hesabın var mı? giriş yap

  • valla kimse kusura bakmasın; muhatabının hak ettiği hitap şeklidir.
    sırf biraz eli para gördü, biraz da popüler diye bir yerlere gelebilmek adına ne idüğü belirsiz bir tipin her dediğine ehere öhere diye süs köpeği gibi gülersen mevzu bahis elemana seni urfalı ameleye peşkeş çekme ehliyeti verirsin.
    alan razı- veren razı, bokunuzda boğulun ajans değişikleri.
    (bkz: leş)

  • elberfeld, almanya. tarih 21 ağustos 1897, cumartesi. ünlü ilaç firması bayer’in laboratuvarında çalışan çok fazla kişi yoktu hafta sonu olması nedeniyle ama felix hoffmann oradaydı o gün.

    daha 11 gün önce, felix hoffmann, aynı laboratuvarda asa adını verdiği bir ilaç geliştirmişti. herkesin kolay hatırlaması için bu ilaca aspirin ismi verildi ve böylece yıllardır bayer’in en çok satan ilaçları arasında yer alan aspirin doğmuş oldu. ama 21 ağustos günü, felix hoffmann aspirin üzerinde çalışmıyordu. onun için daha önemli bir proje vardı. bu proje, aslında 23 sene önce ingiltere’de başlamış fakat daha sonra yarım bırakılmış bir projeydi. felix hoffmann projeyi kaldığı yerden devralıp o cumartesi günü tamamladı. ortaya çıkan ürün, çocuklar için ağrı kesici olarak satışa sunulacaktı. bu ilacın kolay hatırlanabilecek bir isme ihtiyacı vardı. ilacın “kahramanlık” hissi vermesinden mi yoksa ilacın yarattığı “güçlü” etkiden mi bilinmez, bu ürüne almanca “kahraman” anlamına gelen “heroisch” (heroin, eroin) ismi verildi. bayer, 1898 ile 1910 arasında eroini, çocuklar için öksürük şurubu olarak sattı. eroinin başarılı bir ilaç olmasında ana neden, bu ilacın, morfine alternatif olarak geliştirilmiş olmasıydı. morfin, bağımlılık yaptığı için, ağrı kesici olarak eroin, bir anda popüler hale geldi. ama bir sorun vardı. araştırmalar ortaya çıkardı ki eroin, karaciğer tarafından morfine dönüşüyordu. kısa zamanda bayer eroin satışına son verdi.

  • biri çıkıp ülkenin son 10 yılını özet geçer, biri de böyle sikimsonik -müzik demeye dilim varmıyor amk- şeyler yapar.

    hayat ne tuhaf vapular filan.

  • kendini çok takdir eden, seven bir insan değilimdir ben. ama bir kadın olarak, bugün, benim kendimi en güçlü hissettiğim gün.

    duvara çiviyi de ben çakıyorum bu evde, kızımın bisiklet zincirini de ben tamir ediyorum. korktuğunda arkama saklanıyor çocuğum. kötü rüyalar gördüğünde "anne öldürürsün canavarları değil mi?" diye bana soruyor. aile resminde evin reisi diye ortaya çizdiği de benim, sene sonu gösterilerinde, piyano resitallerinde, özel günlerinde çift kişilik koltukları dolduran da... iki kişilik seveniyim onun. saçının tek bir telini korumak için dünyayı ters düz edeniyim..

    "anasının kaderi kızına" derler.. çok yakar canımı bu söz.. ama doğru mu sanki? babalar gününde, kendi babasızlığıma yandığım gibi, biraz da kızımınkine yanıyorum ben şimdi..

    çocuğunu deliler gibi sevip gözünden sakınan, onu korktuğu o canavarlardan, kötülüklerden, dünyanın pisliğinden korumayı nefes alışı gibi doğal sayan, her ihtiyaç duyduğunda yanında olan, evladına "babam hep benim yanımda, sağımda, solumda, arkamda"
    dedirtebilen baba gibi babaların günü zaten kutlu olsun ama...

    bir de benim gibi hem annelik hem babalık yapan; çoğu zaman kendini yetersiz, yorgun, bitkin hisseden, çocuğundaki baba eksikliğini kendi benliğinden koparttığı parçalarla tamamlamaya çalışan tüm kadınların da babalar günü kutlu olsun...

  • yönetmenliğini steven spielberg'in yaptığı,senaristliğini ise robert rodat'ın yaptığı 2.dünya savaşı eksenli filmdir. filmde temel konu 2.dünya savaşı olsa da üç kardeşini birden savaşta kaybeden james f. ryan'ı bulmak (filmde matt damon bu rolü oynuyor) artık ordunun bir görevi haline gelmiştir. abd ordusu hem almanlar ile savaşmak hem de ryan'ı bulmak zorunda kalınca birçok kayıp vermişti. üstelik bu operasyonda korkak bir asker de grubun işini zorlaştıran bir etken olmuştu.

    bende bu filmi izlemek bir gelenek haline geldi,her sene bir kere mutlaka izlerim. babam, henüz ben küçükken eve bu filmin vcdsini getirmişti. vcdlerden biri kaybolmuştu ve bu yüzden filmi uzun bir süre izleyememiştim. neyse ki 3 sene önce ilk kez izlemiş oldum.(neden bu kadar bekledim,anlam veremiyorum) şüphesiz ki sinema dünyasında teknik olarak bu filmden çok daha iyi filmler vardır,ancak saving private ryan isimli filmin bendeki tesiri bambaşka oldu.
    unutmadan; call of duty 2 oynayanlar için bu filmin ayrı bir yeri vardır. özellikle normandiya çıkarması sahnelerinin yeri ayrıdır.

  • sebebi çok basittir.

    mahallende, sokağında yola iki tane taş koyup su topu oynayamazsın.

    futbol yaygındır.

    lisede kola kutusunu ezip futbol oynamış bir neslin üyesi olarak söyleyebilirim ki ezilmiş kola kutuları yere vurduğunda sekmez. onunla basketbol oynama şansın yoktur.

    voleybol ve hentbol topu ile de hakeza bulduğumuz anda futbol oynardık.

    ulan bak sana ben nasıl anlatayım? voleybol oynamak için file bulamazdık, eskaza file denk gelirse de kendi icadımız olan (ki oldukça yaygındır) "ayak voleybolu" oyununu oynardık.

    sanırım anlaşılmıştır.

  • twiter'dan bir yorum:

    erbakan'ın kızı da şeriat istiyodu. miras ortaya gelince, şeriata göre yarım pay almamak, medeni kanuna göre eşit pay almak, için kardeşini mahkemeye verdi.

  • korkmayın birim para hesabı yapmaya gelmedim.

    8 ay önce viyana'ya gelen ricky gervais'in armageddon gösterisine viyana'nın en büyük salonlarından biri olan (en büyüğü de olabilir) wien stadhalle'de kategori c'ye denk gelen bir bileti 60 euro'ya almıştım. bilet

    şu an ise 11 ay sonra aynı salonda olacak cem yılmaz'ın gösterisinin aynı kategori bileti 125 euro kategori c, sıra 11.

    yıllık enflasyonu %20 alsan bile neredeyse 1.5 katından fazla pahalı.

    sanırım bir şeylerin türklere pahalı olması için türkiye'de olması gerekmiyor.

    hangi komedyenin daha iyi olduğunu ise takdirinize bırakıyorum.

    edit: klavye hassasları için rick, ricky olarak değiştirildi. ne çok ruh hastası varmış, sanki bunu konuşuyoruz. müptelaları için, başlıkta cmylmz yazdığım da cem yılmaz aslında. sığmadı da, ondan öyle açtım başlığı.

    edit 2: bilet alıp almadığımı yazmamama rağmen “paran yoksa gitme”ciler ile “alma o zaman bak gör nasıl düşüyor fiyatlar”cılar dolmuş başlığa. konu para olup olmamasından ziyade, o gösterinin ederi. 60€’luk herhangi başka bir şeye 125€ ödemeyi sorun etmiyorsanız zengin değilsiniz enayisinizdir. ya da size göre 125€ da ediyordur, ona da söyleyecek bir şey yoktur.

    işbu entarinin amacı yukarıda belirttiğim kıyası tartışmaya açmaktır. ama bayılıyorum cağnım ülkemin fikir yobazlarına. bizde “bence” diye bir şey yok. “ya benim gibi düşünüyorsundur ya da malsındır” var.