hesabın var mı? giriş yap

  • "bizim zamanımızda elimize erkek eli değmezdi" diyen babaanneler; siz 13 yaşında evleniyormuşsunuz zaten, 5 yaşında da elletmeyiverin bi zahmet.

  • adamın birisi bir gün, trabzon'a gitmiş, bir meyhanede oranın yerlisi bir adamla kafa demlemeye başlamışlar.

    bir ara, karadenizli'nin belinde, kabzası havalı, elde oyulmuş bıçağını görmesin mi???

    -bıçağına bayıldım, demiş adama, masaya bir 50 lik banknot basarak, aldım gitti!

    -pen piçaumi vermem!!! demiş karadenizli....

    -al, sana 100 o zaman!! diye vurmuş 100 lük banknotu masaya!!

    -vermem! demiş kararlı bir şekilde karadenizli!

    -oooo amma uzattın ha, demiş bizimki. bak bu son teklifim! al sana 300 tl. daha da param kalmadı!!!

    -haçan sen anlamiymisun, vermeyeceğum dedum piçağumi!!!

    adam takmış bi kere bıçağa!! çıkarmış bileğindeki rolex saati...

    -bak arkadaş, bu var ya bu, hayatında göremeyeceğin kadar para eder. bak son teklifim, veriyon mu bıçağı?

    -haçan arkadaşum, ne istersen iste, piçagumi isteme penden!!!

    -sen ne kaçırdığının farkında değilsin galiba!! bak, bu saat var ya, som altındır, kadranı sedef, düğmesi de yakut.

    -haydaa, sen penu anlamaysun kaliba!!! vermeyceum daaaa!!! .. hele bak....diyelum ki aldum saatinu, verdum piçagimuuu ... yarin celdum kahveye, ha burda bir kahve içeceum...kalkti pirisu dedu baa "-ananu s..eyum.!!ha pen ne diyeceum ona, "altiyi çeyrek geçiii ???"

  • bir şehit ailesinin yalandan baygınlık geçirdiğini düşünebilenler olduğunu bize göstermiş ailelerdir.

    kendimden örnek vermek istemiyorum, istemem hiç.
    yalnız allah evlat acısıyla terbiye etmesin be hacı.
    sen gel vazgeç bu yalandan bayılma teorinden. ayıp oluyor bak.
    hele bugün yapma şu trollüğü, ne olur?
    olmaz mı?

    zorunlu ekleme: böyle utanç verici bir başlığın ilk entrysi değildi elbette yazdığım. ama ilk entrynin bir şekilde silinmiş olması söylediklerimi geçersiz kılmıyor. öyle.

  • ne çekilmez başımız varmış.

    berat kadar taş dusuyor, tercüman kadar taş düşüyor. arada salladığı çay poseti düşüyor.

    allah'ım sen başımı tüm görünür ,
    görünmez belalardan koru.

  • altunizade capitol d&r'da, kitap rafları arasında, 15-18 yaş arası olduğunu düşündüğüm bir hanım kızımız tarafından dile getirilen hayret ve sevinç cümlesi. muhtemelen son 2 yıldır ilk defa kitap okumasına neden olacak bu kutlu olayı giyim kuşam ve prozodi açısından kendisinden ve birbirlerinden ayırt etmenin mümkün olmadığı arkadaşları ile paylaşırken kulak misafiri olduğum kutlu haber.

    aslında bir nevi yardım çığlığı olarak da algılamak mümkün. şu birkaç kelimelik kısacık cümleden bile son 20 yıldır yaşadığımız yadsınamaz mallıklar ile ilgili fikir edinmek mümkün değil mi a dostlar?

    halid ziya uşaklıgil'i tanımıyor veya bu sıradan dizinin bir uyarlama olduğunu bilmiyor olması değil bence mesele. kanımca, çok daha ciddi bir mesele var bu cümlede!

    kitap kavramı, "çıkan", zamanı gelince yeşeren veya düzenli servis edilen bir obje olarak algılanmaya ne zamandan beri başladı?

    turfanda hıyar mı lan bu?

    tamam gazetelerdeki boy boy ilanlardan, marketlerdeki cikletlerin kenarına koyularak satılanına; her televizyonu açtığımızda son yazdığı kitabını kameralara tutarak röportaj veren yazarlardan, dergilerin yanında eşantiyon verilenine, "kitap" ön planda sanki endüstriyel bir ürünmüş gibi algılanmaya başlanmış olabilir. ama bu kadar da mı koptuk gerçeklikten artık?

    bir kitap, bir beste, bir heykel veya resim ne zamandan beri ısmarlama mobilya, kesilmiş çelik veya banttan üretilen buzdolabı muamelesi görmeye başladı arkadaş!

    hani bu ülkenin çocukları manevi değerlere bağlı ve muhafazakar kişiler olacaklardı. hani şanlı tarihimiz ve asil milletimizle gurur duyacaktık. gavur ve gomonist propagandalarından koruyacaktık yavrularımızı. bu yüzden asmadık mı lan sağdan soldan 50 kişiyi. bu yüzen işkence görmedi mi binlerce genç aydın.

    ne oldu gladio'nun pezemenkleri? daha bıkmadınız mı yalan söylemekten? "yanılmışız, her şeyi istediğimiz gibi uyguladık ama sonuç bklediğimiz gibi olmadı. özür dileriz" de demediğinize göre, o söylemlerinizin de hiçbiri sikinizde değilmiş demek ki!

    manevi değeriniz ana akım` :mainstreammedya, milli değerinizwall street` borsası olunca, yine de şükredin bizim gençliğe hıyar ağaları. delikanlılar birbirini dürtüp "kalem ve klavye icat olmuş olum biz de yazabilecekmişiz" diye geyik de çevirebilirlerdi. size kalsa bu ülkeye bilgisayar ekipmanı olarak sadece mouse sokardınız ya...

  • popüler bir efsaneyi ortadan kaldırmaya çalışayım. okumuş olabileceğinizin aksine, kara delikler emme konusunda berbattır.

    kütlesi üç güneş kütlesi olan küçük bir kara delik ile aynı kütleye sahip sıradan bir yıldızı karşılaştıralım şimdi soruyorum; bu ikisinden hangisi maddeyi daha verimli bir şekilde yakalayacak?
    “tabii ki kara delik” dediyseniz üzgünüm.

    nedenini açıklayayım.
    güneşimizin üç katı büyüklüğündeki bu sıradan yıldız, diyelim ki 2-3 milyon kilometre veya 1,5-2 milyon mil çapa sahip olacak ki bu gerçekten çok büyük.
    bu yıldıza yaklaşan, başıboş kuyruklu yıldızlar, asteroitler, toz parçacıkları, hatta başka bir gezegenle tedirgin edici bir karşılaşmayla yörüngelerinden çıkan gezegenler veya aylar hepsi sonunda yıldızın yüzeyiyle çarpışıp içine düşebilir. bunun olması için yıldızın merkezine yaklaşık 1,5 milyon kilometreden fazla yaklaşmaları gerekmez. başka bir deyişle, yıldızı bir hedef gözü olarak düşünürseniz, çok çok çok büyük bir hedef gözüdür ve hassas nişan almasanız bile vurulması kolaydır.

    ama kara deliğe bakın; bu üç güneş kütleli kara deliğin olay ufku yarıçapı 10 kilometreden azdır.
    kara deliğin yanından daha büyük bir mesafeden geçen hiçbir şey kara deliğin içine düşmeyecektir. elbette, bir gezegen yeterince yaklaşırsa, gelgit kuvvetleri tarafından parçalara ayrılacak ve gezegendeki maddenin en azından bir kısmı kara deliğe düşecek, ancak bunun için bile gezegenin oldukça yaklaşması gerekiyor.
    elbette kara delik büyüdükçe olay ufkunun yarıçapı da artar. böylece vurmak daha kolay olur. ancak aynı zamanda,olay ufkunun yakınında gelgit kuvvetleri azalır. bu da olay ufkundan geçen nesnelerin parçalanmama şansının çok daha yüksek olduğu anlamına gelir.

    şimdi samanyolu'nun orta bölgesinde gizlenen kara deliğe bakın.
    yaklaşık 4 milyon güneş ağırlığındadır. bu da yaklaşık 12 milyon kilometrelik bir olay ufku anlamına geliyor. güneşimizle karşılaştırıldığında bu büyük (neredeyse 20 kat daha büyük) ama büyük şemada son derece küçük bir hedef.
    samanyolu'ndaki çoğu yıldız, bu kara deliğe birkaç bin ışık yılından daha yakın olma tehlikesiyle karşı karşıya değildir. yani birkaç on katrilyon (birkaç 10.000.000.000.000.000) kilometre.

    süper kütleli kara delikler mutlaka olacaktır birçok gökada merkezi bölgelerinde bulunan değil tüm galaksileri yemek. üzgünüm galaktik dinamikler böyle çalışmıyor.