hesabın var mı? giriş yap

  • adam yardır yardır gelen sorulardan sonra demiş ki: ''uçakta türk var mı bilgimiz yok. arkadaşlarımız araştırıyor. olumlu ya da olumsuz bir şey şu anda söyleyemiyorum. umarım yoktur"

    lan gerçekten mal mısınız amk ? adama türk yolcularla ilgili sorulmuş. o da temennisini bildirmiş. umarım hepsi türk yolculardır mı deseydi yani ?

    hayır akp ' den zerre hazzetmem ama haberi daha doğru düzgün okumadan adamın lafını cımbızla çekip linç etmeyin.

    siz olsaydınız ne açıklama yapardınız hakikaten merak ediyorum. nerenizle okuyorsunuz haberleri gerçekten bilmiyorum.

    edit: şunu eklemeyi unutmuşum eksik kalmasın. adamlar öncelikle merak içerisinde olabilecek türk yolcu yakınlarını düşünerek yapmıştır muhtemelen bu açıklamayı.

    sizin bir yakınınızın o uçakta olma ihtimalini düşünün ! hele de fransa cumhurbaşkanı tarafından türk yolcuların olabileceği yönünde bir beyanat verilmiş. tedirginlik yaşayan binlerce insan var türkiye'de belki de. ve adamdan alelacele birşeyler söylenmesi istenmiş muhtemelen. şu şartları göz önünde tutunca bunun yerine ne söylenmeliydi anlayamıyorum.

    nefes almadan yapılan muhalefet anlayışına yuh diyorum.

    ya benim yazım debe'ye girmesin. öyle bir derdim yok. ama bu başlığın ilk entry'si debeye girecekse daha da yazmayayım ben bu sözlükte

  • bunu squid game dizisinin 2. sezonu sanarak izleyen, izlerken bile yarışma programı olduğunu anlamayan, yetmeyip bir de buraya girip 2. sezon olmamış, oyunculuklar berbat diye yazan arkadaşlar... ah o arkadaşlar, vah o arkadaşlar... sen telefonunun tuş kilidini nasıl açtın da, ekşi sözlüğe nasıl girdin de, yetmedi tuşlara bastın da entry gönderin. :)

  • kayıp yazar olduğum günlerde, tuvalette oturmuş çamaşır makinesinin üzerindeki orkid paketinin üzerindeki yazıları okurken aklıma geldi.

    prehistorik dönem kadınlarının regl çilesi, insanları hayatlarından soğutan çok beter bir şey olmalı. isa'nın çilesinden eski, kanlı, sancılı ve zorlu bir süreç... bu çile, doğal seleksiyonun insan ırkını mükemmelleştirmesi için de bir adımdır bence.

    düşünsene, mağaralarda yaşıyorsun... hijyenik ped diye bir olay yok. onu geçtim hijyenik hiçbişey yok zaten. mikrop kapmaya müsaitsin. kan kokuyorsun, vahşi hayvanları bulunduğun bölgeye çekiyorsun...

    hadi hepsini geçtim... majezik yok lan!!! majezik olmadan olur mu? olmaz! çikolata yok, sıcak su torbası yok...

    iyi ki bu dönemde doğmuşum.

  • senden ayrılmadan önce o kişiyle tanıştığını, bir kaç özelliğini senden daha çok beğendiğini,o kişiyle evlenme olasılığını çok yüksek gördükten sonra seni terkettigini ispatlayamam ama yemin edebilirim.

  • saltanat meselesi gibi, cumhuriyet'in ilanını da atatürk bizzat ileri görüşlülüğü ve doğru zamanı bekleme stratejisiyle halletmiştir. bu da eylül sonundan itibaren mecliste başlayan büyük bir buhran devresinin sonrasında olmuştur.

    1923 ekim'inde başvekil fethi okyar'a karşı cephe alanlar çoğalır. zaten ismet paşa'nın dışişleri bakanlığına da ısınılamamıştır. lozan görüşmelerinde rauf orbay-ismet inönü çekişmesinin ardından inzivaya çekilen rauf'un tarafını tutanlar vardı. fethi bey'in başvekillik ve içişleri bakanlığından istifasının ardından da başvekilliğe rauf'u önerdiler, muhaliflerden sabit bey de içişleri bakanlığına teklif edildi. tarih 25 ekim...

    kaos arttıktan sonra atatürk, kabinenin, ordunun başındaki fevzi paşa haricinde, tamamen istifasını ister ve meclis içindeki muhaliflerin tonlarca liste oluşturup dağılmaları ortamını hazırlar. artık kaos tamdır, başvekil olarak rauf orbay gibi, ali fuat cebesoy'un da olduğu bazı listeler ortada dolanmaktadır (bu sırada olayları istanbul'dan takip ediyorlar). özellikle atatürk, nutukta bu ortamı bilerek hazırladığını, bu kişilerin bir hükümet teşkil edemeyeceğini, etseler bile memleketi idareye iktidar gösteremeyeceklerinden emin olduğunu söyler.

    o günler için bir alıntı, (falih rıfkı atay, çankaya, sf. 436):
    ---
    ...ankara'da ve istanbul'da düşünebilen, görebilen ve duyabilen herkes biliyordu ki, hiçbir yerde benzeri olmayan orejim öyle gidemez. bir şey olacağı, bir şey hazırlandığı belli idi. devlet şeklinin cumhuriyet ve mustafa kemal'in cumhurreyisi olmasını istemeyenler, halk efkarını kendileri ile beraber sürükleyeceklerine inanmakta idiler ve bu inanışlarında haklı idiler. eski türkiye'de "cumhuriyet" sözü "şapka" sözü kadar kötü ve korkulu idi. yobaz lügatindeki manası ile "gavurluk" mahiyetinde idi...

    1923 yılının o haftalarında büyük millet meclisi'nde cumhuriyetçilik akımı var mıydı? hayır! mustafa kemal ne yapsa ona itirazsız razı olacaklar dahi, içlerinden "- keşke bunu yapmasa" diyorlardı. mustafa kemal o mecliste fikir tartışmaları ile tabii bir "ekseriyet" elde edemezdi. ince politika taktikleri ile bir teslimiyet havası yaratmalı idi"
    ---

    o teslimiyet havası da buhran sayesinde yaratıldı.
    buradan sonrasını şevket süreyya aydemir anlatsın (tek adam, cilt 3, sf 146) :
    ---
    kabinenin 27 ekim'de istifası açıklandı. çeşitli kabine listeleri ve bu arada ali fuat paşa başkanlığında, hariciye vekaletine ismet paşa yerine yusuf kemal beyi koyan bir kabine tertibi işi de yürümedi. halk fırkası grubu kaynıyordu (27 ekim öğleden sonra). kulis faaliyetleri 28 ekim'de de geç vakte kadar devam etti. grupta birçok mebuslar, gazi'nin çağrılmasını, durumu onun incelemesini ve onun tavsiyelerde bulunmasını istiyordu. zaten artık gazi'nin, grup karışıklığına kendisinin bir yön vermesinden başka da çare görünmüyordu. çünkü grupta "muhteris hizipler" olsa bile, hakim hizipler yoktu. gerçi gazi, grupta bazı beyanlarda bulundu. fakat işi grup çalışmalarına bıraktı. o, işin ve an'ın, daha da olgunlaşmasını bekliyordu. hazırlığını tamamlayarak, çankaya'ya döndü. bazı arkadaşlarını da akşam için çankaya'ya davet etti...

    o gece çankaya'da ismet paşa ile milli müdafaa vekili kazım, eski kolordu kumandanlarından sinop mebusu kemalettin sami ve milli mücadelede kocaeli grubu kumandanı halit paşalar bulunuyordu. gazi, rize mebusu ekrem ve afyon mebusu ruşen eşref beyleri de yemeğe alıkoydu. işte bu yemektedir ki arkadaşlarına:
    "- yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz," dedi.

    hemen bazı tertipler alındı. bu arada ertesi günkü grup toplantısında kemalettin sami paşa'nın bir takrir vererek, gazi'nin gruba davet edilmesi ve duruma bir çare bulmasını istemesi de vardır. misafirler çabuk gittiler. gazi yalnız ismet paşa'yı alıkoydu ve hemen bir masa başına geçildi. 20 ocak 1921 tarihli teşkilatı esasiye kanununun bazı maddelerini tadil eden bir tasarı hazırlandı.
    ---

    29 ekim günü grup kabine üzerinde çözüme yine ulaşamaz. kemalettin sami bey atatürk'ü meclise davet ettirir. gazi, görüşlerini belirtmeden evvel bir saat müsade ister, öğleden sonra cumhuriyet teklifi verilir. görüşmelerde doğrudan kimse cephe almaz cumhuriyete, hatta çıkıntılık yapan genç muhalifler de bu tasarının yanındadır (sonuç olarak cumhuriyetin geleceğinde kendilerine görev düşeceğinden, bir kenara itilme korkuları bir şekilde tatmin edilmiş olur).

    yunus nadi (cumhuriyet gazetesi'nin kurucusudur. mazhar müfit kansu, erzurum'dan ölümüne kadar atatürk'le beraber, cilt 1, sf. 596):
    "- birinci türkiye büyük millet meclisi, teşkilatı esasiye ile şarkta yeni ve mühim bir devlet kurmuştur. birinci türkiye büyük millet meclisi'nin hangi ahval ve şerait içinde içtima ettiği malumdur. harbi umumi hitamından sonra, mondros mütarekesiyle devlet bir mütareke safhasına geçmiş fakat devletlerin bizimle imza edenler, daha mütarekenin imzası kurumadan bütün ahitlerini payimal ederek bizi parçalamağa teşebbüs ettiler. memleket taraf taraf işgallere uğradı, istanbul'un işgaliyle de suikastin hitam bulduğu kanaatinde idiler.

    türk devleti bu suikastlara karşı ankara'da bu meclisi aliyi kurdu. ve, türk milleti olarak, "ben varım" die dünyaya ilan etti. teşkilatı esasiye de türk milletinin hareketinin bir vesikasıdır. ve bugünkü zaferi temin eden heyet de tbmm'ne vücut veren türk milletidir.

    tbmm, tarihinde eşi nadir görülür bir harika ibda etmiştir. kendisinin masdarı olan milletinin azmiyle... teşkilatı esasiyeye merbutuz. fakat ikinci meclis, şimdiki tadilatı ile o esasatı teyit ve takviye edecektir.

    teşkilatı esasiye kanunu'nun aslının şerefi birinci meclise ait ise, ikinci meclis de takviye ile şeref bulacaktır. tadilatın birincisi, tbmm hükümetinin beynelmilel ünvanını tesbittir. meclis, hakimiyeti bila kaydü şart millete veren bir şekil hükümet kabul etmiştir ve onun için yaşamaktadır. bu şekli hükümetin adı, cumhuriyet'tir."

    ardından bir hoca da dine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğu iddiasıyla biten konuşmanın ardından meclis "yaşasın cumhuriyet" nidalarıyla dalgalanır. osmanlı döneminde de nazırlık yapan abdurrahman şeref bey, konuşmasıyla işi özetler:
    "- hakimiyeti milliye, kayıtsız şartsız milletindir... kime sorsanız sonuç, bu, cumhuriyet demektir. doğan çocuğun adıdır. ama, bu ad bazılarına hoşgelmezmiş... varsın gelmesin."

    cumhuriyet tasarısı, oy birliğiyle kabul edilir.
    kabine üyelerinin tek tek seçilme meselesi de cumhuriyet tasarısıyla ortadan kalkıyor, cumhurbaşkanı'nın tayin ettiği başvekil, kendi bakanlar kurulunu oluşturup meclisin onayına sunacaktı artık.
    sorun gerçekten falih rıfkı'nın dediği gibi, ince politika teknikleriyle bir teslimiyete dönüştürülerek, oy birliğiyle halloldu.

  • özellikle türklere has olduğunu düşündüğüm selam verme şekli. mana ve anlam veremesemde devamlı maruz kaldığım..

  • uzun yıllar sektörde uyduruk komedilere espri yazan biri olarak ciddiye alınmayan malcolm, hayatının işini yapmış, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan, kişisel yönü ağır basan bir film yönetmiştir. her şeyin yolunda gittiği gala gecesi sonrası sevgilisi marie ile, yapım şirketinin tahsis ettiği görkemli eve gelmişlerdir. izleyicilerin harika tepkileri ve aldığı övgü dolu sözler nedeniyle sarhoş olan malcolm oturamayacak kadar coşkuludur. yerinde duramamakta, dans etmekte, alt ettiğini düşündüğü "beyaz" eleştirmenleri eleştirmekte, kendisinin sadece siyahi yönetmenlerin varisi olarak göstermelerine kızmaktadır. fakat ortamda bir tuhaflık vardır, venüs heykeli gibi dikilerek sigara içen sevgilisi marie, malcolm'ün coşkusuna ortak olmadığı gibi bir sorun olduğunu hissettirecek tavırlar içindedir...

    iki kişilik, siyah beyaz, tek mekanlı film tasvir ettiğim atmosferde açılır ve bir müddet sonra marie'nin, malcolm'ün yaptığı konuşmada kendisine teşekkür etmemesini gündem ederek eteğindeki taşları dökmeye başlaması, egosu zirvede olan malcolm'ün buna karşılık tüm geçmişi masaya yatırarak marie'nin canını acıtan argümanlar üretmesi ve dolayısıyla birikmiş tüm sorunların ortama boca edilmesiyle mutlu başlayan gece her ikisi için de zehir olacak ve ilişki tüm boyutlarıyla masaya yatırılacaktır.

    film tamamen iki kişinin tartışması üzerine kurulu olmasına rağmen hiç sıkmadan izletmeyi başarıyor. john david washington ve zendaya'nın etkili oyunculuklarının ve aralarındaki etkileşimin güçlü olmasının yanı sıra, bıçak gibi keskin ve acıtıcı cümlelerle dolu uzun monologlar ve kendinden geçercesine yapılan her monolog sonrası diğerinin patlaması ilgiyle izlemeyi mümkün kılıyor.
    öfkenin, hayal kırıklığının, aşağılamanın, kırgınlığın sürekli yer değiştirdiği, her konuşana hak verdiğimiz, karşıdakinin savunmasında gedik açabilecek tüm etkili silahların kullanıldığı müthiş bir söz düellosuna şahit oluyoruz.

    **spoiler**
    ikili arasındaki ilişki moda tabirle toksik bir ilişki olmadığı gibi yaptıkları tartışma da ilişkiyi bitirme amaçlı bir kavga değil. toksik değil çünkü her ikisi için de iyi gelmiş bir ilişki söz konusu. kız malcolm saysesinde bağımlılıktan kurtulmuş ve çıldırının eşiğinden dönmüş, malcolm de marie'nin hayatından esinlenerek, onun büyük desteğini ve emeğini arkasına alarak hayatının filmini yapmış. dolayısıyla birbirini besleyen bir ilişki var ortamda ve yaptıkları hesaplaşma da, finalinde herkesin kendi yoluna gideceği bir iç dökme, tüm ifrazatı ortaya saçıp rahatlama amacı taşımıyor. aksine, birbirini daha iyi anlamaya yarayacak, devrilen çamların ve önemsiz sanılarak yapılan vahim hataların farkına varılmasını sağlayacak bir tartışma olduğu söylenebilir. zira birbirlerini gerçekten seven iki kişi hesaplaşıyor. hatalarını fark ettikçe veya beklemedikleri darbeler gelince samimi göz yaşları akıtıyor ikisi de. kaybetmenin eşiğine geldiklerini fark ettiklerinde sakinleşmeye, normalleşmeye çalışıp cilveleşmeye başlıyorlar, ardından bir vefasızlık veya ihmalkarlık hatırlanınca közleri tekrar harlanıyor.
    böylesi tartışmalar pozitif etki yaparak ilişkiyi güçlendiren bir misyon görebilir hatta her iki tarafı da besleyecek nitelikli bir ortaklığa dönüştürebilir. o yüzden yapılan yorumlardaki birbirini kemiren toksik ilişki tanımlamasına katılamayacağım.

    tartışmanın ana mihverini marie'nin söylediği şu cümlenin oluşturduğu söylenebilir:
    "bir insanın seni sevdiğini, hep yanında olduğunu anlayınca bir daha onu hiç düşünmüyorsun. ancak birini kaybetmek üzereysen ona dikkat ediyorsun."
    malcolm'ün galada yaptığı konuşmada setteki çaycıyı bile saydığı halde kendisine teşekkür etmemesini de, büyük oranda kendi hayatından esinlenen hikayeyi en iyi kendisinin oynayabileceğini göremeyerek rolü kendisine vermemesini de bu cümle üzerine inşa ediyor marie.
    finalde de zaten her ne kadar üste çıkmaya çabalasa da malcolm, suratına tutulan aynadaki bu görüntüsünü kabul ediyor ve son sahne malcolm'ün, çantadaki keklik olarak gördüğünü fark ettiği marie'nin kıymetini bilmeye yönelik kararlılığa kavuşmasıyla bağlanıyor.