hesabın var mı? giriş yap

  • yıllarca posterleri odamın duvarlarını süsledi...

    yok yahu dinlediğimden falan değil. aklım sıra dalga geçmek için. ben ağır metalciydim. elimde gitarım, saçlar belime kadar, aman da ne karizmatiktim. ama o öyle miydi? bıyıklı bi kıronun tekiydi gözümde. beni ziyarete gelenler "bu posterler ne lan? hahahah" falan derdi. bakıp bakıp gülerdik o komik resimlere. aykırıydım ya ben, espiri anlayışım da aykırı olmalıydı... eh kendi çapımda çok ekmeğini yedim bu salaklıkların itiraf etmeliyim.

    şimdi şu adamın alçak gönüllülüğüne bakıyorum, belki de o zamanlar odamın halini görse en çok kendi güler, posterleri imzalardı. yorumculuğuna bakıyorum, ulan allahına kadar okuyor. hoşgörüsüne bakıyorum, evliya mübarek...

    kusura bakma müslüm baba. bir cahillik ettik. kusura bakma...

  • amaç ne? sonuçta kimse mutlu olmasın, saçma sapan taktiklerle ilişkiye devam etmeye çalışalım mı?

  • bentham’ın panopticon’u, salgın hastalıklar nedeniyle karantina altına alınmış kentlerin mimari biçimi gibidir, bu kentlerde kıpırdayan, hareket eden herkes, ya sokaktaki salgın hastalık ya da evlerden çıkanları öldürmekle görevli askerler nedeniyle bir yaşamsal tehdit altındadır. panopticon’un ilkesi de çevrede halka şeklinde ve hücrelere bölünmüş bir bina, merkezde halkanın iç cephesine bakan pencereleri olan bir kule. hücrelerde biri ışık almak için dışarı, diğeri de kuleye bakan iki pencere vardır, böylece kuleden bakıldığında bir siluet halinde mahkumun, öğrencinin ya da işçinin eylemleri izlenebilmektedir. gözlemenin görülmemesi, düzenin güvencesi olmaktadır, hücre içindeki mahkum kaçmaya kalkamayacaktır ya da kapatılanlar işçilerse, kavga, hırsızlık, anlaşma, işi geciktirmeye ya da düşük nitelikli hale gelmesine neden olan veya kazalara sebep olan dalga geçmeler ortadan kalkacaktır. hem kalabalık hem de bireysellik, bir ayrılmış bireysellikler koleksiyonu lehine iptal edilmiştir. gardiyanın bakış açısına göre bu kalabalığın yerine sayılabilir ve denetlenebilir bir çoğunluk, içeride kapalı tutulanların bakış açısına göre ise kapalı kapılar ardında ve bakışlar altındaki bir yalnızlık geçmiştir.

    panopticon yapısı gereği herhangi biri tarafından işletilebilir, ve gözleyenlerin sayısı ne kadar artarsa içeridekilerin gafil avlanma ve gözetim altında olma kaygısı o kadar artacağı için panopticon, türdeş iktidar etkileri imal eden bir makinedir. böylece mahkumu iyi davranmaya, deliyi sakin olmaya, işçiyi çalışmaya zorlamak için güç kullanmaya gerek kalmamaktadır. panopticon, bu tip gözetleme sayesinde farklılıkların ortaya çıkmasına uygun bir ortam yaratmakta, “tembellik ve inat” olanı, tedavi edilebilir olan “geri zekalılık”tan ayırmayı, işçilerde her işçinin doğal yeteneklerini ortaya çıkarmayı, bir işi yapmak için harcadıkları zamanı diğer işçilerinkiyle kıyaslamayı ve yevmiyelerini bu zamana göre hesaplamayı mümkün kılmaktadır. bütün bu işlevler iktidara ait disiplin oluşturmaya yönelik tekniklerle gerçekleştirilmektedir.

    panopticon, insanlar üzerinde yaratılabilecek dönüşümlere yönelik deneyler yapmak ve bunları çözümlemek için çok ayrıcalıklı bir yerdir. panopticon, ideal biçime getirilmiş olan bir iktidar mekanizmasının diyagramıdır, her tür engelden, dirençten veya sürtüşmeden arınmış olan işleyişi saf bir mimari ve optik sistem olarak sunabilir: o işler durumda, her tür özel kullanımdan kopartılabilen ve kopartılması gereken siyasal bir teknoloji biçimidir. ancak, disiplinsel iktidarın denetleyenleri denetlemesinde olduğu gibi, panopticon’da da kule içine “kapatılmış” olan müdür de panopticon’un bir parçasıdır, ve bir aksilik söz konusu olduğunda ilk sorumlu (ve kurban) da o olacaktır. panopticon’ın efendisi “benim kaderim onlarınkine icat edebildiğim tüm bağlarla bağlıdır” demektedir. panopticon düzenlemesi bir iktidar mekanizması ile bir işlev arasındaki bir buluşmadan ibaret değildir, panopticon, ahlâkı yeniden biçimlendirme, sağlığı koruma, endüstriyi yeniden canlandırma kapasitesine sahiptir, iktidarı daha ekonomik ve daha etkin bir hale getirmek ister, ama bunu iktidarın ya da toplumun kendisi için değil, toplumsal güçleri daha güçlü kılmak, üretimi artırmak, ekonomiyi geliştirmek, kamusal ahlak düzeyini yükseltmek, arttırmak ve çoğaltmak için ister.

    bentham teorik düzeyde, toplumsal bünyeyi ve onu kat eden iktidar ilişkilerini çözümlemenin başka bir biçimini tanımlamaktadır; uygulama terimleri içinde, hükümdarın ekonomisini meydana getirirken, iktidarın yararını artırma durumunda olan bedenlerin ve güçlerin tabi kılınmalarına ilişkin bir usulü tanımlamaktadır. panopticon, nesnesi ve amacı hükümranlık ilişkisi değil de disiplin ilişkileri olan yeni bir “siyasal anatomi” nin genel ilkesidir.

    mimari ve geometri dışında hiçbir fiziksel kontrol aracına güvenmeden, panopticon iktidarın işleyişini garantiye alan sürekli bir gözetim ilkesine dayanan acımasız bir sistem kurar. burada foucault, ilk olarak kliniğin doğuşu’nda bahsettiği hakim olanın bakışı düşüncesini disiplin temasına kadar genişletiyor:

    “panoptik şema, iktidarın araçlarını daha güçlü kılar: ekonomisini sağlamlaştırır... engelliyici karakteri, sürekli olarak işlemesi ve otomatik mekanizmasıyla etkili ve yararlı bir mekanizma olmasını garantiler... bu, iktidar ilişkilerinin bir işlev içinde işlev görmesinin, ve işlevlerin bu iktidar ilişkileri sayesinde işlev görmelerinin sağlanmasının bir yoludur.”

    panoptik sürekli gözetleme ilkesi, kuşatılmış disiplinsel iktidar sistemlerinden, toplumsal kontrolün dağınık biçimlerine kadar yayılmıştır. modern toplum, sınırsız bir şekilde genelleştirilmiş bir panoptisizm mekanizmasıdır, ama işlevi sadece belirli mekanlardaki bedenlerin düzenli ve etkili dağılımından ibaret değildir. sürekli gözetim ilkesi, sabit bir değerlendirme veya yargılama fikriyle çevrelenmiştir: normalleştirme aracılığıyla kontrol. örneğin, modern bir ceza düzeninde mahkum sadece fiziksel kısıtlamaların gerektirdiği bir gözetime değil, aynı zamanda kriminoloji, psikoloji, tıp gibi “değerlendirici, teşhis edici, tahmin edici” ve normatif bir dizi bilgiye de tabi tutulmaktadır. bu bilgiler düşük dereceli suçluluğu denetmemeyi mümkün kılan patolojik bir “suçlu” (görevini yerine getirmeyen) öznesi üretir.

    panopticon, kapitalizmde yeniden keşfedilmiştir. kapitalizmde yeni teknolojilerin kullanımının işyerinin yoğun kontrolünü gösterip göstermediği tartışması karmaşık ve yetersizdir.zuboff, akıllı makinenin çağı (in the age of the smart machine)” kitabında bilgisayarların işyerinde dönüştürücü bir kapasiteye sahip oldukları görüşünde. “iktidarın ruhsal temeli” olan otoriteye pararlel olarak tekniği “iktidarın maddesel temeli” olarak inceliyor. iddiasına göre çağdaş yönetim tekniğinin anahtarı, yeni teknolojilerin kullanımıyla birlikte mümkün hale gelen panoptisimdir.

    günümüzdeki örgütlerde zuboff’un incelediği işyerlerinden biri olan yüksek derecede otomatize bir hamur imalathanesinde, sabah meydana gelen küçük bir patlama, tüm işlemin beş saniyelik aralıklarla sürekli olarak kaydedildiği kameralarla kurulmuş sistem sayesinde, yönetim kazanın nedenini, teçhizat hatası mı, kötü alınmış bir karar mı yoksa uyuklayan bir operatör mü olduğunu kesin olarak tespit edebiliyor; bu tip yerlerdeki işçiler günlük rutinin en küçük detaylarına kadar yönetimin gözünde saydam hale geliyorlar.

    bu yüksek derecede görünebilirliği zuboff panoptic’e bağlıyor. bu tip işyerlerinde bilgisayar tarafından sürekli gözetlenme ve üstlerle yüzyüze ilişkilerin azlığı, direnme arayışları ortaya çıkarabilirdi, ama alınan sonuçlar uyumun daha fazla olduğunu gösteriyor. özellikle bazı kayıtların yönetim kadar işçilerin de ulaşabileceği konumda olduğu fabrikalarda, yönetimin standartları işçiler tarafından içselleştiriliyor; bunun da foucault’nun belirttiği gibi panoptican’ın “normalleştirici disiplini” nin bir parçası olduğunu görebiliriz. zuboff bulgularını toplumsal bir seviyeye genelleştirmiyor, ama bu bağlantı frank webster ve kevin robins tarafından yapılıyor. webster ve robins, bilgi teknolojilerinin taylor’un bilimsel yönetimin ilkelerini üretim alanından kitlesel olarak ve çoğaltarak, tüketim alanına taşıdığını ileri sürüyorlar. foucault’yu izleyerek webster ve robins, disiplinin kapitalist sisteminin panoptik olarak arttığını görseler de, tek bir iktidar kaynağı göstermiyorlar. “herşeyi bilen denetleyici tek bir güç” olmadığını ileri sürüyorlar, ama yine de toplumun büyük bir panoptik mekanizma gibi işlediğini belirtiyorlar. (consumer açısından anlatanlardan). foucault’ya nispeten daha yakın olan mark poster ise panoptiğin artık teknik sınırları olmadığı için, ( tüketiciler açısından ) bir “superpanopticon”dan bahsediyor.

    bir metafor olmasının ötesinde, panoptic kavramı içinde bir iktidar modeli bulunur. normalleştirici disiplin, nesnenin abartılmış görülebilirliği, gözlemin doğrulanamazlığı, gözetimin hamili olarak nesne, gerçek bir kesinlik isteği, bunların hepsi bir iktidar modeli olarak panoptic’in önemli yönleri. soru, bütün bunların her bağlamda ne dereceye kadar zorunlu olarak varolduğudur.

  • babam öldü.

    bir iki saat oldu , cenazesini yarın alacağız . 7 yıldır alzheimer, son iki yıldır yatalak , son 4 aydır hastanede son bir ayını da yoğun bakımda geçirdi .

    bekliyorduk elbette , son bir haftadır daha yoğun bir şekilde git gide kötüleşen vaziyetteydi. çok zor bir süreçti bizim için , kendisinin içinde yaşadığı şeyleri zaten aklım hafzalam almıyor. kim bilir nasıl bir durumdaydı. tek tesellim artık bilinç olmadığından çok da acı çekmediğini düşünmüş olmam.

    öyle donuk hissediyorum ki , artık acı cekmiyecek diye bir yanım seviniyor bir yanım yıkık . iki dağın arasında kalmış gibiyim. donuk bir şekilde son iki saatimi öyle yere bakarak geçirdim . bu dünyada çok zorluklar çekti bir kısmına ben şahidim , olamadıklarıma da şahit olanlar anlatır. fakirliği çok yaşadı ama hiç bir anında isyan duymadım ağzından. hep çalıştı. hiç boş oturmadı , zaten oturamazdı da. hayat o lüksü hiç tanımadı.

    çok sertti. sert iklimde büyümüş , zor bir karekterdi.ne olursa olsun bizi kimseye muhtaç etmedi. çok gururluydu, hiç düşürmedi ne bizi, ne de kendisini. yeri geldi tarlada çalıştı , yeri geldi bekçilik yaptı , işçi oldu amele oldu. gocunmadı , kıt kanaat da olsa hepimize çok iyi bir hayat sundu. beni sonuna kadar okuttu. yemedi yedirdi giymedi giydirdi. boyle bir fedakarlıga karşı yüklenen borç nasıl ödenir bilmiyorum.
    bence imkansız.
    bu dünyada yok artık kendisi ama geriye bize çok büyük bir miras bıraktı. bıraktığı mirası paha biçilemez şerefli ismi , onurlu bir hayatla taçlanmış bir soyad.

    bu dünyadaki en büyük miras babanızın size bıraktığı şerefli bir isim . bunu da yeni öğrendim. benim için son derece gurur veren bir mirası yere düşürmeden onun ismini sonsuza kadar taşımak , inşallah bunu başarırım.

    bir mart ayında kaybettiğimiz annem gibi seni de bir mart ayında kaybettik. inşallah bu dünyada göremediğin güzelliklerin hepsini öteki tarafta kavuşur ve rahat edersin.

    anneme de sana da allah rahmeti ile şefaat etsin. mekanınız cennet ,yattığınız yer nur olsun. amin

    edit : çok mesaj geldi , bir çok insanın güzel mesajları inanılmaz destek ve güç oldu bana öncelikle hepinize çok çok teşekkür ederim iyiki varsınız. hepsine teker teker dönüş yaptım ama arada atladigim olduysa hakkını helal etsin.
    insanların hiç tanımadığı bir insanin derdiyle dertlenmesi , acisina ortak olması kadar yüce bir duydu heralde yoktur.
    bu yüce gönle sahip insanların varligi yok olmaya doğru giden umutlarımı yeniden tazeledi gerçekten. iyiki varsınız çok teşekkür ederim hepinize.

    eleştirenler de oldu tabiki , hani böyle bir durumda enty mi girilir diye. çok iyi anlıyorum onları da , haklılar da bir yerde . ama babamin hatiratini bir yerelere kazımak , herkese duyurmak , onun varlığının sürmesini istediğim için içimden geçenleri yazdım.
    burda amacım kendime bişey devşirmek degil.
    ne kazanabilriim ki bundan. eksi verdim diyen var , yemin ediyorum bir gram umrumda değil. bir milyon eksi alsın isterse.
    iyi ya da kötü, yine de eleştirenlere de bir gram kızmadım yemin olsun. allah hepinizden razı olsun . hepiniz var olun .

  • beceriksiz siyasilerin, ekonomiden anlamadan ülke yönetmeleri sonucu "sıcak para nerden buluruz amk" sorusuna buldukları yanıt...

    kıdem tazminatının tüm kontrolü devlete geçecek ve dolayısı ile çalışanlar kıdem tazminatlarını taaa emekli olduklarında anca alabilecekler. yani işveren işçiyi çıkarsa dahi kıdem tazminatını ödemeyecek işçiye, o hakkın bizde saklı merak etme diyecek devlet ve o parayı işverende değil kendinde biriktirecek.
    yasanın çıkmasıyla beraber tüm kıdem tazminatlarının tamamı ya da kısım kısım bir şekilde kendine ödenmesini sağlayacak.
    böylece sıcak para gelecek ki krizi öteleyebilsinler.

    kriz kapıda değil artık, kriz başladı ve krizin deliği büyümesin diye önlem almaya çalışıyorlar.
    iç güvenlik paketi olsun kıdem tazminatı kaldırılması olsun.
    hep bunlar kritik planlar.
    hele olur da kriz çıkarsa diye suçlanacak adam da hazır. faizi düşürmeyen erdem başçı.

    ülkeyi belediye başkanı yönetirse daha çok şeyler göreceğiz.
    dini inanışlarının kurbanı olan türk halkı bazı şeylerin farkına varır mı merak ediyorum ama gün geçtikçe şemsiye daha derinlere doğru ileriyor ve korkuyorum ki mutlaka açılacak...

  • yapmaması insanlık adına olumlu bir gelişme, şu günlerde böyle bir felaketi daha kaldıramayabilirdik. öte yandan trending topic olmuş her konuda şarkı yazabilen türüt; karantinada değilse şayet bu fırsatı da kaçırmaz, virüsle ilgili bilgi vererek başlayıp dini ve milliyetçi duygulara hitap eden, virüse ve çinliler'e saydırarak diplomatik krize de yol açacak bir türkü patlatırdı.hadi gelin ismail türüt kafasıyla bir türkü yapıp beraber ter atalım :

    -ismail türüt mode on-

    rakifelır rotşidler * oturdi plan yapti, *
    dunyanin nufusini toptan azaltacakti.
    çin'de bir virus çıkti, deduler ki corona;
    bu millet imanlidur; evelallah kor ona!

    köpek yedu doymadu bu şerefsuz çinluler,
    fare yedu doymadu da bu şerefsuz çinluler;
    yarasa hayvanundan acep ne isteduler,
    yarasa hayvanundan da bilmem ne isteduler!

    yarasa çorbasundan olur mi helal gida,
    mete han'dan berudur kahpelik çin'de moda! *
    millete bela oldi bu aşağuluk corona,
    dunyaya bela oldi bu aşağuluk corona!

    (nakarat x2)

    oy corona corona da,
    bela oldi dunyaya.
    komunis çin yuzunden
    düştum karantinaya!

    (tulum solo)

    el ele tutuşmaya inan ki korkayirum,
    uykumda geceleru sel gibi terleyirum.
    maskeler karaborsa, bir tane alamadum;
    markette bir damlacuk kolonya bulamadum.

    (nakarat x2)

    oy corona corona da,
    bela oldi dunyaya.
    allahsuz çin yuzunden
    düştum karantinaya!

    -ismail türüt mode off-

    klibin senaryosu bile belli. ismail türüt sahne alacağı bir düğünde kız tarafının çinli olduğunu görünce terler içinde kalarak bu türküyü patlatıyor: ''çin'de bir virus çıkti, deduler ki corona''

  • iğrenç pislikler, saf kötülükler adamlar kalkıp ülkene gelmiş vatandaşını enkazdan çıkartmış yardım etmiş teşekkür edeceğine dediği şeye bak yaratıkların. bunların cenazesine kefen dikeni de su vereni de arkalarından bir gram iyi şey diyeninde , bu tuvalet kağıdıyla kıçını silenin de yüzü gülmesin.