hesabın var mı? giriş yap

  • annemin yeni aldığı telefonuna kaydetmeye çalıştığı temizlikçinin adıdır.

    şerife z9

    bmw modeli mi, robot mu, temizlikçi mi belli değil.

  • şoför sözcüğü fransızca'da ısıtan kişi anlamındaki chauffeur sözcüğünden gelir. çünkü ilk arabalar buharla çalışıyordu ve öncesinde ıstılması gerekiyordu.

    eşofman (échauffement) sözcüğünde bu fiil vardır. spordaki ısınmadan dolayı. banyodaki şofben (chauffe-bain) sözcüğünde de bu fiil kökü bulunur.

  • psikoloji bölümünü bitirdikten sonra neler yapılabileceğiyle sorusuyla bir süredir yüzleşiyorum ister istemez.

    mezun olma sürecinde ve hemen ardından bütün yaz tatili boyunca üniversitelerin yüksek lisans süreçlerini, iş ilan ve imkanlarını takip ettikten sonra, geçtiğimiz günlerde aniden bir ışık yandı ve "neden artık tecrübe olmuş olan tüm bu bilgileri yazıya dökmüyorum ki?" dedim ve yazıp blogumda ve daha geniş kitleye ulaşması için de sözlükte paylaşmaya karar verdim. ardından olan oldu. çevremde psikolojiden mezun olan herkesle bu konuları enine boyuna tartışmaya ve elime geçen her yere notlar almaya başladım. daha kafamda tasarlarken bile çok uzun bir yazı olacağını tahmin edebiliyordum ama bölüme yeni başlayanlar için çok yardımcı olabileceğini düşündükçe çeşitli üşengeçliklerden sıyrılarak nihayet yazmaya başlayabildim (bu bana ikinci bir lisans tezine başlıyor gibi hissettiriyor). bu yazı dizisinin tek amacı, bu bölümden mezun olduktan sonra neler yapabileceğini merak eden öğrencileri bilgilendirmek.

    başlamadan önceki son uyarı, burada yazılanların tamamen benim fikirlerim olmasından kaynaklı hatalar içerebileceği gerçeğidir.

    ilk bölümde tabii ki mezun olduktan sonraki ilk seçenek var,

    1. yüksek lisans:

    yüksek lisans yapmak, psikoloji bölümlerinin bir olmazsa olmaz'ı. henüz birinci sınıfa giderken bile "yüksek lisans yapmadan bir şey olamazsınız" söylemleri fısıltı halinde dolaşmaya başlıyor öğrenciler arasında. bu söylem tam olarak doğru değil ama o konuya sonra geleceğiz, yani yüksek lisans yapmadan direkt iş hayatında lisans mezunu olmanın karşılığının ne olduğuna.

    muhtemelen hiçbir bölümde öğrenciler psikoloji bölümündekiler kadar akademisyen olmak istememiştir. 60 kişilik sınıfımda akademisyen olmayı düşünmeyen, en azından yüksek lisans yapmayı düşünmeyen kişi sayısı 5'i geçmezdi (5 burada epey iyi niyetli bir rakam bu arada). üniversitede yatay geçiş yaptığım için (özel üniversiteden devlet üniversitesine), eski okulumda da durumun tamamen aynı olduğunun farkındaydım. daha da ileriye gidelim, her yaz yapılan ulusal psikoloji öğrencileri kongresi (upok)'ta da tanıştığım her öğrenci yüksek lisans yapmak istiyordu. ama şöyle bir durursak: hepimiz master yapamayız. bu kadar öğrencinin yarısı, hatta çeyreği kadarı bile master yapamaz. gerçekçi olursak, mezun olunca çoğumuz psikolojiden master yapamayacağız. master imkanlarını (gözlemlediğim kadarıyla) ikiye ayırıyorum: mezun olunan üniversiteye göre, başvurulan üniversiteye göre. şimdi tek tek inceleyelim.

    1.a. mezun olunan üniversiteye göre:

    bizim zamanımızda, yani bundan 5-6 sene öncesini kastediyorum, psikoloji popüler bölüm olmanın doruklarındayken (kpss'de 65 ile atanılan o görkemli dönem :), özel üniversiteye gitmek ile devlet üniversitesine gitmek arasında da dağlar kadar fark vardı. devlet her zamanki gibi daha "tercih edilir" olandı, oysa şimdi öyle değil. büyük okullar dışında (odtü ve boğaziçi), psikolojinin şu anki iyi bölümleri hep özellere kaymış durumda (bilkent, bilgi, bahçeşehir vs... istanbul şehir üniversitesinin ilk 5 binden psikoloji öğrencisi aldığını biliyor muydunuz? bizim zamanımıza göre inanılmaz rakamlar...). bu genel olarak bütün bölümlerde var olan bir şey sanırım ve temel sebebi "iyi hocaların özel okullara geçmesi" olarak görülüyor (bu başka bir yazının konusu ama). kendi okulumdan örnek verecek olursam, zamanında ilk 6 binle alan okul yanlış bilmiyorsam 10 binlere kadar kaymış durumda. anlayacağınız, "okul adının önemi" konusu, son birkaç senede çok değişti. şimdi "köklü" bir devlet üniversitesinden mezun olduğunuz zamanın, yeni bir özel üniversiteden mezun olduğunuz zamandan avantajlı olan tek kısmı, özel sektörde işe girerken/ya da devlette mülakatlı bir alım yapılırken daha sağlam bir imaj veriyor olması.

    peki yüksek lisansta durum nedir?

    burada pek çok değişken var. mezun olunan üniversiteye göre değil, tamamen not ortalamasına göre işleyen bir süreç başlıyor. genelde kimse, hani hep internette dalga geçilen isim üniversitelerinin birinden mezun olduğu için yüksek lisansa kabulde bir sorun yaşamıyor: ama not ortalaması çok yüksek olduğu sürece. buradaki çok yüksek olma kriterimiz ise: 90+/100 gpa. özel üniversitelerden düşük ya da orta seviye bir ortalama ile mezun olan kitle, muhtemelen en şanssız kitle. çünkü devlet üniversitesinden orta seviye bir ortalama ile mezun olanlara göre mülakatlı kabullerde onlara büyük bir önyargı ile yaklaşılıyor. aynı şekilde iş hayatında da, devlet mezunları daha tercih edilebilir çünkü daha "sağlam" bir eğitim aldıkları izlenimi var. görece doğru. iyi hocalar özel üniversitelere kayıyor olsa da, çoğu özel üniversitede "hoca" yok (psikoloji bölümleri için konuşuyorum). üç tane yarddoç'tan dönüşümlü olarak eğitim alarak mezun olan arkadaşlarım var. bazı okullar, "hocaları" olmadığı için yüksek lisans açamıyor. yök, popüler bir bölüm olduğu için psikoloji bölümlerini özel okullarda açmada çok elibol davransa da eğitim kalitesi göz önünde tutulmuyor.

    burada pek çok haksızlıklar ve hakkaniyetsizlikler de var ama genel bir eğitim sistemi sorunu bu. ortalama yapmak hiç kimse kolay bir şey değil ama bazen kolay olduğu durumlar da var. siz bir devlet üniversitesindeki 70 geçme notu (70=cc, 90+=aa) ile bir özel üniversitedeki çan eğrisinde (45 ile de aa alınabilir, 70 ile de, 90 ile de) aynı ortalamayı yapmış iki insanın emeğini hiçbir şekilde eşitleyemezsiniz. sırf bulunduğunuz sınıftakilerden (ve doğal olarak ortalamadan) biraz daha iyisiniz diye dersleri geçmek, çok adil bir yöntem değil. burada çan eğrisi kolaydır denilmiyor, eğer çok iyi bir okuldaysanız çan sizin aleyhinize de dönebilir elbette. ama piramidin altındaki büyük kısım ortalama okullardan oluşmakta ve bu not sistemlerindeki haksızlıklar, en azından bazı okullardan mezun olan öğrenciler için tamamen bir hayalkırıklığına sebep oluyor. çünkü yüksek lisans sıralaması yapılırken mezun olunan okullara ya da o okulların zorluk derecesine (ki böyle bir şey olduğuna iki okul görmüş bir insan olarak kesinlikle inanıyorum) bakılmıyor.

    ayrıca çok iyi okullardan mezun olduğunuz zaman zaten sizin yeriniz de belirlenmiş oluyor.

    bu başka bir problem, yani ikinci kısım.

    1.b. başvurulan üniversiteye göre:

    lisans 1. sınıfta bölümü tanıtmak için gelen bir araştırma görevlimiz vardı, kendisi ankara'da yüksek lisans yapıyordu o sırada. boğaziçi mezunuydu ve iyi bir ortalaması (3.60 civarıydı sanırım) vardı ama bize sürekli kabul sürecinde ne kadar zorlandığından bahsetmişti. iyi okulların master kontenjanlarını zaten kendinin en iyi öğrencileri dolduruyor (ki bütün okulların kendi öğrencilerini kabul etme yanlılığından bahsetmiyorum bile burada). bu sene hacettepe'nin klinik psikoloji'sine kabul alan öğrencilerden en düşük ortalama ile girenin bile 100 üzerinden 98 ortalaması var. bu gençler aynı şekilde çılgın toefl, ales puanları alıyorlar. diğer üniversite mezunu gençler büyük başarılar elde etmediği sürece, en tepedeki okullar genelde kendi öğrencilerini kendi aralarında değiştiriyorlar sadece.

    geriye kalan en iyi öğrenciler de diğer okullar arasında paylaşılıyor. bu denklemde ortalama bir öğrenci olmanın hiçbir yeri olmadığını siz de fark etmişsinizdir. tabii ki paranız yoksa.

    bu da başka bir problem.

    yani özel üniversitelerden birinde yüksek lisans yapmak.

    bin kere söyledim ama psikoloji popüler bir bölüm ve ilginç bir şekilde bölümü isteyen çılgın bir kitle var. "psikoloji olmazsa başka bir yer de olmasın" diye defalarca üniversite sınavına hazırlanan (ki bunlardan biri de bendim zamanında) ve ardından mezun olunca da bu bakışı devam ettiren. böyle olunca çoğu özel üniversitede burslu bir şekilde psikolojide yüksek lisans yapma imkanı kalktı (emin değilim ama şu an hiçbirinde olmuyor bile olabilir). çılgın bir talep olduğu için, işe bakın ki en pahalı yüksek lisans bölümleri de psikolojininkiler oldu. başvuru döneminde çoğu özel okulun burs verilebilecek durumlar listesine "psikoloji bölümleri hariç" yazısı eklenmeye başlandı. buralarda bahsedilen fiyatlar minimum 35 binlerden başlayıp, ucu açık olarak 60 binlere kadar çıkabiliyor. burada sizin akademik başarılarınızın hiçbir anlamı kalmıyor. boğaziçinden iyi bir ortalama, güzel ales puanları ile mezun olmuş ve kaderin tuhaf bir cilvesi sonucunda başkent'te yüksek lisans yapmak isteyen bir insansanız (neden yapmak isteyesiniz hiç bilmiyorum) hiçbir burs indirimi alamıyorsunuz (kendi öğrencisi de olmadığınız için, hiç). lisansta çocuğunu yarı burslu olarak okutabilen aileler bile bu noktadan sonra çare bulamıyor. tüm bu durumun görmezden gelinmesi de psikolojide yüksek lisansın korkunç bir ticaret olduğu hissini uyandırıyor bende.

    ki yüksek lisans yapmış olsanız bile ilgili "sertifika"ları almadan test veya terapi yapamıyorsunuz. sadece uzman oluyorsunuz, yani sırada benzer bir yarışı doktora için sergilemek var. bu sertifikalardan en temel olanları (basic kelimesinin karşılığı olarak) bile bin liralardan başlıyor. içinizi daha da karartmak istemiyorum ama örneğin bilişsel terapi yapabilmek için sertifikasını, eğitimini ve süpervizyonunu almalısınız ve bu toplam 10 bin lirayı bulabilen bir süreç. ciddi bir klinik psikolog olmak, iyi bir kendine yatırım gücü istiyor.

    başvurulan üniversiteye göre başlığının altında olması gereken bir diğer konu da, başvurulan üniversitenin o dönem açtığı kontenjan sayısı. bu tamamen şansa yönelik bir değişken ve gitgide azalıyor da (bunun sebebi de zamanında öyp'lilerin bu kontejanları direkt doldurmasıydı; istedikleri yere geçebiliyorlardı ve okullar gitgide daha az master öğrencisi almaya başladı). bu konuyla alakalı (psikoloji bölümleri kontenjanları ile alakalı) her sene güncel bilgiler veren bir hocamız var, engin arık. onun sayfasından ve tpöçg'den aldığım son verilere göre şu anda türkiye'de 75 tane üniversite psikoloji öğrencisi alıyor ve sadece geçen sene yaklaşık 8 bin psikoloji öğrencisi mezun olmuş. yüksek lisans programı sayısı (16 haziran 2016 itibariyle) 90. ayrıntılı program listelerine şuradan bakılabilir: tık.

    bu yazıyı şimdilik burada noktalıyorum, devam edecek serinin ilk yazısı olarak.

    o zamana kadar: (bkz: psikoloji/@silverleaf) ya da blog.

  • zeytin dali harekatina guzellemeler dizdikten sonra hdp'li oldugunu iddia eden kalitesiz troll serzenisi.

  • memlekette çürümüşlüğün bir başka şekli. kime yaranacağınızı şaşırdınız.
    allah belanızı versin, versinde o çocuktan daha beter olun inşallah.

  • 10 yıl kadar önce; o zaman 80 yaşında annem. bastonuyla yürüyor her sabah. cübbeli genç bir kopil anneme yaklaşıyor.
    -namazınızı kıldınız mı?
    - (anneciğim gözleri görmüyor net, mahallenin hocası sanıyor) kıldım efendim.
    (mütedeyyindir anacım, her sabah kılar-dı)
    -neden başınızı örtmüyorsunuz?
    - (annemde şafak atıyor tabii) bana bak!!!@!@!@!
    baş örtmek ne zaman moda oldu? !?
    bastonuyla da kovalıyor adamı...
    sonradan öğreniyor o namazı soranın da genç bir delikanlı olduğunu, cübbe içinde adam sanıyor kendini gerzek...

  • cnntürk’te yayınlanan tarafsız bölge programında moderatör ahmet hakan, maliye bakanı berat albayrak’a “dolar yükselince endişeleniyoruz, endişelenmeli miyiz?” dedi.
    albayrak’ın cevabı evlere şenlik:
    “dolarla mı maaş alıyorsunuz? dolar borcunuz mu var? dolarla bir işiniz var mı?”

    abi diyecek laf bulamıyorum.
    hayır hiçbir şey yapamıyorsan cevapları ezberle, teknik konuş, araya rakamlar serpiştir, kafa karıştır falan.
    ya sen hazineden sorumlu bakansın kahvede okey oynayan amcalarla aynı yorumu yapamazsın.
    yemin ederim “ben hep 50 liralık alıyorum beni etkilemiyor” diyecek sandım bir an.

    link

  • yakında günde 5 tl artmaya başlayacak kurdur.

    türk halkı 20 sene boyunca sırf arapça kuran okuyor diye sınırsız yetkiler verdiği eğitimsiz vahabi islamcıların faturasını ö de ye cek.

    o işin kaçarı yok.

  • 6 kasım 2014 ekonomik eylem planı çerçevesinde metro, tren gibi raylı sistem hattındaki okul, üniversite, işyerlerindeki personelleri taşıyan servisleri kaldıran ve vatandaşı toplu taşıma araçlarına yönlendirilen karardır. metrobüs ve metrolarımızın çok boş olmasından dolayı şahane bir plan olarak türk politikasına altın harflerle bugün itibariyle kendini yazdırmıştır.

  • ruşen çakır'la olan polemiğinde, zıvanadan çıkmış yönetmen.

    ruşen beyin tüm yayınlarını izliyorum, flu tv'de ise oöst ve boş modern sohbetleri izliyorum.

    bugün ruşen bey'in dile getirdiği eleştiriler zaten günlerdir söylenen şeylerdi, içeriğinizde bariz bir hata var bunu kaldırın. üslup olarak da sert bir yayın değildi, biz olsak yanlış bilgi bulunan bu videomuzun yayılmasına izin vermezdik gibi yaklaşımı var.
    (flu tv videonun altına not düşmüş, burada söylenen çözüm (tuzlu gargara) geçerli değildir diye.)

    ilker canikligil'in buna savunması sansür ve otoriterlik üzerine. sansür ve otorite konusunda laf söylenecek en son kişi sanırım ruşen çakır'dır. adamın yaptığı iki yayından birisi sansür ve erdoğan'ın otoriterliği üzerine.

    ama iş bir anda ilker canıklıgil'in "ne oldum" delirmesine dönüşmüş. ne ruşen çakır'ın adam olmadığı kalmış, ne yaptığı yayınların az izlenmesi.

    her şeye tamamım da, senin zaten yaptığın iş, az izlenmenden belli oluyor gibi zavallıca bir yaklaşım ve savunma nedir arkadaş ya? elinde oytun'un başka videoları da varmış da onları da koysa milyon izlenirmiş de.

    ilker bey size tavsiyem, yalın alpay'la modern insan yönelimleri, tüketim toplumu, vasat insan ve ortalamayı aramak gibi konularda bir kaç program yapın. ama kurguları bırakın başkası yapsın siz son çıkan ürünü, öğrenmek ve anlamak isteyen bir insan olarak izleyin. belki o zaman "aa sen 30 bin izleniyorsun, seni ezik youtuber" gibi sığ yorumlar yapmaktan sıyrılırsınız.

    hozoma not: şu arkadaşınız iyice sefahate düşkün katoliğe dönüşmüş, biraz kendisine çekidüzen verseniz de bogomil ahlakına geri dönse.

  • 17-18 yaşımdayken birgün gazeteden nöbetçi eczaneler listesini kesip çekmecemde saklamaya kalkmıştım birgün lazım olur diye. ta ki ebeveynim gelip "oğlum o liste hergün güncelleniyor" diyene kadar. bir tokat gibi vurmuştu suratıma.

  • sana hakkımı helal ediyorum abi.

    bir sana ediyorum. babam gururla döneminin şarkıcılarını anlattı durdu bana. sen olmasaydın benim kendi dönemime ait dönmemiş, yalakalık yapmamış, saray soytarısı olmamış, popüler, ortalığı kasıp kavurmuş kimsem yoktu. kimler hayal kırıklığına uğratmadı ki son 10 yılda. ajda pekkan, sezen aksu, ve daha bir çoğu.
    ama sen. abi sen gerçek bir starsın. debelenen, boka batmış sanatının ayakta kalan starısın. seni gururla anlatacağım, dinleteceğim. artık ölene kadar tırt şarkı yapma kredin var. gitme yeter. biz nereye yeter. unutmamalı yeter. unut beni yeter. kıl oldum abi bile yeter.

    hakkım sana helaldir abi. sevmemiş olsam bile zaten severdim seni.