hesabın var mı? giriş yap

  • çok değil bundan 10-12 sene öncesine gidildiğinde görülecektir ki letonya'ya elendikten sonra ya ben 2002 dünya kupasında 2003 konfederasyon kupasında bu takımı üçüncü yaptım "it is the football, that is the football" diyip aradan sıyrılıp devam etmek varken "şerefiyle" istifa etmiş teknik direktördür. belki vizyonsuzdur ama şerefli bir "adamdır".

  • kimse de demiyor ki, biz neden altınımızı, paramızı size veriyoruz? savaş mı var, kıtlık mı oldu? yoksa aç çekirge sürüsü ülkenye musallat oldu da tüm kaynakları tüketti, sıra halkın evindeki birikime mi geldi? kimse sormuyor.

  • speaker bölümüne alkolmetre yerleştirilmiş cep telefonu.

    belli bir promilden sonra yapmaya çalıştığın aramaları kabul etmeyecek. acil aramalar için sadece 1 numara kaydedebilirsin, artık kankanı mı yazarsın, anneni mi, ev sahibini mi orası sana kalmış.

    sarhoşken arayıp "seviyorum hulen!!" rezilliklerine son!!
    kafa uçmuşken "alo kanka naber, neeebçim seviyorum lan seni, neler yaşadık lan biz senle, neler yaşadık abi" geyikleriyle kontörün ağzına sıçmaya, faturayı sikip atmaya son!!

  • ingiltere'de kraliçe victorianın (1837 - 1901) hüküm sürdüğü döneme verilen ad. bu döneme, katı bir ahlakçılık, tutuculuk, doğa üstü olaylara ilgi, dargörüşlülük, kibar görünüp her şeyde kusur bulma, maddiyatçılık gibi özellikler damgasını vurmuştur. bu dönemim yüzeysel görüntüsünün altında yatan çelişki ve tutarsızlıklar ise ingiliz edebiyatına epey bir malzeme sağlamıştır.

  • insana kökeni farsça olan dost kelimesinin acaba türkçe tam karşılığı nedir düşündürten bir durumdur. sen git hem arkadaş gibi harika bir etimolojisi olan kelimen olduğu halde başka bir dilden eşanlamlısını al, hem de daha sonra dışarıdan aldığın kelimeye daha büyük anlamlar yükle. sonra da neymiş ingilizce bıdı bıdı.

    not:bu entry arkadaş kelimesini daha samimi bulanlar derneğinin bir ferdi tarafından girilmiştir.

  • şarkılarının hikayesini merak edenlere çok az kişinin bildiği o hikayeyi anlatmak üzere buradayım. toplanın eyyy canısı'lar, sırılsıklam'lar, tutku'lular...

    not; kesinlikle şehir efsanesi değildir.

    ayakkabı tamircisi bir babanın kalabalık ve fakir ailesinin bir bireyi olan ibrahim, onaltı yaşından beri deliler gibi sevdiği zehra'ya şarkılarla, türkülerle ve şiirlerle kavuşabilmenin hayalini kuruyordu. çok klasik biraz anakronik zengin kız - fakir oğlan kuramından nasibini almıştı ve kızın babası yörenin en zenginlerinden biri olmakla beraber bir diğer zenginin oğluyla kızını evlendirip en zenginler arası bir voltran oluşturmanın hayalini kuruyordu. kızı annesinin zoruyla başladığı liseyi bitirince allahın emri peygamberin kavli kapitalizmin gerekliliği devreye girecekti.

    o yörelerde o zamanlar aşk el ele tutuşmalı, fırsat buldukça öbüşmeli, elleşmeli, dilleşmeli bir seviyede değildi. iki aşık arasındaki rabıta yine çok klasik biraz anakronik gönülle sağlanıyordu. evinin önünden geçmeler, yanından geçerken iç çekmeler, üç saniyeden fazla olmayan anlam yüklü bakışmalar ve belki tükenmez kalemin azizliğine uğramış bir kaç mektup. dahası ve ötesi yok. yani her aşk biraz platonikti o yörelerde, karşılıklı platonik.

    lise bitime doğru yol alırken ibrahim ve zehra aşkı da aynı hızla bitime doğru yol alıyordu. durumun vehametinin farkında olan ibrahim, kafaya koymuştu. karneleri alınca kızı kaçıracaktı. karne gününden bir gün önce her şeyi ayarlayan ibrahim, zehra'ya planı anlatmak için ıssızda bir buluşma ayarladı. işte bu klip ve şarkı o günü anlatır;

    sen aldırma, giderim buralardan bir pantolon bir caket.

    yani görüşme başarısız geçmiştir. kız ibrahim'i sevse de ailesini karşısına almayı kabul etmez ve ibrahim' tek bir seçenek bırakır; ünlü bir şarkıcı olup emine ün'ü tokatlamak. iyi çaldığı bağlamasına, herkesin ooo harika dediği şiirlerine, vay amk sende ne ses var oğlum be tepkileri aldığı sesine güvenerek yenilgiyi kabullenmiş gibi görünerek istanbul yolunu tutar. ümidi elinde ki malzemeyi harmanlayıp zengin olmak ve geri dönüp zehra'ya kavuşmaktır.

    gelir gelmez hayalleri haydarpaşa garının duvarlarına takılır ve bir ananskym bile diyemez istanbul'a doyunca. zira öyle unkapanı'na gidelim '' al bu sesim, bunlar şiirlerim, bu da sazım hüsnü '' diyelim de ünlü olalım gibi bir durum yoktur. en kolay bulunur işlerden birisidir inşaatçılık. yoksa sesi güze diye amele etmezler kimseyi. ibo'da başlar mala vurmaya. derken bir yandan kopmamak için mevzudan daha realist bir tutum takılıp nota filan öğrenmeye çalışır ki rakibi kürt sanatçılar bir mahsun bir özcan bu konuda çok şanslıdır ona göre.

    ilk yevmiyesini alıp, unkapanı'nı bi kolaçan ettikten sonra jeton alıp ailesini arayan ibrahim zehra'nın çoktan nişanlandığını duyunca yıkılır. sonra kalkıp üstünü başını temizler ve pes etmek yok diyerek otobüse atladığı gibi tekrar erzurum'a gider. delikanlı gibi gecenin bir vakti kızın penceresinin önüne dikilip bağırır; overlok makinası ayağınıza geldi. yok şey der; haşim ağa, bende para kazanıcam, bende zengin olucam, lütfen zehra'yı verme o adama. ve haşim ağanın oğullarından bir güzel dayak yer o akşam. o gecenin anısı şu şarkıda yaşar;

    yaktılar yüreğimden vurdular ciğerimden.

    ibrahim'n bu tacizinin üstüne bir de düğün tarihi öne çekilmez mi? gelmez mi zengin adamın almanya'da ki zibidi oğlu geniş paça pantolonuyla? peki ibrahim naapar? önce bunu;

    ne bugün ne yarın unutmayacağım vallah.

    yapar. hemen akabinde bir de şunları söyler;

    tutma benim gibi onun elini.

    burada çok bilinen bir yanlışı düzeltmek istiyorum. hani el ele tutuşmazlar demiştik ya, bu şarkıda '' tutma benim gibi onun elini '' derken benim elimi tuttuğun gibi değil tutmadığın gibi demek ister. her neyse, konuya dönecek olursak yazdığı şarkıları söyleyemeyen ibo, sessiz çığlıklarını kurşunlarla patlatmak ümidiyle yapacak daha iyi bir şey olmadığını görünce bastı gitti askere. o, acemi birliğinden içeri '' en yakın binadan atla girme içeri '' espirisi eşliğinde girerken sevdiği zehra kınayı getir aneeey eşliğinde bir başka şeye girdi. yanıyordu ibrahim ve her nöbette söylüyordu sessizce;

    canısı ömrümün yarısı.

    söylemekle kalmayıp notasını da yaptı. zaman notalarla aktı geçti. o, '' bu saatten sonra ben mi ulllaaann'' diye çömezlerini aşağılayarak askerliğini bitirirken zehra '' tabi ki sen tabi ki sen'' şeklinde sevmekteydi adını gizliden ibrahim koyduğu oğlunu. ha niye öyle sevmekteydi? zehra oyunbaz bir kızdı, çocuğa önce kimmiş annesinin bir tanesi diye soruyordu.

    ibrahim için artık hayat sadece yaşamış olduklarını ısıtıp ısıtıp yiyeceği bir mutfak tezgahından ibaretti. zira hem oturacak bir yer bulamıyordu, hem de yaşamış olduklarından daha lezzetli bir yemeğin olacağına inanmıyordu bu dünyada. bazen içine biraz daha kekik kattı;

    gece boyu uyumasam şiir yazsam hayal kursam.

    bazen bastı pul biberi;

    hala ben dut gibi aşık.

    yiyenlerin ağzını yüzünü yaktı, ağlattı onları ve derken iskender ulus ile karşılaştı arkadaşlarıyla bol acılı yemeğini paylaşırken. iskender ulus onun bu halini görünce bu acıdan daha çok yemek çıkar mantığıyla ona bir peçete uzattı ve sil dedi burnundaki teri.

    işte o saatten sonra başladı ibrahim yeniden. söylediği her şarkıyı öyle bir söyledi ki o yanına yaklaştırmadıkları sevgilisiyle aralarında yüzlerce km varken hasbihal etti, dertleşti onunla. yeniden aşık etti hatta kendine. mesela dedi ki;

    sen özümsün sen sözümsün iki gözümsün sen.

    bunu duyan zehra ne yaptı? ne mi yaptı? ne yapsın garip. gizli gizi ağladı kocasından önce yatakları hazırlamak için girdiği odada. hatta bir gün erkenden uykusu gelen kocası içeri girip zehra ile ibrahim'in hasbihaline şahit olunca cinnet geçirdi. teyibi kırdı zehra'yı daha çok kırdı. tüm o yörede ibrahim erkal kasedi satan ne kadar adam varsa onları da kırdı. ama durduramadı ibrahim'i. daha yüksek sesle bağırdı;

    aşkından yanam yanam yanam kül olayım mı?

    o bağırdıkça zalim koca zehranın sesini kıstı. örseledi onu aşağıladı. ve tüm bunlar ibrahim'in kulağına kadar gidince bu zulumden kurtarmak için zehra yı bir kaç fake attı;

    dönemem sana ah gücüm yok!

    bu fakeler kocayı rahatlatsa da zehra'ya kan kusturdu. taa ki emine ün'ün dudaklarında ibo'nun dudaklarını görene dek. işte o gün bitti ibo onun için ki ibo'da bitmek için dudaklarında gezinmişti emine'nin. ha tabi hoşuna gitmemiş miydi? tabi olum manyak mısın?

    o günden sonra ibrahim ve zehra... yorudum lan amk. bu nasıl bir işsizlikti böyle. allah'ım galiba çıldırıyorum. kalkıp şunla biraz halay çekeyim bari tam olsun;

    https://www.youtube.com/watch?v=q7ngdh7qg84

    edit; linkler düzeltildi.

  • futbol oynamak için buzun kalkmasını bekleyen, ilk kez turnuvaya katılıp ikinci çıkan 300 binlik ülke izlanda'dan, 40 yaşında kalecisi ve sıfır yıldız oyuncusuyla grubundan lider çıkan macaristan'dan, ilk turnuva deneyiminde senin 10 maçta gol atamadığın ingiltere'yi altına alan galler'den, almanyanın bulunduğu gruptan averajını eksilemeden çıkarak kendi emeğiyle üst tura gelen, profesyonel ligi bulunmayan kuzey irlanda'dan, son iki avrupa şampiyonası galibi ispanya'yı altına alan hırvatistan'dan, yıldız oyuncusu formsuz olduğu halde güle oynaya gruptan çıkan polonya'dan, turnuva favorisi ve ev sahibi fransa'dan akıllı oyunuyla puan alan isviçre'den, canını dişine takıp italya'ya diş geçirip kendi işini kendi gören irlanda'dan, kısıtlı kadrosuna rağmen altımıza almak için kıçımızı yırttığımız arnavutluk'tan, utanması gereken takım.

    primlerinizin tamamını afiyetle yiyin. biz de milletçe sizi allah olarak görüp, "izlanda kalecisi aynı zamanda kasapmış ehehe" diye milletle taşak geçmeye devam edelim.

  • gectigimiz gunlerde tuzla'da gerceklesmis.

    3 cocuk babasi bahtiyar demir'in aracinin lastigi patlayinca emniyet seridine gecip butun onlemleri aliyor. dubalari diziyor ve ustune de trafigi kontrollu bir sekilde yavaslatabilmek icin cep telefonunun isigiyla gelen araclari yonlendiriyor. her sey super, adam tum iyi niyetiyle bir de uyariyor gelenleri..

    sonra bildigim butun kufurleri etsem hizimi alamayacagim bir maganda o trafikte makas atarak geliyor, hic bir seyi gormeden emniyet seridine daliyor ve tum onlemleri almis olan bahtiyar demir'i olduruyor.

    bitti mi? hayir

    daha cenaze kalkmadan bu serefsiz serbest kaliyor ve ulkede hayat devam ediyor...

    emniyet seridi ile ilgili dogru duzgun hic bir yaptirimda bulunmayanlarin da ayrica allah belasini versin.

    http://www.haberturk.com/…gistirirken-canindan-oldu
    http://www.milliyet.com.tr/…-oldu-do7lylftjtog.html