hesabın var mı? giriş yap

  • mount&blade warband oynarken farklı bir yol çizeyim kendime diyerek oluşturulabilecek en şerefsiz nordic karakterimi oluşturdum. öyle bir şerefsiz ki onuru -65 falandı.

    herneyse oynayanlar bilir ki, köy yağmalamaya ordunuzla giderseniz, köylüler size direnmezler. ancak ben köylüleri çift elli kılıcımla doğramak için ordumu bir yere yerleştirip, yanıma aldığım 5, 10 elit askerle yağmaya gidiyordum. onlar da direniyordu haliyle. ancak sonuçta tırpan ve taşla üstüme gelen yaklaşık 50 köylüyü kesiyordum.

    beni bu iğrenç halimle derebeyi yapmak isteyen kalradya krallarının da ne kadar güç bağımlısı olduğunu o zaman anlamıştım. asıl zalim harlaus, graveth, ragnar, sancar ve hakim gibilerdi...

  • ben de bunu anlamıyorum.

    teşvik primi şu anda suçtur. eğer delilin varsa sunarsın mahkemeye. kim verdiyse cezasını çeker.

    bir de bunlara göre gs teşvik vermiş. sanırım galatasaray ezeli rakibi fenerbahçe'yi şampiyon yapmak için vermiş. :)

  • klasik osmanlı mimarisi denildiğinde akla gelen ilk isim. her ne kadar mimar kimliği ön plana çıkmış olsa da aynı zamanda çok önemli bir mühendis ve şehir planlamacısı. yarım yüzyıl boyunca imparatorluğun mimarbaşılığını yapmış. bundan dolayı da büyüklü küçüklü bir çok yapı denemesi olmuş. her yapısında farklı bir uygulama yapsa da amacı mekanı tek kubbe altında toplamak olmuş her zaman. şehzade camisindeki merkezi kubbeye 4 yönden yarım kubbe eklenmesini ve süleymaniye'deki politik kaygı yüzünden ayasofya benzeri bir yapı yapılmak istendiği için merkezi kubbeye 2 yönden yarım kubbe eklentisini saymazsak sinan'ın bütün yapılarında mekan tasarımı ana kubbeyi direkt olarak algılamak üzere tasarlanmış.

    her yapısı ayrı bir deneme aslında. sinan, asıl ününü kubbeli mekan mimarisine getirdiği yenilikler ve büyük ölçekli yapıları etkili bir biçimde tasarlamasıyla kazanır. öylesine büyük kubbeler inşa etmek, ortaçağda bir mimarın ustalığını yansıtan en önemli özelliklerden biri. bunun en güzel örneği ustalık eseri olarak değerlendirilen selimiye'dir.

    sinan, ilk olarak 4 destekle başlamış, sonra 6 ve son olarak da 8 destekli yapılarda denemeler yapmış. üsküdar mihrimah sultan camisine baktığımızda yine şehzade cami gibi 4 destekle taşınan merkezi kubbeye, 3 yönden yarım kubbe eklendiğini görürüz. sinan burada cümle kapısı yönündeki yarım kubbeyi kaldırarak mekana girilince direkt olarak merkezi kubbe altında hissedilmesini sağlar. süleymaniye ise sinan'ın mimari üslubunun gelişmesinde önemli bir aşama. süleymaniye, istanbul ll. beyazid camisinin başka bir varyasyonudur fakat kubbesi daha büyük ve strüktürü çok daha karmaşıktır.

    süleymaniye'de kare bir alt mekan ve ana kubbeyi taşıyan 4 destek bulunur. sinan paşaya gelindiğinde ise edirne 3 şerefeli camisine benzediğini görüyoruz. fakat sinan paşa cami çok daha küçüktür ve çok daha ince bir taşıyıcı sistemi vardır. 4'ü bağlı, 2'si bağımsız toplam 6 paye merkezi kubbeyi taşır. sinan paşa cami ile 6 destekli camilere geçiş denemesi yapmış sizin anlayacağınız. fakat burada hala yan sahınlar var, bundan dolayı orta mekan tam olarak hissedilemiyor. sonraki 6 destekli yapılarda kubbenin tüm mekanı saracak şekilde denemeler yapıldığı görülür. 6 destekli camilerin en başarılısı kadırga sokullu mehmet paşa camidir.

    sinan 8 destekli yapılara ise ilk adımı eminönü rüstem paşa cami ile atar. burada 4 bağımlı, 4 bağımsız 8 desteğe oturan bir kubbe bulunur. alttaki kare mekanla üsteki sekizgen, yarım kubbelerle birbirine uydurulur ve kubbe pandantiflerle sekizgene oturtulur. bunun en güzel ve en gelişmiş örneği ise selimiye'de görülür. kapıdan girer girmez algılanan merkezi kubbe 8 desteğe oturur. duvarlar bu yapıda oldukça incelmiş. altta kare bir mekan bulunur ve onun üzerindeki ilk kemer sırası kare mekanı devam ettirir. ardından gelen sekizgen ve onun üzerine oturtulan kubbe alt mekan ile ideal bir bütünlük içerisindedir.

    yaptığı denemelerle mimari anlamda oldukça ilerleyen sinan, geometrik şekiller arasında ideal bir çözümleme sağlar. sekizgen çardak uygulaması ve strüktürün incelmesi, amaçlanan mutlak kubbe egemenliğinin sağlanmasına yardımcı olmuş. bundan dolayı selimiye, sinan'ın ustalık eseri olarak yorumlanır.

    sinan, yapılarını kentlerin topografik, jeopolitik ve ekonomik unsurlarına göre inşa etmiş. insanlar da hem dini hem dünyevi hayatını birbirinden koparmamak için hem de birbirleriyle kaynaşmasını kolaylaştıracak unsurları özellikle tercih etmişler o dönem.

    bu külliyeler özellikle imparatorluğun ve halkın simgesel imar yapıları olarak inşa edilmişler. misal fatih döneminde inşa edilen ilk universal külliye fatih külliyesi. sinan dönemindeki ise süleymaniye olmuş. sinan bu külliyelerin bünyesinde medrese, kervansaray, han, hamam, sıbyan mektebi ve aynı zamanda arastaların olabileceği büyük ölçekli yapılar inşa etmeyi hedefliyor. külliyeleri şehrin sokak dokusuna,çevre yapılarla olan ilişkisine göre konumlandırmıştır. kısacası sinan'ın külliyeleri sınır duvarlarıyla son bulmuyor, aksine çevresiyle süreklilik arz ediyor. bu da mimar sinan'ın şehir planlamacısı kimliğini yansıtan özelliklerden birisi.

    yapı için elverişli olmayan en zor topografyalarda bile ustalıkla çözümler üretip mimarisini şekillendirmiş. örneğin süleymaniye'ye baktığımızda çift yönde eğimli bir arazide ortak bir kot seçilerek buraya kurduğu setlerle düz bir zemin oluşturduğunu ve yapısını bunun üzerine tasarladığını görürüz. caminin bulunduğu ana eksen üzerine kazıklar çakarak yapının kayalık zemine tutunabilmesi sağlanmış. sinan bu anlamda arazinin zorluğunu güzel bir tasarımla yenmiş. yine edirnekapı mihrimah da sinan'ın setlerin üzerine inşa ettiği bir yapısı. aynı zamanda şehir planlamacısı kimliği ile birlikte de, sur duvarı yanına yapacağı bu yapısını daha iyi görünebilmesi için yüksek bir topografya üzerine set yerleştirerek yapmış.

    sinan diğer imar faaliyetleri olarak da özenli çalışmalar yapmıştır. örneğin imparatorluğun zirve kentine giriş noktasında yer alan büyükçekmece'deki su kemeri başlı başına kentin tamamının su ihtiyacı baz alınarak düşünülmüş pilot bir noktadadır. bu kemer aynı zamanda imparatorluğun propagandasını yapar nitelikte bir yapıdır.

    külliyelerinde cami, medrese ve avluyu aynı alanda toplamayı hedeflemiş. örneğin karaahmet paşa ve sinan paşa külliyeleri bu tarzdadır. aynı zamanda eğimli arazilerde mümkün olduğunca cami ve türbeyi aynı kotta tutmayı hedeflemiş. örneğin süleymaniye ve atik valide paşa külliyesi bu tarzdadır.

    külliye yapılarında insanların yönünü belirleyebilecek, düz eksenlerde belli başlı unsurlar inşa etmiş. örneğin kemerli girişler, dua kubbeleri gibi. sinan'ın külliyeleri şehrin orta aksı üzerinde değil de paralelinde inşa edilmiş. haliç'i görebilecek bir manzaradan veya misal galata'daki anemon otelinin terasından bu rahatlıkla gözlenebilir. böyle bir adama gelip de kopyacı demek, ne bileyim biraz haddini aşmak sanki.

  • ya yazmayayım yazmayayım diyorum da ...

    ulan, ''anadolu'nun kızı'' diye tekrar edip duruyor şarkıda, fotoğraflara bakıyorum ankara'nın ötesinde çekilmiş bir tane fotoğraf yok. çanakkale'de, anıtkabir'de vs. hepsi.

    hayır, emine ülker tarhan'ı anadolu kızı olmamakla suçlamıyorum, çünkü şu yüzyılda anadolu kızı olabilmesi için evvela ataerkil düzene boyun eğmiş, törelere adetlere biat ederek hayatını sürdüren evinin kadını çocuklarının anası olmaktan öte toplumsal bir rolü olmayan bir kadın olması gerekir.

    ama neydi sayın tarhan'ın chp'ye karşı argümanı, ''değerlerden vazgeçtiniz, cumhuriyet'e ihanet ettiniz, altı ok bu değil''.

    ee ablam ? ne ayak ? anadolu'yu düşürmüyorsun ağzından ama ? parti kurunca mı anladın, türkiye'nin 'her kesiminden' ve büyük çoğunluğu olan 'anadolu'dan oy alman gerektiğini.

    cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında partinin çalışmalarını baltalarken de aklına gelseydi keşke bunlar.

  • istanbul'da işle ev arası mesafeyi yürüyerek kateden şanslı azınlıktanım. kışın biraz zor oluyor ama alıştım.
    annemle babamın haklı telkinlere rağmen kahvaltı yapmadan evden çıkmayı tercih ediyorum, hem uyku daha tatlı geldiğinden hem de sabah uyanır uyanmaz yemek yeme fikrini bir türlü benimseyemediğimden.
    evden kahvaltısız çıktığım için her gün aynı pastaneden iki tane peynirli poğaça alıyorum. midem ezilmeye başladığında yemek için.
    pstanedeki çalışan kızlar birkaç kez değişti. sonuncu epeydir duruyor. her gün aynı şeyi alınca beni kapıda gördüğü an hazırlıyor poğaçaları sağolsun.

    bir gün, klasik "günaydın" "kolay gelsin" "hayırlı işler" vb diyaloglar dışına çıktık:

    "abla sen kaçıncı sınıfa kadar okudun?" diye sordu.
    "neden" dedim.
    "hiiç, merak ettim" dedi.

    meğer okutmamış ailesi mihriban'ı. ilkokul 4 sınıfa başladığı senenin ilk döneminde okuldan alıp çalıştırmaya başlamışlar. evin yemek, temizlik işleri de ona aitmiş. ama bir yerlerden 'dışardan bitirme' diye bir şey duymuş. bilgim varsa yardımcı olabilir miymişim, çünkü işten pek vakti kalmıyormuş soruşturmak için. zaten nereye sorması gerektiğini de bilmiyormuş. hem diploması olursa daha iyi bir iş bulabilirmiş, öyle demişler.

    -----------------
    hayatınızda kaç kişi size "kaçıncı sınıfa kadar okudun" diye sordu.
    -----------------

    olayın güzel kısmı doğru kişiye sormuş olması. belediyenin ilgili birim başkan danışmasıyla çalışıyorum. hemen anlattım kendisine durumu. ertesi gün görevli arkadaşlar pastaneye gidip mihribanla tanıştılar. işten arta kalan zamanlarında ders çalıştırdılar. diğerleri kolaymış ama matematik biraz zormuş, öyle dedi mihriban.
    girdiği tüm sınavlardan en yüksek notu o aldı.
    geçme notu 45 iken 60 aldığı için üzüldü. (sınıfta alınan en yüksek not 60 bu arada)

    ailesi hoşlanmamış, öyle ders çalışmalardan sınavlara girmelerden, izin vermemişler, önünü kesmişler ama kafa tutmuş, kavga etmiş. bazı sabahlar gözleri dolu dolu oluyordu, ama soramıyordum..

    velhasıl, geçen hafta ilkokul diplomasını aldı mihriban. yüzünde kocaman bi gülümsemeyle, her günkü iki poğaçamı almaya gittiğimde söyledi. şimdi sıra orta okuldaymış. daha da zorlanacağının farkındaymış ama yapacakmış.

    aferin sana. ben de inanıyorum yapacağına.

    seneler sonra editi: mihribanla iletişimimiz kesildi maalesef. en son iki çocuk annesiydi. yolu, bahtı açık olur umarım.

  • herkesin malumu olan bi' gerçek. hangi mekan ki yuvarlak tabak yerine kare/dikdörtgen tabakla yemek getirir, o mekan çok fena hesap kitler... evet.

  • sanık ve hakim...

    - köşede bekledim, çıkınca da tepsiyle kafasına vurdum..
    - iyi de, yanında silahın bıçağın da varmış.. neden tepsi?
    - bi yerde okumuştum.. öyle yapınca tepsi müdafaadan az ceza alınıyormuş..
    - nefsi müdafaa olmasın o?
    - hepsi müdafaa değilmi sonuçta..
    - yaz kızım sanığın yirmi yıl hapsine...
    - ama yirmi yıl çok fazla.. bilseydim yanımda hafifletici sepetler getirirdim..