hesabın var mı? giriş yap

  • zor şartlarda görev yapan, ülkenin ücra köşelerinde eğitim hakkı olan çocuklara ulaşma ve eğitme gönüllülüğü gibi kutsal bir misyonu kabul eden, kazandığı paradan daha fazlasını sonuna kadar hakeden değerli insanlardır.

  • her şeyin yeri ve zamanı var.

    köpeğin vapurda işi yok bunu anlayın.

    yolculuk esnasında sizi ısırsa görevlilerden şikayetçi olursunuz.

    ilk şikayetçi olacak kişiler de bu olayı savunanlar olur genelde.

  • çok ilginç bir maç. niye diye soracak olursanız şöyle ki:

    konyaspor geçen hafta gençlerbirliği'nden 5 yedi, ondan önceki hafta da galatasaray'dan 5 yedi.

    gençlerbirliği ile galatasaray bu hafta karşılaştı. 1-1 bitti.
    haftaya beşiktaş-galatasaray ve ondan hemen sonraki hafta da gençlerbirliği-beşiktaş maçları var. kısaca öyle işte. hep bunlar birbiri ile oynuyor gibi.

    entrylerimin sonlarını getiremiyorum :(

  • bir anda ortadan kaybolduğuna inanılan bölgenin sakinleri: angikuni gölü!

    kasım 1930'da kanada'nın manitoba kentindeki pas kasabasında yaşayan bir gazeteci, angikuni gölü'nün hemen yakınındaki küçük bir inuit köyü hakkında haber yaptı. köy zaman zaman oradan geçen avcıların durak noktasıydı, ancak 1930'da joe labelle isimli bir avcı, bölgeyi tamamen terk edilmiş halde buldu. bazı yiyecekler masadaydı, bazıları pişmekteydi ve kıyafetler hala askıda duruyordu. bu da joe labelle'e sanki köylülerin aniden ortadan kaybolduğunu düşündürdü. etrafı kolaçan etmeye başladığında, köyden uzaklaşan ne bir ayak izi ne de taşıt izi bulamadı. daha da rahatsız edici olanı açlıktan ölmüş yedi kızak köpeği ve yanlarında kazılmış bir mezar bulmasıydı. labelle, mezarın etrafındaki taşlara zarar verilmediğinden, bunu bir hayvanın yapmadığını tahmin etti ve olayı, kayıp kişileri arayan kuzey batı atlı polisine bildirdi. bölgede yakın zamanda çıkan bir yangın olduğuna dair söylentiler vardı, ancak ne ölü ne de diri hiç kimse bulunamadı.

    hikâye, ilk olarak emmett e. kelleher tarafından yazılan 27 kasım 1930 tarihli danville bee gazetesinde yer aldı. joe labelle'in 6 çadırlı boş bir köy bulduğu ve 25 erkek, kadın ve çocuğun ortadan kaybolduğu belirtildi. ancak olayların kanada gazetelerinde yayınlanmasının ardından, ocak 1931'de the pas'da görev yapan çavuş j. nelson, kamuoyuna bir açıklama yaptı. hikâyenin hiçbir temeli olmadığını, joe labelle'in o sezon ilk kez avlanma ruhsatı aldığını ve kelleher'ın belirttiği yazının aksine gerçekten bölgede bulunup bulunmadığının bile sorgulandığını bildirdi. nelson ayrıca hikâyede kullanılan fotoğraflardan birinin 1909 yılına ait olduğunu belirterek, kelleher'in "uydurma hikayelerle" tanındığını ekledi. burada bir dip not olarak şunu da belirtmekte fayda var: ilk olarak emmett e. kelleher’in kaleminden çıkan bu hikâye, değişikliğe uğramadan frank edwards'ın 1959 tarihli stranger than science, dean koontz'un 1983 tarihli korku romanı phantoms ve whitley strieber'in 1989 yapımı bilim kurgu romanı majestic isimli eserlerde de yer aldı. bu yazarlar, emmett e. kelleher’in yazdığı yazıdan esinlenerek mi yazdılar, bilmiyoruz, dolayısıyla kuzey batı atlı polisi, bu hikâyenin frank edwards'ın kitabından kaynaklandığını iddia ederek olayın bir şehir efsanesi olduğunu söyledi. ayrıca, bölgede çıktığı düşünülen yangın söylentilerini reddederek olağandışı herhangi bir durumun bulunmadığını ekledi.

    bilime ve şüpheciliğe odaklı tarzıyla bilinen amerikalı yazar ve yapımcı brian dunning, kendi podcast'i olan skeptoid'in bir bölümünde bu iddiaların bazılarını çürüttü. kelleher'in hikayesini hala "şüpheli" olarak nitelendirirken, yayınlanan makalenin "gerçekten var olduğunu" da belirtti fakat köy sakinlerinin aniden ortadan kaybolması bugüne kadar gizemini korumayı başardı. dünya dışı varlıklar tarafından kaçırılma, kitlesel histeri ve hatta kanada hükümetinin bir çeşit deney yaptığı gibi çeşitli teoriler öne sürüldü, ama şu ana kadar herhangi bir teoriyi destekleyen, kesin bir kanıt bulunamamıştır.

  • bugün insan kaynaklarından aşağıdaki mail geldi ve bu başlığı gördüm.

    --- spoiler ---
    sevgili martin,

    2020 yılının şubat ayından beri tatil yapmadığını (yıllık izne çıkmadığını) gördük, her şey yolunda mı? izne çıkmaman iş yoğunluğu ile ilgili bir durumsa bunu konuşabiliriz.

    iyi günler dileriz,
    ik müdürün agnieszka
    --- spoiler ---

    5 yıl önce türkiye'de yaşarken cuma gününe denk gelen 1 mayısı birleştirip, üzerine 1 hafta tatil yapmak istediğimde (5 iş günü), yarı-kurumsal bir firmada mobbing gördüğüm müdürüm tatilin biraz uzun olmayacak mı, en azından bilgisayarını yanına al, bir gün çalış demişti (tatil için yurtdışına gideceğimi biliyordu).

  • kedi sahiplenmek isteyenlerden ricam ve onlara tavsiyem, önceliği engelli hayvanlara versinler.

    - öncelikle ne kadar engelli olursa olsun, kedi kedidir. kediliğini yapar. sizi kendisine aşık eder.
    - insanların aksine, kediler engellerini dert edinmezler. kendilerini eksik görmezler, kendilerini diğer kedilerle ya da sizle kıyaslamazlar. içiniz rahat olsun.
    - tek bacakları bile olsa, o bacakla hayata tutunurlar. bacakları yoksa, hayata tutunacak başka bir şey bulurlar. yeter ki yanlarında olun. bir kap mama, biraz sevgi, sıcak bir kucak onlara yeter.
    - engellerine bağlı olarak, bu kediler genelde daha ağırbaşlı ve uslu olurlar. özellikle apartmanda yaşayanlar için, geniş alan ihtiyacı görece az olan ve sokakta hayatta kalmaları çok zor, bazen imkansız olan bu kedileri sahiplenmek daha doğru bir seçim olacaktır.
    - sakat, kimsesiz, yapayalnız, korkmuş, hasta ve mutsuz bir canı evinize alıp, onun serpilip güzelleşmesini, sizinle oyunlar oynamasını, sizi gördüğünde sakat haliyle heyecanla size doğru atılmasını ve en çok da güvende ve huzurlu halini görmek gerçekten şu dünyada yaşanacak en güzel duygulardan, alınacak en büyük mükafatlardan biri olsa gerek.

  • birilerinin çıkıp "yüksek hızlı trenler" diye böbürlendiği günlerde, pamukova'da 40 kişinin ölümüne neden olan trendeydim.

    kesik kollar gördüm, vücutlardan ayrılmış bacaklar, çaresiz bakışlar gördüm.
    devrilmiş vagonlar, korkudan çıldırmış kadınlar, çocuklarına sahip çıkmaya çalışan babalar gördüm.
    hiç tanımadığı birinin yarasına, elleriyle tampon yapmaya çalışan, kanlar içinde kalan yürekler gördüm.
    minik bakışlar gördüm, korkudan ne olduğunu anlamaya çalışan.

    ölümün ve sorumsuzluğun "yüksek hızla ulaştığı" yerdeydim. o ölümlerin nasıl ört bas edildiğini gördüm.

  • köyünde pehlivandiye anılan dedem ile bir de anısı olan aşık.

    dedem, 76–80 yıllarında almanya’ da çöpçülük yapmıştı. mahzuni’ de o sıralar
    almanya’ ya gelmiş gurbetçilere, yurttaşlara konser vermeye gelmiş. mahzuni konserini verir beş kuruş da para almazmış. konser biter mahzuni’yi herkes evine davet eder fakat gitmezmiş mahzuni baba kimseyi rahatsız etmemek için. ama mahzuni aşkı bu, kalabalık dağılmaz. en sonunda baba bir gurbetçinin evine gitmeyi kabul eder ancak yatıya kalmamak şartıyla. akşam olmuş karanlık iyice çökmüş. mahzuni zar zor müsaade ister ev sahibinden. cebinde sadece yol parasıyla tren istasyonunun yolunu tutar. dedem de istasyonda çöpçülük yapmaktadır. mahzuni’nin almanya ya geleceğinden haberi yoktur, tren garında mahzuni elinde sazı bankın üzerine yatmış ellerini dizlerinin arasına almış sazını da başucuna koymuş trenin gelmesini beklemektedir. o sırada dedem bunu görür süpürgenin sapıyla mahzuni yi dürtükler. sazı görünce türk olduğunu anlar tabi,
    —ne yatıyorsun otel mi burası? der
    mahzuni doğrulur hiçbir şey söyleyemez yere bakar
    dedem;
    —eline de almış sazı kalk başka yere yat, ipini koparan almanya ya işçi olmaya geliyor der.
    mahzuni;
    —babacım bana işçi olmayı layık görmedi hak der, konsere geldim, ozanım der.
    dedem daha da sinirlenir ,
    —şimdi de başımıza mahzuni kesildi diye bağırır.
    mahzuni bu hiçbir şey demez
    ayağı kalkıp başka yere gidecekken
    dedem yüzüne bi bakar ki oda kim? koskoca mahzuni! dizlerinin bağı çözülür oracıkta ağlamaya başlar(dedem o zaman kadar hiç böyle ağlamadığını söylüyor)
    hemen yapışmış ayağına diz çökmüş “gitme baba” demiş sadece, ağlamaktan başka bir şey diyememiş. mahzuni kaldırmış dedemi o zamanlar aynı yaşlarda olan dedem hemen eline sarılmış öpmek için. öptürmemiş mahzuni “eli öpülecekler sizlersiniz” demiş.
    o gece mahzuni dedemde kalmış, bırakmamış dedem “gidersen peşinden atlar bende gelirim” demiş “işimi bırakır daha dönmem almanya ya” o gece sabaha kadar hiç uyumamışlar mahzuni gece sabaha kadar çalıp söylemiş dedem evde 3 boş kasete sadece türkülerini kayıt edebilmiş
    yine de yetmemiş. dedem mahzun inin cebinde sadece yol parası olduğunu söylüyor.

    şimdi ikiside hakk’ a yürüdü. ne edem dünya bu.