hesabın var mı? giriş yap

  • uzun süre uğraşarak, benden habersizce, yanlış verilmiş bir karar sonrasında geçmek zorunda kaldığımız kotalı internet tarifesinden (yaklaşık 5 gün boyunca en az 6 saatlik telefon görüşmesi yapmak, onlarca yönetici ile uğraşmak zorunda kalmıştım) kurtulmanın sevinciyle yaşayan biri olarak konuşacağım bak şimdi. adı limitsiz, kendi kotalı tarifelerin internet tarifesi olarak satıldığı, "sınırsız görüşme" isimli cep telefonu abonelik paketlerinin 5000dakika konuşmayla sınırlı olduğu bir ülkeden sesleniyorum sana.

    insanları yağ kuyruklarında yaşattılar yıllarca, ekmek ve benzin kuyruklarında. kendileri yerken, bizi aç bırakıp rezil ettiler dağa taşa, kurda kuşa. sonra kepçeyle getirip kaşıkla bize vermeye başladılar, karnımız doydu sanıp güvenmeyi sürdürdük hepsine. sonra internet minternet derken teknolojiyle tanıştık, başta rezil, sonra düzgün, sonra da aptal uygulamalarla karşı karşıya kala kala internet kullanıcısı olduk. sonra da adil kullanım denen bok çıktı.

    uzağa gitme, sadece benden önce konuşanların yazı olarak bıraktıklarına bak biraz...

    şimdi anlıyor musun neden "adil kullanım" diye bir bok çıktığını sevgili sözlükçü arkadaşım. bak o zihniyet kendini gösterdi hemen. "aylık 50gb'lık ne yapıyorsunuz?" diye soruyor. "tanesi 800mb'tan kaç film eder" hesabı yapıyor. hem de bunu; tüm dünyanın bağlantı hızı konusunda gigabitlere taşınmış olduğu bir zaman aralığında soruyor. bu mantıktaki adamlar o mevkilerde oturduğu için adil kullanım diye bir halt var işte. "800mb'lık 5 film neyinize yetmiyor?" diyecek kadar salak tiplemelere yöneticilik koltuğu devredildiği için sen ve ben bu gerizekalı uygulamalara maruz kalıyoruz işte.

    ipsala'dan öteye geçirsen milletin kıçıyla güleceği bir düşünme algoritmasına sahip bu insanlar yüzünden "kota" diye bir bokla yüzyüzeyiz. adil kullanımmış, peh. en büyük adaletsizlik, senin gibi embesili oraya yetkili yapan yüzünden karşımızda bizim.

    hayata bir pringles kutusunun içinden bakarsanız, sadece basit bir yuvarlağa sığar her şey. onun dışında kalanları görme şansınız yoktur. iptv, htv, hdtv, voip, ultrahd vesaire gibi şeyler hep o çemberin, yuvarlağın veya dairenin dışında kalır pringles kutusuna kafanızı gömüp onun dışına bakamaz olduğunuzda. bir blu-ray film 25 veya 50gb boyunda oluyor, eğer merak ediyorsan sevgili embesil arkadaşım. hani şu "ne yapıyosunuz o kadar interneti, kapatsanıza musluğu" derken sorduğun miktar.

    hem zaten sana mı düştü benim ne indirip ne yüklediğimin çetelesini tutmak? düşün şimdi; sen bana gelip 18 koltuklu bir minibüs satıyorsun. ben günün birinde arkadaşlarımla toplanıp pikniğe gitmek için biniyorum, beni yolda durdurup "minibüse bu kadar insan binemezsiniz, siz minibüse bu kadar insanla binerseniz adil bir kullanım olmaz" diyorsun. sonra da benden sana insanmış gibi davranmamı bekliyorsun. var mı öyle tatava? senin o fındık kadar aklının üretebileceği üç beş fikir, olsa olsa bu kadar kokuşmuş olur işte. bu kadar leşsin, bu kadar embesilsin sen.

    50 gbyte neyimize yetmiyormuş... sttir git mal mısın nesin...

  • mal mıdır nedir, bırakmış koltuğu gidiyor? bak hong-won kardeşim, bu işler böyle olmaz. sana şimdi bu işlerin nasıl yapılacağını öğreteceğim. aşağıdaki cümleleri salyalar saçarak höykürüyorsun:

    --- hava durumu lobisinin oyunları bunlaaaaar!!

    --- biz gemi batırmayı da, çıkarmayı da iyi biliriz!!

    --- allah'ın takdiri, çocuklar güzel öldüler. ölmek öğrencilerin kaderinde var.

    --- geminin sahibinin dedesi cehapeli. hep aynı zihniyet!!

    --- farkettiyseniz gemide ölenlerin hepsi, çok afedersiniz, şinto dinine mensup. soruyorum sizlere, bu bir tesadüf olabilir mi?

    --- geminin altını kendileri delmişler. hükümetimizi yıpratmak için ölüyorlar.

    --- kurtarma ekiplerimiz destan yazdı. kurtarmayı en iyi biz biliriz, zaten halkımız sandıkta bunu defaatle onayladı.

    --- ölen yarısını görüyorsunuz da, hayatta kalan yarısını niye görmüyorsunuz? böyle oyunlarla bizi yıpratabileceklerini sanıyorlar ama icraatlerimizi halk görüyor!!

    --- binmişler gemiye kızlı erkekli, zaten kadınlar mı, kızlar mı belli değil. denizin altindan soju şişeleri çıkıyor.

    --- 500 bin trilyon ağaç diktik, 3829266495 kilometre duble yol yaptık

    --- kore'yi global güç yaptık, bunu çekemeyenler, bizden korkanlar istikrarımızı yok etmek istiyor. ama benim halkım bunu yemez!!

    hadi iyisin keranacı, kurtardık koltuğu yine. bir dahaki seçimden sonra yerim bi duble iskenderini.

  • 1) yabancı dil olmazsa olmazınız
    2) çoğu mühendislik için üretim süreci çok önemlidir, o yüzden hemen kalite kontrol, pazarlamacılık gibi ilanları değil üretim içinde çalışabileceğiniz ilanları takip edin.
    3) idarecilik ayrı bir bilim dalı olmakla birlikte yapmanız gereken konu olduğundan, insan ilişkileriniz güçlü olmalı. işçilere güven vermeli ve patronun adamı değil onların hakkını da savunabileceğinizi hissettirmelisiniz.
    4) ilk zamanlarda çalışma saatlerine kafayı yormayın,bu saatleri kendinizi öğrenme ve geliştirme saatleri olarak düşünün.
    5)başlangıç için orta ölçekli şirketler idealdir. büyük ve kurumsal şirketlere geçişiniz, yeteneğize ve kendinizi ne kadar zamanda geliştireceğinize bağlı olduğunu unutmayın.

    şimdilik aklıma gelenler bunlar.

  • perincek yuzde 2 alsın , gelsin bana sabah aksam kaysın.

    onun dışında umit vadeden ankettir.

    edit : lan favori kamuflajıyla orgutlenip picligine adama yuzde 2 aldırmayın , bozusuruz.

  • -ya salak mısın sen?
    -aşkım vallahi elimden kaydın
    -ne demek elimden kaydın ya hasta
    -bak iyilik edelim dedik kötü olduk iyi mi?
    -resmen başım ağrıyor
    -migrenin mi?
    -yok salaklığın
    -hadi, başa döndük yine...

    allahım canımı al da kurtulayım. sakarlık dediğin ne noktalara kadar ilerleyebiliyor şaşırıyorum bazen. koltukta uyuyakalmış sevgiliyi, romantizm, aşk adamlığı adına; sarsmadan, bomba imha ekibi amiri gibi kavrayıp; odaya, tertemiz yatağımıza taşıyayım, yatağa koyunca uyanır, uyanınca da bu ilgi karşısında duygusallaşıp kesin beni arzular diyerek çıklan yolda sevgiliyi yatak odası ile salon arasındaki o daracık koridorda elinden kaçırmak da neyin nesi? hayır kız düştükten sonra üstüne basmayayım diye sıçrarken kızın koluna takılmak, darbenin ve kolunu ezmenin acısıyla bir anda uyanan nazlı yarin seni zeybek oynar bir halde görmesi nasıl izah edilir.

    neden aşkım hadi yatağa geçelim, uyuyorsun bak demek varken 60 kiloluk sevgiliyi kucaklayıp odaya taşıyabileceğini düşünmek ve sonuç odaklı hareket ederken asıl mevzuyu elden kaçırmak da neyin nesi? dünya üzerinde, komik videoları saymazsak kaç kişi vardır böyle yapan? biz kaç kişiyiz sevdiceği odaya taşırken yere düşürüp üzerinden geçen?

    -bak aşkım vallahi kazaydı
    -gülüyordun ama
    -ya ne gülmesi seni ezmeyeyim derken
    -bi de ezseydin
    -olur mu hiç, yere düşen sahibini at bile çiğnemez
    -salaksın yemin ediyorum
    -kolun iyi mi?
    -acıyor
    -bastım ya ondandır
    -aa sahi mi? embesil

  • sen adama alevi de, sen adama zaza de, sen ateistsin, sen zerdüştsün de, herkese hakaret et sonra yemin törenine katılmayınca saygısız o olsun. ne güzel memleket kurdunuz lan kendinize her şey nalıncı keseri gibi size yontuyor!

    hak veriyorum ben bu davranışa. öyle cumhurbaşkanına böyle muamele. az bile.

  • korkmadan çözümleyebileceğimiz bir kelime.

    bak şimdi: birileri var diyelim,

    1-başarılılar
    2-başarısızlar

    bunlar dışında kalanların tek görevi var: başarılıları, başarısız hâle getirmek, yani "başarısızlaştırmak". bunları 2'ye ayırabiliriz;

    1- başarısızlaştırıcılar
    2- başarısızlaştırıcı olmayanlar

    başarısızlaştırıcı olmayan insanları başarısızlaştırıcı hâle getirme işlemi: başarısızlaştırıcılaştırmak
    bu insanları bir anda bu hâle getirme eylemi: başarısızlaştırıcılaştırıvermek
    bu insanları bir anda bu hâle getirme eylemine yeterlik eki getirirsek: başarısızlaştırıcılaştırıverebilmek
    şimdi bunu olumsuzlaştıralım: başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebilmek

    olumlusu: başarısızlaştırıcılaştırıverebileceklerimiz
    olumsuzu: başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebileceklerimiz

    siz kimsiniz?

    başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebileceklerimizden değilsiniz...

    peki biz size nasıl davranıyoruz?

    başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine davranıyoruz.

    yani "aslında istersek sizi başarısızlaştırıcılaştırıverebiliriz ama öyleymişsiniz gibi davranmıyoruz. bu kelimeyi söylediğimize göre, bizden her şey beklenir." demek istiyoruz.

    şimdi başarısız yerine muvaffakiyetsiz kelimesini koyalım, ünlü uyumuna göre düzenleyelim:

    buyrun, kelimemiz şuymuş:

    muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine

    isterseniz bunu da böleriz, sorun değil:

    muvaffakiyet-başarı
    muvaffakiyetsiz-başarısız
    muvaffakiyetsizleştirmek-başarısızlaştırmak
    muvaffakiyetsizleştiricileştirmek-başarısızlaştırıcılaştırmak

    buraya kadar pek sorun yok aslında,
    bundan sonra biraz karmaşıklaşıyor:

    muvaffakiyetsizleştiricileştirivermek-başarısızlaştırıcılaştırıvermek (bir anda başarısızlaştırıcı hâle getirmek)
    muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimiz-başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebileceklerimiz (başarısızlaştırıcı hâle getiremeyebileceklerimiz)
    muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizden-başarısızlaştırıcılaştırıveremeyebileceklerimizden (başarısızlaştırıcı hâle getiremeyebileceğimiz insanlar, yani başarısızlaştırıcılaştırabiliriz ama başarısızlaştırıcılaştıramayabiliriz de.)

    onlara
    muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine davranabiliriz. çaktırmayın.

    kaynak: kedim.

  • rezillikte daha ne kadar ileri gidebilirler bilemiyorum. yarin bir universite sitesinde rektorumuz umumi helada ibrik bulamadi, kiniyoruz diyebilirler. adamin ve karisinin otel odasi bulamamasinin universiteyle zerre kadar ilgisi olmayacaginın idrak duygusundan yoksun kisiler bu gorevlere gelebilmis. cok yazik, cok...