hesabın var mı? giriş yap

  • 5 dakikada göle dönmüşmüş; muhabire 25 yıl istanbul'u yönetenlerin kim olduğunu hatırlatma işi ağaca düşmüş sanırım, hala belediye suçlama imalarıyla haber yapmaya kasmak da zavallılık.

  • allahım iyi ki standart bir ailede doğmuşum, iyi ki nişan törenlerimizde ailenin genç kızlarından biri yüzük tepsisini tutuyor, iyi ki anlamsız topuzlarıyla yengelerimiz var, iyi ki "burada birbirini seven iki gencin... diye başlayan konuşmayı yapan ailelerden birinin ağzı iyi laf yapan büyüğü var, iyi ki takı merasimimiz, iyi ki halay başında kendini kaybeden akrabalarımız var, dedirtti bana.

  • valla ligin haline bakıyorum da, perez'in örnek göstermesi küçümsemek değil, olsa olsa iltifat olur gibime geliyor. ben olsam tamamen görmezden gelir, yok gibi davranırdım.

  • başlık altında bazı bilgiler yanlış.

    - bu zamana kadar en uzun sürmüş ve en çok bölüme sahip anime doreaemon değil 7466+ bölüm olan sazae-san'dır. doreamon 1787 bölümde dördüncü sıradadır. sazae-san 1969'da başlamış olup hala bitmemiştir.

    - doreamon'u herkes görebilir. sadece çocuklar görür bilgisi yanlış.

    asıl hikayesine gelirsek; 1974 yılında japonya'nın belki de en popüler kahramanı olan doraemon'un manga'ları, kendilerini fujiko fujio olarak adlandıran abiko motoo ve fujimoto hiroshi adlı iki mangaka tarafından çizilip yayınlanmaya başladı. hikayenin başkahramanı nobi nobita, 4. sınıfa giden ve tokyo'da yaşayan bir oğlandır. oldukça haylaz, sakar ve başarısız bir öğrenci olan nobita devamlı olarak başını belaya sokmaktadır. bunlar öyle büyük sorunlar doğurmaktadır ki nobita'nın 22. yüzyılda yaşayan torunları bile büyük büyük dedeleri nobita'nın yaptığı hatalar nedeniyle fakirlik içinde yaşamak zorunda kalmışlardır. bu nedenle 22. yüzyılda yaşayan akrabalarından biri bu durumu düzeltmek için doraemon adındaki kedi şeklindeki bir robotu geçmişe gönderir. bu robotun yardımı sayesinde nobita'nın hata yapmasını önlemek isterler. ama nobita sonuçta sınıfındaki en zayıf ve en aptal öğrencidir. ona gönderilen doraemon adlı robot da çok zeki değildir, çünkü 22. yüzyıldaki fakir ailesi ancak bu robotu gönderebilmiştir. ama doraemon'un çok önemli bir özelliği vardır. karnındaki cep sayesinde istediği faydalı ve çok gelişmiş eşyaları gelecekten getirebilmektedir. artık nobita ne zaman başını derde soksa doraemon getirdiği aletler sayesinde nobita'nın paçasını kurtarmaktadır. ama bu fazla uzun sürmez, çünkü doraemon'un getirdiği aletler nedeniyle nobita başını daha da büyük dertlere sokar. mesela doraemon'un getirdiği, duvarların arkasını gösteren dürbünü nobita banyo yapan kızları gözetlemek için kullanmaktadır....

    tabi bunlar fazla uzun sürmez, çünkü sonunda nobita hatasını anlar ve doğru kararlar vermeye başlar. hikayeler sadece doraemon'un getirdiği aletler üzerine kurulu değildir. önemli olan nobita'nın sonunda güzel kararlar verip doğru yolu bulmasıdır. bu komedi mangasında ayrıca dürüstlük, çevrecilik, cesaret gibi etik konular işlenip ne kadar önemli oldukları anlatılır ve hatta genetik, jeoloji, tarih, biyoloji gibi eğitici konular da işlenmektedir. doraemon 70'li, 80'li, hatta 90'lı yıllarda bile tutulup, inanılmaz bir hayran kitlesine ulaşmıştır. tam anlamıyla ulusal bir simge haline gelmiştir. nasıl amerikalıların bugs bunny'si varsa, japonların da doraemon'u vardır. bu sevgi, doraemon posta pulları piyasaya sürüldüğünde cnn'de haber olacak kadar büyüktür.

  • deney ve sonuçları okumak bile insanda kalici hasarlar yaratmakta, insanliga olan inancini derinden sarsmakta.

    deney düzeneği kabaca şöyle,
    denek deneyin yapılacağı yere gelir. yanında 47 yaşlarında güleç hafif kilolu bir adam vardır. diğer adamı da denek sanar. deneyi yapacak kişiler bunun ogrenme uzerine bir deney oldugunu soylerler ve denekler arasinda bir seçim yapilirmiş gibi davranirlar. gerçek denek ogretici, 47 yaşindaki ekipten adamsa ogrenen rollerine seçilmiş gibi davranılır.
    gercek denekle adam bir paravan yardimi ile ayrilir.

    denek adama bir takim kelimelerle ilgili sorular sorar. her yanliş cevapta denege elektrik şoku vermesi gerekmektedir. yanliş verilen her cevapta verilecek olan şokun değeri 15 volt artilir. deneğe bunun ne kadar can acıtabilecek bir şey oldugunu gormesi için 40 voltluk ornek şok uygulanır.

    deney başlar.
    ilk bir kaç soruya dogru cevap gelir. denek diger kişinin dogru cevap verip vermediğini onundeki işiklarla gorur ancak adamla gorsel temasi yoktur, sadece sesini duyar. az sonra adam ilk yanliş cevabini verir adam ve deneğin 75voltluk elektrik şokunu uygulamasi gerekir. aslinda elektrik şoku filan yoktur 47 yasindaki adam oyuncudur, ancak denek karsi tarafa elektrik soku verdiği konusunda ikna olmuştur.

    denek uygulanacak gerilimi yukseltme konusunda her tereddut ettiğinde ağagıdaki cumleler sırayla soylenir
    1- lütfen devam edin
    2- deney devam etmenizi gerektiriyor.
    3- devam etmeniz deney için çok önemli
    4- devam etmekten başak çareniz yok, devam edeceksiniz.

    adam ilk yanliş cevap verdiğinde onundeki dugmeden 75 voltluk gerilimi uygular ve her yanliş cevapta gerilimi artirir. her tereddüt ettiğinde yukaridaki cumlelerden once ilki sonra digerleri soylenir.
    75 volt'ta adamdan "ahh" sesi çikar
    90 volt'ta ayni ses tekrarlanir.
    105 voltta ses yukselir
    120 voltta adam çok acıyor der.
    denek bu noktadan itibaren elektrik şoku vermek konusunda tereddut etmeye başlayabilir.
    135 voltta kuvvetli bir inilti sesi gelir
    150 voltta denek bağırmaya başlar, deneyin kesilmesini ister. kalp hastasi oldugunu soyler. devam etmek istemedigini soyler.
    165 volta geçilir, denek çiğilik atar
    180 voltta denek acıya dayanamadığını, devam edemeyeceğini bağırarak tekrar eder
    195 vollta denek durmaksizi bağirir beni çikarin, kalbim sıkışıyor diye bagirir.
    210 voltta cevap vermiyorum, bırakın beni diye şiddetle bağirir.
    225, 240 ve 255 volttlarda sesi gittikçe yükselir
    270 voltta aci içinde ağlamaya başlar.
    285 voltta çığlıklar atar
    300 voltta çığlık atıp durmaları için yalvarır.
    315 voltta sesinin son raddesinde yalvarir
    330 voltta durmaksizin yalvarip durmlarini kalbinin sıkıştığını soyler.

    olayin tum ciddiyetine karşin deneklerin yuzde altmişindan fazlasi, karşilarinda kalp hastasi bir insan oldugunu düşünmelerine rağmen 450 volta kadar elektrik şoku uygulamayı kabul ederler. emir ve komuta zincirine girilip kesin emirler alinca çok az kişi uygulamayı reddeder.

  • türkiye şartlarında da olsa epey bir geliriniz olması gerek.
    atıyorum ege’nin bir orman köyünde arsa satın alıp evi dikiniz elektriği de çektiniz köyde su şebekesi yok ise kendi kuyunuzu kendiniz kazmak zorundasınız arazi düzgün su kaynağı bol ise 13-15 bin tl ye sondaj suyuna sahip olabilirsiniz. evin tadilatından anlamıyorum çağırırım ustayı yapar derseniz aradığınız usta iki ay sonra gelir. market manav ulaşılabilir olmalı, eczan, hastane de öyle. ısınma problemine gelince ormandan odun toplar akşam yakarım diyorsanız nah toplarsınız. biri ihbar ederse ormandaki taşıtınıza kadar el koyar devlet bu konuda çok sıkı denetimler var ağaç kesmek kozalak toplamak falan yada odun toplamak hepsi sıkınıtılı işler. ya kömür yakarsınız yada odun satın alırsınız. tavuk beslemek güzel lakin tavuk kadar pis bir canlı yok aklınıza gelebilicek her pisliği yiyor uranyum çubuğu koyun önüne onu bile yer. gittiği yere pisletir gider leş bir canlı yani. kafesten dışarı çıkarmamak şartı ile olabilir. doğada beslenecek en temiz hayvan keçidir güzelinden bir süt keçisinden günde 1.5-2 litre süt alırsınız. yoğurt peynir yaparsınız mis gibi doğal. bir top çalı kesip önüne atın karnı doyar inek gibi aşırı yem tüketmez bakımı çok kolaydır. veterinere tohumlatıp kuzlatırsanız oğlakları olur seversiniz. erkek olursa oğlak süsmeyi öğretmeyin büyüyünce sizi en ufak bir hareketinizde duvara çiviler. bahçede sebze meyve yetirmek acayip zevkli bir eylem keçinin dışkısını gübre olarak kullanabilirsiniz. köyde hiçkimse ile iletişim kurmayın kimse ile samimi olmayın. daha çok huzurlu olursunuz. ormanda sabah yürüyüşü yada bisikletle tur atıp bol oksijen alıp kendinizi 5 yaş daha genç kılabilirsiniz.
    doğa, doğal yaşam hepsi güzel ama imkanlar dahilinde.

  • tahminime göre bahse konu aylık 27 bin 500 lira para ersin düzen'e sadece program moderatörlüğü için veriliyor.

    stadyum denilen program bir dış yapım! yani x bir şirkete de para ödeniyor.

    bu tip programlar neden dış yapıma verilir malumunuzdur.

    ulan sen trt'sin, yayın kuruluşusun, maaşlı çalışanların, işini bilen adamların var. koyarsın oraya bir spiker, 3 yorumcu, aylık maaşlarını verirsin olur biter.

    bir stüdyo programı neden dış yapım olur trt bunu açıklasın önce!

    edit: kısa bir araştırma ile söz konusu şirketin sahibinin de ersin düzen olduğu görülüyor;

    ers prodüksiyon reklamcılık ve organizasyon ltd.şti

  • yaşanmıştır!!!

    işveren: sinirli misindir?
    mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
    işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
    mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
    işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
    mösyö: yoktur efendim...
    işveren: parmak arası var mı sende?
    mösyö: efendim, anlayamadım?
    işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
    mösyö: yok efendim içmem.
    işveren: içki var mı? viski, rakı?
    mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
    işveren: sap mısın?
    mösyö: yalnızım efendim.
    işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
    mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
    işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
    mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
    işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
    mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.

    bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!

    işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
    mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
    işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
    mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
    işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
    mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
    işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
    mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)

  • beyin kıvrımları olmayanların, beden kıvrımları üzerinden fikir ve tespit kastırdığı yahut kastıracağı başlık.

    gün geçmiyor ki bir nefret suçu daha işlenmesin şu mecrada.