hesabın var mı? giriş yap

  • allen iverson nba'dan nasıl uzaklaştırıldı ve kariyeri nasıl sabote edildi?

    1. bölüm: #77708347

    2. bölüm ile devam edeyim:

    2008'den sonra neler yaşandı?

    öncelikle 2008'e kadar olanki süreçten kısaca bahsedelim. iverson 2007 sezonunda denver'a takaslandı. takası kimin istediğiyle ilgili %100 net bir bilgi olmasa da sixers yönetiminin istediğini düşünüyorum. iverson her zaman için bir sixer olarak emekli olmak istediğini söylemiştir (ki sonrasında oldu da). ligin hiçbir zaman üst düzey kadroları arasında olmayan bir takımla yıllar geçirmesine karşın şikayet ettiği de görülmemiştir. söylediklerinin arkasında duran ve iki yüzlü bir karakteri olmayan birisi olduğunu düşündüğümüzde ben gitmek istediğini düşünmüyorum. daha çok philadelphia'nın bir yeniden yapılanma hamlesi olarak görmüşümdür hep.

    her neyse, sonuç olarak iverson denver'a gitti ve lig çapında bir merak hakimdi. zira gittiği takımın yıldız oyuncusu carmelo anthony lig sayı krallığında 1., iverson ise 2. sıradaydı. bu iki oyuncunun sahada aynı takımda mücadele edecek olması büyük bir heyecanla karşılandı. fakat iverson aslında denver için uygun oyuncu değildi ancak bu durum pek kimsenin umrunda da değildi. nba'in en hücumcu takımı ortaya çıkmıştı bile. iverson, anthony, jr. smith, martin, camby, nene gibi oyuncular vardı kadroda.

    iverson geldiğinde takımın en önemli oyuncularından anthony ve jr. smith new york maçındaki kavgadan sonra uzun süreli cezalar almışlardı. takımın otomatikman tek lideri olan iverson carmelo gelene kadar takımı taşıdı ancak melo geldikten sonra bazı sorunlar ortaya çıktı. 2 tane sadece hücuma odaklı oyuncunun olduğu bir beşte kim savunma yapacak, kim top dağıtacaktı?

    bu sorunun hücum tarafı zamanla aşıldı ve iverson'ın olduğu bir takımda carmelo mecburen topla daha az oynamaya alıştı. fakat takımın savunması felaketti. kağıt üzerinde aşırı hücumcu ve sonsuz sayı potansiyelli bir takım olmalarına rağmen ligdeki neredeyse hiçbir takıma savunma yapamıyorlardı. buna rağmen iverson geldikten sonraki 2 sezonda takım istikrarlı bir yükseliş gösterdi. özellikle 2008 sezonunda.

    2008 yılında denver 88'den sonra tarihinin en iyi sezonunu geçirdi ve normal sezonu 50 galibiyetle kapattı. iverson hayatında ilk kez hücumda rahat olabildiği bir takımdaydı. zira sixers döneminin aksine takımın hücumda tek opsiyonu iverson değildi. ikili sıkıştırma geldiği anda topu bir takım arkadaşına yönlendiriyor ve sayıyı buluyorlardı. bundan çekinen ve kendisini ikili sıkıştıma uygulamayan takımlara karşı ise bire bir oynayabiliyordu. takım arkadaşları iverson'ın gelecekte hall of famer olacak bir oyuncu olduğunu ve onunla oynadıkları için mutlu olduklarını, olgun ve lider bir kişilik sergilediğini yer yer dile getiriyorlardı.

    sezon bittiğinde iverson maç başına 41,8 dakika, 26,4 sayı, 7,2 asist ve maç başına 18 şutla %46 şut yüzdesi gibi kariyerinin en verimli istatistiklerine sahipti. 2001 ve 2005 sezonları iverson'ın en iyi sezonları olarak görünse de, 2008 sezonu en verimli, olgun ve şut kullanımı anlamında en doğru tercihleri yaptığı sezondu iverson için. tam olarak lider bir guard görüntüsü çizen iverson aynı zamanda 82 maçın tamamında oynadı. şutör gardlar arasında ligde kobe bryant'tan sonra en iyi oyuncu kesinlikle iverson'dı.

    fakat en can alıcı noktaya gelelim: bu istatistiklerle ve takımının lider oyuncusu olmasıyla iverson (hayır, iverson'ın olduğu takımda o zaman 23 yaşında olan carmelo lider olamaz) ya zor da olsa ilk 5 seçilmeli, ya da garanti şekilde ikinci 5'e ismini yazdırmalıydı. denver'ın tarihinin en iyi normal sezonlarından birini geçirmesine en büyük katkıyı sağlayan oyuncunun ligin en iyi 5'lerinden birine seçilmesi garanti olmalıydı.

    iverson o sezonun ilk 5'ine seçilmedi. sıkı durun, iverson en iyi ikinci 5'e de seçilmedi. ve yine sıkı durun, iverson ligin en iyi üçüncü 5'ine bile seçilemedi. ama yine ve son kez sıkı durun, iverson harika rakamlar yakaldığı 2006 ve 2007 sezonlarında da hiçbir all nba takımına zaten seçilememişti.

    yaşanan bu komedinin ardından 2008 pekin olimpiyatları için amerikan milli basketbol takımında kimlerin oynayacağı da merak konusuydu. seçmelere ligde o sezon all star olmuş tüm oyuncular davet edildi. bir kişi hariç, evet, allen iverson.

    medya üzerine düşeni yapmaya başlayarak iverson'ın 2004 olimpiyatlarında takımı 3. yapabildiğini öne sürdü. atladıkları şey ise 2004 takımındaki en iyi oyuncunun iverson olduğu, diğer oyuncuların tamamının vasat bir oyun ortaya koyduğu, coach brown'ın başarısız olduğu ve o kadronun nba oyuncularından oluşan tarihteki en zayıf amerikan kadrolarından biri olduğuydu. hiçbiri önemli değildi, iverson yüzünden 2004 takımı başarısız olmuştu ve ligdeki en iyi birkaç oyuncudan biri olmasına rağmen bırakın seçilmeyi, çağrılmamalıydı bile(!).

    playofflarda ise lakers takımı denver'ı 4-0 ile süpürdü. zorlu batı yakasında 50 galibiyet alınca şampiyonluk parolası olan lakers ile eşleşmeleri tabi ki hoş olmadı. yukarda bahsettiğim denver'ın savunma özürlü takım yapısı playofflarda elbette hiçbir varlık gösterememelerine sepep oldu. iverson fiziği gereği top çalma kabiliyeti dışında hiçbir zaman çok iyi bir savunmacı elbette olmadı. fakat takımın hücumcu dolu olması, savunma beklenen oyunculardan camby ve martin'in de artık sakatlıklardan kurtulmayan kariyerleri ile birlikte takımın kalanı da savunmanın s'sini bile yapamıyordu.

    ertesi yıl iverson ile medya ve nba'in mücadelesi tırmanmaya başlarken, iverson detroit'e takas oldu. takımın bu tarz bir kadro yapısıyla başarılı olamayacağını anlayan denver yönetimi esasında doğru bir karar verdi. iverson da doğuda önemli bir gücü olan detroit takımına giderek kendisi için pozitif bir durumda görünse de, nasıl bir durumun içine düştüğünün elbette farkında değildi. kontatının son sezonunda istatistiklerinin düşeceği detroit takımına gitmekten daha tehlikeli ne olabilirdi ki?

    fanların ve gençlerin gözünde adeta bir tarikat lideri olan iverson'ın beyaz ve kurumsal amerikanın imajına ters olduğunu ilk bölümde uzun uzun anlatmıştım. zirvedeyken indiremedikleri ve açıkçası para kazanma bakımından işlerine de gelen iverson'ı, bir ufak düşüşte yok etmeye odaklanmış herkes yıllarca pusuda beklemişti, en başta da david stern, espn ve diğerleri.

    iverson detroit'e gittiğinde 3 numaralı formada ısrar etmedi. numarayı rodney stuckey'nin giymeye devam etmesine izin verdi. neticede medya kan emici sivrisinekler gibi başında dikilip bir hatasını beklerken kimseye malzeme vermeye gerek yoktu. ancak rodney stuckey ismini hafızanızdan çıkarmayın.

    takımın o dönemki koçu, şampiyon olmuş iyi bir kadroyu yönetmekte zorlanan eski oyuncu ve yeni çaylak koç michael curry idi. fakat curry'nin çok önemli bir özelliği, nba 1999 sezonu için lokavta girdiği dönemde lokavtın kalkması için en çok çaba sarf eden oyunculardan olmasıydı. david stern ile bu dolayla arası iyi olan curry, detroit takımında zorlu bir koçluk dönemi geçiriyordu.

    iverson takıma geldiğinde takımın lideri olacağı söylendi ve skora dayalı oyunuyla detroit'e ayrı bir hava getirdi. fakat kariyerinde ilk kez yarı sahaya dayalı bir basketbol oynadığı için istatistiklerinden önemli tavizler vermek durumunda kaldı. bunun sonucunda istatistikleri en üst seviyedeyken bile medyanın dilinden düşürmediği iverson'ın yerin dibine sokulması için daha da uygun şartlar oluşmuştu.

    ancak bir süre takım umut veren bir performans gösterdi. örneğin aralık ayında 7 maçlık bir galibiyet serisi yakalandı ki bu galibiyetler lakers, cleveland (normal sezon lideri), orlando (o sezon doğu şampiyonu oldu) gibi takımlardı. pistons takımı doğuda 4. sırada ve playofflarda kimsenin istemediği bir takım konumundaydı.

    ancak ardından bazı komedi olaylar zinciri başladı. richard hamilton sakatlandı ve rodney stuckey ilk 5'e yerleşti. hamilton döndüğünde ise stuckey ilk 5'te devam etti. sonrasında koç curry dahiyane bir kararla kısa bir 5 kullanacağını açıkladı. yani rasheed wallace pivot, prince power forvet ve hamilton kısa forvet olarak. iverson ve stuckey ise gard pozisyonlarını aldı. detroit nedense zorla stuckey'yi ilk 5 oynatmak istiyordu. bu plan elbette felaketle sonuçlandı ve mağlubiyetler gelmeye başladı.

    kaybedilen maçlardan sonra medyada suçlanan oyuncu ise elbette allen iverson oldu. tek bir "uzman" yorumcu dahi, orijinal ilk 5'e dönülmesi önerisini yapmadı. yani iverson pg, hamilton sg, prince sf, wallace pf ve takımdaki rol oyuncularından biri olan jason maxiell pivot. billups'ın bıraktığı takımın iverson dışında aynısı diyebiliriz. espn ve ana akım medyada ağırlıkla iverson, sonra da hamilton hedef gösterildi fakat stuckey'yi eleştiren çıkmadı.

    iverson'ın bir kanser olduğu, gittiği takımların kimyasını bozduğu, koç katili ve serseri olduğuyla ilgili, eskiden beri söylenmek istenen fakat şimdi fırsat çıkınca hemen ortaya dökülen söylemler artmaya başladı. ilk etapta stuckey için kenara çekilen hamilton zaten durumdan memnun değildi ve ayrıca kendisi adeta tongaya düşürülerek billups takasından hemen önce kontrat imzalamıştı. bunun üzerine takım oyunu oynamayı elbette bıraktı. soyunma odası curry'nin saçmalıkları ile zehirlenmişti bile.

    daha sonra iverson sakatlandığı bir dönem geçirdi. sakatlıktan dönüp hazır olduğunda ise koç tarafından ilk 5'e alınmadı. 1 maç, 2 maç, 3 maç derken iverson 20 dakikadan az süre almaya başladı. daha bir önceki yıl ligin en iyi 2. şutör gardı olan oyuncu kenarda tutuluyordu ve bu durum bu şekilde devam etti.

    bu adam işi bitmiş bir baron davis, mike bibby, jason kidd veya benzeri bir oyuncu değil, önceki sezon ligin en iyi 5-6 oyuncusundan biriydi. bu dönemde jason kidd ilk 5 oyuncusuydu. shawn marion ilk 5 oynuyordu. shaq zaten kariyerinde hiçbir zaman bench başlamadı ve o dönem o da bitik olsa da ilk 5 oyuncusuydu. hatta ve hatta grant hill ve baron davis bile ilk 5 oynuyordu.

    örneğin kobe bryant iverson'la aynı yaştayken istatistikleri ondan daha kötüydü. düşünün ki kobe bryant'a kenardan gelmesi söylensin. nba çapında olay çıkar. birkaç ay önce maç başına yaklaşık 27 sayı ve 7 asist yapan adamın, rodney stuckey denen bir oyuncunun arkasında kenardan başlaması söyleniyordu. gerçekten şaka gibi ve hatta gerçekten şaka olsaydı bile hiç komik değildi.

    aynı zamanda takımın koçu koç olmadığı için detroit takımının şampiyon hüviyetinden pek eser yoktu. takımda otorite sağlayamayan koçun yanında, özellikle richard hamilton başta olmak üzere billups'ın ayrılmasından hoşnut olmayan, ve iverson'a liderlik sözü verildikten sonra maruz kaldığı muameleyi gören detroit oyuncuları da elbette en iyi takım kimyasını oluşturamıyorlardı.

    iverson ilk 5 başlarken ligin en iyi takımlarına karşı maçlar kazanan bir takımda, istatistiklerinin düşmesi pahasına takıma uyan bir yarı saha oyunu sergileyen iverson (hatta şu anın yıldız oyuncusu westbrook üzerinden bir son saniye şutuyla maç bile kazandırdı), sistematik bir medya lincine maruz kalmıştı.

    iverson'ın hala bir takımı taşıyabilecek enerjik skorer olduğu açıktı, fakat takıma şimdi stuckey'nin (stuckey kim lan!?) liderlik etmesi isteniyordu. elbette sonuçlar rezalet oldu. takımdaki kimyanın bu meseleler sonucu tamamen bozulması playofflara doğru gidilirken detroit'in art arda maçlar kaybetmesine yol açtı ve detroit ancak 8. sıradan playoff yapabildi.

    playoffta sezonu doğu 1.si olarak kapatan cleveland ile eşleşen detroit takımı seriyi elbette kaybetti. iverson ise sakatlığından dolayı playofflarda oynamadı. zaten içine düştüğü durumu geç de olsa gören iverson için detroit kariyeri çoktan sona ermişti. rodney 'suckey'yi future franchise oyuncu olarak göre detroit yöneticileri de daha sonra elbette detroit tarihindeki en vasat oyunculardan birini lider yapmaya çalıştıklarını anlamışlardı. ama önemli değildi, iverson operasyonu başarıyla tamamlanmıştı. gerisi son bir felaket ve yine fişi çekecek olan medyaya kalmıştı.

    kalanı son bölümde.

  • -alooo
    -sey,meraba.
    -kimi aramıstınız?
    -ya sizi aramıstım aslen,
    -kimsiniz siz?
    -ben sizinle tanısmak istiyorum numaramın tam tersine sahipsiniz de.
    -elimin tersiyle de tanısmak ister misin?

  • halil bey o gun cayina kazayla iki $eker fazla atar.. aldigi ilk yudumda tum fabrikanin dekorasyonunu dahi du$unmu$tur bile.. (bkz: kristal cola)

  • minnoş, oğlum!.. 1990 mart ayında, ben evde olmadığım bir zamanda öldüğünü öğrendim. çok üzgünüm be oğlum, ölüm anında yanında olamadığım için... seninle vedalaşamadık, bir şeyler eksik kaldı.
    18 yaş bir kedi için uzun bir zaman dilimi... seninle çok güzel anılarımız oldu, biliyorsun... aradan 31 sene geçti, inan bana seni hiç mi hiç unutmadım. ee ben de 61 yaşıma geldim, benim de fazla zamanım kalmadı...
    bu satırları okuyorsan, bekle beni!.. yanına gelip seni öpücüklere boğmayı çok ama çok istiyorum. umarım tanrı ikimize torpil geçer, sevenleri kavuşturur... seni çok sevdiğimi, rüyalarımı süslediğini bilmeni isterim...

    edit: minnoş... (doğum tarihi: 1971 güz - ölüm tarihi: 1990 mart)... seni çok özlüyorum, yakışıklı minnoş'um... debe için teşekkürler...

  • herkese oluyor mu bilmiyorum ama ahir ömrümde annemin benim adıma ona 1 tane yeter dediği yaşlarımdan sonraki tüm lahmacun siparişi sahnelerinde yaşadığım kararsızlık anıdır.

    2 tane istesen yetmeyebilir zira açsın doyacaksan da doymayacaksın gibi gelir. 3 desen birincisi ohaa lan, çüşş, yuhh ayı gibi tepkilere maruz kalmak dışında bir de fazla gelme ve mecburen bitirmek zorunda kalma ihtimali var. çok zorlanıyorum be sözlük bildiğin gibi değil.

  • attention! makyaj temizlemeye saatlerini harcayanlar, dünya paralar dökenler, tembel olanlar, yüzüne fazladan kimyasal sürmek istemeyenler. kendi temizleyicinizi kendiniz yapın. bilgi yüklü bir entrye hazır mısınız. özet geç piç diyenler için başlıyorum.

    öncelikle gerçekten temizlemenin ancak uygun bir temizleme jeliyle yıkayarak ve peeling yaparak olduğuna inanıyorum. (peelingi türk kahvesiyle yapmayı denediniz mi? süperdir) ancak sürekli yüz yıkamak cildi kurutur. ayrıca akşamları yüzümü yıkayınca uykum kaçıyor. (yıkamayı soğuk suyla bitirmezseniz gözenekleriniz açık kalır çünkü)
    benim aşırı hassas kuruya yakın ama her an sivilceye meyilli(?) ilginç bir cildim var. baya bi dermatolog ziyaret etmişliğim de vardır.

    aradığım temizleyici şu; akşam eve gelince beni yormıycak, makyajı tertemiz çıkarıcak, gözenekleri tıkamıycak, sivilce yapmıycak, durulamaya da gerek bırakmayacak. eğer senin de aradığın buysa okumaya devam et.

    bu anlamda favorim micellar makyaj temizleme suları oldu. birçok markasını kullandım. bazısı makyajı yeterince çıkarmadı, bazısı yüzümü gerdi, bazısı yağlandırdı vs vs. uygun olanlaraysa dünya kadar para döktüm. yine de hepisinin içinde dünya kadar koruyucu var ve durulamıyorsun. bu fikir hoşuma da gitmiyordu açıkcası.

    uzun zamandır internette yurtdışı forumları da dahil araştırıyorum. bunların hepsinin arka etiketlerini de tek tek inceledim. çoğunun içinde hint yağı, üzüm çekirdeği yağı, ayçiçek yağı, panthenol(b5 vitamini) ve gliserin var.

    hint yağı en temel maddemiz çünkü temizleyici ve antibakteriyel ozelliklere sahip. üzümçekirdeği yağı da sivilcelere iyi gelmekle beraber anti aging, sıkılaştırma, lekeler, nemlendirme vs vs özelliklere sahip. internetten yağları inceleyebilirsiniz.

    micellar yaparken iki ana yağ kullanıyoruz. hint yağını mutlaka kullanıyoruz ancak ikinci yağı seçmek size kalmış. ama bu arada yağlar taşıyıcı yağlar, uçucu yağlar diye ayrılıyor. yağları araştırmadan yağ seçmeyin. yağı nasıl seyrelticeğiniz ve hangi oranda seyrelticeğinizi iyice araştırp öğrenin.

    genel olarak hint yağı+ üzüm çekirdeği yağı ve hint yağı + ayçiçek yağı kullanıyor markalar temizleme sularında. bu yağlar her cilt tipine hitap ediyor. çok sivilce problemi olanlar için çıkarılan ürünlerin içinde de genellikle çay ağacı yağı da var(seyreltmeden kullanılmaz! tahriş eder). bunu da ekleyebilirsiniz 3. bir yağ olarak ama cildi kurutur söyliyim. bence sadece sivilcelere sürmek daha akıl karı.

    gelelim tarife;
    şimdi bize önce su lazım. medicalparktaki dermatoloğumun yatıp kalkıp önerdiği doğal maden suyu olabilir. (soda değil ama maden suyu! ve asiti gittikten sonra tabi) çiçek suları olabilir. ben gülsuyunu çok seviyorum özellikleri bana hitap ettiği için ya da gülsuyuna göre daha az kurutan lavanta suyu da çok güzel. burda şuna dikkat edin üzerinde "güllü su" yazmasın. otacının bile böyle ürünleri var saf gülsuyu olmayan. hangi marka olursa olsun okuyun %100 gülsuyuyu yazıyor mu bir bakın. (rossense ürünlerini severim) iki farklı suyu karıştırarak da kullanabilirsiniz.

    yağlarımı watsonsdan alıyorum. gliserin de watsonsda var. fiyatları 6-9 lira arasında değişiyor herbirinin. ben hint yağı ve üzüm çekirdeği yağı kullanıyorum. b5 (panthenol) vitaminini doa kozmetikten alıyorum ama b5 kullanmanız zorunlu değil. eczanelerde de var mıdır bilmiyorum.

    oranlarımız şu;
    yağlı cilt: % 70 üzüm çekirdeği yağı, % 30 kastor yağı (hint yağı) karışımı
    normal cilt: % 80 üzüm çekirdeği yağı % 20 hint yağı karışımı
    kuru cilt: % 90 üzüm çekirdeği yağı, % 10 kastor yağı karışımı

    seçtiğiniz suyu uygun bir şişeye koyun. sonra içine yukardaki orana göre yağlarınızı ekleyin. oranı mesela 5 çay kaşığı hesabıyla yapabilirsiniz. örneğin "%80 üzüm çekirdeği ve %20 hint yağı" oranı 4 çay kaşığı üzüm çekirdeği ve 1 çay kaşığı hint yağına tekabül eder.

    şişenizin büyüklüğünü bilemeyeceğim için size sallamasyon bir görsel ekleyeceğim;
    https://www.suslusozluk.net/…_1460229404_de708a.png
    (linkler kurbağa olursa diye görseldeki ürünün adını yazayım. garnier micellar çift fazlı kusursuz makyaj temizleme suyu)

    içine koyacağınız yağ oranı bu şişedekinin yarısından biraz az ya da en fazla bu şişedeki kadar olmalı. cildinizin kuru ya da sivilceye eğimli olmasına göre siz karar verin.
    ve bu şişedeki yağ kadar da gliserin koymalısınız. gliserin mucizevi bir maddedir. nem tutar yumuşacık yapar ama çok gliserin koyarsanız yapış yapış olur ve gözeneklerinizi tıkar. (ayrıca gliserinle makyaj sabitleyici yapabilirsiniz de google amcada "gliserin makyaj sabitleyici yapımı" yazıp aratın)

    varsa 1 çay kaşığı da b5 vitami koydunuz mu tamamdır. her kullanımdan önce çalkalayıp, yağlar yukarı çıkmadan pamuğa dökerek kullanabilirsiniz. temizleyicinizi buzdolabında tutun(ben bütün kremlerimi buzdolabında tutuyorum gerçi) uzun uzun yazdığıma bakmayın çok basittir yapması. ve elinizdeki 20 lira civarı para harcadığınız yağlarınızla defalarca kez temizleme suyu yapabilirsiniz.

    burda şöyle bir püf noktası var. mesela baktınız yüzünüzü sidiğinizde hafif geriliyor yüzünüz. o zaman hint yağını fazla koymuş olabilirsiniz. bir parça daha üzüm çekirdeği yağı koyun. baktınız gliserini fazla koymuşsunuz yapışkan bir his bırakıyor. kullandığınız sudan biraz daha ekleyin.

    bu tariften gliserini çıkarıp hint yağı+ zeytinyağı formülünü kullanarak göz makyajı temizleyicisi yapmakta da kullanabilirsiniz. internette de göz makyajı temizleyicisi tarifleri bolca var googledan da bakabilirsiniz.

    hem çok memnun olduğum için hem de sözlüğe vefa borcum için (sonuçta yıllardır yararlanıyorum) bu entryi kastım. ama ben şöyle birşey de biliyorum diyen varsa her zaman yeşillendirsin;
    (bkz: bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum)

    edit: öncelikle darüşşifa diye biryer var oturduğum yerde. yanınızda soğuk sıkım yağ yapıyor adamlar çekirdekten (tabi damlaaa damlaaa beklerken 1 saat sıkıldım ama olsun) yani eğer böyle biryer bulursanız saf yağ alın. ikincisi bu saf yağlar gözeneklerinizi tıkamasın yani seyreltmeden yüzünüzde kullanmayın. üçüncüsü de en son maden suyu ya da gül suyu ile yüzünüzü arındırın ve kreminizi öyle sürün. (dördüncüsü de bu kadar yazım hataları ve korkunç türkçesi olan bir entryi ben zamanında nasıl girmişim? sarhoş muydum acaba :( )

  • (23 nisan öncesi okulda yapılacak etkinlikleri içeren bir bilgilendirme yazısı gelmiş, atatürk büstüne bırakılmak üzere bir adet karanfil istenmiştir. ege (5 yaş) karanfilini alıp okula gitmiştir. akşam okul dönüşü...)

    romica: eee, ne yaptınız bugün?
    ege: ne olsun sanki, çeşitli faaliyetler.
    romica: 23 nisan neymiş peki biliyor musun?
    ege: çocuk bayramı, atatürk hediye etmiş çocuklara.
    romica: atatürk kimmiş peki?
    ege: aman anne ya bilmiyor musun? ulu önder, düşmanlardan kurtardı ya!
    romica: canım senin neler bildiğini merak ediyorum...
    ege: biliyor musun anne, atatürk tek başına atmamış düşmanları...
    romica: öyle mi? kimlerle beraber atmış peki?
    ege: eski dedeler, nineler, anneler, babalar beraber savaşmışlar!
    romica: öyle mi?
    ege: evet, ve hepsi kendini feda etmiş vay canına!
    romica: peki çiçek koydunuz mu büste?
    ege: yan sınıftaki bütün öğrenciler bıraktı, gördüm.
    romica: sizin sınıf bırakmadı mı?
    ege: bir kişi hariç herkes bıraktı?
    romica: kim bırakmadı?
    ege: ben bırakmadım, öğretmenim de çok ayıp dedi.
    romica: neden bırakmadın?
    ege: anne, o sadece heykel, benim gerçekten nefes alan, ip atlayan, şarkı söyleyen bir kız arkadaşım var!

  • mesele namaz kılmak değildir. mesele türk silahlı kuvvetleri'nin üniformasıyla namaz kılmaktır. laik bir devletin kurumundaysan hele bir de koskoca ordunun komutanıysan; şahsi değerlerini üniforman üzerindeyken bir kenara bırakacaksın. aksi takdirde kötü niyetli bir şovmen olursun.

    düzeltme: girdimi, ibadete karşı hoşgörüsüzlük içerdiği düşüncesiyle eleştirenler olmuş. aynı üniformayla ibadet için kiliseye veya sinagoga gidilseydi de aynı hoşgörü olurdu değil mi? müslümanın ibadeti savunulup da bir başkasınınki savunulmazsa; ortada bir zaaf vardır. laiklik de bu zaafı yok etmek için var zaten ama işte anlayabilene.

    2. düzeltme: osmanlı örnekleri verenler olmuş. bu örneği verenler ya idiot ya da hangi tarihte ve hangi devlette olduklarını unutmuş olmalı. anayasasında laiklik olan bir cumhuriyetteyiz, gelmiş şeriatla yönetilen islam devleti; osmanlı imparatorluğu'nu örnek gösteriyorsun.