hesabın var mı? giriş yap

  • "duyarlı" veliler tarafından gerçekleştirilen eylem. çocuklarının otizmli öğrenciler ile aynı çatı altında okumasını protesto (!) etmişler.

    istanbul otizm gönüllüleri derneği başkanının lafıyla:

    --- spoiler ---

    "keşke biraz insan olabilseniz ve bu birlik halinizi, gücünüzü faydalı işlerde kullansanız" ifadeleriyle eleştirdi. yetkililerin önlem almadığının altını çizen (dernek başkanı) sedef erken velilere de "umarım çocuklarınızda karşınıza çıkmayan otizm ve benzeri nörolojik farklılıklar torunlarınızda karşınıza çıkınca derneklerimize gelir destek isterseniz. bugünkü bütün kötülüğünüze rağmen o gün yine biz elinizden tutacağız. çünkü size benzemiyoruz ve hiçbir zaman benzemeyeceğiz"
    --- spoiler ---

    edit: şöyle bir başlık varmış, moderasyon doğru başlık altında birleştirebilirse çok güzel olur (bkz: otizmli çocuklara karşı eylem)

    büdüt: birleştirildi. teşekkürler kanzuk*

  • besteci wolfgang amadeus mozart, erken gelişmişliği, üretkenliği ve güzel ve unutulmaz melodileriyle hatırlanır. eine kleine nachtmusik'in ünlü açılış notalarına saygısızlık etmek istemem ama muhtemelen mozart ile ilişkilendirilen en tanıdık melodi ingilizce konuşanlar tarafından "twinkle, twinkle, little star" olarak bilinir. gerçekten de bu melodinin mozart'ın çocukken ablası nannerl için yazdığı ilk bestelerinden biri olduğuna inanılır. ne yazık ki bu hikaye doğru değil.

    doğru olan, mozart'ın piyano için bu melodinin bir dizi varyasyonunu bestelemiş olduğudur. bu çeşitlemeler muhtemelen 1780'lerin başında, mozart genç bir adamken yazılmış ve mozart'ın ders verdiği müzik öğrencileri için piyano alıştırmaları olarak düşünülmüş olabilir. eserin tamamı 1785 yılında yayınlanmış ve o dönemde popüler olan bir fransız halk şarkısı olan "ah, vous dirai-je, maman" üzerine varyasyonlar olarak tanımlanmıştır. işte bu şarkının sözlerinin kabaca çevirisi (ah, devrim öncesi fransa'nın aptallığı):

    ah, anne, sana söyleyebilseydim / ıstırabımın nedenini / babam bir yetişkin gibi / mantıklı olmamı istiyor / ama ben diyorum ki tatlılar / mantıktan daha değerli
    peki melodinin kendisini kim besteledi? kimse bilmiyor. "ah, vous dirai-je, maman" melodisi ilk olarak (sözler olmadan) les amusements d'une heure et demy (1761) adlı bahçe partilerinde çalınacak müzik koleksiyonunda yayınlanmıştır. derleme boüin adında bir adama atfedilir, ancak müziği bizzat yazdığına dair bir kanıt yoktur. bazı akademisyenler melodinin 1740 kadar eski olabileceğini öne sürmüş olsa da, bestecisinin kimliği hala bir gizemdir.

    "twinkle, twinkle, little star "a gelince, ingiliz yazar jane taylor tarafından yazılmış bir şiir olarak ortaya çıkmış ve 1806 yılında "the star" adıyla yayınlanmıştır. bir süre sonra şiir "ah, vous dirai-je, maman" melodisine uyarlanmıştır. (sözlerin ve müziğin bir arada görüldüğü bilinen en eski tarih 1838'dir). daha önce fark etmiş olabileceğiniz gibi, melodi için alternatif sözlerin tek seti bu değildir. melodiyi kullanan diğer şarkılar arasında "baa, baa, black sheep", alfabe şarkısı ("a-b-c-d-e-f-g") ve bir almanca şarkı ("ıst das nicht ein schnitzelbank?") bulunmaktadır.

    kaynaklar yazı içinde linklenmiştir.

  • teknolojinin geldiği son nokta. portları azalmış. kimse sesini çıkarmıyor, isyan etmiyor, o yüzden oluyor tüm bunlar.

    önce pcmcia slotu için geldiler. ilk kaybettiklerimizden biri oldu. arkasından seri port, derken vga. sonra ethernet slotu için geldiler. usb için geldiklerinde ise savunacak kimse kalmadı. magsafe portu da kaşla göz arasında kaybedildi.

    sırada headjack, mikrofon, dvi/thunderbolt vs. onlar da bir gün kaybedilecek. sonra ekranla bakışarak internet'te gezineceğiz. vücuda takılacak anakartın icat edildiği gün ekranlar da gidecek. bilgisayarlarla nörolojik bağlantı ile etkileşebileceğiz. hesaplamalar ve internet bağlantı hızı sinir sistemimizin devreye girmesiyle dehşet hızlanacak. düşüncelerimiz eyleme dönüşecek. aklımıza gelen fikri anında program olarak üretebileceğiz. fakat mesela başı ağrıyanın o gün işlem hızı düşecek, internet hızı azalacak.

    teknolojik gelişme ve ilerlemenin parçası bu değişiklikler. olumsuz da görünseler birer basamaktırlar.

  • yaşadığı zaman diliminde değeri anlaşılamamış, sıradan bir macera romanları yazarı yerine konmuş ve hayatını unutulmuş bir biçimde yoksulluk içinde noktalamış amerikan edebiyatının dev ismi. zengin bir tüccar olan babası iflas ettikten sonra delirerek ölünce çocukluğu sıkıntılar içinde, birsürü işe girip çıkarak geçti; bu arada da kendi kendini yetiştirdi. 19 yaşındayken bir balina avcı gemisiyle denizlere açıldı; dünyanın yarısını dolaştı. dört yıl sonra bir arkadaşıyla beraber gemisinden kaçarak markiz adalarında (bkz: pasifik adaları) yamyam yerlilerin yanında yarı tutsak yarı konuk olarak bir yıl geçirdi. adalara uğrayan “united states” adlı birleşik devletler fırkateyni tarafından kurtarıldı ve ülkesine bir bahriye eri olarak döndü. sağlık sorunları nedeniyle bahriyeden ayrılan melville ötedenberi ilgi duyduğu yazarlığa yöneldi. 1846 ve 47 yıllarında arka arkaya yayınlanan “tippee” ve “omoo” adlı kitaplarında pasifik yerlileriyle yaşadıklarını soylu vahşi teması üzerinden romanlaştırdı. 1850 yılında yayınlanan “white jacket” da ise bahriye erlerinin zorlu hayatını anlattı. bu üç roman onu bir anda hem ingiltere hem birleşik devletlerde çok ünlü bir yazar haline getirdi. melville in başarılı evliliği ve ünlü edebiyat eleştirmeni nathaniel hawthorne ile kurduğu dostluğu da bu döneme rastlar. fakat bu noktadan sonra yıldızı sönmeye başladı. 1851 de yayınlanan “moby dick” beklediği başarıyı yakalayamadığı gibi alışılmadık anlatımı ve kurgusu nedeniyle dönemin eleştirmenlerinin şiddetli saldırılarına uğradı. parasal olarak da sıkıntıya giren yazar new york da gümrük müfettişi olarak çalışmaya başladı. bu dönemde yazdığı “pierre” ve “piazza memories” gibi müthiş kitaplar duyulmadan geçti. ayrıca şiirler de yazan melville bunları kendi parasıyla bastırdı. 1888 yılında emekli olan yazar “moby dick” ile beraber en büyük eseri sayılan “billy budd” ı yazmaya koyuldu. ancak bunu bitirmesinin ardından bastırmaya fırsat bulamadı: 28 eylül 1891 tarihinde öldü.

    melville in yeniden keşfi 1920 lerde, savaş sonrası amerikasında oldu ve deyim yerindeyse kıyametler koptu. moby dick'te doruğuna çıkan, nesirden ziyade nazımı andırır lirik ve dokunaklı üsluba sahip; insan-tabiat, uygarlık-barbarlık çatışmaları; insan içgüdüleri gibi devrinin çok ilerisindeki konuları işleyen eserleri tüm dünyada sayısız kereler basıldı, filme alındı, tiyatroya uyarlandı. böylece yaşarken kendisinden esirgenen ün ve yazındaki mevkiyi nihayet kazanarak ismini tarihe perçinletti.

    (bkz: moby dick)
    (bkz: billy budd)

  • ali nesin'in paylaştığı utanç verici gelişme.

    --- spoiler ---

    sevgili dostlar,

    valilik banka hesaplarımızı bloke etti. bu vakıf’ta maaşlı çalışan var, okuyan, beslenen çocuk var demeden, acımasızca... bir yere kaçtığımız, kaçacağımız da yok, devlet istediği zaman istediğini alır zaten. banka hesaplarımızı bloke etmek en hafif deyimle ancak hoyratça bir tavır olabilir.
    konuyu kısaca anlatayım.

    2017’de sizlerin de katkısıyla komşu araziyi satın almış, böylece nesin vakfı’nı büyütmüştük. babamın hayaliydi, gerçekleştirdik. geçen yıl, ismailağa cemaatinden olduğu anlaşılan rabıta vakfı yeni aldığımız bu arazinin hemen yanına yerleşti. böylece onlarla komşu olduk. eksantirik ve hatta sevimli bulduğum bu cemaatin yanı başımıza gelmesinden hiç rahatsız olmadım, hatta aksine, gülümsemeyle karşıladım. türkiye farklı inançların, farklı görüşlerin, farklı yaşam tarzlarının bir arada barış içinde yaşayacakları bir ülke olmalı çünkü, aksi hâlde hiçbirimize huzur yok. 1995 temmuzunda ülkeye döndüğümde de bu düşüncedeydim, bugün de bu düşüncedeyim. siyasi tavırlarımı biliyorsunuz… ama olaylar hiç de umduğum gibi seyretmedi.

    yanı başımızda kalabalık ve yüksek sesli ayinler düzenlediler. bakışlarından ve hareketlerinden rahatsız olmamızı istedikleri anlaşılıyordu. fotoğraflarımızı çekip özel hayatımızı ihlal ettiler. tehdit ettiler. çatalca’da aleyhimize dedikodular çıkardılar. hiç nedensiz düşmanca bir tavır içine girdiler. kaçak bir cami (ya da mescit) inşaatına başladılar. içlerinden biri bize fiziken saldırdı. hiçbir zaman tahriklerine kapılmadık ama gerekeni yaptık; ne yazık ki şikayetlerimizin hepsi resmî mercilerden geri döndü. arkaları sağlam anlaşılan. buraya kadar olanlar o kadar önemli değil, biz bu tür mücadelelerle çok haşır neşir olduk, âdeta nasırlaştık. sonrası daha vahim.

    bir ay önce valilik, izinsiz bağış kampanyası yaptığımız gerekçesiyle banka hesaplarımızı bloke etti. şu anda paramıza ulaşamıyoruz. hem araziyi hem de o süreçte toplanan parayı istiyorlar. bir ay boyunca sorunu diyalogla, güzellikle, bu ülkeye ve insanlarına inanan uygar insanlar gibi çözmeye çalıştık, ama olmadı. izinsiz bağış kampanyası dedikleri de bir facebook duyurusundan ibaret. kaldı ki o zamanlar sosyal medya duyurularını kampanyadan sayan bir kanun maddesi de yoktu, üç dört yıl sonra çıktı.

    son bir söz: nesin ailesi bu ülkenin düşmanı değildir, aksine, birinci dünya savaşı’na, ardından gönüllü olarak kurtuluş savaşı’na katılan dedemi de sayarsak, üç kuşaktır karşılıksız bu halka hizmet ediyoruz, izin verirlerse daha da edeceğiz. yetti ama!

    ali nesin

    --- spoiler ---

    kaynak: https://www.facebook.com/…77/posts/3175182246095465

  • (romica evlilik yıldönümü kutlaması için makyaj yapmıştır, çocukları çabucak giydirip babaneye bırakma telaşı içindedir. ege (4,5 yaş) ve ilay (2,5 yaş ) tuhaf tuhaf annelerine bakmaktadırlar.)

    ege: anne senin gözüne ne oldu?
    romica: makyaj yaptım oğlum, gözüme far sürdüm.
    ilay: anne korrkunç olmuş.
    ege: hayır hiç de korkunç olmamış, değişik olmuş.
    romica: (umutlanır) nasıl değişik olmuş, iyi mi kötü mü?
    ege: iğğrenç değişik olmuş.

  • 90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?

    edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp