hesabın var mı? giriş yap

  • taze gidip geldiğim ve gezdiğim tüm şehirler listesine sıralamaya en altın bir üstünde giriş yapan şehir.

    kötü değil ama sıkıcı bir yer. kişisel görüşüm sabah erken bir saatte gidilip akşama kadar gezilip gece kalmadan dönülebilecek bir şehir olduğu yönünde. o sebeple başka bir şehir ile birleştirilebilir.

    gezilecek yerler oldukça az. başlayalım;

    1- kölner dom

    gerçekten gördüğüm en iyi katedraldi. hakkını yemek istemem. ücretsiz gezilebiliyor olması büyük bir avantaj. devasa bir yapı. fotoğrafını çekerken kadraja sığdırma konusunda zorlandığımı itiraf ediyorum.

    2- hohenzoller köprüsü

    meşhur anahtarlı köprü. bu köprüyü geçip ren nehrinin karşı kıyısından dom'a bakmak müthiş bir keyifti. yalnız köprüde yer kalmamış anahtarlardan, insanlar başka anahtarların üzerine asmış. bilemiyorum bence karma yaratabilir gibi geldi *

    3- great saint martin kilisesi

    söze hafta içi saat 12'de açıldığını belirterek başlamak isterim. bir dom olmasa da gerçekten görkemli ama sade bir katolik kilisesi. ücretsiz.

    4- el-de haus

    beni en çok etkileyen yapı buydu. eskiden gestapo merkezi olarak kullanılmış olan bu binanın iki katı müze ve ağırlıklı olarak ikinci dünya savaşına ait fotoğraflardan oluşurken binanın bodrum katı işkence odaları ve tutukluların kaldığı odalardan oluşuyor. bu kat gerçekten vurucuydu. bina içerisinde neredeyse herşeyin almanca anlatılması eksi bir özellik olmakla birlikte bazı tutukluların hikayeleri ingilizce olarak da anlatılmış. insanın yüzüne nazilerin ne kadar boktan insanlar olduğunu ve ikinci dünya savaşının ne kadar acılarla dolu olduğunu bol bol vuruyor. köln'e gidecek olanlara mutlaka tavsiye ettiğim bir durak. bileti gün itibariyle 4.5 euro.

    açıkçası fazla bir zaman ayırmadığım için bu şehre gezilecek yerleri bu kadar benim için. birkaç müze de var benim ilgimi çekmediğinden gezmedim. gelen mesajlardan birinde resim severlere şiddetle ludwig museum önerildi. meraklısına duyurulur.

    içinde bulunduğum süre boyunca ingilizceden çok türkçe konuştum diyebilirim. bol bol türk var. kurulu düzenimiz var tayfasına da denk geldim izmirli solcu bir babanın çocuğuna da. bu sebeple küçük bir türkiye diyebilirim sanırım.

    alman döneri güzelmiş. porsiyonlar büyük, yerken mide fesatı geçirdim. ama oldukça lezzetliydi. ilgili mekan: mangal döner

    lokal birası olan kölsch fena değil. pilsener seven bünyem beğendi. ancak marketten aldığım gaffel kölsch çok beğenerek içtiğim bir bira olmadı. tadı düz efes ile carlsberg karışımı biraz da tuborg summertime soslu bir şeydi. ancak denemiş olduğum mühlen kölsch gerçekten leziz bir biraydı.

    son olarak köln bonn havalimanı güvenlik görevlilerine en içten teessüflerimi iletiyorum. bir sivil havacılık kuralı olan bir adet 1 litrelik kilitli poşet içerisinde 100 ml ve altındaki sıvıları taşıma kuralını harfiyen ve oldukça katı bir şekilde uyguladıkları için hem oradan satın aldığım ve türkiyede olmayan bazı ürünlerimi çöpe atmak zorunda kaldım hem de az daha uçağı kaçırıyordum. kesinlikle tolerans göstermedikleri gibi hızlı bir şekilde de işlem yapmıyorlar. sayelerinde havalimanı içerisinde maratonda koşar gibi koşmama rağmen uçağın kapısından giren son kişi oldum. gidecek olanlara bu konuya dikkat etmelerini öneririm. ek olarak tax free ofisi sabah 6da açılmakla birlikte gümrük memurları oldukça suratsız ve atarlı.

    özetle gittik gördük bi havalandık geldik.

  • kemal kılıçdaroğlu'nun şu yaptığı sorumsuz ve dangalakça hatayı sırf akp'ye kıl olduğu için savunan, abuk subuk nedenlerle rasyonelize etmek isteyen insanlara bir sorum olacak:

    aynı şeyi -mesela- recep tayyip erdoğan'ın, herhangi bir durumda, herhangi bir koşul altında yapabileceğine inanıyor musun? şu pozisyona sence düşer miydi? bunun ihtimali var mı?

    ben söyleyeyim: yok.

    adama türkiye'yi güdüyor diye kızıyorsun, ama senin çobanın dağda yolunu kaybediyor. daha ne konuşuyorsun allahaşkına?

  • her insanin gerekli sartlar olusursa ve kontrolsuz guc verilirse zalimlesebilecegini gostermisti bu deney. ayrica dunya'da iyi insan kotu insan diye bir seyin olmadigini, bir cok seyin sartlardan (power of situation) ibaret oldugunu gostermisti.

    deneyi bitiren de soyle bir olaydir: deney devam ederken zimbardo'nun o zamanlar nisanlisi olan kiz olay yerine gelir ve olanlari gorunce sok olur. kiz kendisi de o siralarda psikoloji'de doktora yapmaktadir. kiz deneyi gorunce "burada ne cehennemler donuyor lanet olasi" diye kizar. zimbardo da "sevgilim gormuyor musun deney yapiyoruz" der. kiz "peki su deneyde su ana kadar neler ogrendin?" diye sorar. zimbardo da "insanlara sinirsiz guc verince ne kadar canilesebileceklerini gordum" der. kiz da "peki deneyi niye sonlandirmiyorsun?" der. zimbardo da "belki daha net sonuclar elde ederim" der. kiz "aslinda burada deneye tabi tutulanin kendin oldugunu gormuyor musun?" der. zimbardo "nasil yani?" deyince kiz da "bu deneyin sahibi sensin, yani deneyin baslayip bitirilmesi senin kontrolunde, yani deney uzerinde senin sinirsiz gucun var, insanlarin aci cektigini goruyorsun ama hala deneyi durdurmuyorsun. demek ki deneydeki deneklerden biri de sensin" der. zimbardo uykusundan uyanmistir artik ve deneyi iptal eder.

  • daha 17 yaşındaydım, lise bitince dershaneye yazıldım ve çalışıyorum. çıkışta çalıştığım pvc dükkanına gidiyorum. pc başına attılar beni, msn kurmayı falan bildiğimden...

    çalışanlardan biri pazar günleri kızlara laf atan, batak dörtlüsünden, özünde çok saf bi tip. sürekli hayatın kıymetini bilmediğimizden, antalyaya tatile gidilmesi gerektiğinden bahsediyordu. fight clubın başlarında "acı mı görmek istiyorsun, salı akşamları methodist kilisesine git" diyen doktoru hatırlayın. fight club izlediğim günün sabahı yine "hayatın kıymeti"nden bahsederken, pcden başımı kaldırıp sertçe "hayatın kıymetini mi bilmek istiyorsun, pazar günleri mezarlığa git" dedim. patronun da mal olmasından dolayı söylediğim ciddiye alındı ve eleman pazarları mezarlıkları gezmeye başladı. cevşen, kumaş pantolonla birlikte de namaza başladı. değişimin sebebi olarak gösterilmemle mahallenin ruhani lideri oluverdim. esnafın sürekli dini muhabbetlere yeltenmesi ve benim ağır başlı davranmak zorunda kalmam...

  • hayatta en çok özendiğim adamlardandır kendisi.

    bu ekole bayılıyorum. bir şekilde büyük takıma gidiyorsun 5-10 yıl 3. kaleci veya müzmin yedek olarak gençliği yaşıyorsun. sana yılda en az 500 bin euro veriliyor ve sen sadece günü belli saatlerinde spor yapıyorsun, ülke ülke geziyorsun vs. bir de "yedekliği sorun etmiyor abi helal olsun uyumlu adam" falan deniliyor.

    kariyerinde akıllı davranırsan 3-5 milyon euro parayı cebe atarak 35 yaşında yaklaşık 15 milyon lira paran oluyor.

    dert yok, tasa yok, kimsenin senden beklentisi yok. üstüne bir de iyi kötü tanınıyorsun falan. ne güzel lan.