hesabın var mı? giriş yap

  • hello greece!

    i am from turkey! my name is mustafa, in other words, moustapha!

    i hope that pease may be in the world. like atatürk said. (he did not step over greek flagg)

    ok, no more mister nice guy... i have home in istanbul. (in other words, konstantine). if you like to try turkish food like imambayıldı (in other words, imambayıldıkis), you can contact me... i have big house near taksim. (30 km... it is beylikdüzü).

    thanks and kalimera!!!!!!!

    mustafa

  • vatandaş olsa soğuk su içerdi üstüne. savcının şikayeti üzerine dolandırıcıların anında yakalanıp paranın kurtarılması şaşırtıcı. demek ki polis istediğinde hemen yakalayabiliyormuş bu adamları.

  • babam devlet memuruydu. ayın 15'nde maaş yattığı zaman ne yapar ne eder izin alır beni de yanına çağırırdı, okul olmadığı saatlerde. daha sonra beraber sırasıyla; su, elektrik ve telefon faturaları yatırırdık. ki şu an faturaları düzgün yatırma alışkanlığım buradan gelir. neyse.

    işin en güzel ve saçma olan kısmına gelirsek; her şeyi bitirdikten sonra mutlaka bana iskender ısmarlardı o maaş gününde. ama şöyle bir şey vardı. ben yerdim o karşımda her zaman ben aç değilim sen ye derdi, beni izlerdi. nereden bilebilirdim ki o zaman ki çocuk aklımla paranın yetmediğini, kendini boğazından kesmekten imtina etmediğini. ah be babam. özlüyorüm o günleri.

    yıllar yıllar geçti şimdi paramızı kazanıyoruz çok şükür. allah babamızı başımızdan eksik etmesin de geçmişte yiyemediği her şeyin acısını çıkarıyor şu an babam. baba çikolata alıyorum bana da al, baba muz alıyorum bana da al, baba magnolia alıyorum; ismi ilginçmiş bana da al. sen başımızda ol her şeyi önüne sererim babam. vefat etmiş babalara allah rahmet eylesin. babaları sevin, sarılın.

  • bu konuda bilir kişi olabilirim

    istanbul'da zincir bir fast food şirketinde 10 yıl ofiste satın alma müdürlüğü yaptım

    yiyecek içecek sektöründe değişmeyen tek şey kar marjidir.
    üründen ürüne değişir %300 %500 arası olur genelde. tavuklu ve kaşarlı menüler en çok geçirilen üründür.

    yani şöyle düşünün 10 tl ye mal edilen bir ürün
    50 100 tl arası satılır.

    yıllarca neden her sokakta bir büfe açıldığını anlayın artık.
    şimdi ülkenin durumundan dolayı maliyet arttı.
    ama işletmeler %300 %500 kardan vazgeçmiyor.

    olay bundan ibaret.
    almayın aldırmayın gitmeyin demekle olmaz.
    kesin birileri gene gidecek
    kapitalist sistem budur.
    biz de bu sistemin kölesiyiz

    edit: benim yazıma cevap veren kişiler olduğu için editlemek zorunda kaldım.
    bana satın almacı diyerek zaten söze başlayanlar oldu. kamyonla gidip malı alan ben değilim.
    ben bir ürünün belirlenmesini, kalitesini, maliyetini, satış raporlarını, ve son olarak tüketiminden sorumluydum.
    şirketin büyüklüğüne göre alacağınız malzemede kiminle muhattab olacağınız belirlenir.
    ben coca-cola'nin bayi müdürüyle değil
    türkiye ve asya kıtasından sorumlu olan kişiyle görüşürdüm veya pınarın, sütaş' in plasiyeriyle değil genel müdürüyle anlaşma yapardim.
    et ve tavuk ürünlerinin tüketimi inanılmaz fazla olduğu için ve de çok hassas ürünler olduğu için direk sahibiyle görüşürdüm. öncelikle bunu belirtmek istedim çünkü bilgi sahibi olmadan konu hakkında bilgi sahibi olanlara bok atmayın. açık konuşayım bunları yazarken bile ben utandım.

    çok daha detaylı bilgi verebilirim fakat başınızı şişirmek istemiyorum.

    bir yiyecek içecek işletmesinde 2 kalem maliyet hesaplanir
    1.si ürünün ham maliyeti
    2. si ürünün hazilanma ve sunum maliyeti

    1.sini çıkartırken ürünün içine neler konulduğunu grami gramina hesaplanır.
    buna ürün reçetelemek denir
    yani her ürünün 1 reçetesi vardır.
    100 gr tavuk
    20 gr mantar
    10 gr patates
    20 gr makarna gibi
    bu ürünleri alırken verdiğiniz fiyatı koydugunuz grama bölerek cikartirsiniz

    2. maliyet "işletme maliyeti"
    ama siz patatesi tavuğu alıp direkt müşteriye vermiyorsunuz
    onu önce gidip alıyorsunuz "lojistik maliyet"
    sonra bir dükkana koyuyorsunuz "kira maliyeti"
    daha sonra onu pişiriyorsunuz " enerji maliyeti"
    sonra bu ürünü biri yapıyor birileri servis ediyor
    "personel maliyeti"
    şimdi alt alta yazdım sakın çok maliyet diye düşünmeyin.
    çünkü o dükkana 1 müşteri gelip 1 ürün satılmıyor
    personel günde onlarca kişiye bakıyor.
    kira hiç iş yapmasan veya 100 katı ciro yapsan aynı kalıyor ay içinde

    kısaca kesiyorum
    arkadaşlar iyi bir işletme öncelikle ürünün en kalitelisini alır
    personeline iyi maaş verir bu yüzden müşteriye iyi davranılır. bunlar olduğu sürece biraz da matematik bilgisiyle hayatta kalırsınız.
    çok ama çok daha detay var yazmayacağım
    ama son olarak şunu söyleyeyim
    şu anda yiyecek içecek sektöründe maliyetler arttı
    fakat işletmeler pandemiden önceki dönemden daha çok para kazanıyor.
    maliyet 2 arttiysa fiyatlar 10 zamlandi

    edit2: o kadar çok mesaj geldi ki hepsine cevap vermeye çalıştım.
    anlamadığınız çok nokta olmuş
    size şunu söyleyeyim.
    tavuk dünyası veya belirli bir ürünü alan zincir işletme sizin gibi fiyattan almaz
    mesela pazarda 80 tl olan ürünü boyle işletmeler
    30 40 tl ye alır yıllık anlaşma yapar
    mesela bir keresinde kaşar firmasıyla anlaşma yaptım yıllık olarak 22 tl
    siz o zaman kaşarı 55 tl den aliyordunuz.
    daha fazla yazmayacağım
    bir gün çok detaylı işletme maliyeti enrtysi gideceğim.

    debe editi: bu bilgileri yazarken hiç bu kadar gündem olacağını tahmin etmemiştim.
    burası (bkz: kutsal bilgi kaynağı) kim ne derse desin.
    küçük bir bilgi kırıntısı sağlayabilmek bile insanı mutlu ediyor.

  • az önce ankara çayyolu beğendik mağazası açık büfe kahvaltı bölümünde başıma gelen olaydır. kasiyerin verdiği bilgiye göre, mağaza müdürünün talimatı ile, simitlerde kahvaltının kg fiyatı ile tartılarak satılmaya başlamış. bu sayede az önce 1(bir) adet simite 5.25 tl ödemiş oldum. şimdi bodrum'da 50 tl'ye lahmacun yiyenleri daha iyi anladım. gerçekten insan kendini çok farklı hissediyormuş. :)

  • yıllardır kullanırım kendisini, ne yazık ki kömür ateşinin yanından geçememekte.

    yine de ortada kömür ateşi yoksa tavalar arasında en iyi sonucu döküm tava verir.

    optimum bonfile sonucu için:

    ön hazırlık: yiyeceğiniz bonfile parçasını dilimletmeden, tek parça halinde kasaptan alın, sonra zeytinyağı ve iri çekim tuzla sıvayın (yabancılar uygun tuz kalınlığına kosher salt diyor).

    - döküm tavayı önceden elinizi 3 saniye üzerinde tutamayacağınız düzeyde ısıtın.

    - fırını 250 dereceye ayarlayın.

    - büyük bonfile parçasının her yüzeyini döküm tavada, takriben her yüzey 2 dakika olacak şekilde mühürleyin. dikdörtgen prizma olarak düşünebileceğiniz bonfilenin 6 yüzeyinin 5'ini ayrı ayrı mühürleyin.

    - 250 derecede önceden ısttığınız fırına eti, 6'ncı ve son yüzeyini tavaya oturttuktan sonra döküm tava ile birlikte sürün.

    - medium sonuç almak için kabaca 15 dakika eti fırında tutmak uygun olacaktır. burası biraz çetrefilli, etin kalınlığı, mühürlenme süresi, fırın performansı gibi pek çok değişken buradaki süreyi etkiler. benim tercihim 500 gr'lık bir bonfile parçasını 15 dakika fırında tutmak şeklinde oluyor.

    - ateşten alınan bonfileyi (tercihen aluminyum folyoya sarararak) en az 5 dakika dinlendiriniz. bunun nedeni etin içindeki suyun ateşten alındığında halen buhar biçiminde bulunması, et kesildiğinde uçup gidecek olması. etin içindeki suyun yoğunlaşmasını, uçmamasını sağlamak için bekleyiniz. ben bu aşamada tereyağı da ekliyorum dinlendirme sürecine, lezzet katıyor.

    - folyoyu açıp tahta üzerinde servis ediniz. folyo içinde biriken suyu bir kaba ilave ediniz, etin üzerine servis sırasında dökünüz.

    - halen eti yeterince pişmemiş bulanlar olursa sıcaklığını muhafaza eden döküm tavada kesilen parçaların ateş görmemiş yüzeylerini çevirin.

    anlattığım biçimde ev ortamında ulaşılabilecek en iyi bonfileye ulaşılmakta. döküm tavadan mucize beklemek yanlış ama evde daha iyi seçenek yok.

  • manşinel, florida, karayipler ve orta ve güney amerika bölgelerine özgü yaprak dökmeyen bir ağaçtır. yaprakları ve meyveleri bir elmaya benzer ve bazen “plaj elması” olarak da bilinir. ispanyolca adı manzanilla de la muerte (“küçük ölüm elması”) bu bitkinin tehlikeli özelliklerini daha iyi yansıtır. bitki çok sayıda toksin içeriyor ve meyvelerini yemek sizi muhtemelen öldürebilir. ağız ve yemek borusunda kabarcıklar çıkarır. yaprakları ve gövde kabuğu güçlü bir alerjik cilt reaksiyonu oluşturan, forbol denilen tahriş edici bir kimyasal içerir. ağaca düşen yağmur damlaları, forbol toplayabilir ve altında duran bir insanı yakabilir. ağaca dokunmak bile derinin kabarmasına neden olabilir. yerli halklar uzun yıllar boyunca bu bitkinin dallarını oklarında kullandılar. ünlü kâşif juan ponce de león'un florida'ya yaptığı ikinci gezi sırasında muhtemelen böyle bir ok ile öldürüldüğü düşünülüyor.

  • ailesinin öğrettiğini yapan çocuk denmiş. evet tabii ki ailesinin öğrettiğini yapıyor ama dikkat edin etrafta kimse yok. onay verecek ya da takdir edecek bir aile üyesi veya büyük insan yok. kimsenin görmediği yerde yapıyor. bunu bilinçsizce birileri görsün diye değil gerçekten benimsediği için yapıyor. o aileye de o çocuğa da kurban olurum. inşallah benim çocuğum da böyle olur. memleket bok gibi oldu, insanlar bok gibi oldu ama o bayrak ve o bayrağa rengini verenler her zaman bizim için kutsal olacak.