hesabın var mı? giriş yap

  • kısa cevap: ticaret yapıyor.

    biraz uzunca cevap:

    1) lüksemburg'da tarım ve hayvancılık yok denecek kadar küçük ve nüfusun yüzde 1'i bile bu sektörde çalışmıyor.

    2) lüksemburg'un dünya çapında en büyük şirketler sıralamasında ilk beş yüzde bir tek şirketi var: çelik üretimi yapıyor. ülkede ciddi üretim adına bir tek bunun var olduğunu söylenebilir.

    3) eee? tarım hayvancılık yok. ciddi bir üretim yok. işte çelik biraz, o kadar. petrol, doğal gaz, büyük limanlar, havaalanları, sömürgecilik tarihlerinde hiç olmamış.

    nereden dönüyor o değirmenin suyu?

    nereden olacak, düşük vergiler sayesinde yatırım yapan büyük çok uluslu şirketlerden.

    devletler kendilerine çok para kesmeyi bırakıp, ülkedeki firma ve vatandaşlardan düşük vergi alırsa, dünyanın parası oraya kayar. bu parada zenginlik yaratır.

    sözgelimi nüfusu yarım milyondan fazla lüksemburg'daki bankalardaki toplam mevduat miktarı 1 trilyon doları buluyor.

    bir milyon değil, bir milyar değil, bir trilyon dolar.

    bunun dışında avrupa'nın solcu fikirlerle yönetilen devletlerinin yüksek vergi politikaları sebebiyle, uzun zamandır sınır ötesi işler görülebilen telekomünikasyon sektörünün avrupa başkenti lüksemburg.

    bir de nüfusun yüzde 12'sini istihdam eden turizm sektörünün kolay getirisi var.

    saydık bitti. başka bir şey yok. otomobil üretmiyorlar, uçak üretmiyorlar, kendilerine yetecek kadar buğday veya arpa üretmiyorlar, aklınıza gelecek her şeyi parasını verip yurt dışından satın alıyorlar.

    çok şey yapmıyorlar ama yaptıkları işi dünya çapında bir kalitede ve diğer ülkelerden çok daha verimli yapıyorlar.

    günümüz dünyasından kimsenin her şeyi yapması, her şeyi üretmesi, kendine yeterli olması gerekmiyor.

    belli sektörlere odaklan, ama onlarda dünya çapında en iyilerden biri ol. tüm strateji bundan ibaret.

    ha bir yapmadıkları şey de üç çocuk. bu sayede nüfus da 600 bin kişi olunca, kişi başına milli geliri dünyada en yüksek ülke olmak mümkün.

  • çok geride kalmış gibi görünse de 2000'li yılların ortalarında kot pantolonun paçaları yaptırılmadan katlanarak üzerine de bu sürreal kombinle sokağa çıkıldığı 6600'ı olana ailecek misafirliğe gidilen dönem

  • sabah ise gitmek uzere cantami hazirlarken telefon diye uzaktan kumandayi cantama koymusum. minibuste siddetle anemi aramam gerekti. cantadan kumandayi cikarmam ve cantaya sokmam arasindaki zaman suresi an dan bile kisaydi..

  • essex üniversitesi ile cambridge üniversitesi tarafından ortak yapılan ve proceedings of the national academy of sciences dergisinde yayınlanan bir çalışmanın vardığı sonuçtur.

    bu sonuca göre eğer siz dış görünüşü toplum tarafından çekici bulunan bir bilim insanıysanız insanlar size diğer bilim insanlarına göre daha çok ilgi duyuyor ancak aynı insanlar sizin herhangi bir konuda ciddi bir araştırma yapamayacağınızı düşünüyor.

    yapılan deneyde araştırmacılar 3700 katılımcıya abd sınırları içerisinde çalışan 1000 fizikçi ve genetikçinin fotoğraflarını gösterip "sence bu kişi ne kadar çekici, sence bu kişi ne kadar uyumlu, sence bu kişi ne kadar sosyal, sence bu kişi ne kadar iyi bilim insanı" gibi sorular soruyorlar.

    katılımcılara bu sorular sorularak yapılmak istenen şey gösterilen kişilerin katılımcıların zihinlerinde nasıl bir figür oluşturduğunu ve bu figürün gösterilen kişilerin bilim insanı olup olamayacakları izlenimi vermesiyle ilgisini bulmak. bunun için de verilen cevapları toplayıp karşılaştırıyorlar.

    çalışmanın sonucunda ise insanların çoğunluğu görünüşlerine bakarak edindikleri izlenimlerle çekici, sosyal ve uyumlu buldukları insanları iyi bilim insanı olarak görmediğini; çirkin, asosyal ve uyumsuz buldukları insanları ise iyi bilim insanları olarak gördüğünü keşfediyorlar.

    yani özetle insanlar aslında çekici denebilecek dış görünüşe sahip bilim insanlarına ilgi duyuyorlar ancak zihinlerinde görseldeki gibi bir bilim insanı tiplemesi olduğu için bu kişileri zihinlerindeki bilim insanı konseptiyle eşleştiremiyor ve dolayısıyla o kişilerin gerçekten de önemli bilimsel araştırmalar yapabileceklerine pek inanmıyorlar.

    böylelikle bazen çekici olmamanın bazı konularda işe yarar bir şey olabileceği, bazen de "sende bilim insanı tipi var" cümlesinin aslında pek hoş bir cümle olmayabileceği sonucuna varıyoruz.

    kaynak: forbes

  • ciroya bakarak yatırım yapılıyor, adamlar da bug'ını bulmuş işin, bakkal dükkanını dijitale uyarlayalım, 1 liraya alırım, 1 liraya satarım, maksat ciro artsın. geri kalan masrafı da yatırımcıdan çıkartırız zaten, harika business plan, pandemi olmasa çoktan ufalmıştı, şansları yaver gitti, hype oldular. yatırımcılar da ayrı çakal, kusura bakmayın, hype olan bir şeye giriyor, hype bitmeden hissesini başkasına satıp/çakıp çıkıyor.

    pandemi öncesinde de aynısını savunuyordum, yine aynısını savunuyorum. hem insan eforu açısından, hem global ısınma açısından, nereden bakarsanız bakın inanılmaz gereksiz bir iş bu. gece vakti ilaç ihtiyacın olsa tırım tırım eczane arıyorsun ama dondurma istediğinde birisi kapına kadar geliyor.

    amerika'da şehir merkezi dışında yaşayan insanların çoğu markete/bakkala onlarca km uzaklıkta yaşıyorlar ve haftalık/aylık planlamalar ile alışverişlerini yapıyorlar. bizim nasıl bir satın alım gücümüz var ki böyle bir ayağa hizmet peşindeyiz.
    (bkz: ayranı yok içmeye taht-ı revanla gider sıçmaya)

    ekleme :
    ben de bir girişimciyim, sektörde tanışmadığım mentor, görüşmediğim vc kalmadı.

    kripto para kovalayanlardan farkları yok. yatırım alan firmaları ölümüne zorluyorlar kendi paralarını katlamak için. unicorn çıkartır mıyız? decacorn çıkartır mıyız? derdindeler tamamen.

    sürdürülebilirlik umurlarında bile değil. hangi yaraya derman oluyoruz, doğaya nasıl bir etki yapıyoruz umurlarında bile değil.

    konuşunca da unorthodox oluyorum işte. hepiniz çok iyi biliyorsanız bu işi, açın etohum sitesini, 10 sene önceden başlayıp yatırım alan firmalara bakın kardeşim, at gibi koşturmasanız çoğu işletme ayakta kalırdı, yatırım alanların hemen hemen hepsi uçuk hedeflerinizi tutturamayıp kapattılar.

    mütevazi ve sürdürülebilir bir büyüme amaçlayan hedefler koyunca da küçümseniyorsunuz sektörde maalesef.

    neyse daha çok şey yazarım da, şimdilik yeterli.

  • yapımı diğer yörelerde üretilen beyaz peynirden hiç bir farkı olmayan ancak tüm farkını içerdiği ham madde nedeni ile sağlayan beyaz peynir çeşidi.

    ezine ( bölgeyi balıkkesir'den başlatıp tüm trakya'yı içerecek bir coğrafyaya taşıyabilirsiniz ) yöresinde üretilen beyaz peynirlerde mevsiminde koyun, keçi ve inek sütleri karma olarak kullanılır. koyun sütü balıkkesir'de 15 ocak gibi başlar en geç 30 mayıs'ta sonlanır. yukarıda adı geçen coğrafyada bu dönem bölgenin ısı yapısına göre maksimum 15 ila 30 gün farklılık gösterir . aynı dönem keçi sütününde üretim dönemidir. inek sütüne ise tüm yıl boyunca ulaşabilirsiniz.
    bu güzel peynirde ( tamamen doğa şartları etken olmak üzere ) ortalama %40 koyun, %10 - 15 keçi sütü bulunur.

    bu bölge çiftçisi sütünü verdiği işletmecilerden ( mandıra) diğer yöre çiftçilerine göre çok daha yüksek bedel alırlar. bu hem yöredeki bol otlak potansiyeli nedeni ile sütün kaliteli olmasından hem de çiftçilerin bilinç seviyelerinin yüksekliği nedeni ile hayvanlarına iyi ve temiz bakmalarından ve ulaşım kolaylığı nedeni ile ph derecesi düşmemiş sütleri mandıraya zamanında ulaştırmalarından kaynaklanmaktadır. yüksek bedel alan çiftçi, para kazandığı hayvanlarının ırkını iyileştirmek için yatırımı ihmal etmez.

    koyun sütü ortalama % 18 - 20 arasında kuru madde içerir. bunun minimum % 6 lık bölümü süt yağıdır. ( süt verimi döneminde düşük olan değerler dönem sonuna doğru ciddi anlamda yükselir. ) inek sütü ise zayıf bir süttür. içerdiği kuru madde oranı koyun sütüne göre %50 azdır. maksimum yağ miktarı %4 olup genelde %3 yağlıdır.

    diğer bölgelerin koyun sütlerinde ( özellikle doğu ve güney doğu anadolu ) bulunan tortu, çamur, pislik ( bildiğiniz koyun boku ) süt mandıraya ulaştırılıncaya kadar çok uzun süre sütün içinde kaldığı için aromaları süte ( özellikle sütün yağına ) siner. halbuki trakya çiftçisi sütünü sağdıktan sonra süzer. yaygın karayolu ve düz coğrafya koşullarında aracı ile ( diğer bölgeler için lükstür ) madıraya çabucak teslim eder. mandırada süt separatör makinelerinden geçen süt tüm kirlerinden arındığında koku derdi ortadan kalkmış olur.

    az buçuk bilen olarak söyleyeyim o zaman...

    - beyaz peynirde standart vardır. ( pastörize sütten imal edildiği için ) ama mevcut işletmelerde pastörizasyon sonrası çok kirlilik bulaşması olduğu için bir teneke peynir diğerinden farklı çıkabilir. ( son dönemde tüm işletmelerde modernizasyonun artması ile birlikte standart sorunu çözümlenmekte)
    - beyaz peynir seçerken yapabiliyorsanız aynı üreticinin peynirini alın
    - süt verim döneminin şahikası olan nisan ayında üretilen peynir diğer ay peynirlerinden daha iyidir. ( ilk dönem sütler zayıftır. son dönem hava ısısı yükseldiği için süt daha çabuk kesilir. üretim verimi ve kalitesi düşer.)
    - doğru işlenmiş koyun sütü kokmaz, kıçınızdan uydurmayın.

  • biçimsel açıdan saçma olsa da, içeriği haksız değildir.

    kadın 2.5 yıldır bu işi yaptığını ve "en iyi çıkış yapan" ödülünün kendisine verilmesinin saçma olduğunu söylemiş.

    bunu haksız bulamayız ki.