hesabın var mı? giriş yap

  • çok muhtemeldir ki roma imparatorlarını da içine alacak küme olabilir.

    19. yy'a gelene kadar deniz tatili, denize girmek, güneşlenmek gibi kavramlar pek popüler değildi. yüzmek, bir spor aktivitesi, hobi olarak görülmüyordu. denizler sadece ticaret, savaş ve balıkçılık için kullanılıyordu. hatta denizcilerin çok büyük bir kısmı yüzmeyi bile bilmiyordu.

    misal, nero'nun lazio'da bulunan yazlık villası antiumyaz aylarını geçirmek, dinlenmek ve eğlenmek için kullandığı bir yer olmasına karşın ve önünde kocaman bir plajı da bulunmasına rağmen herhangi bir tarihi kaynakta bu plajdan istifade ettiğine dair bir bilgi de bulunmuyor. roma döneminde su yönetimi bir görsel şölen olmasına karşın, süs havuzları, fıskiyeler (bkz: fışkıyeyi kim kırdı), roma hamamları ve hatta kolezyum'da deniz savaşlarının sahnelenmesi bile olmasına rağmen, yüzme havuzuna en yakın şeyler de kaplıca, ılıca havuzlarıydı. buralarda da kulaç atmak gibi bir aktiviteden ziyade su içinde oturulur, durulurdu.

    deniz ve havuzlarda talim yapanlar da yok değildi. yalnız bu talimler yüzmekten ziyade bacakları güçlendirmek için bele kadar suyun içine girerek yapılan koşu, yürüme aktiviteleriydi. gladyatör okullarında rastlanan bu tip sığ havuzların bulunma amacı da budur.

    yine en başa gelirsek, deniz tatili ve yüzme aktivitesi 19.yy'da özellikle ingiltere ve diğer avrupa ülkelerinde sanayi devrimi dönemindeki endüstriyel ilerlemeler, ulaşımın gelişmesi ve tatil yapma fırsatına sahip olan sınıfın artması sonucu popüler hale geldi. yani o zamana kadar deniz kenarında bulunan kentlerin amacı tatil ihtiyacını karşılamaktan ziyade, deniz ulaşımı, deniz ticareti ve balıkçılıktan geçinmekti.

    edit: hemen altta bir yazar iki kulaç attıysa neden kaynak olsun ki yazmış. roma imparatoru tiberius, emekli olup capri adası'nda ve rodos'ta denizde yüzdüğünü, genç osman'ın haliç ve boğaz'da yüzüp, yüzmede de usta olduğunu araştırıp bulabileceğini yazayım buraya. hatta abdülhamid'in şehzade iken tedavi amacıyla beylerbeyi sarayında denize girmeye başlayıp bunu alışkanlık yaptığı da kolayca bulunabilmekte.
    ama yukarıda yazımda, yüzmenin eski dönem insanları için herhangi bir şey ifade etmediğinden bahsetmeye çalıştım ben daha çok. bunu daha çok bir ihtiyaç olarak yapıp da spor olarak yapmadıklarını belirtmek istedim. ve modern kültürde olduğu gibi bir deniz bağlantısı olmadığını anlatmaya çalıştım. mesela antik yunan kültüründe yüzmek diye bir aktivite olmasına rağmen bunu bir beceri olarak kullanıp, zıpkın, süngercilik gibi faaliyetler için kullanmaktaydılar. ancak modern olimpiyatlar ile yüzme diye branşı eklenmiş olduğunu hatırlatayım buraya. antik yunan'da; yüzmek, okumak gibi, terbiyenin değerli bir parçası olarak görülüp temel beceri olarak gerekli sayılmasına rağmen sportif bir değer de taşımıyordu. yüzmek çok yakın bir zamanda seçkinlerin bir eğlence şekli haline gelmiş, sonrasında ise sanayi devrimi ile birlikte herkesin ulaşabildiği bir aktivite halini almıştır. yani eski insanlar şimdiki modern insanlarda olduğu gibi bir çeşme'ye akalım kumsala yayılalım diye bir kafa yapısında değillerdi sadece.

    edit 2: 18-19. yy'da osmanlı döneminde halk, denize deniz hamamı denilen iskele havuzlardan girerdi. vaktiyle denize girme ihtiyacını, sahilden 15-20 metre ileride, etrafı tahta çevrili dışarıdan görülmesi imkansız havuz şeklinde tahtadan deniz hamamları karşılardı. denize girmeye müsait, akıntısız yerlerde, suya mukavemetli keresteden kazıklar çakmak suretiyle kurulurdu. ortası havuz şeklinde olup, etrafı ızgaralarla kapatılırdı. dışarıdan görülmemesi için de üzerine branda gerilirdi. sahile iskeleyle bağlanırdı. bu havuzun iç duvarlarına, yüzme bilmeyenlerin tutunması için boydan boya halat çekilirdi. büyükleri 20x30; küçükleri ise 15x20 metre ebadındadır. derinliği ise 1,5 metredir. boğulma hadiselerinin çokluğu sebebiyle, deniz hamamları dışında denize girmek yasaktı. bu hamamlar kadın ve erkek ayrı olacak şekilde konuşlandırılırdı.görsel

    edit 3: avrupa'da güneşlenmek yine sanayi devrimi ve sonrasında oluşan deniz tatili kavramı gelen bir aktivite. yani sanayi devrimi esasında modern çağı ve sosyal yaşamı tümden değiştiren yegane aktör. koyu bir ten sahibi olmak ancak güneş altında çalışan işçilerin, köylülerin kötü bir özelliği olarak görülüyordu o zamana kadar. sanayi devrimi öncesi, beyaz tene sahip olmak yani pale kalmak bir asillik göstergesi (viktorya dönemi resimlerine bakabilirsiniz). bu sebeple de asiller şemsiye denilen şeyi bizdeki isminde de olduğu gibi güneşten korunmak için kullanıyorlardı (şems: güneş, iya: nisbet(ar./far.), umbra: gölge(lt.), parasol: güneşe karşı(fr.)). görsel yani yağmurdan korunmak kavramı da daha yakın bir geçmişin mevzusu (bu da başka bir videonun konusu*). bu sebeple de daha beyaz görünmek için kullanılan pudralar, içinde kurşun ve arsenik ihtiva eden kremler bayağı bildiğiniz modaydı. ne zaman ki deniz tatili kavramı ortaya çıktı, bu sefer de bronz görünmek modası oluştu, zira güneşlenmek artık zengin, ayrıcalıklı ve güzel olmanın belirgin bir göstergesi olmuştu. çünkü vaktim bol, gezip toza biliyorum demenin yegane göstergesi güneşlenip bronzlaşmaktı.

    edit 4: @talaatharb önerisi ile bir bakınız vereyim*: (bkz: roma imparatorluğu'nu günde bir kere düşünmek)

  • +abi bu kül tablasına kaç para yazıyım?

    - yaz la işte, 2 3 4 5 bişeyler, kafana göre

    beymenin de aslında küçük esnaf olduğunu gösteren zerzevat.

    debe: mutlu oldum lan, ilk defa girdim, teşekkürler :)

  • “ kadına saygım büyüktür ama döverim “
    “ kadın dediğin dayak da yemeli “
    “ üç türlü kadın vardır : günlük, haftalık, ömürlük”

    yukarıdaki üç cümlenin sahibidir. ve bu cümleleri sarf edebilen birinin saygı görüp ünlü (!) olacağı tek yer de türkiye’ dir.

    bakın daha perihan savaş’ ı 80’lerde tüm gece dövmesi, yüzünü gözünü morartması, mahkemelik olmaları, üstüne bir de “ kendime hakim olamadım, onu öldürebilirdim “ diye ifade vermesi var.

    sonra derya tuna’ yı da dövdü diye manşetlere çıkmış. asena olayı desen zaten yakın geçmiş.

    hala mı “ ama sesi güzel yeaaa” ?

  • granada valencia maçının başlamasına yaklaşık beş dakika varken;

    "arkadaşlar şuan granadadayım ispanyaya erasmusla geldim .maçı izlemek için sahayı görebilen yüksekçe bi apatmana çıktım sizlere elimden geldiğince dilim döndügünce maçı anlatmaya çalışacagım."

  • lise mudurumden geliyor:

    degerli ogretmen arkadaslarim, lutfen ogrencilerinizi 10'ar gun arayla sinif baskani yapin ki ilerde baskan veya baskanlik gibi saplantilari olmasin.

  • genelleme yapmak yanlış olur biliyorum ama bu kadın öğretmen şımarıklığı ne olacak bilmiyorum, bir öğretmen olarak söylüyorum bunu.

  • bu konuda son 3 yıldır kendim için epey araştırma yaptım. araştırdığım şeyler anksiyeteyi/kaygıyı azaltacak ve ruh halini/ sağlığı olumlu etkileyecek şeylerin neler olduğuydu yani yaşam kalitemizi arttıracak olan şeyler. yazacaklarım benim kişisel görüşüm değil, hepsi hakkında yayınlanmış makaleler var. bazı kaynakları eklerim.

    1- ilk sırada kesinlikle uyku var. genel kabul günde 7-8 saat uyumak gerektiği yönünde. eğer sabah kalktığınızda uykunuz varsa, alarmla uyanıp zor kalkıyorsanız, uykunuzu açmak için kahveye ihtiyaç duyuyorsanız ya 8 saat uyumuyorsunuz ya da uykunuz kaliteli değil. bu da çalışmalara göre anksiyete ve depresyona sebep oluyor hatta yaşam ömrünü bile kısaltıyor, yaşam kalitenizi nasıl düşürmesin!
    (bkz: why we sleep)
    kitabin indirilebilir pdf'i
    (bkz: matthew walker)

    2- beslenme. gluteni ve rafine edilmiş şekeri, paketli ürünleri hayatınızdan çıkarmak, besin alerjinizi saptamak için eliminasyon diyeti yapıp sizi rahatsız eden, şişkinlik, gaz vs. yapan besinleri yememek yaşam kalitenizi inanılmaz arttıracak. bununla birlikte varsa kronik ağrılar ve kronik hastalıkların tedavisinde sizi olumlu yönde çok destekleyeceği için sağlığınıza büyük yatırım olacak. çıkardığınız besinlerin yerine bol sebze eklerseniz, her gün yeşillik, sülfürlü sebze, renkli sebze /meyve yerseniz enerjiniz çok artacak, varsa cilt problemleriniz, akne vs. düzelme sağlayacak.
    (bkz: terry wahls)
    videoda kaynak ve takip edebileceginiz hekim listesi var

    3- stres yönetimi. şehir hayatında yaşam, geçim derdi, destek almadan çocuk bakımı, eş ile ilişkide problemler, yalnızlık, trafik, sosyal destek bulamama, işsizlik ya da iş yerinde sorunlar vs. gibi çoğumuzun her gün yaşadığı, en sık gördüğümüz ve artık normalleştirdiğimiz sorunlar aslında stres olarak arka planda bize yük olmaya devam ediyor. bunları değiştirmek muhakkak yaşam kalitemizi arttıracak ama çoğu zaman değişim elimizde olmayabilir. bu durumda başımıza gelenlere değil, vereceğimiz tepkilere ve bize olan etkilerine odaklanmamız gerekiyor hem ruh hem beden sağlığımızı korumak için. stres yönetiminde en çok işe yarayan şey meditasyon.
    meditasyonun etkileri için kaynak video

    4- egzersiz yapmak. düzenli egzersiz/ yürüyüş/ koşu, yaşam kalitenizi birçok açıdan arttıracak. hem özgüveninizi arttırarak kendinizi daha çok sevmenizi sağlar hem de istikrarla devam ettirmeniz kendinize olan saygınızı pekiştirir. bedensel sağlığa olan etkileri uzun uzun saymakla bitmez. bir de endorfin, serotonin, dopamin salgılanmasını sağlayarak direkt olarak mutluluk ve huzur düzeyinizi arttırır, yaşam kalitenizi nasıl arttırmasın?
    (bkz: google)
    bedeninizle baglantida olup olmadiginizi anlamak için izleyebileceginiz video
    düzenli egzersiz yapmak için motivasyon sebepleri

    5- son sıraya yazdım ama kesinlikle en önemsizi değil, belki de en önemlilerinden; travmalar. çoğu çocuklukta yaşanan travmalar, biz unuttuk sansak da bilinçaltımızda bekleyerek uygun ortamda(bir hatırlatıcı olduğunda) ortaya çıkarlar. bazen fark edersiniz başkalarının sinirlenmeyeceği şeyler sizi çok sinirlendirir, tahammül düzeyiniz düşer. kendinizi kontrol etmekte zorlanırsınız, sinirli ve sabırsız biri olarak tanımlanırsınız. ya da bazen çok duygusuz hissedersiniz kendinizi, duygularınızı hissedip anlamaya uzaksınızdır. etrafınızda sizi anlayacak birinin ya da yardım isteyebileceğiniz birinin olmadığından şikayetçi olabilirsiniz ya da yardım istemekte zorlanırsınız. sürekli suçlandığınızı ya da sürekli haksızlığa uğradığınızı düşünüyor olabilirsiniz. işte bunların hepsi (ve daha fazlası )çok yaygın görülmekle birlikte travma belirtisidir ve ömür törpüsüdür aynı zamanda. yaşam kalitenizi çok düşürür, sürekli gergin ve huzursuz yaşadığınızı düşünün. bu travmaları anlamak, kendinize yakından bakıp, çocukluk hikayenizi çözmek ve kendinizi tanıyıp iç huzurunuzu oluşturmak, bu huzurun dışardaki etkenlerden etkilenmemesini sağlamak için en iyi yol psikoterapi almaktır. psikoterapi, yaşam kalitenizi bir değil, birkaç basamak arttırır. ancak herkes için ulaşılabilir olmayabiliyor. bu durumda biblioterapi de (kitap terapisi) işe yarar. kendinizi tanımanızı ve anlamanızı sağlayan çok sayıda kitap var.
    bazı kitapların pdf’lerini buradan bulabilirsiniz

    edit:
    6. takviyeleri de eklemeye karar verdim. bu konuda uyaran çok az hekim var. d vitamininiz düşükse (50-60’ın altında), tiroit fonksiyonlarınız bozulmaya başladıysa depresyona bile sebep olur, yaşam kalitenizi de düşürür. çok detaylı bir kan tahlili yaptırıp (doktorlara onaylatmak zor, ben laboratuvarda yaptırıyorum) vitamin- mineral eksiklerini belirlemek. özellikle gözden kaçabilen iyota idrarda baktırmak lazım. magnezyum, omega-3 herkesin kullanması lazım. kendisi psikiyatrist olan deniz şimşek’in çok güzel bir kitabı var, “birim”. o kitapta ideal değerleri öğrenebilirsiniz.
    (bkz: deniz şimşek)
    bu videoda kaynakları bulabilirsiniz

    7. bir de hayatınızdaki enerjinizi sömüren insanları, toksik ilişkileri hayatınızdan çıkarmak ciddi anlamda yaşam kalitenizi arttırır. bununla birlikte harvard üniversitesi’nin yaptığı ünlü araştırmadan öğrendiğimize göre insanın hayatta mutlu olmasını sağlayan şey, kurduğu yakın ilişkilerin kalitesi ve sağlıklı bağlar. kaliteli ilişkiler kurmak, sağlıklı ve yakın bağlar kurmak yaşam kalitenizi çok arttırır.
    toksik ilişkilerin yaşama etkisini anlamak için
    sağlıklı ve toksik ilişki ayrımını anlamak için

  • genel olarak müşteriyi geren ve rahatsız eden mağaza çalışanıdır.

    -hoşgeldiniz.
    +merhaba.
    -ne bakmıştınız ?
    +bakıncam biraz.
    -tabi buyrun, ben yardımcı olayım.
    +yok ben bakınırım, gözüme çarpan bişey olursa...
    -beyfendi sikmiyim belanızı, düşün önüme.

  • meşhur bir hikaye vardır.

    arjantinli ünlü golfçü robert vincenzo yine bir ödül kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş. ardından klübüne uğramış, eşyalarını toplayıp otoparktaki arabasının yanına doğru yürümüş. o sırada yanına bir kadın yaklaşmış. vincenzo’yu kutladıktan sonra ona küçük bir bebeği olduğunu, bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını onun her gün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatmış bir çırpıda. kadının anlattıkları vincenzo’yu çok etkilemiş. hemen çek defterini çıkarmış ve turnuvadan kazandığı paranın bir bölümünü yazıp imzalamış. çeki kadına uzatmış. o sırada kadına; “umarım bebeğin iyi günleri için harcarsın”demiş. ertesi hafta vincenzo klüpte öğle yemeğini yerken golf derneğinin bir üyesi yanına yaklaşmış ve; “otoparktaki çocuklar, geçen hafta siz turnuvayı kazandığınız gün bir kadının yanınıza yaklaştığını ve sizinle konuştuğunu söylediler.”demiş. “evet” demiş vincenzo, “bunun neresi garip?”, “garip değil tabii ki.” demiş adam, “ama size bir haberim var. o kadın bir sahtekarmış. sizin gibi zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyip para koparırmış. korkarım sizden de koparmış.”

    vincenzo şaşkınlıkla; “yani ölümü beklenen bir bebek yok mu?” demiş. “yok”demiş adam. “işte bu hafta duyduğum en iyi haber” demiş vincenzo.

    eğer bir insanı mutlu etmenin bedeli buysa 50 tl ile katılabileceğim kampanya. paylaşmak sizi nedrn mutlu etmiyor ki?