hesabın var mı? giriş yap

  • insanları aptal yerine koymanın, kandırmanın yeni yolu. epey de popüler.

    eminim sizler de farkediyorsunuzdur bu gözü açık firmaları. her sektörde görmek mümkün ama ben bir kaç örnek vereyim.

    - 300'den 250 grama düşürülen ekmek.

    - 5'ten 4 buçuk kilograma düşürülen sıvı yağ.

    - önceden 200'ken şimdilerde 150 mililitre su eklenmesi gereken hazır içecek türevleri.*

    - paketin dibine bir avuç koyulan kuruyemiş türevleri.*

    - gramajı düşe düşe fındık boyutuna getirilmiş hazır kekler.*

    - 250'den 200 mililitreye düşürülen cam şişe içecekleri.*

    - gramajı azaltılmış kişisel bakım ürünleri.*

    bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. insanların dikkatsizliğinden faydalanıp hiç zam yapmamış gibi görünmek, sinsi hesaplar peşinde koşmak ne kadar etik bilemem ama o markalardan uzak duruyorum. gidip pahalı da olsa diğer markayı satın alıyorum. adam olsun da varsın zam yapsın.

    edit: birkaç ekleme daha yapmak istiyorum.

    - büyüğünün fiyatıyla satışa sunulan bir alt boy yumurtalar.

    - cips, bisküvi, çikolata türevleri.

    - 750'den 650 mililitreye kadar düşürülen şampuanlar.

    - makarna, dondurulmuş gıda türevleri.

    - adeti azaltılmış temizlik ürünleri.*

    - dondurmalar.

    evet ben de biliyorum bunlardan sağlıksız olanları, üzerinde gramajının yazdığını, bunun bir pazarlama stratejisi olduğunu. ama bu ürünlerin çoğu çocuklara hitap ediyor, kandırsınlar mı yani daha muhakeme yeteneği bile gelişmemiş yavrunu? sen ekmek yemiyorsun diye yiyenleri aldatsınlar mı? paketi bile değiştirmeyip daha da mı azaltsınlar ürünleri. akıl fikir diliyorum böyle düşünenlere.

  • üst edit: hipoglisemi rahatsızlığı olanların bulaşmaması gereken beslenme biçimi. uzun süreli açlık, bu rahatsızlığı olanlarda kalıcı sıkıntılara neden olabilir.

    beslenme biçimidir. ramazan orucuna benzer, farkı aralarda içeçek ( kalorisiz ) içilebilmesidir.

    diyet değildir. intermittent fasting kilo verme amaçlı en kolay uygulayabileceğiniz beslenme biçimidir. genelde vucut çalışanlar yapardı, popülaritesi gittikçe artmakta.

    uzun süreli açlık, kısa süreli tokluk şeklinde uygulanıp, az az sık sık ye tarzının tam tersidir. kendinize göre bir tarz benimseyebilirsiniz ama genelde 3 şekilde yapılıyor :

    - 24 saat açlık - iki yemeniz arasında bir tam gün aç kalma şeklinde uygulanır.

    - 18 saat açlık 6 saat tokluk. şu anda benim uyguladığım versiyon. alttaki şekle başladıktan 2 hafta sonra buna başlasanız daha iyi.

    - 16 saat açlık 8 saat tokluk.

    akşam yediğiniz son yiyecekle, sabah yiyeceğiniz arasında 16 saat ( 18, 24 ) olması prensibine dayanır. bu, insülinin kanınızda mümkün olduğu kadar az salınması demek. insülin, yediklerinizi hücrelere sokmakla görevli hormon, eğer hücreler enerji ihtiyacını tamamlamışsa veya sürekli yemenizden ve insülinin sürekli tacizine maruz kalmalarından dolayı insülin reseptörleri bozulmuşsa (bkz: insülin direnci) bu fazlalıkları yağa dönüştüren hormondur aynı zamanda.

    siz bir şeyler yemeye başladıktan sonra pankreasınız 2 saat insülin hormonu üretir. bu süre zarfında sürekli yemek yememişseniz, ilk yemenizden 2 saat sonra ghrelin hormonu ( açlık hormonu ) salgılanmaya başlar. süre, yediğiniz yiyeceklerin glisemik indeksine göre artıp azalabilir. ortalama değerler bunlar. bu şu demek, yemek yedikten yaklaşık 2 saat sonra vucudunuz besin almanız için açlık hormonunu çalıştırıyor. bunun vucuttaki salınımı da 2 saat sürüyor yaklaşık. eğer bu süre zarfında beslenmemişseniz ( toplamda 4 saat ) leptin hormonu devreye giriyor ( tokluk hormonu ). enteresan şekilde en fazla kendinizi dinç hissettiğiniz dönem bu andan itibarendir, beyin aktiviteleriniz artar, çünkü beyin, yiyecek bulmanız için ekstra enerji sağlar ( metabolik hızınız artar ). bu durumu kıtlık durumuyla sakın karıştırmayın, günlerce aç kaldıktan sonra geçilebilecek bir durumdur kıtlık durumu.

    leptin salgılandığı sürece acayip tok ve dinç hissedersiniz kendinizi. leptinin bir diğer görevi de kandaki glikojenler ( yediğiniz karbonhidratların kanda dolaşan bileşim halleri diyelim ) tüketildiğinde, insülinin yaptığı yağları parçalayarak yeni glikojenlere, yani hücresel besinlere dönüştürmesidir. bingo ! yağ yakımının başladığı an. ne kadar uzun sürerse o kadar iyi diyemeyeceğim, 24 saati geçirmeyin. leptinler sonsuza kadar salgılanmaz.

    benim favorim 18-6 saat uygulaması. 18 saat leptinlere yağ yakımı için oldukça uzun bir süre veriyor, 6 saat de yiyip beslenebilmek ( herhangi bir kısıtlama yapıp da kendinizi diyet stresine sokmayın ) için yeterli.

    diyet stresinden uzak, bir beslenme biçimi olarak size kilo verdirebilecek harika bir şeydir intermittent fasting.

    şu saatte yiyeceğim stresine de girmeyin, "ben saat 18'den sonra yemiyordum" diye kendinizi yormayın da. evinizde olduğunuz zamanlar belli bir yeme saat aralığınız olsun, ama eşle dostla takılacağınız zaman mesela akşam saat 22'de kokoreç yediniz, sabahki yemenizi ona göre ayarlayın ( 16, 18 saat sonrasını ) .

    leptin salgılanması 2 hafta içinde düzene giriyor ve sürekli yemek isteyen halinizden eser kalmıyor. az az sık sık ye diyen diyetisyenlerinse neye hizmet ettiği ! anlaşılıyor tam da bu evrede.

    iki temel kurala uyduğunuz sürece kilo veriminiz devam eder.

    - günün son yemeği ile ertesi günün ilk yemeği arasına ağzınıza şekerli sakız bile almayacağınız 18 saat yerleştirin ( insülin çalışırsa o andan itibaren yeni bir 18 saat hesaplaması yapın )
    - yemek yedikten sonra, kaçta yerseniz yiyin, 4 saat uyumayın.

    açlık sırasında, su, şekersiz çay, limonlu çay, şekersiz kahve, şekersiz bil umum bitki çayı serbest. hatta leptinlerin işini kolaylaştırır sıvı tüketimi.

    24 saatlik versiyonu olan davut orucu, manevi iklimlere açılmak isteyenler için birebirdir. 2 günde bir tek öğün prensibine uyulur. hayvani gıda (bkz: protein) alınmazsa 4 hafta içinde mana boyutundan sinyaller almaya başlarsınız. ibadet ve zikirlerle beslerseniz bu dönemi, şu kutsi hadisin neler ifade ettiğini anlayıp, dünyadan elinizi eteğinizi çekeceğiniz o muhteşem ana ulaşabilirsiniz.

    "ben ilmi açlıkta gizledim, siz onu toklukta arıyorsunuz"

    edit: şeker hastalarının genel olarak bulaşmaması gereken bir beslenme türüdür. insülin direncini zamanla ortadan kaldıracağı umulur bu beslenme türünün, ancak eğer ilaç tedavisine başladıysanız veya düzenli insülin alıyorsanız doktorlarınızın verdiği diyetlere uymanız en doğrusudur. glifor vb. metformin hcl içeren ilaçlar kullanıp sadece insülin direncine sahip olanlar açlık süresinin değil, tokluk süresinin başında ilaçlarını içmeliler. açlığın başında bu ilaçları kullanırsanız ilaçla düşen şekeriniz, açlığın uzamasıyla birlikte tehlikeli bir düşüş içerisine girebilir. dikkat edilmeli.

    edit 2-: osman müftüoğlu'nun 11 mayıs 2017 tarihli yazısı.

  • evet yanlış okumadınız. tutuklanan kişi ana muhalefet liderine hakaretler yağdıran çakıcı değil.

    aydın'ın kuşadası ilçesinde alaattin çakıcı'ya hakaret ettiği için gözaltına alınan vatandaş, halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçundan tutuklanarak cezaevine atıldı.

    akp'nin yargı reformu dediği şey buymuş demek.

    kaynak:https://jurnaltr.com/…i-basilarak-gozaltina-alindi/

  • kaşesinin yüklü olduğu bir etkinlikte tanışmıştım kendisiyle.
    ios tabletini projektöre bağlama konusunda teknik sıkıntıları vardı, beni de etkinliği düzenleyenler bu sorunu çözebilir misin diye etkinliğin olduğu salona çağırdılar.
    toplantı salonuna gittiğimde kendisine selam verdim fakat sağolsun kendisi ne dönüp kafasını kaldırdı ne de yanıt verdi; olabilir tabii, 15dk sonra başrolde olduğu bir etkinlik var ve teknik aksaklık nedeniyle gerilmiştir dedim.
    otelin müdürü, teknik ekip, etkinliği düzenleyenler kendisine ne gerektiğini sorup, antalya'dan aldıralım ya da hemen uygulayalım demelerine karşın, her yardım teklifine karşı çıkıp etkinliği düzenleyenlere düzenli laf sokmakla meşguldü.
    etkinliği düzenleyenler halbuki otele geldiği akşam kendisine teknik prova isteyip istemediğini sormuşlar kendisi bütün bunları asık bir suratla reddetmiş, önce odasına, sonrasında da otelin oturma alanlarının bulunduğu bahçeyi gören balkonuna çekilip kulağında kulaklığı purosunu yakmayı tercih etmişti.
    yol yorgunluğu, her hafta gidilen başka bir şehir, başka etkinlik, başka yüzler, insanın bu koşuşturmada bulduğu her fırsatta yalnız kalmayı istemesi oldukça doğaldı, bana neyse.
    elektronik cihazları adaptörlerle bir şeylere bağlamak, daha önce 1000 kere aynı ekipmanları kullansanız da bazı zamanlarda sıkıntılı olabilir, eşyanın/elektroniğin tabiatı. ekipmanlar özellikle adaptör ve kablolar bozulabilirler, o yüzden yedek bulundurmak bir b planına sahip olmak gerekir.
    salonda teknik elemana şunu yaptınız mı, bunu uyguladınız mı diye her soru sorduğumda, serdar bey yüksek tondan 'olmuyor, olmuyor!' nidasını suratını göremediğim, sırtını izlediğim bir noktadan nasıl oluyorduysa suratıma patlatıyordu.
    sunumunu başka bir ios tablete ya da mac bilgisayara aktarma tekliflerimizi red etti.
    günün sonunda projektörün bağlı olduğu hdmi dağıtıcıyı pas geçip, kısa bir hdmi kabloyla adaptöre ve tablete direkt eriştik, görüntüyü aktarabilmiştik.
    bunun üzerine teknik elemana bunu daha önce denediniz mi diye sorduğumda evet demiştiniz ama olabiliyormuş dediğimde, serdar bey niyeyse üfleyip püfleyip 'bunu denememiştik' diye çıkıştılar yine.
    ben teşekkür ederim diyerek salondan ayrıldım.
    ilk gazetecilik yıllarından bu yana yazılı ve çevrimiçi her mecradan takip ettiğim bir insanla ilk kez karşılaştığımda içine düştüğüm bu durum sanırım benim hatamdı.
    sen kim köpek yüksek egoya sahip bir insana hiç bir beklenti içinde olmadan yardım etmeye çalışıyorsun ki.

  • sadece plot twist'in* olduğu yapıtlar için anlamlı olan şey. diğer türlü son derece anlamsız buluyorum bu spoiler'cılığı. mesela hepimiz önünde sonunda öleceğiz. tanrı bize spoiler mı vermiş? bilakis, bitiyor, ona göre takılın, demiş. ha ama nerede, nasıl öleceğimizi söyleseydi başka, ki söylenebilir bir şey değil sanırım bu (anlaşılır olması için bütün bir ömrü sayıp dökmesi lazım). çünkü bir şeyin olması değil, onun anlaşılması; neden, nasıl, nerede, ne zaman, kiminle, hangi koşullarda olduğu önemli: yani filmin bütünü. bundan sebep, sonunu bildiğimiz halde iyi filmleri izlemeye doyamıyoruz, tekrar tekrar izliyoruz.

    bazı büyük yönetmenler, daha filmlerinin adında filmin sonunu söylemekte bir beis görmemişlerdir. mesela, bresson'un baba filmi bir idam mahkûmu kaçtı. çünkü mesele mahkûmun kaçıp kaçmaması değildir (bu yüzden genel kanının aksine, diğer hapishane filmleriyle aynı kefeye konulması hatalıdır). sırf bu örnek bile spoiler'cılığı dümdüz eder ya neyse. zaten bresson* şimdiki sinema algısını görseydi ustaya yazacak epey malzeme çıkardı.

    bir filmin sonu değil, filmin kendisidir seyre değer olan. sonunu da filmin kendisi belirler. istediğin kadar sonunu bil, filmi izlemediysen şayet bildiğin şey sadece o dedi bu kodudur. iyi sinema, bu yüzden hayata en yakın sanattır. sözün özü: sinema uzun, spoiler kısa*.

  • hatay'da enkazdan kurtarılan irem'in bacağı çok ciddi durumda. kangren olmak üzere. eğer o seviyeye gelirse bacağı kesilmek zorunda olacak. hatay ve çevresinde hastane ve doktor bulamıyor. ve bacağı o halde enkaz ortasında bekliyor. lütfen yardım edin bu kızın bacağı kesilmesin.

    (bkz: edit) görsel
    ilgili kişiyle yazışma görselini ekledim. lütfen başlık altına yazıp destek verelim.
    (bkz: edit) kızın bulunduğu tam konum. görsel

    (bkz: edit) arkadaşlar müjdeli haber geldi. ibb irem'e ulaşmış . bir depremzede kızımızın bacağını kurtardık. tüm ekşi sözlüğe ilgisi ve desteği için çok teşekkür ederim. gelişmeleri editleyeceğim.