hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • saldım çayıra mevlam kayıra tipi bağışıklık yani, ne yapalım doğal bağışıklık gelişsin diye covid olup ölelim mi? ölen 60 bine yakın kişiyi ne yapıcaz bu arada? ya sabır...

    edition: "saldım bayıra" idi "çayıra" olacakmış düzelttim. "caysizhayatbos" a teşekkür ederim.

    edit 2: ilk entryinin sahibi saygıdeğer (!) yazar, süper bir bilim aşığı olduğunu edit ile hakaret ederek kanıtlamış, kendisini nezaketi nedeniyle tebrik ediyorum.

  • fentanil, uyuşturucu krizinin 'üçüncü dalgası' olarak adlandırılıyor. ilk dalga, doktorların oxycontin gibi ağrı kesicileri çok fazla yazmasıydı. ikinci dalga, bağımlı hastaların eroine dönmesiyle ortaya çıktı ve üçüncü dalga ise fentanil. fentanil yüzünden aşırı doz ölümlerinin sayısı çok büyük oranda arttı.
    fentanil, eroinden 50 kat güçlü. bu kadar fentanil, abraham lincoln'ün kafasını iyi yapabilir mi bilmiyorum ama bir fili öldürebilir. son 5 yılda fentanil ve benzerleri yaklaşık 95 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. bu, bütün afyonlu uyuşturucu ölümlerinin yaklaşık üçte ikisi. ve bu maddeyi o kadar farklı kişiler kullanıyor ki, genç, yaşlı, zengin, yoksul, ünlü... prince, tom petty ve mac miller örnekleri gibi, hayatlarını kaybettiklerinde hepsinin vücudunda fentanil vardı.
    bizler, kullananlar ya da kullanmayanlar, hemen herkes çoğu zaman uyuşturucuları aynı kefeye koyuyoruz ancak aynı değiller. fentanil, oxy veya eroinden tamamen farklı çünkü; fentanili yenmenin bir yolunu bulana kadar bu krizi atlatabilmemiz mümkün değil. peki neden hala yenilmedi bu fentanil?

    bilmemiz gereken ilk şey şu, fentanilin iki yönü var: ilaç firmalarını da kapsayan yasal yanı ve birçok farklı adı olan yasa dışı yanı. piyasa, yasa dışı olarak satılan fentaniller tek başına satılamıyor, sıklıkla eroine karıştırılıyor ve haliyle bunun da yıkıcı sonucu olabiliyor (gerçi fentalin tek başına bile bi' yıkım makinası). fentanilin en trajik yanlarından biri de şu; onu kullandığını dâhi bilmeyen çok sayıda insanı öldürüyor. bunun nedeni de şu, bir çok satıcının eroine fentanilin karıştırmış olması (unutmayalım, bir tutamı, bir fili öldürebilir, hayvan oğlu hayvanlar kafaların göre karışım yapıyorlar). peki sizce, satıcılar kendi müşterilerini öldürme riskini neden göze alıyor? çünkü onlar zarar görmüyor. fentanilli eroin, inanılmaz kârlı, normal eroinden 20 kat daha kârlı. yapılışı şöyle; (tarih veriyorum hazırol) saf eroinle başlıyorsunuz sonra da onu elinizde ne varsa onunla seyreltiyorsunuz sonra bu seyreltilmiş eroine fentanil serpiştirince, bununla milyonlarda liralık mal üretebiliyorsunuz. ancak tuhaf olan şu; fentanilin çoğu, aslında sanıldığı gibi meksika'dan gelmiyor (aaa oysa her yerde öyle söylenir). dünya'da ve özellikle amerika'da her şey gibi fentanilin de çoğu çin malı. çin'in yasa dışı fentanile karşı düzenlemeleri olsa da, hükûmet nadiren bunları hayata geçiriyor. bu kadar fazla fentanilin olmasının nedeni de bu, hayata geçirilmiyor olması ve temin etmenin de inanılmaz kolay olması. dünya, yasa dışı çin malı fentanili karanlık ağdan alıyor ve daha sonra kargo sistemiyle kendilerine yollatıyor.

    insanlar, tarih boyunca vücutlarına uyuşturucu sokmaya çalışıyor çünkü seviyorlar bunu, neden yapmasınlar ki? haşhaşlara bakalım örneğin, içinde ağrı dindirip kafa yapan ilaçlardan olan güzel bir çiçek. insanlar onu vücuduna sokmanın da her türlü yolunu buldu, haşhaş çayı oldu, afyonu sigara yapıp içtiler, morfin yaptılar, eroin yaptılar... ancak 20. yüzyılın ortasında, büyük bir olay oldu. neydi o? bilim insanları, sentetik afyon yapmanın yolunu buldu yani çiçeklere ihtiyaç olmadan ve bu her şeyi değiştirdi. sadece kullanıcılar için değil, onu satarak kâr edecek olan firmalar için de ve bu durum bizi fentanilin yasal yönüne doğru çekiyor. fentanilin, karaborsa satılmadan önce iki önemli kullanım alanı vardı: ameliyat olanlara verilirdi ve belirli bir grup insana reçete edilirdi. örneğin, diğer ağrı kesici ilaçların işe yaramadığı son evre kanser hastalarına. bu ilaçlar, gerçekten sadece son evre kanser hastalarına verilseydi kabul edilebilirdi ancak onun yerine baş ağrısı olan bir hastaya bile bu ilaç verilmeye başlandı. asıl soru şu; bu kadar insan, yazılmaması gereken böyle aşırı güçlü bir ilacı nasıl alabildi? biliyor musunuz, bu uyuşturucunun tarihiyle ilgili bir şey aslında. fentanil, 1960'da paul janssen adında bir bilim insanınca sentezlendi ilk olarak. bu, o dönem için piyasada bulunan en güçlü afyondu. daha sonra 1981'da janssen'in fentanil patentinin süresi oldu ve bu uyuşturucu, herkese açık bir ürün haline geldi ve buna bağlı olarak diğer ilaç şirketleri de kolları sıvadı. fentanil plasterleri, spreyleri ve lolipopları ürettiler. bu dönemde, çok enteresan bazı eğitici videolar da ortaya çıktı. oxy'nin aksine, fda, fentanilin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu ve bu yüzden düzenlemeyi denediler. 2011'de, fda, tırf-rems denen bir program yaptı. doktorların fentanili sadece küçük bir grup kanser hastasına yazması için sıkı kurallar belirlediler. ancak burada da bir sorun oluştu; fda, tırf-rems programını işletmek yerine bana göre çok salakça bir şey yaptı, ilaç şirketlerinden temin etmeye karar verdi. ilaç şirketleri de bu iş için, dünyanın en büyük ilaç dağıtıcılarından birini, mckesson adında bir şirketi atadı. yani; tırf-rems programının amacı, bu ilaçların sadece kullanması gereken kişilere verilmesini sağlamak ancak mckesson, insanların bu ilaca erişmesini sağlamayı engellemekle hiç ilgilenmedi çünkü ilaç onlar piyasaya sürüyordu. çıkar çatışmasının bir örneği :)
    bunların yanında, fda'nın doktorların geçmesini şart koştuğu sınavın soruları çok kolaydı. bu programda, bu ilacı yazmak isteyen doktorlar, 11 soruluk bir testi tamamlamak zorunda ancak sınava, dokuz sayfalık bilgilendirme broşürü ile girebilir, cevaplara oradan bakabilirsiniz. gerçekten, bu kadar önemli bir şeyi, bu kadar kolay alabilmek nasıl mümkün? amerika'nın fentanil yazmasını düzenleme girişimi fena halde başarısız oldu ancak şunu da unutmamamız gerekiyor, suçun büyük kısmı da fentanil üreticilerinde çünkü yıllardır fentanili agresif bir şekilde üretiyorlar. purdue'nun oxycontin stratejisinden doğrudan aldığı bir takti bu. purdue, herkesi oxy'nin bağımlılık yapmadığına inandırdı ki bu tamamen aptallık. fentanil reçetesi suistimaliyle suçlanacak birçok şirket var dünyada ancak ben burada birkaç kilit şirkete odaklanmak istiyorum.
    ilki, internette fentanil için araştırma yaptığınızda karşınıza çıkan ilk şirket; johnson & johnson. j&j, duragesic adında bir fentanil plasteri yaptı. oklahoma savcıları da şirketin ilacı olduğundan daha zararsız bir ilaç olarak pazarladığı için soruşturma başlattı (biz de olsa ooooo). sadece, oklahoma eyaletinde 6100 kişinin afyondan ölmesine doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunmuştu çünkü bu zararsız ilaç algısı.
    ikincisi cephalon, bu da çok fena. fentanili türlü şekillerde satıyorlar, hap ve lolipop gibi vs ancak haplara yoğunlaşmış durumdalar. cephalon'un agresif satış tekniklerinden dolayı, doktorlar kanser hastası olmayan pek çok kişiye yazdı bu ilacı. 2006'da, reçeteyle yazılan fentanillerinin sadece yüzde birlik bir dilimi onkologlarca yazıldı, evet evet sadece yüzde bir, %1. cephalon, bunun yanlış olduğunu biliyordu ve bu yüzden 443.9 milyon dolarlık federal bir davayı kabul ettiler, ihtiyacı olmayan insanlara fentanil verilmesi suçunu kabul etmek zorunda kaldılar.
    üçüncüsü insys, üstelik bunlar cephalon gibi suçlarını da kabul etmiyorlar. doktorlara, kendilerinin üretimi olan fentanil spreylerini satmak için doktorlara kucak dansı teklif ettiler (evet evet kucak dansı). tüm bu rüşvet skandalı, eski ceo'su john kapoor yönetiminde gerçekleşti. hüküm giymiş bir suçlu olmasından önce, john kapoor servetine servet kattı. bu yer cücesi, rüşvet ve yozlaşmayla bağımlılık yapıcı ilaçları satarak milyarder oldu, forbes listesine girdi. insys, rüşvet planlarıyla ilgili 225 milyon dolarlık federal bir soruşturmayı kabul etti ve bu da insys'i iflas eden ilk afyon şirketi haline getirdi (şükürler olsun). insys kendi bokunda boğuldu, hak yerini buldu derken şu anda olana da bakmak gerekiyor, bunlar artık fentanil satamıyor ancak fentanilin panzehiri naloksonu satabiliyorlar. cephalon ne yapıyor sizce? artık teva tıbbi ilaç şirketine bağlı ve bundan yaklaşık 2 sene önce, teva, nalokson spreyi için fda onayı aldı, bunlar bir veba salgını yaratıyorlar sonra da panzehirini satıyorlar. teorisyenlere göre, çin'in covid'i yaydıktan sonra aşısını bulması gibi mesela...

    bu şirketler, fentanil krizini çift taraflı körükledi: yasal ve yasa dışı yollarla. ihtiyacı olmayan hastalara yasal fentanil pazarladıklarında pek çok insan haliyle bağımlısı oldu ve bu da doğal olarak yasa dışı fentanil ihtiyacını arttırdı.
    uzun lafın kısası, bu konuda şunu düşünebiliriz; güçlü, yeni bir afyon yaratılır, üreten şirketler hiç sakınmadan piyasaya sürer, insanlar bağımlısı haline gelir ve bir kez ortaya çıktı mı, geri dönüşü olmaz çünkü ok yaydan çıkmıştır bir kere.

  • beşiktaşlı değilim ama taraftarından mütevellit her zaman sempatim olmuştur.
    büyüklüğünü sorgulamaya gelince, bir tarafına sokmayacaksan büyük veya küçük olmasından sana ne kardeşim?

  • yıllar önce ıslak hamburgerin mucidi (veya ilk yapanlardan biri bu entry'de kim olduğunun önemi yok), şimdilerde göztepe kristal büfenin sahibi ile sipariş öncesi muhabbet ediyorduk. o anlattıydı.

    bu ıslak hamburger yanlışlıkla bulunan bir şey. mcdonalds'ın veya amerikan fastfood'unun daha memlekete girmediği zamanlar. taksim- bağdat caddesi gibi batılı bulvarlarda gezip dolaşan kesim arasında kristal ve birkaç büfe baya revaçta. o kadar ki artık yoğun zamanda burger yetiştiremiyorlar. ben de 90'lar başında bu şekilde şekilde tanıdım.

    büfe sahipleri gelen talebi karşılamak için akıllarına sirkülasyonun yoğun olduğu saatlerden önce burgerleri istiflemek geliyor. böylece müşteriyi de bekletmemiş olacaklar. ısıyı muhafaza edecek bir kutu alıp yaptıkları burgerleri biriktirmeye başlıyorlar. bilen bilir kristal kendi sosunu kendisi yapar, eski müşterileri de onu ketçap olarak kullanırdı.

    kutunun içine konan burger etinin sıcaklığıyla oluşan buhar ekmeğin yumuşamasına ve sosu daha iyi çekmesine neden oluyor. şaşırtıcı şekilde bu ıslanmış burgeri müşteri daha çok sevmeye başlıyor. artık sakin zamanda da ıslak burger talep ediyorlar ama o zaman bekledikleri gibi ıslak/soslu olmuyor. hal böyle olunca gerek olmamasına rağmen burgerleri kutunun içinde bekleterek ekmeği nemlendirmeye başlıyorlar. sipariş geldikçe değil kutuda burger azaldıkça yerine koyuyorlar.

    özetle bugün ıslak burger diye sipariş edilen şey aslında sosun buharı hesap edilememiş bir lezzet kazası.

    kişisel görüşüm daha sonraki yıllarda burger ekmekleri biraz yapay yollarla soslandırıldığı için o lezzet kayboldu. artık ıslak burger kutularının ısıtma özellikleri var dibinde dökülen sosu buharlaştırarak hazırlıyorlar. yine de super burger öncesi açılışı ıslakla yaparım kristalde. benimki ağız alışkanlığı yoksa eskisi gibi içime çekmiyorum ıslağı.

  • tarihte hiç bir komutanın ve hükümdarın alamadığı kadar büyük toprak parçaları ele geçirmiş bir demircinin oğlu olarak dünyaya gelmiş cengiz han'ın en büyük mareşali ve imparatorluğun stratejisti olan tuva türküdür. cengiz hanla nasıl tanıştığı ile ilgili çeşitli rivayetlerden biri bir savaş esnasında cengiz'in atını tek okla vurarak cengiz'i atından düşürmesi sonucu olduğudur ancak aşikar olan geçmişte müslüman olan türklerin göktanrıcı türkleri maveraün nehir ve bugünkü kazakistandan sürmesine karşı gelişmiş olan bir öfke ile göktanrıcı türklerin cengiz ordusuna gönüllü olarak katılmasıdır. öyle ki cengiz'in harzemşahlar karşısına çıkardığı ordu 40-50 binlik bir ordu iken hazar denizine ulaştığında bu ordunun toplamı 200 bine ulaşmıştır.
    sübedey bagatur'un batı tarihçileri tarafından bilinen en büyük başarısı yüzlerce km uzaklıktaki orduları eşgüdümlü olarak hareket ettirerek ard arda avrupanın en güçlü ordularından olan macar ve polonya ordularını kısa sürede yok etmesidir. sübedey'in taktikleri yıldırım savaşının ilk ve en iyi örnekleri olarak kabul edilir ve bugün bir çok ülkede askeri harekat stratejisi kitaplarında okutulmaktadır. moğol devleti her ne kadar sadece barbar bir imparatorluk olarak görülse de imparatorluğun stratejisi fethedilen bölgelerde mutlak iktidarı ve düzeni sağlamak üzerine kurulmuş idi. esasında sübedey'in stratejik zekasını anlamak için sadece eş güdümlü zaferlerini ele almak oldukça hafif kalır ki sübedey avrupa'da irlandaya kadar mutlak iktidarın 20 yıl içerisinde sağlanacağı raporunu cengiz hana iletmiştir.
    bu raporda avrupanın tüm krallarının derebeylerinin kontrol gücü birbirleriyle olan ilişkilerini varlıklı tüccarların siyasetle olan ilişkileri nerede ne zamanda hangi ürünlerin yetiştiği hangi nehrin ne zaman donduğu etnik yapının dinin etkisinin nerede ne kadar olduğu v.s. her şey hesaplanmış ve sonuçları ortaya dökülmüştür. ancak hanın ölümü sonrası kurultay için geri dönülmek zorun da kalınmış daha sonrasında ise sübedey resmen emekliliğini isteyerek tula'ya yerleşerek ölümüne dek savaşlardan ve siyasetten uzak kalmıştır.
    edit: subutay veya subutai batılıların kendi dillerine uyarladıkları isimdir.

  • 13 yaşındaki ege liseye hazırlık kursuna gitmektense evde oturup gta oynamayı tercih etmektedir ama bu düşüncesini doğrudan paylaşmak da işine gelmez...

    ege: selamün aleyküm mübarek!
    romica: aleyküm selam oğlum, "kursta bizi sınavlara hazırlamak yerine dinle beynimizi yıkıyorlar" algısı yaratma planını anlıyor ve yaratıcılığına şapka çıkarıyorum ama işe yaramıyor...
    ege: sümme haşa!

  • bu sıkıntıyı çözebilecek şeylerden biri de çizgi roman okumaktır (hatta ingilizce öğrenme konusunda da ingilizce çizgi roman okuyabilirsiniz, müthiş işe yarıyor).

    çizgi roman, hem az metin içermesi hem de kare kare akıcı görselliğiyle sizleri okumanın güzelliğine tekrar döndürebilir. grafik roman da denilen, kendi içinde başlayıp biten ve biraz da hacimli versiyonlarını okursanız bu, dolu dolu bir okuma olacaktır rahatlıkla.

    bu önermemi doğrulayan ve bence en az sağlam bir klasik etkisi yaratan birkaç çizgi roman önerisi de vereyim: sıradan zaferler, maus, güçsüz düşmezsen hayat güzeldir, blankets, güngezgini, blacksad, watchmen, sandman ve daha nicesi... çizgi roman, okumanın harikulade bir yolu.

  • 93-94 yılları. bizim mahallede bir nuri vardı benden birkaç yaş küçük. sık sık saçını buzağı yalamış gibi tarayıp gelir "abi abi ben brucelli'ye benziyom mu?" diye sorardı. (bkz: bruce lee) biz de güzelinden bir s.ktir çekerdik. ne geri zekalı çocuktu lan..

    not1: brucelli yazıldığı gibi okunur.
    not2: nuri büyümüş sözlük yazarı olmuş, nereden nereye..

    debedit: nuri geçmiş güzel günlerin hatırına başlığı başıma yapıp gitti. paylaştığı fotoğraf başkasına ait olabileceği için buraya eklemiyorum. dersini aldığını umarak nickini de yazmıyorum. soru başlık, sözlüğü forum gibi kullanma ve kötü trolleme denemelerinin sözlükte patladığı bu günlerde umarım gereken mesaj biraz olsun alınmıştır. bak nuri, bunu senin ve senin gibi sözlüğün içine eden diğer yazarlar için yaptım: nuri gibi olma