hesabın var mı? giriş yap

  • özel okuldaki hocaların en büyük hayali devlet okulunda öğretmenlik yapmak iken velilerin hayali daha iyi eğitim alsın diye çocuğu özel okula göndermek. bu işte bi terslik var ama bilemedim.

  • uzun yıllardır var olmayan sistemdir. eskiden normal yazı ile yazar, ayrıyeten güzel yazı yazma dersi diye bir derste el yazısı yazmayı öğrenirdik. birkaç senedir direkt o güzel yazı denen garip yazıyla yazmayı öğretiyorlar ve öğrenciler de bok gibi yazıyor doğal olarak.

  • akp'nin asıl niyetini 15 senedir hala anlayamamış bir %50 olduğu sürece daha çok duyacağımız zırvalardan biri daha.

  • normal koşulları olan bir uygarlıkta böyle bir keşif büyük heyecan yaratırdı. hadi halkı bir yana bırakın, bilim insanlarının bu işin peşine düşmesi beklenirdi.

    altın elbiseli adamın şanssızlığı bu işte. 2500 yıl sonra ilgisizliğe mahkum olması.

    yanındaki tabakta bulunan yazının ilk cümlesi okunmuş ve diyor ki :" hanın oğlu 23'ünde öldü..". 2500 yıl önce atalarımız bir alfabe kullanıyordu. bu bile çok heyecan verici bir olay değil mi? dile kolay 25 asır öncesinden bahsediyoruz. 300 spartalı thermopylae'de savaşırken, altın elbiseli adam orta asya'da türk dili konuşuyor, alfabe ile yazılar yazıyordu. bugün antik pers ve antik yunan tarihini okurken, aynı dönemlerde türklerin ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz. ve hatta aşağılıyoruz kendi atamızı, "şehir kurmamışlar, yazıları yoktu, medeniyetleri yoktu". bu kadar basit değil. işte yazı vardı, işte altını en güzel şekilde işleyen, ölümsüz bir sanat eseri haline getiren bir medeniyet olduğu da ortaya çıktı. niçin kimse ilgilenmiyor? niçin daha fazla araştırılmıyor?

    uçsuz bucaksız orta asya steplerinde daha çok şey bulunacağına inanıyorum. didim, efes, truva bunlar toprak altında değil miydi? birileri araştırdı ve buldu. almanlar türkiye'deki hititlerle ilgili kazılara niye sponsor oluyor? çünkü hitit diliyle almanca arasında yakın ilişki olduğu biliniyor. adam sahip çıkıyor.

    peki aynı şey türkler için niye yapılmıyor? ortaya çıkacaklardan korkuluyor belki de. toprak altında şehirler, başka uygarlık kalıntıları olmadığını kim söyleyebilir? işte dün altın elbiseli adam yokken türk tarihini 500 lü yıllardan başlatıyorlardı.

    2500 yıl öncesinden gelen bir miras var orada, dil mirası, uygarlık mirası. konuştuğumuz dilin atası orada, yok denen uygarlığımızın, alay edilen kültürümüzün temeli orada. sadece ilgi bekliyor, toprağın altında.

  • bu adamdaki beyni kuşa taksan ters uçar amk.

    insanda bir gram zeka olmaz mı? olmuyor işte.

  • 6 kişi için toplam 30 lahmacun almaya gidilmiştir. bir lahmacuncuya girilir ve sipariş verilir. bitmek üzereyken paketleyen şahıs:
    -ağbbi paket olcak dimi?
    -yok sar, elimde yicem

  • milliyet gazetesinden ayşegül kahvecioğlu'nun haberinde ayrıntılarını verdiği yasal düzenlemedir. milliyet

    özetle
    1- günlük erişimi 1 milyondan fazla olan sosyal ağlar türkiyede bir temsilci bulundurmak zorundalar.
    2- temsilci belirlemeyen sosyal ağların bant genişliği yüzde 95 oranında daraltılacak.
    3- bakın bu çok önemli: sosyal ağlar, türkiye'deki kullanıcıların verilerini türkiye'de barındırmakla yükümlü olacak.

    tahminimce bu maddeler şu anlama geliyor: "biz site kapatamayız, 'diktatör' derler; bir şartları zorlaştıralım, siz çekilin ülkemizden." zaten bu kafayla gidersek herhangi bir yabancı menşeli dizi, oyun veya film platformunun ülkemizin pazarına girmek isteyeceğini düşünmüyorum. hello orta doğu

    edit: sherosky nickli yazarın mesajını iletiyorum. aynı haber benzer başlıkla 8 nisan 2020'de de yayımlanmış. yani son zamanlarda kişilere edilen hakaretlerle ilgisi yok. önceden planlanmış her şey.
    edit2: 'ayaaan' nickli yazarın mesajı olaya farklı bir ışık tutuyor: "3 numaralı madde ile ilgili bir bilgilendirme yapayım; 1 hafta önce varlık fonu(berat albayrak) turkcell'i satın aldı. türkiye'de en büyük veri merkezi turkcell'in ve daha büyüğünün inşaatı tekirdağ'da devam etmekte. bu platformların veri merkezine gelmesi demek devasa veriyi burada barındırması, devasa paralar ödemesi demek." (bkz: #109665004)

  • yeni mezun maaşı değildir. çoğu özel sektör çalışanının hayali olan bir rakamdır.

    gerçek türkiye'den selamlar.

  • o dönemde yaşayanlar için durum böyle değil tabi ama sinemacılar açısından bakarsak ortaçağ tam bir cennet. çünkü şuan bizim elimizde olan imkanların hiçbiri ortaçağda olmadığından bu dönem için nasıl bir hikaye yazarsanız yazın ortaya dramatik bir iş çıkıyor. türk halkı olarak uçan giden kurlar nedeniyle mesela dünya turu biraz hayal oldu ancak avrupalı ya da amerikalı izleyiciyi modern zamanlarda dünya turu yapan bir insanın hikayesiyle etkilemeniz biraz zor. orta asya’nın denizlerini, güney amerika’nın ormanlarını gösterip filmi ilginç hale getiremiyorsunuz artık çünkü avrupalı izleyici oraya iki yaz önce gitti zaten. bu nedenle yerel halkın ne kadar otantik olduğundan da bahsedemiyorsunuz.

    ortaçağ konseptini ise insanlar ne kadar zengin olursa olsun daha önce deneyimlemedikleri için bu alanda film yapmak (bütçe konusunu bir kenara bırakırsak) daha kolay. çünkü o dönemde bir insanın yaşadığı köyden çıkması bile zordu. ayrıca ortaçağda yaşanan savaşları eğlence endüstrisi içinde değerlendirerek tekrar anlatabiliyorsunuz. bunu atıyorum bir körfez savaşı ya da vietnam için yapmanız daha zor çünkü izleyiciler kendi hayatlarında bu olaylara şahit oldukları için kişisel görüşleri devreye giriyor. oysa ortaçağ’da ingiltere ve fransa arasındaki bir savaşı umursayan yok artık.

    geçmişte atmosferin bu nimetinden faydalanan pek çok film oldu. bu da ortaçağ filmlerine bir standart getirdi. robin hood gibi halkın yanında olup otoriteye baş kaldıran ana karakterler, şövalyeler, halka zorbalık eden soylular gibi hikayenin temel kalıbı olmuş pek çok mekanik var. ancak daha önce de konuşmuştuk tarkovsky’nin arası standartlarla pek iyi değil. eğer bir hikaye anlatacaksa bunu her zaman kendi bakış açısıyla yapmayı tercih ediyor. örneğin filmlerin giriş gelişme sonuç gibi bölümlerini muğlak tutarken, karakter tanıtımını geri plana atarak yorumu izleyiciye bırakıyor.

    şimdi üzerine konuştuğumuz andrei rublev de diğer ortaçağ filmlerinden ayrı bir yerde duruyor. ilk olarak film, ortaçağ yapımlarında öne çıkan askeri konuları geride bırakarak o dönemin sanatçılarına odaklanıyor. tabi o dönemde halk aşırı yoksul olduğu için sanatçının emeğinin karşılığını verecek durumda değil. bu nedenle sanatçılar faaliyet gösterebilecekleri tek alana yani dini sanata yöneliyorlar.

    ancak sanatın din ile birlikte yer alması zamanla üreticiler için bir problem haline geliyor. çünkü sanat aslında insanın kendisini ifade etmesi için bir araçtır. o dönemde de sanatçılar dini duygularıyla hareket ediyorlar. ancak sanatçı dini sorgulamaya gittiğinde üretimi de bundan etkileniyor. film boyunca da rublev’in düşünce dünyası ile sanatının nasıl etkileşim halinde olduğunu izliyoruz.

    örneğin filmin başında rublev, kendisine teklif edilen önemli bir işi yapmak istemiyor. çünkü ana karakterimiz dini bir sorgulama içinde. dünyanın gerçeklerini görmüş, inandığı iyiliği ve güzelliği de burada bulamamış. ilk önceleri yaşadığı bu buhran nedeniyle elindeki işi savsaklamaya başlıyor. çünkü insanları bir şeye yönlendirmek için gösterdiği çabanın aslında hiçbir karşılığı olmadığını fark ediyor. mesela filmin başındaki katedralde çalışan taş ustaları, prensin kardeşinin yanında çalışmaya gideceklerini ve oradaki taşların daha beyaz olduğunu söylediklerinde prensin adamları tarafından kör ediliyorlar. çünkü prens bütün güzellik, ihtişam kendisine kalsın istiyor.

    rublev’in inancını asıl sarsan ise prensin kardeşinin tatarlarla bir olup bulundukları şehri yağmalaması. göçebe ve savaşçı bir ulus bunu yapsa belki rublev bu kadar etkilenmeyecekti. ancak rusların kendi halkına yaptığı bu zulüm, rublev’in insanlığa inancını tümden kaybetmesine neden oluyor.

    şimdi inanç sorgulaması dedik, ortaçağ dedik burada insanın aklına ister istemez seventh seal geliyor. bu benzerliğin bir güzel yanı iki filmde de çok derin diyalogların olması. ingmar bergman zaten tiyatroyla uğraştığı için filmlerinde yer alan diyaloglar çok üst düzey. ancak bu filmde de anlam arayışı olarak diyalogların benzer tatta olduğunu söyleyebiliriz. yine de burada önemli bir fark var. bergman, yedinci mühürde max von sydow ve gunnar björnstrand gibi çok güçlü oyuncularla çalışıyor. tarkovsky’nin oyuncuları da eldeki imkanlar içinde değerlendirirsek iyiler ancak tabi ki bu bahsettiğimiz bu iki ismin gerisinde kalıyorlar.

    sonuç olarak ortaçağ konseptine farklı bir bakış açısı istiyorsanız bu filmi izleyebilirsiniz. çünkü hastalık, veba, kıtlık gibi dönemin gerçekleri ile felsefi derinliğin birleştirildiği çok önemli bir film bu. ayrıca sanatçı üretirken nelerden ilham alır, üretim süreci nasıl başlar ve gelişir, sanatçı kimdir ve dünyaya nasıl bakar görmek için de andrei rublev çok iyi bir seyirlik.

  • ''belki de şimdi gökte 3 elmacı (steve jobs, newton ve adem) oturmuş, hangi elmanın insan hayatını ne kadar değiştirdiğini konuşuyorlardır.''