hesabın var mı? giriş yap

  • - kendi kafasındaki din, gelenek, giyim, adet, yaşam tarzı kalıplarına uymayanları deli gibi yadırgamak, zorla o kalıplara uydurmaya çalışmak. farklılıklara kapalı olmak.

    - sorunları, çatışmaları empati kurarak değerlendirmek ve konuşarak çözmek yerine havlamak, diş göstermek.

    - inanılmaz bir öz güven ve her konu hakkında nefessiz konuşabilme.

    - kendini harika tüccar, kusursuz bir işletmeci sanmak.

  • isteyen müşterilerin kullanabileceği "koşer netflix" uygulaması sansür değildir. orada istemeyen sansürsüz olarak izleyebiliyor.

    kendi yobazlığına kardeş arayan, bunu ararken de güya en nefret ettiği toplumu örnek gösteren entry.

  • yaptığı şikeler ve ahlaksızlıklardan ötürü 2 sene avrupa kupalarından men cezası almış, bu sezon aldığı puanların en az 7-8 tanesini hakem hataları ile kazanmış kulüp taraftarının "melo, muslera, kırmızı kart ühühü" diye ağladığı maç.

    al abi bir sneijder ye.

  • haftasonu bir arkadaşıma davetliydik. ergen bir kızı var. onu izlerken aklıma ergenlikle ilgili düşünceler geldi.

    elindeki tabletle çizim yapıyor, bir yandan da kulaklıkla müzik dinliyordu. yani bir açıdan kendi dünyasındaydı. öte yandan yanımızda oturuyor ve kulaklığın tekini takmıyor, bizim sohbetimize kulak veriyordu. yani bir açıdan da bizim dünyamızdaydı.

    ergenlik tam da böyle bir şey. çocukluğun benmerkezci, dünya dışı hali ile erişkin dünyasının arasında yer alan bir araf.

    ergenlik genellikle çatışmalı bir süreç olarak yaşanıyor. ebeveynler, ergen çocuklarından şikayet eder sık sık. 'asi oldu, başına buyruk, çok sinirli, kapıları çarpıyor' laflarını çok duyarım. peki
    ne oluyor da bu çocuklar böyle oluyor?

    insan yavrusu doğduğunda bakımverene yüzde yüz bağımlıdır. annesi/bakımvereni olmayan bir bebek bir nevi boş kümedir. yaşamla bağdaşmaz. bebek her türlü ihtiyacı annesi tarafından karşılanmazsa yaşamını sürdüremez. örneğin bir yenidoğan ancak çok yakındaki nesneleri görür. ilk haftasında renkleri bile seçemez. yüzüne gelecek bir örtüyü açabilecek motor becerisi yoktur. bu kadar çaresiz ve bağımlıdır yani.

    bebek büyüdükçe zihinsel, duyusal ve motor gelişimi ilerler. hareket etmeye, konuşmaya, anlamaya başlar. 2-3 yaş civarı ruhsal, bilişsel ve motor gelişimi izin verdiğinde ilk bireyleşme atağını yaşar. ben demeye başlar, hayır der, istemiyorum der. bunlar anneden ayrı bir varlık oluşunun ilk manifestosudur.

    ikinci bireyleşme dönemi ise ergenliktir. o güne kadar ailesiyle var olmuş çocuk, artık dış dünyaya açılacaktır. hayatı boyunca tüm temel ihtiyaçlarını -sevgi, korunma, yiyecek vs- karşılayan ailesinden ayrılmak elbette kolay olmaz. bu, çocuk için kaygılı ve zorlu bir süreçtir. bir yanda gitmesi gereken istikamet, diğer yanda bildiği ve güvendiği ailesi. bu ayrılış ancak sert itişlerle gerçekleşebilir. işte ergenlik döneminin böyle gerilimli geçmesinin nedeni budur. çocuk kendisine ve bazen de ayrışmasına izin vermekte zorlanan ailesine karşı bir bireyleşme mücadelesi verir.

    bireyleşme hiçbir zaman kolay bir mücadele değildir. muhakkak bir kayıp verilir. risk almaktan imtina eden ve güvenliği fazla önemseyen insanlar, kendilerini kafese kapatır, atalete mahkum olurlar. gerekli atılımı yapanlar ise yolculukları zorlu da olsa tekamül etmeyi başaracaktır.

  • bir konserinde neşet ertaş sıcaktan bunalır ve kendisini dinleyenlere aynen şunu söyler;
    "saygısızlık olmasın, ceketimi çıkarabilir miyim?"
    bir neşet ertaş'a bakıyorum bir de bunlara, beynimde depremler oluyor her ikisi de sanatçı olarak anılıyor diye.

  • bugs bunny'ninde dediği gibi güller kırmızıdır menekşeler ise mor....peki kan dediğimizde neden aklımıza kırmızı renk gelir.

    bunun nedeni kan içinde bulunan hücrelerimizin(alyuvarlar-eritrositler) kırmızı renk almasından kaynaklanır ve bu görünüm, bu hücrelerde bulunan hemoglobin1 adı verilen bir protein sayesindedir. fakat bu küçük protein yapısal farklılık göstererek farklı renkler sergileyebilir ve bizde doğada yaşayan canlılarda kırmızı, mavi, yeşil ve mor dahil olmak üzere çeşitli renklerde kanlar görebiliriz.

    kırmızı kan:
    insan ve çoğu omurgalı canlıda kırmızı renkte kan bulunmaktadır. bunun nedeni yukarıda da bahsettiğim gibi alyuvarlarımızda bulunan hem grubu proteindir, bu protein içerisinde demir ihtiva ederek hemoglobin adını alır. sonuç olarak dışarıdan gözlemlediğimiz bir kırmızı renk oluşur ayrıca kanımızı kokladığımızda ve tadına baktığımızda ağzımızda ki metalik tatta bu yüzdendir.

    mavi kan:
    bu kan rengi daha çok omurgasız canlılarda bulunur. bir kaç örnek verecek olursak salyangozlar, örümcekler, ahtapotlar ve kalamar bu grup içinde yer alır. bu grubun kanlarında insandaki gibi hemoglobin bulunmaz bunun yerine benzer bir protein olan hemosiyanin bulunur. bu değişiklik kanın demir yerine bakır ihtiva etmesinden kaynaklanır ve bizde bu durumu kan renginde gözlemleriz.

    yeşil kan:
    yeşil kana sahip olanlar sadece filmlerde gördüğümüz uzaylılar değildir. bu grubun içinde deniz solucanları, bazı sülükler ve solucanlar bulunur. bunun sebebi, klorokruonin isimli bir diğer proteindir. aslında bu proteinin yapısı insanda buluna hemoglobine çok benzemektedir. hatta kimyasal yapıları neredeyse tıpatıp aynıdır, fakat 1 adet vinil grubu yerine aldehit grubu bulunur ve bizde ufacık farkı, renk değişimi olarak gözlemleriz.

    mor kan:
    hemen hemen hepsi okyanusta yaşayan canlılardır; fıstık solucanları, ördek sülükleri ve kıl solucanları gibi. bu renk de, yine, bir diğer oksijen taşıyıcı protein olan hemoeritrin moleküllerinden kaynaklanır. bu molekülde de demir ihtiva eder ancak yapısal olarak daha farklıdır. kanın içinden oksijeni alındığında kan renksizdir, ancak oksijenlendiğinde parlak mor-pembedir. diğer solunum pigmentlerinin çoğu gibi, hemoglobinden çok daha az etkilidir, hatta oksijen taşıma kapasitesinin sadece dörtte birine sahiptir.

  • buyuk bir sirketin ust duzey yoneticilerinden biri bir gun new york
    uzerinde balonla dolasmaya cikar. aksilik bu ya, pusulasini asagiya
    dusurur ve kaybolur. inmek icin uygun bir yer ararken bir gokdelenin
    tepesinde sigara icen bir adam gorur ve alcalir. "pardon. ben
    neredeyim acaba?" diye sorar. "yerden 500 feet yukseklikte bir balonun
    icindesin"der adam.
    yonetici sinirlenir: "sen muhendissin degil mi?" diye sorar.
    "evet." der adam. "nereden bildin?" "cunku basim belada ve sana bir
    soru soruyorum. verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
    "sen de yoneticisin degil mi?" "evet sen nereden bildin?" "cunku
    yerden 500 feet yukseklikte bir balonun icinde kaybolmussun. pusulan yok,
    berbat durumdasin. fakat bu simdi benim sucum oldu."