hesabın var mı? giriş yap

  • 2 yıldır kentsel dönüşüm firmasında çalışan bir insan olarak konuya dair bir kaç tecrübemi sizlere aktarmak istiyorum.

    kentsel dönüşümün rant olan kısmı var, emlak piyasası kısmı var, deprem kısmı var, siyasi kısmı var, şehirleşme kısmı var, teknik kısmı var.

    ben deprem kısmından başlamak istiyorum. konuyla ilgili şu yazımı okumanızı tavsiye ediyorum.
    (bkz: #27683473)

    ben istanbulda, çoğunluğu kadıköy ilçesi sınırlarında olan yaklaşık 1500 adet binayı test ettim. öncelikle kentsel dönüşümde "çürük" diye bir tabir yok. "riskli yapı" var.

    bu binalar 2007 deprem yönetmeliğine göre test ediliyor. şu an yapılan yeni binalar da 2007 deprem yönetmeliğine göre kontrol edilip yapılıyor. yani sizin 1999 depremi öncesi yapılmış olan binanız 2007 deprem yönetmeliği standartlarına uymuyorsa riskli yapı olarak nitelendirilip riskli ilan ediliyor ve kentsel dönüşüm kanunundan faydalanabiliyorsunuz. süreç 6306 sayılı, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine ilişkin esaslara göre ilerliyor.

    test ettiğim, raporunu hazırladığım 1500'e yakın binanın 10-12 tanesi sağlam çıktı. diğer binaların hepsi riskli idi.

    peki bu binalar gerçekten amiyane tabirle çürük mü?

    fenerbahçe sahilinde, daire kirası 5000 tl olan, 15 katlı, ayakta zor duran binalar gördüm. gerçekten, alınan beton numuneleri o kadar kötü, o kadar berbat ki beton kalıp halinde duramıyor. ne kalıp halinde numune alabiliyoruz, ne de alınan numuneyi kalıp halinde test makinesine sokabiliyoruz. hani çamur kurur da, eline alınınca tozlanarak dağılır ya, aynen öyle. binada demir yok, beton beton değil toprak. bırakın içinde yaşamayı, içerisine girip yarım saat çalışma yapmak bile ürkütücü. ama merdiven boşluğu granit, giriş resepsiyon gibi.

    bunun yanı sıra sancaktepe'de 3 katlı bir bina taş gibi çıkabiliyor. inşaatın sahibi kendi eliyle yapmış binayı, koymuş bol bol çimentoyu. 7 büyüklüğünde bir depreme dayanacak güçte.

    yani bir bina gerçekten sağlam mı, yoksa ayakta zor duran cinsten mi, yahut ikisinin arasında bir yerde mi bunu inceleme yapmaksızın tespit etmek mümkün değil. bu konuda size olumlu veya olumsuz fikir veren kişi inşaat yüksek mühendisi dahi olsa itimat etmeyiniz.

    ve fakat bir kaç genelleme yapacak olursak.

    istanbul'da yaşı 17-18'den büyük olan bütün apartman tipi, site tipi, fabrika tipi binalar deniz kumuyla yapılmış. deniz kumu çimentonun etkisini kaybetmesini sağlıyor. betonu toprak gibi dağıtan asıl etken bu. bir diğer etkisi ise tuzun demiri çürütmesi.

    istanbul'da 1999 öncesi yapılmış olup ta betonu c15'i geçen bina görmedim. ortalamaya vurursak istanbul'daki binaların beton cinsi c9 geliyor. c beton tipidir. bugün c15 betonla kaldırım yaparsınız. c25'in altı değerde bir betonu her hangi bir binanın taşıyıcı sisteminde kullanmanız yasak.

    binalarda demirler çok yetersiz. hiç bir müteahhit bina projesine uymamış. kafasına göre yapmış. türkiye şartlarında 30 yıl önce yapılan bir bina düşünün, sıfır denetim, tamamen bir kişinin insafında.

    zor ayakta durmayan binalar da var. evet ayakta durmalarında bir sıkıntı yok. ama 6.5 büyüklüğünü geçen bir depremde yıkılmaması imkansız.

    -fakat bizim bina 99 depremini gördü, hiç bir şey olmadı.

    99 depremi istanbul'a olmadı. 99 depreminin istanbul'da en baba etkisi 6 büyüklüğünde idi. yani sen istanbul'da deprem görmedin. yaşadığın binanı sağlam olup olmaması ayrı bir konu lakin şu an kargalar dışında hiç bir istanbul sakini istanbul depremi görmedi. istanbulda olacak olan deprem 7-2 ile 7.5 arasında olacak. deprem büyüklüğü logaritmiktir. 7 büyüklüğündeki bir deprem 6 büyüklüğündeki bir depremin 35 katı büyüklüğündedir aslında. her bir birimde şiddet ve enerji 35 kat artar.

    -bizim binanın kolonları çok sağlam, matkapla zor deldik.

    bunu pek çok apartman sakininden duydum. genelde binaları ayakta zor duran cinstendi. çin malı matkap ucu kullanmayın. kore malı kullanın. ülkücüler gibi ikisi de matkap ucuna benziyor diye karıştırmayın. dewalt iyidir. hilti de öyledir. o lihtenştayn malı gerçi.

    -bizim bina sağlam ama.

    bir binanın sağlam olup olmadığını tam olarak belirleyebilmek için 4 doneye ihtiyacınız var. bir zemin değerlerii, iki beton cinsi, üç demir sayısı, aralığı ve çapı, dört kolon kiriş sayısı, bunların boyutları, açıları, statiği, kısacası geometrisi, çıkması vesaire.

    tüm bunlara dair bir fikriniz olmadan lütfen binalar hakkında fikir sahibi olmayın.

    lütfen binanız şu haritadaki kırmızı alanda ise mutlaka test ettirin. test ettiremiyor iseniz bir bilene danışın. o da olmadı benden yardım isteyin.

    gelelim mağdur olan insanlara. bu işin sosyal boyutu. test ettiğim bina sayısının üç katı sayıda mağdur insan gördüm. insanların 35 yıldır yaşadığı evler yıkılıyor. kadının kocası o evde ölmüş, adamın oğlu 5 sene önce trafik kazasında ölmüş ve odasıını hiç ellememiş. teyze 85 yaşına gelmiş bir başına yaşıyor, nasıl taşınacak bina yıkılırsa. nasıl ev bulup yerleşecek yeniden. "zaten bu bina iki yıla yenilenir, ben göremem" diyor. binalar sadece insanları ve eşyaları barındırmıyor. sokaklardan çok evler barındırıyor hatıraları.

    bir binada pek çok daire ve iş yeri sahibi olabilir. bunlarda sadece biri kentsel dönüşüm için başvurduğu zaman o bina test edilir. buna kimse engel olamıyor. olmadı, polis eşliğinde ekip gidip numunesini alıyor. çünkü kanun diyor ki "herkes bir kısmına sahip olduğu binanın riskli olup olmadığını bilme hakkına sahiptir." kiracılar bunun dışında tabi. ve bina riskli çıkarsa (1500'e 10 oranında riskl çıkıyor) bina sahiplerine, binada yaşayan kiracılara tebligat çekiliyor. kiracılar bu tebligatla beşiktaş barbaros bulvarında bulunan çevre ve şehirclik bakanlığı istanbul il müdürlüğüne başvurarak 1300 tl taşınma parası alabiliyor. tabi tebligat gelene kadar taşınmamaları gerekiyor.

    bundan sonraki süreç binanın yıkılması. yani bir kişinin başvurusuyla bina yıkılıyor. sonra yeni bina yapılacak, yeni yapılacak bina projesi ve inşaat şirketi ile yapılacak anlaşma hususunda bina hissedarları arasında anlaşmazlık çıkarsa da süreç şöyle oluyor. üçte iki çoğunluk ne derse o. üçte iki çoğunluk bir firmayla bir projede anlaşıp imza attılarsa geriye kalan üçte birlik kısmın hissesini devlet satışa çıkarıyor. genelde inşaat firması satın alıyor. çünkü burada bu hisseler yarıdan da az bir fiyata gidiyor. bu duruma kendinizi düşürmeyin.

    binasını yenilemek isteyen insan için yararları nelerdir kentsel dönüşümün? elinizde riskli yapı belgeniz varsa yeni yapacağınız binada kullanacağınız malzemeye %18 kdv yerine %1 kdv ödersiniz. belediye harçlarından ve noter masraflarından muafsınız. yeni yapılan bina bitene kadar üst limit 18 ay olmak suretiyle aylık 670 liraya kadar kira yardımı alırsınız. kiracılar için 1300 tl taşınma ücreti vardır. bina sahipleri için inşaat bitip binaya taşınılacağı zaman ikinci bir 1300 tl geri taşınma parası vardır. genel bir hesap yaparsak daire başına yaklaşık 20bin tl kazanç söz konusudur. 10 daire bir binanın maliyeti 200 bin tl düşer aşağı yukarı.

    bunların yanında binalara fazladan katlar da eklenir. işte çalıştığım sektöre dair canımı sıkan en önemi konu bu. bağdat caddesin'de, suadiye'de, feneryolun'da, göztepe'de her binaya üç dört kat ekleniyor. diğer katlarda da iki daire varsa daireler küçültülüp daire sayısı üçe çıkıyor. yani eskiden 15 ailenin yaşadığı bina yenilenince 22 aileye ev sahipliği yapıyor. ciddi bir sorun. her yer kalabalıklaşıyor. araçlar sokaklara sığmıyor. insanlar kaldırımlara sığmıyor. kentsel dönüşüm on yıl devam ederse bağdat caddesinde trafiğin akması imkansız, minibüs caddesinde yürümek için insanların komando eğitimi alması gerekecek.

    bir de buna içerisinde barındırdığı gecekondulardan 300 tanesine bizzat benim risklidir raporu verdiğim fikirtepe'ye yapılacak 60 adet rizadance da eklenince sanırım kadıköy sınırları içerisinde yaşamak imkansızlaşacak.

    bina sahipleri hazırlanan kentsel dönüşüm raporuna itiraz edebilir. "ben bu firmaya güvenmiyorum ve raporun doğruluğundan kuşkum var" şeklinde dilekçe verebilir. bu hiç bir şeyi değiştirmiyor maalesef. sadece süreci 4 ay öteliyor. siz itiraz ettiniz diye belediyeye verilmiş dosya çevre şehircilik bakanlığına gidiyor. bakanlık dosyaya bakıyor, şu kısımlar eksik, şu kısımlar hatalı, tamamlayınız diyor. tamamlanıyor. sonuç değişmiyor.

    kiracıların ise taşınma parası almak dışında hiç bir hakları yok.

    kısacası kentsel dönüşüm yasası apar topar çıkarılmış, ucu açık, mağduru çok, plansız programsız, fakat bir yandan da eski binaların yenilenmesini sağlayan bir şey. yararı kadar zararı var.

    amma hiç bir şey göçük altında kalan bir sevdiğinizin sesini duyup beton blokları kaldıramamanız ve onun sesinin azalarak tükenmesini izlemeniz durumuna düşmenizden daha önemli olamaz.

    bulentbyrsln@gmail.com şuradan da ulaşabilirsiniz.

  • protein tozu kullananların yakinen bildiği, bünyeye bol protein girmesi neticesinde gerçekleşen ve burun parçalayan osuruk. protein tozu kullanmayıp bol protein içeren besinler tüketen bireylerde de görülmesi mümkündür.

    olma sebeplerinden birisi, protein ve proteinli besinlerin yavas sindirilmesi sebebiyle sistemde daha uzun sure kalmasi, neticede icerde curuyup ceset gibi kokabilmek icin daha fazla vakti olmasidir. bu surec icerisinde proteinleri parcalayan bakteriler osuruğun cehennem azabi gibi kokmasini saglayan sulfur ve nitrojen gazlari salgilar. daha fazla protein, daha fazla sulfur ve nitrojen demek oldugu icin, protein agirlikli beslenildigi vakit osuruktaki ceset aromasi konsantrasyonu artar ve burun düşüren koku ortaya çıkar.

    basit anlatan yabancı kaynak: https://www.healthline.com/health/protein-farts
    güzel anlattığını düşündüğüm yabancı kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc4924180/

    edit: işbu başlık, protein ağırlıklı beslenen ve/veya protein tozu kullanan herkesi vücut geliştirmeci zanneden bilgisiz fakat fikirli ve önyargılı bireyleri de göstermiştir. milli yüzücüler, güreşçiler, halterciler, boksörler, basketbolcular, futbolcular ve muhtemelen diğer bütün sporcular protein tozu kullanabilir ve protein ağırlıklı beslenebilir. neticede osurukları da kokar. bunun beraberinde spor desteği ile kilo vermeye çalışan hafize teyze de eğer dilerse bu süreçte destek amaçlı olarak protein tozu kullanabilir. kendisine zira yağ ve karbonhidrat alımını azalt denecektır. yağ protein ve karbonhidrat üçlüsünden yağ ve karbonhidratı azaltırsanız ne olur? protein ağırlıklı beslenme olur. bu düzenleme ek bilgi sağlayabileceği için eklenmiştir. bu sebeple "kıfılırı dı çılışmıyır" kısmı ile muhattap olunmayacaktır.

    bonus tanım: yattığı yatağın çarşafını en son 3 ay önce, giydiği kotu da geçen yıl yıkamasına rağmen gelip burda pis kıkıyırlır tatavası yapan bireyleri de gösteren başlık.

  • biz muhabbet kuşumuzu almak için uzunca bir süre bekledik. zira, yumurtadan yeni cıkmış olsun istedik. aldığımızda tüyleri bile yeni yeni çıkıyordu. alıp eve getirdik ve resmen bir evlat gibi baktık. uçmayı bilmiyordu, yemleri kıramıyordu velhasıl baya uğraştık.

    uçmayı öğrendi, sabahları kahvaltı soframızı işgal etti hatta. yemek yerken görünce hemen atlayıp dudaklarımızı ısırırdı ağzınızdaki yemeği yemek için. velhasıl çook cana yakındı. pencereye sineklik taktırmıştık kafeste durmak istemiyordu çünkü.

    babannem bir gün çok daralmış, ona defalarca tembih ettiğimiz halde sinekliği açmış, güzelim hayvan çekip gitmişti. nasıl ağladığımızı unutamıyorum. babam akşam eve geldiğince çok üzüldü. babanneme kızdı haliyle. zira bu evde babamın şefkatini o kuştan başka kimse görememişti. hatta sinirden sinekliği söküp kırdı. (abartı gelebilir ama o acı çok başka inanın)

    her boktan işte olduğu gibi anneme söyleme işi de bana devredildi. '' sen bağrımı yaktın kızım benim. onun senden tek farkı, onu doğurmamış olmamdı.'' üzüldü baya ağladı. gece hiç uyuyamadık. erkek kardeşimi kendiyle konuşurken yakaladım. ''uyu uyu, belki rüyana gelir. hemen uyu'' yavrum benim nasılda üzülmüş.

    1 aylık muhabbet kuşu ne adam gibi uçabilir, diğer kuşlardan kaçabilir ne de kediye yem olmaktan kurtulabilirdi. gece hiç uyuyamadım, bir ara dalacak gibi oldum 10 - 15 dakika. rüya gördüm hemencecik. kuşumuz geri dönüyormuş-da ben kafese koyuyormuşum-da yoh yea...

    sabah pencereleri açıp evi havalandıracak gibi oldum.

    kafamın üstünde kanat çırpıyordu. çığlıklar atıp evi ayağa kaldırdım. hepsi başıma üşüştü.

    inanın bana gidişinden çok, gelişine ağladım. inanılmaz duygulandım. hiç bilmediği halde gece dışarda kalmış, sağ salim dönebilmiş. üstelik daha önce balkona hiç çıkarmadığımız için çevreyi de tanımıyordu. evin dışını bilmeden, daha evde konacak yer bulamayıp yere çakılan miniğimiz geri gelmişti. inanılacak şey değildi.

    kafamın tepesinde ötüyor hınzır şimdi :)

    not: yeniden bir sineklik alınıp takıldı.

    ekleme: sonrası için #58067255

  • tam hali "içinde içki olduğu anlaşılmasın diye verilen siyah poşet"tir.

    içki görünmesin diye siyah poşet verilir, siyah poşet görülünce de içinde içki olduğu anlaşılır. böyle de bi paradokstur.

    bu ikilemi on dakika kadar düşününce insanın kafasında, en az o poşet kadar kara bir delik açılabilir.

  • sene 1986 istanbul - mugla seferi - pamukkale turizm

    yas 16dir, henuz yeni yeni tek basina yolculuk yapilmaktadir, otogara gelindiginde gorulen otobus zamaninda pek ender bulunan avrupa bir 302 olup (http://www.schweighofer-zoehrer.at/…es/klimabus.jpg )way be bunla gidiyom demek helal ulan nidasiyla binilir ve en on sira sofor caprazinda 4 nolu koltuga kurulunur.
    yan koltuga oturan universiteli gence selam verilmesi suretiyle yolculuk kolonya servisi ile baslar.
    otobus orjinal alman olup tiss tiss yaylanarak yol almaktadir, aksam nasilsa yolda susurlukta duracak bu, ben birsey yemeyeyim, orda ayran tost manyagi olurum dusuncesi ile birsey yenmemistir.
    susurluga varilir ama nasil yanidir? herzmankinden farkli bir konaklama tesisinde (kulubesinde) durulmustur.
    neyse ben surdan 3 tost 2 ayran gomeyim farketmez diyerek iceri girilir fakat aci gercekle karsilasilir o nefis susurluk tostundan yapilmadigi gibi mekanda sadece normal sandvic ekmegine sucuklu tost imal edilmektedir.
    hay anasini diyerek neyse abi sen ordan 2 sucuklu bir ayran ver diyerek urunler hizla tuketilir.
    gercek yol hikayesi ise simdi baslamaktadir. 16 yasindaki genc bunye bunu farketmez bile tabiy..
    yemek hadisesinden bir saat kadar sonra vucuttan once sicak hem nakabinde buz gibi bir ter bosanir. hasik.. noluyo demeye kalmadan alinda biriken sayisiz ter damlaciklari ile mide ve bogazda bir yanma bir gegirti hissi uyanir..
    evet mide bulanmaktadir. super otobusumuzun durdugu dandik mola yerindeki pis sucuklu tostlar neden olmus olmalidir, ama bu mide bulantisina "ulan gicir gicir alman 302 otobusu kusmuk manyagi yaparmiyim" dusuncesi eklenince yukselen adrenalin ve yalniz olmanin verdigi korkunc duygu alinda biriken ter damlalarinin hizla sakaklardan akmasina sebep olur.
    artik geri donulmeyecek nokta gecilmistir. mide ulan bana bu hiyarligi nasil yaparsin dercesine inatla bulanmakta, yemek borusuna eksi sular gondermektedir.
    yanda oturan universiteli gence "abi cok kotu oldum ben bi torba poset bisi bul bana" diyerek en arkaya muavinin yanina yollanir, 1 dk icinde aci gercek ogrenilir, muavin arkada sizmis ve torba yoktur.
    derin ve hizli nefes alma yontemleri ile kusmuk geciktirilmekte olsada aci sona yaklastigi icten ice hissedilmektedir artik ...
    sofor "abim iyimisin bak su isiklari goruyomusun abim orda durucaz mola vericaz az dayan" diyerek 500 m. otedeki mola yerini isaret etmekte, genc bunye ise tum otobuse rezil olmamak icin artik yanindaki sirt cantasini bosaltip onun icine comkureyim olmazsa diye dusunmektedir. ama bunu beceremez oyle ya tum elbiseleri onun cantanin icindedir.
    mola yerine yuz metre kala, bu korpe bunye bukadar eziyete dayanamaz ve exorcist filmlerine tas cikartacak bir gorsel solen ile agzindan yaklasik 2 lt/sn hizla 4 nolu koltuktan tum on camin sag bolumunu kaplayacak nitelikte bir kusmuk firlatir. sofor aci aci bakar. ve hareketin akabinde mola yerine girer. kapiyi acar merdivenlerden bir selale gibi kusmuklar akmakta ve yere damlamaktadir, kekeme muavin uyanmis olaya endike olmus ancak ruya gordugunu sanmaktadir.
    oysa hersey gercektir, yasanmistir.

    (bkz: o benim)

  • ıki sebepledir. birincisi yer. camasir makinesi zaten cok yer kaplarken bir de kurutma 90m2 evlere sigmaz.

    ıkincisi, kurutma makinesi kumasi cok yipratir. kullanmayanların bilmediği bir gerçek var. sürekli kurutmayla kurutulan kıyafetler pamuklanmaya baslar. ya da kolayca deforme olur. mesela havlular bir süre sonra yırtılır. hele jeanler... incecik olur.

    bu arada öyle şak diye kurutmuyor. nereden baksan, 1,5 saat dönüyor yine o makine. kendi tecrübeme göre çamaşır odasına 1 ufo koymak aynı sürede aynı performansı sağlıyor. üstelik çamaşırlar da yıpranmıyor. üstelik odayı da ısıtıyor.

  • - doktor bey benim kulunçlarımdan aşağı böyle elektrik gibi bir şey iniyor, sabah kalktığımda da döşlerime sanki böyle paslı bıçak sokuyorlar adeta... bir de boğazımdan...

    - faranjit. şunları yazıyorum. aç karnına günde üç defa...

    ***

    doktorların insanı hayata küstüren eğilimlerinden biridir bence bu. bakın yukardaki örnekte ne kadar güzel, ne kadar anlaşılır, ne kadar modern bir biçimde rahatsızlığımı anlatıyorum. daha hastalığımın en güzel kısımlarına değinmeden doktor sözümü kesiyor. lan ben o kadar hazırlanmışım, sırf sen sorduğunda etkili bir biçimde anlatayım diye içimden o kadar ezber yapmışım sen benim sözümü kesiyorsun. isyan edesim geliyor ama susuyorum.

    sonuçta doktor bu, ters düşmek olmaz. şimdi isyan etsen, sonra da "halı saha maçında ayağımı burktum, damar damar üstüne bindi herhalde" desen, ayak mayak dinlemez "üç ay boyunca günde 10 defa kullanacaksınız... antibiyotikli fitil yazıyorum" der, insanın spor sevgisini öldürür. buradan tüm doktorlara sesleniyorum: teşhisi koysanız bile, allahaşkına rahatsızlığımı anlatmayı bitirene kadar kesmeyin sözümü. ben de cahil insan değilim sonuçta... posta gazetesi sağlık sayfasını okuyorum. "120 yaşındaki nazife nenenin sırrı yoğurt" başlıklı haberleri iyice ezberliyorum ki size derdimi güzel bir şekilde anlatayım. allahaşkına kesmeyin sözümü... yalvarırım kesmeyin. lütfen kesmeyin. bak lütfen diyorum... lütfen...