hesabın var mı? giriş yap

  • yüksek yerlerden aşağı bakarken ya bi anda atlarsam diye tırsmak. kabus gibi bişi be!

  • avrupa'nın yükselen değeri, büyüyen ekonomisi, üretim ve ticaret hacmi, dev istihdam rakamları, sarsılmaz milli iradesi ve demokratik açılımları ile milletler cemiyetinin yeni prensi, orta doğu ve balkan halklarının ezeli hamisi, afrika kabilelerinden amerika yerlilerine kadar tüm dünya ezilenlerinin umudu.

    evet. o bir dünya lideri. o, yeni türkiye.

    yalnız iç ve dış mihraklara uyarı olması bakımından ülkenin adını bu şekilde değiştirmekte fayda görüyorum. anayasanın ilk maddesi de "ülke sınırları içinde kimse kusura bakamaz" şeklinde acilen yeniden düzenlenmeli bence.

    nasıl ki memleketimin en ücra köşesindeki kahvehanede bile "kapalı mekanda sigara içmek yasaktır" uyarıları yazılmışsa, "2013/5107 sayılı bakanlar kurulu kararı ile kusura bakmak yasaktır" temalı afiş ve görsellerin kamuya açık tüm alanlara asılması tez elden sağlanmalı, vatandaş bu konuda aydınlatılmalıdır.

    kusura bakmak isteyen olursa da, onun yeri tabi ki sandıktır. yiyosa gelir efendi gibi kusuruna bakarsın orada. işte demokrasi budur.

  • oynaşırken elimi sertçe ısıran köpeğin, canımın acıdığını fark ederek ısırdığı yeri yalaması ve gözlerimin içine melül melül bakıp kafasını avucuma koyması. ağzını yüzünü parçaladığımın iti.

  • bir allahın kulu da çıkıp düzgün bir cevap vermemiş.

    ben mesela ekonomiden zerre anlamayan bir insanım.

    yazar oturmuş doğru olduğunu düşündüğü şeyi yazmış. salak salak konusacagina sen de neden olamayacağını otur da yaz be kardeşim.

    bir sözlük okuma keyfimiz var onun da içine ediyorsunuz yeminle. anca lise 2 ogrencisi gibi laf sokma yarışı.

  • köprünün denizin üstüne yapılacağını özellikle belirtme ihtiyacı duyulan reklam. seçmeninin kapasitesini biliyor akp sonuçta.

    ayrıca sanırım bu köprünün ayağı, kendine bağlanan bir otobanı falan yok. hiç ağaç kesilmiyormuş çünkü. açıkçası ben tatmin oldum.

  • bir türlü kıvamını tutturamadığım tatlıdır.

    sanırım benim cihazlarda bir sorun var aq

  • kapitalizm çökmez zira kapitalizm çoğu insanın sandığı gibi son 200-300 senede "keşfedilmedi". tarihin başından beri vardı zaten. aynı şekilde sosyalizm de vardı.

    avcı toplayıcı toplumdaki en ufak insan topluluklarına gidin, orada hem kapitalizmi hem de sosyalizmi bir arada görürsünüz. en güçlü ve faydalı olan avcılar her zaman avın en güzel yerini yer, kabilenin kurallarını da onlar koyardı. avlayan (yani üreten) her zaman söz hakkına sahipti. fakat kabilenin geri kalanı da beslemek ve onların da hayatta kalabilmesini sağlamak için üretilenin herkesle paylaşılması mecburiydi. bu üretimin dağıtımının tamamen eşit olmasına sosyalizm dersek eğer, 100% eşitlik hiç bir zaman olmadı ama en ilkel atalarımız bile içinde yaşadıkları "sosyal çevrenin" tamamının ayakta kalması için düzenler kurdular.

    kapitalizm ve sosyalizm insan doğasının ve hayatın doğal bir parçası. buna rağmen tarih boyunca bütün kaynakların sınırsız olduğu ve normalde tüketmek için ihtiyacı olandan çok daha fazlasını üreten toplumlarda bile "sınıfsal farklılaşma" olmuş. her zaman birileri çıkıp "yönetimi" ve "kontrolü" ele geçirmiş ve toplumsal düzeni kontrol eder hale gelmiş.

    peki kimmiş onlar? elbetteki evrime paralel olarak en güçlü, en zeki, en hırslı, en düzenbaz, en gözüpek, en acımasız yani hayatta kalma ve kudret sahibi olma konusunda en kararlı olanlar.

    o yüzden virüs yüzünden dünyadaki milyarlarca insan ölse bile geriye kalanlar gene aynı düzeni kuracaklar. gene evrimsel olarak en hırslı olan veya en çok kaynağı olan koyacak kuralları. ister kişisel kapital olsun isterseniz de sizin anladığın manada parasal kapital, ona kim(ler) sahipse gene onlar yönetecekler geride kalanları. hatta kapitalizmi çökertmesini beklediğini virüsler de kendi içinde bencil ve başkasının hücrelerini ele geçirip tüketerek varlığını sürdürebilen bir kapitalist aktör. (kapitalception)

    denemek isteyene önerim: en sosyalizm meraklısı 50 kişi toplansın, hepiniz 20 bin lira sermaye koyun. topladığınız 1 milyon lira ile gidip kendinize bir arazi alın. üzerinde yaşamak için üretime başlayın. çok değil 6 ay sonra "kararları kimin vereceği" üzerine kavga etmeye başlamaya ve birbirinize kin duymadan hala yaşamayı becerebilirseniz haber verin ki ben de katılayım.

    sosyalizmin hayali çok güzel. eğer hepimiz birbirimizin tam anlamıyla eşit kopyası (fizik+zeka) olaydık robot vs gibi de çok güzel işlerdi. fakat evrim var ve sadece doğaya veya hayvanlara değil bir insanlara da eninde sonunda yöneten kudret olmayı isteme geni "doğuştan" geliyor.

    birisinin diğerlerinin hakkını yeme pahasına iktidar olmayı düşünmeye başladığı an sosyalizm güzel bir fikir olarak çöpe gider, kapitalizm de hayatın temel gerçeği olarak işbaşı yapar. o yüzden kapitalizmi değil de evrimi suçlamak lazım. doğanın kurallarını koyan insanoğlu değil. o bazılarının ortalama 60 senelik hayatları içinde milyarlarca senelik düzeni değiştirebileceğini ve evrimi yok edebileceklerini sandıkları delilik hali sadece insan denilen mahlukatın bir kısmının ıslak rüyası. neyi değiştiriyon yiğidim? 5000 hatta 50000 sene önce de birileri çıkıp "devrim" dediler. sanma ki ilk senin aklına geldi bu "güzel idealler".

    bu nedenle kapitalizm ne çöker, ne de biter. olsa olsa güncel uygulaması ortadan kalkar, farklı bir şekline geçilir. ve maalesef her hangi bir uygulamasında kapitalizmin kendi dinamiklerinde başarılı olamayan, başka bir çeşidinde de olamıyor.

    (yani bugünkünde başarılı değilsen, yeni gelende de olamayacaksın. çok da şeetme o nedenle)

  • zampara seyfettin, doksanlar neslinin unutulmaz filmlerinden biridir. yaza girmeye yakın, televizyon ekranlarında bu filmi defalarca kez izlemişizdir. kazık kadar olmama rağmen geçenlerde oturup filmi bir kez daha seyrettim ve çocukluğumda olduğu gibi yine fütursuzca eğlendim.

    doksanlarda malumunuz türk sineması çok zor yıllar geçirdi. "yeşilçam öldü, yaşasın yeni türk sineması" sloganları altında hiç de kolay bir doğum anı yaşamadık. doğum oldukça sancılı geçti. ve bu sancılı dönemde yapımcılar, pahalı filmler çekip filmlerinin gişede batışını izlemek yerine ucuz televizyon filmleri çekmeye yöneldiler. masraftan kısabildikleri kadar kısıp çektikleri bu filmleri, sinema salonları yerine televizyon ekranlarında seyre sundular.

    bu minvalde çekilen ve ismini anabileceğimiz birkaç film olmakla birlikte "zampara seyfettin" filminin yeri her zaman ayrıdır. tam bir çöp film olmasına rağmen nasıl olur da bu denli sevildi insan gerçekten hayret ediyor. senaryo deseniz kötü, kurgu deseniz yalapşap, oyunculuklar osman cavcı dışında dökülüyor. gerçi dilek pamirtan'ın da hakkını yememek lazım. o da elinden geleni yapmaya çalışmış. ancak kalan oyuncular için aynı şeyi söylemek mümkün değil. filmi izlerken bilerek kötü oynadıklarını düşünmeden edemiyorsunuz. çünkü bilerek ve isteyerek bu denli kötü oynayabilirsiniz anca. yönetmen ünal küpeli, cavcı ve pamirtan dışındakilere "ne kadar kötü oynayabiliyorsanız oynayın" demiş sanki.

    fakat mucizevi şekilde bunca ucuzluğun, basitliğin ve kalitesizliğin içinden harika bir film ortaya çıkmayı başarıyor. bunun birkaç sebebi var aslında. birincisi, başta da dediğim gibi osman cavcı'nın canlandırdığı "acıbademli seyfi" karakterinin muhteşem keyifli bir karakter olması. bu karakterin güzelliğinde, cavcı'nın payı yadsınamaz zaten. karşısında dökülüp giden oyunculara rağmen tüm ciddiyetiyle ele almış karakterini. ve cavcı, her haliyle sempatik, ara sıra itici ama itici olduğunda bile sevimli, temiz kalpli ve her daim yanınızda olmasını isteyeceğimiz saflıkta bir karakter sunmuş bize. yani filmin en büyük artısı, acıbademli seyfi karakterinin ta kendisi.

    bunun dışında filmin oldukça akıcı bir kurgusu var. hatta ders niteliğinde bir akıcılıkta ilerliyor film. gereksiz detaylarda boğulmadan bam bam konuya giriyor ve başladığı gibi ilerleyip gidiyor. filmde izleyeni boğmayacak düzeyde sürekli bir hareket var. zaten kısa olan süresi boyunca filmden bir saniye bile sıkılmıyorsunuz.

    ve filmin hala seviliyor olmasının en büyük sebebi de bize çocukluğumuzu hatırlatıyor oluşu. daha filmin jeneriği akar akmaz ve grup vitamin'in bu filmle iyice özdeşleşen zonta isimli şarkısı çalmaya başlar başlamaz aklımıza, okulların kapanmasını iple çektiğimiz ve yaz tatiline girmeyi heyecanla beklediğimiz o güzel günler düşüveriyor.

    yazlığa gidiyor zonta
    dondurması elinde
    çorap üstü sandaletler
    ...