hesabın var mı? giriş yap

  • yav ben gerçekten işin donunda değilim de;
    30 milyon tl'lik dairenin mutfağına banyosuna bak. ben sırf işin buyundayım. 30-40bin tl harcayıp düzgün banyo ve mutfak yapmak varken şu rezilliğe bak.

    ben bu ülke insanına katlanamıyorum. gerçekten katlanamıyorum. bu kadar estetik kaygıları olmayan bir millete katlanamıyorum. 4 duvarı görse yeter, oturduğu yeri güzelleştirmeye çalışan yok.

    adam 30 milyon tl lik daireye gecekondu mutfağı iliştirmiş.

    edit: yav şu "onların geliri düşüktür. miras kalmıştır" mesajlarını anlamıyorum. ok, geliri düşükse yalıyı kiraya verir. en aşağı 10k-15k kira gelir. onunla da kendi bütçesine göre bir eve çıkar. biz de bu görüntü kirliliğini çekmeyiz.

  • işe toplu taşıma ile 15 dakikada gittiğim için hissetmediğim trafiktir.
    ofis penceremden bakarak e-5 kozyatağı civarının tamamen durduğunu söyleyebilirim.

    sırf trafik nedeni ile daha az ücret aldığım bir işe geçtim, her gün 3 saat yerine 30 dakikayı trafikte geçirme lüksünü satın aldım kendime.

    geri kalan arkadaşlara sabır dilerim.

  • mısırlılar, nil nehrinin altına tünel yapacaklar.
    farklı ülkelerden projeler istemektedirler.
    fransızlar önerilerini getirmişler:
    -iki farklı ekip halinde işe başlayacaz. iki ekip, iki uçtan beraber çalışmaya başlayacaklar ortada buluşacağız. güzel bir tünelininiz olacak
    öneri beğenmişler ancak almanları da dinleyelim demişler.
    almanlar önerilerini getirmişler:
    - iki farklı ekip halinde işe başlayacaz. iki ekip, iki uçtan beraber çalışmaya başlacaklar ve ortada dışarı bir çıkış açacaklar. ekiplerimiz ortadaki çıkışta buluşacaklar. güzel bir tüneliniz olacak.
    bunu daha çok sevmişler ancak yine de türkleri de dinleyelim demişler.
    türkler önerilerini getirmişler:
    - iki farklı ekip halinde işe başlayacaz. iki ekip, iki uçtan beraber çalışmaya başlacaklar. ortada buluştuk buluştuk, buluşamadık iki güzel tüneliniz olacak.

  • 2. sayfa magazin programında yaptığı açıklamalardır.

    şu şekildedir:

    “terbiyesizlik yapmadım. dönüp bana ‘sus mu diyorsun’ dedi. ben de hayır ödülünüzü alın onunla konuşun dedim. çünkü zafer konuşmaları ödülle yapılır. ben bu kadar ciddiye almadım olanları. ben hiçbir şey söylemedim, linç yemeye başladım. sonra ona sahip çıkmaya başladılar. demek ki ona sahip çıkanlar başka insanlar. oyunculuğuma laf edenleri ciddiye almıyorum. orada konuşma uzadığı için sıkılmış olabilirim. kendi meslektaşlarını aşağılaması benim hoşuma gitmedi. organize bir şekilde linç girişimi var.”

    “ben nihal yalçın’ı sadece oyuncu kimliğiyle değerlendiriyorum. benim sevdiğim bir oyuncu. ‘kadınların konuşması bastırılıyor’ denildiğinde olayın içeriğine bakmaya başladım. yalçın’ın paylaşımlarına bakmaya başladım. ‘selahattin demirtaş’a özgürlük’ falan demiş. demirtaş ‘öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dedi hanımefendi bunu mu savunuyor? pelvin buldan falan da ona sahip çıkıyor. türk ordusuna silah doğrultan, ateş eden, polisini, öğretmenini öldüren terörist örgütün tümüyle karşısındayım. ben pkk’nın terör örgütü olduğuna inanan bir insanım. şimdi gidip onlara sormak lazım. siz pkk’nın terör örgütü olduğuna inanıyor musunuz? abdullah öcalan’ın bebek katili, terörist başı olduğunu söyleyebiliyor musunuz? lanetliyor musunuz?’ diye.”

    https://www.sozcu.com.tr/…i-gittigime-pisman-oldum/

  • ben bunu bi kere yaptım bin yıl önce dağ başında bir şantiyede çalışırken birlikte kaldığım kız iş arkadaşlarımızla bi çıkalım dedik. anadolu'nun küçük sayılabilecek bir ilçesi. mekan sahibi de tanıdık. gittik dört kız söyledik rakılarımızı hazırlattık masamızı bir güzel içiyorduk ki bizim büyük şeflerden biri geldi. tesadüf diye düşündük adamın gelmesini meğer öyle değilmiş. mekan sahibi aramış sizin kızlar burada içiyor diye. şef bize biraz kızdı. burası istanbul değil, canınız içmek istiyorsa söyleyin bize diye. eee o zaman kız kıza rakısı olmaz dedik. o da olmaz dedi. konu kapandı. dört mühendis genç kadın anadolu'nun bir ilçesinde yalnız içemezmiş. bu da böyle bi anımdır.

  • almanya'da kazandığı her kuruşla buralarda ev alıp, orada tüm yardımları kullananları, tr'de 3-4 tane evi olup kira yardımını tekrar alabilmek için almanya seçimlerinde sosyal demokratlara oy verip türkiye'nin durumu mevzu bahis olunca ak partiyi övenleri ve göç etmese vasıfsızlıklarıyla en fazla 3bin lira ile sefil bir yaşam sürecekken almanya sayesinde tüm ailesini kurtarıp o mercedes senin bu audi benim dolaşanları ve tüm bunlara rağmen utanmadan almanya'yı avrupa'yı küçümseyip küfredenleri üzmüş karardır.

    desteklediğim kampanyadır.

  • şiir gibi filmler derler ya hani, heh. gibisi fazla, şiir film. allen, jack, neal ve diğer beat'ler, çoğu burada. allen ginsberg'i canlandıran james franco howl'u feci okumuş, bambaşka. içerik ve dili sebebiyle sansürlenmeye çalışılan howl, bugün cayır cayır her yerde okunurken, filmi çekilirken, ilham verirken; onu yasaklamaya çalışanları ise sikleyen yok. solucan yemi oldu hepsi, ne güzel. ancak türevlerinin soyu devam ediyor. her yerde, her zaman da olacaklar. ne kötü. belki alışmak lazım denyoluklara, belki katlanmak lazım. duman sıtayla.

    çok fazla alıntı var ama parmaklarımın bir hızı ve zamanımın da bir sabrı var. şöyle tadımlık ortaya bişeyler yaptırayım size. buyrun afiyet olsun. buyrun buyrun:

    "ilham perinizle sanki bir arkadaşınızla konuşur gibi açık bir şekilde konuşmalısınız. bu şekilde kendiniz neyseniz yazılarınızda da onu bulursunuz". (bu cümle, benim şu anki şiir anlayışımı açıklıyor mis gibi. ağdalı ve yaşangaçlıktan uzak olmasa daha iyi olur şiir. kofti şiirselliğe hayır diyorum. tabii "aşkım da değişebilir gerçeklerim de". yarını bilemem.)

    "jack kerouac yazıların, yazarın şahsiyetinden gelen kişisel bir şey olduğunu öğretti bana. bedeninden, nefes alışverişinden günlük konuşmasından gelen".

    "kehanet 100 yıl sonra birilerinin bileceği, hissedeceği şeyleri şimdiden bilip hissetmektir. veya insanların bir yüzyıl sonra kavrayabileceği şeyleri üstü kapalı şekilde aktarmaktır".

    şiirseverler ve sansürseverler bu filmi kaçırmayın.

  • fizyoterapistim, aynı zamanda yıllardır fitness yapıyorum. yüksek lisansıma devam ediyorum.

    sporcularla çalıştım, vücut geliştirme yapan hastalarım oldu. türkiye 3. sü hastamdı 2 ay birlikte çalıştık.

    tahmin edebileceğiniz gibi egzersiz fizyolojisinden, spor fizyoterapisine birçok ders aldım.

    sporcu beslenmesi ile ilgili kongrelere katıldım.

    supplement ve steroidlerle ilgili pek çok kaynak okudum. çalışmaları inceledim.

    ama şu sözlük yazarları kadar emin değilim neyin ne olduğu hakkında. ulan nasıl bu kadar kendinden emin konuşabiliyorsunuz ya? nereden geliyor bu özgüven? hayır yazdıklarından konu hakkında zır cahil olduğun belli.
    adam baya baya sadece protein tozu kullanarak, kasta mikrotravma oluşturmadan, hipertrofi ve ya güce yönelik antrenman yapmadan kas yapılacağını sanacak kadar bilgisiz. ama konuda en uzman adamdan daha emin söylediğinin doğru olduğundan.

    konuyla ilgili bilgim dahilinde bir şeyler söylemek gerekirse. 3-6 ay arası fitnessla uğraştıktan sonra protein tozu kullanma da bir sakınca yok. ben yarım ölçek spor öncesi ve 1 ölçek spor sonrası, böbreklere zararı en aza indirmek amacıyla yüksek miktarda su ile tüketiyorum(takriben 750 ml). özellikle spor sırasında ve spordan sonra katabolizma yani yıkım pik yaptığından bu dönemde whey kasa ihtiyacı olan proteini sağlıyor. bunun dışında kalan tüm proteini normal besinlerden sağlıyorum.

    50 dolara amerika'da satılan protein tozu türkiye'ye gelene kadar 10.000 km yol yapıyor. 200 tl'ye satılması normal hatta akp'nin bize geçirdiği vergilerle iyi bile.

    karaciğer hakkında çok dertlenenler hayatları boyunca alkol almayanlar olsa gerek, yoksa günde 5-10 bira içip buraya yazacak kadar malları kanzuk almasın.

  • yahu fanatizm gözleri yine kör etmiş. fenerbahcenin hometownu olan kadıköyün belediyesi maç sebebiyle trafik sorununa dikkat çekmek istemiş. yok kadiköyde gsliler yaşamıyor muymuş yok oy filân yokmuş. cus artık ya.

    neyin fanatizmi yapacağına şaşırır olmuş insanlar. bi relax bi sakin. kizacaginiza oturun yoga filân yapın bi ruhunuz dinlensin