hesabın var mı? giriş yap

  • sözlük formatına uygun olmayan başlıktır. tıklanmak için yazılan uyduruk haber başlığı gibi başlık atmak nedir? videoyu açmadım, açmayacağım da.

    bir yer ''sözlük''se objektif olmak zorundadır. kişisel görüşlerinizi ekleyerek başlık açmayın lütfen. mevcut başlık, bilmem nerede yaşanan balkon kavgası diye açılırsa objektif olur. bu da sözlük formatına uygun olur. kişisel görüşünüzü girdinizde belirtin.

    ek 1: bu başlığın ilk hali ''sonunda oha diyeceğiniz balkon kavgası'' idi. sözlük duruma el atmış ve yukarıda bahsettiğim şekilde başlığı tarafsız hale getirmiş.

    ek 2: bu kadar beğenilmesini beklemiyordum; demek ki bu tip durumlardan rahatsız olan birçok kişi daha var. girdinin ilk iki paragrafında bahsettiğim durumu açıkladığım başlığı da buraya bırakmak istiyorum sevgili okurlar: (bkz: kişisel görüş belirterek başlık açmak)

  • olası diğer evrenler yanyana veya aralarında bir sınır varmış gibi bitişik durmak zorunda değil, içiçe geçmiş sonsuz sayıda evrenler kümesinin tam ortasında yaşıyor olabiliriz, içiçe geçmiş sonsuz evrenlerin biraraya gelerek ancak oluşturabildiği sonsuz ihtimaller deryâsının ortaya çıkarabildiği yaşam formları olabiliriz.

    iyice şişirilmiş iki balon düşünelim, bu balonları patlatmadan içiçe geçirebildiğimizi varsayalım, sonra bu balonlardan milyarlarcasını aynı şekilde birbirine geçirelim, tam olarak böyle bir durum söz konusu olabilir(sanrısal algıların kaygısal düzlemdeki izdüşümleri gibi oldu).yani biri bitmeden diğeri başlayamaz gibi bir durum söz konusu olmadığı için sınır veya "ara madde" aramanın manâsı yoktur.

    edit:imla

  • dinlediğinizde katıla katıla gülmenize* sebep olan fıkralardır. örnek vermek gerekirse:

    isa mesih, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. ihtiyar:
    - kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim..
    deyince isa mesih yaşlı adama acımış ve:
    - oğlunu beraber arayalım..
    demiş. ve sonra sormuş:
    - peki, oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? mesela doğum lekesi filan...
    ihtiyar:
    -evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı...
    isa mesih'in gözleri dolmuş ve haykırmış:
    -baba!!!
    ihtiyar da haykırmış:
    -pinokyo!!!

  • başlık: geçen abilerdeyiz namaz kılıyoruz

    1.secdeye yattık hamza abi hapşurdu kafamı kaldırdım çok sev dedim. cemaatden atıldım fotoğrafımı bütün abi evlerine dağıtmışlar şansımı birde ablalarda deniycem

  • halil diye bir arkadas var, kulaklari cinlasin, doksanli yillarin sonunda universite ogrencisi. kiz arkadasi da punk bir kiz arkadas, ki hayattaki alternatif durusunun duru duragi yok, oylesi ki alternatifi kavram olarak yikip yikip tekrar yogurup hamurundan fak yu heykeli yapar. neyse, erkek istemek kismina gelirsek, kiz bir aksam artik ne derecede bir icmekse, aliyor efendi gibi iki yuz elli gram baklavasini kolunun altina, halil'in ailesiyle kaldigi katin kapisi calip "hayirli bir is icin geldim" diyor. buyur ediyorlar, iceride halil'i istiyor "oglunuza talibim" diye. yuzunu yikayip kahve icirip yatirmislar o gece. hala hatirlayinca guleriz, de halil benim oglum olsa, canim gelinim diye bagrima basardim yeminler ediyorum.

  • hangi şehir olursa olsun, memurların ev kiralayamadığı tek bir zaman dilimi hatırlamıyorum. hatta ev/barınma sorunu yaşanan bir dönem hiç hatırlamıyorum. ama son bir senedir, ev sahibi / kiracı kavgaları, ev bulamama sorunları her gün haberlerde var...

    heralde orta çağda bile yaşanmamıştır böyle sorunlar. hayır o zaman barınma sorunu yaşayan bir şekilde gidip yokluğun ortasına evini yapıp yaşayabilirdi. şimdi onu da yapamıyorsun.

  • öncelikle ekşi şeyler'de de yayınlanan (bkz: #88604310) numaralı girdimi koyayım. o zaman latifundiyalardan bahsederken encomiendaları nasıl sınıflandıracağımı bilememiştim. çeviri yaparken tımar desem yanlış anlaşılacak, büyük toprak desem tam anlamını karşılamayacaktı. dirlik olarak karşılanabilir aslında ve isabel moctezuma ile ilgili bir girdi yazarken 'dirlik' olarak kullanmayı tercih etmiştim. yukarıda verdiğim girdimi tekrar okurken yine aklıma takıldı ve biden tam olarak nasıl karşılanabileceği kafama dank etti (bkz: kafaya dank etmek): bildiğin yurtluk buralar. ya da ingilizcesi ile fief.

    tabii ki her kültürün kendine has bir gelişimi ve işleyişi var. örneğin; her ne kadar latifundiyalar tam olarak tımar sistemine karşılık gelmiyorsa da tımar sistemi esasında roma imparatorluğundaki latifundiyaların türk yahut osmanlı coğrafyasına uyarlanmış halidir. arjantin'de estancia olur, brezilya'da fazenda. dolayısıyla ispanya imparatorluğunun uyguladığı encomienda sistemi de ta selçuklu'dan beri uygulanan yurtluk ile aynı mantığa sahiptir.

    ispanyollar yeni dünyayı fethe başladıkları zaman, bu yeni topraklarda kendilerine bağlı oluşumlar olmasını istiyorlardı. bu sebeple askeri ve ticari zümrenin kendi kafalarına göre hareket etmelerini önlemek, fethedilen yerlerdeki yerli nüfusu kontrol altında tutabilmek, düzenli bir gelir elde edebilmek, muntazaman kolonileşebilmek ve üretimin devamlılığını sağlamak üzere çeşitli kişilere 'yurtluk' vermeye başladılar. bu toprak parçaları öyle 'büyük arazi' diyerek geçiştirilebilecek yerler değildir. (bkz: #97336862) numaralı girdimde de değindiğim üzere zaman zaman yerli liderlere de isyanların önüne geçmek ve asimilasyonu hızlandırmak için toprak dağıtırlardı. latifundiyalar bu toprakların yanında 'bahçeli müstakil ev' gibi kalırdı.

    tıpkı avrupa'daki feodal beylerin toprakları gibi bu topraklar da miras olarak devredilebiliyordu ama özünde krala aitti. ancak avrupa'dakinden farklı olarak köle çalıştırılabiliyordu. her ne kadar feodal beylere bağlı olan plebler köleden hallice olsalar bile hukuken köle değillerdi. encomiendalarda çalışan insanlar köle olmak zorunda değillerdi ama işgücü ihtiyacı hasıl olduğunda bal gibi de köle yapılmışlardır.

    yalnız encomiendaların ömrü çok uzun olmadı. bir kere çok uzaktaydılar ve çok büyüktüler. merkezdeki asiller durumdan rahatsız oluyorlardı zira bizim fatih, kaşif deyip durduğumuz insanlar ya kılıç artığı, çapulcu yahut serkeş kaçkınlardı çoğunlukla. ve birdenbire zengin oluyor, kontrol edilmeleri güçleşiyordu zaman içerisinde. asiller merkezi terk edemiyorlardı zira malları mülkleri, gelecekleri, kariyerleri merkezde kalmaya bağlıydı. ayrıca köleleştirilen yerliler sürekli isyan ediyor, yerel liderler de kendi insanlarına bu zulmü reva görmedikleri için tam bir itaat içinde olmuyordu. yukarıda adı geçen isabel moctezuma encominda sisteminin 1542 gibi erken bir vakitte kaldırılmasının öncülerindendir (hatta sebebidir diyebiliriz). ölürken de bütün kölelerini serbest bırakmıştır (kendisi köleleştirmemişti, toprakla birlikte kendisine verilmişti köleler).

    ama bu sistemin terk edilmesi ile beraber angarya/zorla çalıştırma için yeni bir sistem geliştirildi: repartimiento. onu da başka bir yazıda anlatırım. sözün özü, çeviri yaparken aklınızda olsun; encomiendaları dirlik ama en güzeli yurtluk olarak türkçeleştirebilirsiniz. yani, galiba!.. *

    tema: (bkz: latin amerika tarihi)

  • zamanında televizyonda görmüştüm; bir turiste tecavüz etmek isterken yakalana eleman, neden böyle birşey yaptın sorusuna:
    - kız güldü beğendi zannettim abey.
    demişti. sanıyorum yere bakarak yürümesi nasıl bir toplumda yaşadığının ayna görüntüsü olabilir.