fotoğraflar yalnızca davetli olduğu mekanlardaki insanlarla değil, gerek abd gerekse dünya üzerinde farklı noktalara uçarken yapılan bagaj kontrolleri sırasında ‘oscar heykelciğinin’ ortaya çıkmasıyla birlikte havalimanı görevlileriyle de çekiliyor .. hatta bir seferinde oscar heykelciği sayesinde ‘peek’ pilotların daveti üzerine kokpitte bile uçuyor ..

    tüm bu trafikten dolayı ‘barry morrow’un kazandıktan sonra ‘kim peek’e hediye ettiği bu heykelcik, birçok kaynakta, ‘the most loved oscar statue’, ‘the most travelled oscar statue’ olarak anılıyor (‘en çok sevilen’, ‘en çok seyahat eden’ oscar heykelciği anlamlarında) ..

    barry morrow, yıllar sonra ödülü gördüğünü ama elden ele dolaşmasından mütevellit artık ödül üzerindeki altın kaplamanın çoktan kaybolduğunu ve bunu ‘peek’e sorduğunda da ‘kaplamanın altın kısmı artık güzel çocukların ellerinde’ yanıtını aldığını gülümseyerek anlatıyor bir röportajında ..

    ‘kim peek’ 2009 yılında, 58 yaşında hayatını kaybediyor ama senarist ‘barry morrow’ ödülü geri almak yerine yine ‘peek’in hatırasına istinaden ‘peek’ ailesinin yaşadığı yer olan ‘salt lake city’ şehrine bağışlıyor ödülü .. şehrin bulunduğu eyalet olan utah’ta yerleşik ‘utah film center’, her yıl düzenli olarak, özürlü insanların hikayelerini konu alan, toplumsal farkındalığa katkıda bulunan filmler için, ‘kim peek anısına’ ‘peek award’ (peek ödülü) veriyor ..

    kaynak : the life and message of the real rain man (kitap), theguardian.com, autismservicescenter.com, forbes.com, utahfilmcenter.com ..