hesabın var mı? giriş yap

  • bu kızlar sonra öldürülüp bir köşeye atılınca da duyar kasılıyor. piçin ne olduğu zaten aylardır orada burada belli, ona rağmen buna yaklaşan kadınlara diyecek bir şey yok.

    seçimlerini doğru yapmayan kadınlar çok umrumda değil.

  • şimdi aslında ne oldu ?

    dünyanın tanıdığı ve saygı duyduğu, muhammed ali vefat edince, bizimki bunu muazzam bir seçim malzemesi olacağını düşünerek, yancılarını da alıp amerika'ya gitti.

    oradaki cenaze protokolünü delip,

    cenazede kuran okumak istedi, imam kabul etmedi.
    konuşma yapmak istedi, aile reddetti.
    tabutun üzerine kabe'nin bir örtüsünü koymak istedi, imam kabul etmedi.

    bunun üzerine 2 günlük cenaze programını daha ilk günkü törenin henüz 3-4 saatinde iptal etti.

    hani cenazeye gidiyodun ? hani allah rızası içindi ? neden dönüyosun ?

    senin gibilere yedir bunları.

    düşünsene bunları yaptığını ? nasıl servis edilecekti dünyaya ve anadoluya.

    muazzam bir seçim malzemesi.

    la olm sen oradaki elin amerikalı müslümanını türk'le ya da arap'la mı karıştırdın ?

    sana böyle posta koyarlar.

    sen burada esip gürler, hakaret eder, sürdürür, azarlarsın ama, elin amerikalı imamı senin zincirin ötesine bile geçmene izin vermez.

    bu oyunu kendi çöplüğünde oynarsın sen anca.

    hadi bakiyim, başka kapıya.

  • kendimi bildim bileli "fenerbahçe'nin gerçek sorunu", "çikis yolu" aranir. oysa fenerbahçe'nin, çozulmesiyle basariya ulasilacak belirgin ve tek bir problemi yoktur. fenerbahçe, yonetimiyle, taraftariyla, turkiye'de yarattigi/maruz kaldigi (ikisi birbirine bagli) sosyokulturel kimlik imgesiyle basli basina hem bir basari hikayesi hem de hiçbir zaman olgunlasmayacak bir sosyal olgudur. aslinda fenerbahçe'nin buyuklugu veya performansindan ziyade yapisi onemlidir.

    fenerbahçe sloganlariyla, tutumuyla, tutkusuyla (gerçekten de herkesten daha tutkulular, bunu sonunda detaylandiracagim) ve idari yapisiyla mutlakiyetçi bir kulup. en buyuk olmak kendisine yetmedigi için "bir gun herkes fenerbahçeli olacak" diye slogan atar, aslinda bu rekabetin antitezidir, çunku ortada yarisacak kimseyi birakmaz. belki de bu yuzden rekabetin son demlerini kaldiramayip hayal kirikligi yasarlar, çunku bu sloganların ve tutumun yarattigi fenerbahçe hayalinde rakip yoktur, olmamalidir, rakip sert çikinca imge yikilir. her çocuk fenerbahçeli dogar slogani da baska kuluplerde gorulmez, fenerbahçe kendini mutlak, ebedi ve ezeli gerçek olarak gorur. bunlar rekabeti esitlik uzerine degil, tahakküm ve inkar uzerine kurma gudusunun belirtileridir. baska basliklarda da degindigim gibi rakibi olmayan takimi, rekabeti inkar ettigi ölçüde de facto rakip gibi tanimlar ve ciddiye alir (sivas'in sampiyonluk yarisinda oldugu sezon galibiyetten sonra sivas'in yollarina çalinir), kazanmadigi sampiyonlugunu dahi yaristigi rakibin sevinciyle kutlar (timsah), en buyuk benim derken surekli kendisini birileriyle kiyaslar ve o birilerinin sevincini, kimligini parodik sekilde kullanip asagilar. kisacasi rakiplerine yasam alani tanimayan, onlara sportif yelpazede yer bırakmayan bir tarzi var. kendi içinde muhalefete bile yasam alani tanimaz. ve insan psikolojisinde bir insanin kendi kimligine en çok sarildigi an, kimligini kutsadigi an degil, baskalarinin kimligini tehdit ettigi andir. fenerbahçe'nin uyandirdigi karsitlik hisleri gucunden, basarisi veya basarisizligindan degil, basariyi da basarisizligi da abartmasindan ve rakibin rolunu yok gormesinden, her seyi kendine indirgemesinden dogar. bu anlayista fenerbahçe'yi yenemezsiniz. fenerbahçe kazanir veya kendi kendine kaybeder, en olmadi (ilerde değineceğim) bir ilahi guç galibiyeti alikoyar. bu yuzden yenilince kendini yok eder, çunku kendi dunyasinda, kendine karsi yarismistir. (bu ozellik 2000'li yillarin sonunda galatasaray'da da belirmistir, fakat henuz kurumsal bir kimlige dönüşmemiştir, donemsel olarak gelen-giden yönetim kadrosuna bagli olarak bas gösterir).

    idari açidan da ayni mutlakiyet belirtileri gozle gorulebilir. baskani 20 yil kulubu yonetir, taraftarina "parali kopekler" diyebilir, kendisini koltuktan alikoyacak bir guç yoktur. varsa da ayni tip guçtur. fenerbahçe kongresi uzlasmaci demokrasi degildir, konsensus yoktur. guç savasi ve çogunlugun kati hukumdarligi uzerine kuruludur, yani plebisiter demokrasidir. bu yuzden baska kuluplerde gorulmedigi kadar kongresinde aktif, belli kisilerin çikarlarini koruyan ve buna gore pozisyon alan gruplari, dernekleri vardir ve en populist vaadler fenerbahçe kongrelerinde gorulur (ali sen baskan fenerbahçe şampiyon, aziz yildirim'in avrupa kupasi vaadi,...). bu tutum, tipki rekabette rakiplerin varligini inkar ettigi gibi iç islerde muhalefetin dahi varligini, fenerbahçeliligini inkar eder. mazbata devredilmez; maglup kongreyi terk eder; galip yonetmez, hukumdarlik surer.

    isin saha kisminda verilen vaadler gerçeklesince fenerbahçe sadece kazanmaz, hukmeder. istanbul onundur. rakipleri yenmemis, fethetmistir. vaadler yerine getirilmeyip kaybedince yikimi en buyuk, huznu en agir, duygusu en kontrolsuz kuluptur. 2012 super finali, timsah sonrasi sahneler, denizli faciasi,... ornegin idari açidan tartisma çkinca taraftarlar ersuncu aykutçu olmakla kalmaz, birbirlerinin fenerbahçeliligini sorgular. tipki kongrede aday ve gruplarin fenerbahçe'yi ileri tasimak için degil kendi fenerbahçelerini yaratmak amaciyla yaristiklari ve maglubun kongreyi terk ettigi gibi. gruplar arasinda "su takima destek verseydiniz sampiyondu" diye hesap sorulur. ironik olarak mutlakiyet bolunmeye yol açar.

    besiktas, besiktaslinin hayalindeki besiktas degilse, besiktasli besiktas'i "sevinmek için sevmez". bununla yasamayi ogrenir, "guzel gunler gorecegiz" der.
    galatasaray, galatasaraylinin hayalindeki galatasaray degilse galatasarayli, "hayalindeki galatasaray'i" tribun veya kongre araciligiyla zorla ortaya çikarir, guzel gunler gormeyi beklemez, her gun guzel olmalidir.
    ama fenerbahçe, fenerbahçelinin istedigi fenerbahçe degilse, fenerbahçe fenerbahçeli için surgundur, acidir, kahrolus ve nostaljidir. her gun azaptir. simdinin en buyugu degilse, taraftar için geçmisin ve gelecegin en buyugudur. bu yuzden fenerbahçe en tutkulu kuluptur, basarilarini en gorkemli kutlamayla karsiladigi gibi iç çatismalari en sert kuluptur ve bu çatismalarin sonucu feci olur.

    fenerbahçe, eger retorik açidan bakacaksak pathos'un (duygu) ethos'u (ahlak) ve logos'u (mantik) ezdigi bir hikayedir, tiyatro olsa dramadir hatta epik dramadir. zaten drama mutlakiyeti sever, zira dramanin tanimi, kaderine razi gelmeyen ve mutlak olmak isteyen kulun er ya da geç kaderine yani gerçekte mutlak olana yenik dusmesidir, antigone'dur, gilgamis'tir, oedipus'tur. fenerbahçe, ozu rekabet olan futbolun kaderine razi gelmez, teklik imgesinde debelenip durur, tam muvaffak oldugunu dusunurken kader ve rekabet kendini fenerbahçe'ye neredeyse ilahi sekilde hatirlatir ve mutlak olanin fenerbahçe degil, kader (rekabet) oldugu gorulur. rakipler, bir nevi deus ex machina'dir. fenerbahçe ise kahraman. savas, fetih, direnis hikayeleri bu yuzden fenerbahçe'nin dna'sindadir. aslinda teklik imgesinin kor edici etkisine ragmen fenerliler, bu gerçegi ve yikimla sonuçlanan futbol sahasi tezahurunu, mantikli olmasa da sezgisel biçimde tepsit etmis ve isimlendirmistir : fenerbahçe allah gerginligi. isin puf noktasi, bu ruyadan uyanmaktir ama tipki drama kahramanlari gibi fenerbahçe, kendini yok eden ozelliklerini sergiledigi olçude vardir. fenerbahçe bu yuzden tiyatraldir, izlemesi heyecanli, sevmesi hem keyifli hem kederli, disaridan bakmasi en enteresan ve eglenceli kuluptur. benim gibi bir galatasarayliya paragraf dolusu entry yazdirir. bu sekliyle kendi nezdinde tektir, ve bu teklik soylemi kendi disindaki reel hayatta karsilik bulmadiginda veya herhangi bir tekpi dogurdugunda, bu tepkiyi kendi tekliginin kaniti; tepkinin varligini kendi varligina tehdit olarak gorur. bir anlamda kerameti kendinden menkuldur ve fenerbahçeyi ayni zamanda yanlislayan da (gerçekligi yoktur) olumlayan da (rasyonel olarak karsi arguman getiremezsin) bu ozelligidir.

    fenerbahçe ne eksilir, ne de duzelir. guzelligi de buradadir. kodlanmis bir alt-kulturdur, bunu degistirmek taraftarin elinde degildir ki zaten degisitigi anda biter. siz, "bizi de bizi seveni de sevmeseniz" bile, biz sizi boyle seviyoruz.

  • biri nisanli, biri metres hayati yasayan, biri evli 3 kadin konusurken erkeklerine fantezi yasatmaya karar verir, 3u de ayni seyi giyecek ve ne oldugunu birbirine anlatacaktir, kiyafet siyah deri bustiyer, jartiyer ve siyah maske olarak secilmistir,
    2 gun sonra bulustuklarinda once nisanli olan kadin anlatir:

    deri bustiyeri giydim, jartiyeri taktim, maskeyi de takip nisanlima kapiyi oyle actim, beni gorunce "sen benim hayatimin kadiniisn " dedi ve butun gece sevistik

    metres olan da "ben de giyindim, maskeyi de takip, ustume bir pardesu gecirdim, onun ofisine gittim, iceri girip kapiyi kapatip pardesuyu actigimda hicbirsey demeden beni masaya yatirdi ve butun gece sevistik"

    evli olana donerler, o da anlatir "ben de cocuklari anneme yolladim, isiklari kistim, jartiyer ve deri bustiyeri giyip maskeyi taktim, kocama kapiyi oyle actigimda bana "selam batman, bu aksam yemekte ne var?" dedi..

  • şüphesiz ki bu fiyatları normalleştiren dallamalar birazdan başlık altına damlayacaktır.

    dolar bazında bile bu fiyatlar abes kaçıyor. ibiza'da, floransa'da bile böyle değil lan.

    turizmciler, galericiler, taksiciler, emlakçılar… mahşerin dört atlısı.

  • izmir'de kıbrıs şehitleri caddesi'nde geçen bir öyküsünü duyduğum şair ve dobra adam.
    hikaye şöyledir: can baba, bir takım hayranları ve arkadaşlarıyla bir yerlerde içer, sohbet eder. aynı grup, sabahın 5'i 6'sı gibi pek de kimsenin bulunmadığı kıbrıs şehitleri caddesinde yürürken, şair birden durur ve yere yatar. yanındakiler de aynı şeyi yaparlar. şair, gözlerini kırpmadan gökyüzüne bakmaktadır. hayranlardan birisi dayanamayıp sorar:
    - baba, ne görüyorsun, bize de söyle...
    üstat, gözlerini gökyüzünden hiç ayırmadan, ondan ulvi ya da şairane bir cevap bekleyen vatandaşa şöyle cevap verir:
    - çok sarhoşum, .mına koyim...

  • 2016 mayıs - meclis tutanaklarından:

    mithat sancar (mardin) – oscar wilde’ın bir sözünü aktarmak istiyorum sizlere.

    zeyid aslan (tokat) – kim?

    mithat sancar – oscar wilde.

    zeyid aslan – o kim ya? (gürültüler)

    mithat sancar – araştırın, ne yapayım?

    başkan – bunu düşünelim.

    ahmet sami ceylan (çorum) – necip fazıl’dan biraz örnek verir misin? bu medeniyetin değerleri de var. buradan örnek ver.

    başkan – arkadaşlar, mithat bey’i bekleyelim, sözünü bitirsin, ondan sonra.

    halis dalkılıç – senin bu medeniyete bu kadar yabancılaşman bizim zorumuza gidiyor.

    mithat sancar – bir dinleyin. tam da bunu söylüyor. dinleyin, değerlendirme sizindir. oscar wilde millîdir, millî değildir, onu da tartışın ama şu sözü, lütfen, bu sizin değerlendirmelerinize karşı iki dakika düşün, sonra da bağırın çağırın.

    “kaba güce karşı koyabilirim ama kaba bir mantığa katlanamam. kaba bir mantık yürütmede adil olmayan bir şeyler vardır. kaba mantık, zekâya da bel altı vurmaktır.”

    başkan – konu üzerinde konuşalım.

    mithat sancar – esasen konu üzerinde konuşuyoruz.

    adnan günnar (trabzon) – sayın başkan şimdi oscar ödüllerinden bahsetmenin sırası mı?

    ayşe acar başaran (batman) – “oscar wilde” dedi ya!
    burcu çelik özkan (muş) – oscar wilde,wilde.o, ödül falan değil yani “oscar wilde” diye bir adam."

    (bkz: anayasa komisyonundaki oscar wilde tartışması)

  • "vergi iadesi" anlamındaki kavram.

    hızlıca ve kolayca anlaşılması için "vergi" nin ne olduğuyla başlayalım. vergi, "vatandaş olarak devletten hizmet aldığınız ülkede, yapmış olduğunuz iş-alışveriş gibi mali (ekonomik) işlemlerde, devletin kullanımına sunulmak üzere (ve devletin siz sevgili vatandaşına hizmet etmesi amacıyla) faturaya eklenen ve sizden alınan meblağ"dır.

    yani misal gidip ekmek alıcaksınız, ekmeğin asıl değeri 80 kuruştur, 20 kuruş da vergi kesilir ve siz ekmeğe "vergi dahil" 1 lira ödersiniz. sizin açınızdan ekmek 1 liradır.

    ama aslen 1 lira değildir, 80 kuruştur, geriye kalan 20 kuruş "alışveriş yaptığınız ülkenin devletine gönderilir". (önemli nokta zaten burası)

    şimdi gelelim "tax free" / "tax refund" meselesine. siz tc vatandaşı olarak yurtdışına gidip alışveriş yaptıgınızda, mağazada "aa siz bu ülkenin vatandaşı değilsiniz, sizden vergi almayalım biz" demezler, diyemezler. vergiler, faturaya otomatik olarak eklenirler. e ama ben tc vatandaşı olarak yurtdışındaki bir devlete niye vergi vereyim ki? bana hizmet vermeyen bir devlete durduk yere niye vergi vereyim? işte bu noktada tax free devreye girer yani vergi iadesi.

    yurt dışında alışveriş yaptınız, ekmek aldınız. ekmeğe 1 lira para ödediniz ama biliyorsunuz ki bunun içinde oranın devletine gidecek olan bir vergi meblağı var ve siz o vergi meblağını geri istiyorsunuz. bu durumda alışveriş yaptınız mağazaya diyorsunuz ki:

    ben yurtdışından geldim aha buyrun pasaportum, bana bu alışveriş işlemi için vergi iadesi (tax free) belgeleri hazırlar mısınız?

    bu hazırlanan tax free belgeleri ve almış oldugunuz ürün ile birlikte (bu örnekte ekmek almış olduk, ama gerçek hayatta ekmekten vergi iadesi alamazsınız, yok öyle birşey, abartmayın)

    "o ülkeden çıkmadan önce" gümrük işlemleri bürosuna (customs office) gidip, beyan ediyorsunuz, diyorsunuz ki:

    ben bi halt yedım sızın ulkenızden alışveriş yaptım ve aha elimdeki belgede yazan meblag kadar devletinize vergi gitti, faturam burda, aldıgım ürün de burada bakın, şu belgeleri onaylayın da, ben de vergi iadesi kuyruguna girip verdiğim vergiyi geri alayım. (bu gümrük onayı zaruridir, kaçınılmazdır, onay almadığınız takdirde vergi iadesi mümkün değildir)

    bunların tamamı siz henuz daha o ulkenın içindeyken oluyor!!! o ülkeden dışarı cıktıktan sonra o gümrük onayını alamazsınız. havalimanındaysanız ve pasaport kontrolunden geçtiyseniz, o ulke sınırı dışına cıkmış sayılırsınız, gumruk arkanızda kaldı, geçmiş olsun.

    şimdi temele geri dönelim. tax free almak istiyorsanız şunları sağlamalısınız:

    1) geçerli bir pasaportunuz olmalı
    2) yurt dışından alışveriş yapıyor olmalısınız
    3) alışveriş yaptıgınız yer size tax free belgeleri sağlayabiliyor olmalı.
    4) alışveriş yaptığınız ürünlerin toplam meblağı, o mağaza için gerekli minimum alışveriş tutarının üzerinde olmalı. (misal, x mağazasından tax free alabilmek için en az 80 euroluk alışveriş yapmak gerekliyken, y&y mağazasında en az 150 euroluk alışveriş yapmanız gerekiyor olabilir. bu eşik değeri bildiğim kadarıyla devlet tarafından belirleniyor, pazarlık ederek değiştiremezsiniz)

    5) alışveriş yaptığınızda ödeme sırasında tax free belgeleri isteyip doldurtun. bazı kısımları siz dolduruyor olabilirsiniz.
    6) o ülkeden dışarı çıkmadan önce gümrük memurundan onay alın. (bunun için hem alışveriş faturasını, hem ürünü hem de tax free belgelerini isteyecekler)

    bunları yaptıktan sonra, pasaport kontrolunden gönül rahatlığıyla gecebilirsiniz. paranızı, vergi iadesi gişelerinden alabileceğiniz gibi, çıkış yaptıgınız yerde bu tür bir gişe/büro yoksa, posta yoluyla göndererek de paranın kredi kartınıza gönderilmesini sağlayabılırsınız.

    cevabı hayır olan sorular:

    1) yurtdışından sipariş verdim, tax free alabilir miyim? hayır
    2) dhl le geliyor, fedex le geliyor, uçarak geliyor kaçarak geliyor. hayır, tax free alamazsınız.

    s: + e nasıl olucak?

    c: - çok basit canım kardeşim, yurt dışına sen gitmiş olucaksın, faturayı bizzat sen, yurt dışında kanlı canlı ellerinle tutup vergi iadesi formu ve gümrük onayı alacaksın. başka yolu yoook.

    s: + arkadaşım yurtdışından geliyor, ona sipariş verdiydim ben o zaman olmaz mı?
    c: - o zaman arkadaşın yapıcak tüm bunları ve vergi iadesi alacak sen değil.

    s: + ha tamam o zaman :)

    birşey değil.