hesabın var mı? giriş yap

  • dinledim ve sevgilimle beraber denizde sırt üstü uzanmış, gözlerimizi kapatmış güneşten korurken bulduk birbirimizi.

    üstelik kasım ayındayız, en yakın deniz çok soğuk, güneş ısıtmıyor ve sevgilim yok. o derece gerçekçi bir şarkı.

  • 2014'te bir memur maaşı 2000 lira yoktu. insanlar o paraya 1 ay geçiniyordu. bölüm başına 2450 lira para, aylık 10 bin liraya yakın para ediyor. bugüne uyarlarsak ayda 35-40 bin lira para.

    bu da az bir para değil bence..

  • tam olarak şöyle bir sestir;

    -tıpss. (açılış)
    -jjjjjj (asit sesi)
    -trikk! (açma şeysini koparma sesi)
    -laklaklaklak. (içme sesi)
    -ti (bu da boru sesi bulmacada filan çıkarsa diye)

  • ikinci dünya savaşı'nın başlarında türkiye, ingiltere ve fransa'nın kurduğu ittifaktır.

    milli mücadele dönemi ve sonrasındaki dönemden miras kalan sorunlar (hatay, musul meselesi, borçlar meselesi vs.) sebebiyle 1923-1930 döneminde türkiye cumhuriyeti'nin ingiltere-fransa-yunanistan ile ilişkileri tamamen soğuktu. buna karşılık sovyet rusya ile yakın ilişkiler kurulmuştu. 1930'lu yıllara gelindiğinde ise türkiye, bu üç ülkeyle olan ilişkilerini düzeltme yoluna başvurmuştur. çünkü her geçen yıl avrupa'da savaş tehlikesi artmaya başlamıştır. 1934 senesinde italya'nın habeşistan'ı işgal etmesi, almanya'nın versay antlaşması'nı hiçe sayarak silahlanmaya hız vermesi, japonya'nın milletler cemiyeti'nden çekilmesi, bulgaristan'da faşist idarenin kurulması gibi olaylar bu kötü gidişatın en büyük göstergesiydi. böyle bir ortamda atatürk türkiyesi dış politikada revizyona gitmiştir. türk-yunan ilişkilerinde barışçıl bir döneme girilmiştir. 1932 senesinde milletler cemiyeti'ne girilmiştir. 1934 senesinde balktan antantı'na üye olunmuştur. italya'nın habeşistan saldırısından sonra 1936 senesinde milletler cemiyeti'nin teşebbüsüyle kurulan akdeniz paktı'na üye olunmuştur. 1937 senesinde sadabat paktı'na üye olunmuştur. 1930'lu yıllarda türkiye'nin dış politikada attığı en önemli adım ise montreux boğazlar sözleşmesi olmuştur. türkiye cumhuriyeti 1936 senesinde imzalanan bu sözleşmeyle birlikte ülke sınırları içerisindeki boğazlarda hakimiyetini kesin olarak ilan etmiştir. bu sözleşme: türk-rus ilişkilerini olumsuz yönde, türk-ingiliz ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir. ingiltere kralı edward viii'in aynı sene türkiye'ye yaptığı ziyaret de iki ülke arasındaki ilişkilerin pekişmesi açısından önemli bir adım olmuştur. kısacası 1930'lu yıllarda türkiye cumhuriyeti, mustafa kemal atatürk liderliğinde ikinci dünya savaşı öncesinde kurduğu ittifaklarla ve diğer yandan boğazlar üzerindeki hakimiyetini kesinleştirerek doğusunda ve batısında bir güvenlik sistemi oluşturmaya çalışmıştır. türkiye ile fransa arasında yaşanan hatay sorunu da 1939 senesinde kesin olarak türkiye'nin lehine çözülmüştür. bu sorunun ortadan kalkmasıyla ikinci dünya savaşı öncesinde türkiye ile fransa arasındaki pürüzler de bir nebze de olsa ortadan kalkmıştır.

    1939 senesine gelindiğinde; 15 mart'ta almanya'nın çekoslovakya'yı işgal etmesi, 7 nisan'da da italya'nın arnavutluk'u işgal etmesi türk hükümetini fazlasıyla endişelendirmiştir. bu hadiseler ve kötü gidişat türkiye'yi batılı devletlerle anlaşmaya itmiştir. türkiye ve ingiltere arasında müzakereler başlamıştır. müzakereler sonucunda da 12 mayıs günü deklarasyon imzalanmıştır. bu deklarasyona göre akdeniz'de çıkacak olası bir savaşta işbirliği kurulacaktı. hatay sorununun ortadan kalkmasıyla aynı deklarasyon 23 haziran'da türkiye ve fransa arasında da imzalanmıştır.

    türkiye'nin batılı devletlerle yakınlaşması sovyetler birliği'yle olan ilişkilerini fazlasıyla olumsuz etkiliyordu. ismet inönü liderliğindeki türkiye'nin amacı bu dönemi denge politikası sayesinde az hasarla atlatmaktı. bu sebeple batılı devletlerle kurduğu ilişkileri sovyetler birliği ile de kurmayı hedefliyordu. fakat 23 ağustos 1939'da sovyetler birliği ile almanya saldırmazlık paktı (bkz: molotov-ribbentrop paktı) imzalanmıştır. bu haber türkiye'nin planlarını altüst etmiştir. 1 eylül günü almanya polonya'ya saldırmış, 3 eylül'de de ingiltere ve fransa almanya'ya savaş ilan etmiştir. böylelikle ikinci dünya savaşı resmen başlamıştır. bu olaylardan sonra sovyetler birliği, türk dışişleri bakanını son gelişmeleri görüşmek amacıyla moskova'ya davet etmiştir. bunun üzerine 25 eylül günü dışişleri bakanı şükrü saraçoğlu moskova'ya gitmiştir. josef stalin bu dönemde türkiye'den çok sert taleplerde bulunmuştur. şükrü saraçoğlu bu esnada 19 gün boyunca moskova'da bulunmuştur. çok çetin müzakereler gerçekleşmiştir. nihayetinde de türk-sovyet anlaşması sağlanamamıştır. 17 ekim'de saraçoğlu moskova'dan ayrılmıştır. bu gelişmeden sonra sovyet tehdidi tavan yaptığı için türk hükümeti bir an önce ingiltere ve fransa ile ittifak antlaşmasını imzalamaya karar vermiştir.

    şükrü saraçoğlu'nun moskova'dan ayrılmasından 2 gün sonra, 19 ekim 1939'da üçlü ittifak (ankara paktı) ankara'da imzalanmıştır. antlaşmanın maddeleri kısaca ve özetle şöyledir:
    - türkiye'ye karşı bir avrupa devletinin saldırısı durumunda ingiltere ve fransa türkiye'ye yardım edecektir.
    - italya'nın akdeniz'de bu üç ülkeye veya herhangi bir ülkeye karşı saldırısı olduğu takdirde yardım yapılacaktır.
    - türkiye, ingiltere ve fransa'nın romanya'ya ve yunanistan'a verdiği güvenceye yardımda bulunacaktır.

    türkiye bu antlaşmaya ek bir protokolle verdiği taahhütleri kendisini sovyetler birliği savaşa sürüklemeyeceği takdirde yerine getireceği şartını koymuştur. bu protokol türk dış politikası tarihine ''sovyet çekincesi'' olarak geçmiştir. bu şart türkiye'nin savaş boyunca sarıldığı bahane olmuştur. diğer yandan ingiltere ve fransa türkiye'nin ekonomik durumunu düzeltmek, silah vb. gibi savaş malzemelerini tedarik etmesini sağlamak için kredi açmayı kabul etmiştir. paktın imzalanmasından kısa bir süre sonra ingiltere ve fransa'nın doğu orduları komutanları ankara'ya gelerek askeri konularda görüşmeler yapmışlardır.

    10 haziran 1940 tarihinde italya'nın savaşa girmesi, antlaşmaya göre türkiye'nin de savaşa girmesi gerekiyordu fakat türkiye 'fransa almanya karşısında mağlup olduktan sonra paktın geçerliliği son bulmuştur' tezini savunarak savaş dışında kalmayı sürdürmüştür. savaş sonuna kadar da bu denge politikasını izlemeye devam etmiştir.

    kaynaklar:
    + ismail soysal - 1939 türk-ingiliz-fransız ittifakı - belleten - cilt 46 - sayı 182 - nisan 1982.
    + kamuran gürür - dış ilişkiler ve türk politikası (1939'dan günümüze kadar) - aü siyasal bilgiler fakültesi yayınları - 1983.
    + mehmet temel - ıı. dünya savaşı öncesinde ve savaş yıllarında türk dış politikası - iü sosyal bilimler enstitüsü (tez) - 1991.

  • "17 agustos depremini haarp makineleri yapti," "11 eylul saldirisini aslinda amerika gerceklestirdi" bir de "aslinda aya gidilmedi, o goruntuler nevada colunde cekildi" ile birlikte bir turlu bitmek bilmeyen ve bir cok insanin inandigi geyiklerden biridir.

    oncelikle sunu aradan cikartalim: kansere care bulunmasi diye bir sey yok cunku kanser bir tane hastalik degil. bugun bilinen 200'den fazla kanser cesidi var ve birinin tedavisinde kullanilan ilac baska bir kanserin tedavisinde tamamen faydasiz olabiliyor. 200'den fazla kanser cesidi demek 200'den fazla tedavi sekli demektir. yani tek kalemde kansere care bulunmasi imkansiz. bunu kanser arastirmalarinda bulunmus herhangi birine dogrulatabilirsiniz. aha kaynak: http://www.cancerresearchuk.org/…f-cancer-are-there

    ikinci mevzuya gelelim, kansere care bulunup saklaniyorsa bu care bulup saklayan kimdir? devlet midir? universiteler midir? ilac sirketleri midir? cia midir? kahrolasi federaller midir? kimdir? eger kansere care bulup saklayan kurum devletse (diyelim ki alman devleti) devlet niye boyle bir sey yapsin ki? universitelerdeki arastirma gorevlileri zaten kansere care bulsalar tarihe gececeklerdir ve adamlar kansere care bulsalar saklamak bir yana aninda onlarca makale yazip yayinlarlar.

    peki ya ilac sirketleri? genelde su soylenir "ilac sirketleri kansere care buldular ama su anki ilaclarinin kari dusmesin diye sakliyorlar." boyle sacma bir sey olabilir mi? bugun ilac sirketinin biri kansere care bulsa bir senede karini 10'a katlar. bugun ilac endustrisindeki patentlerin tamamina yakini sinirli surededir. yani siz devasa bir ilac sirketi olarak 2 milyar dolar harcayip bir ilac uretiyorsunuz, 5-6 yil sonra patent dolunca o ilacin aynisini diger sirketler de uretebiliyorlar. bu insanlar icin iyi bir sey cunku 5-6 yil sonra o ilacin fiyati dusuyor ama surekli karini arttirmak isteyen ilac sirketleri surekli yeni ilaclar uretmek zorundalar. iste bu yuzden hicbir ilac sirketi buldugu herhangi bir ilaci saklamaz.

    halka acik bazi buyuk ilac sirketlerinin kitaplarini acip baktigimizda su anda devam eden yuzlerce kanser arastirmasi ve bunlara harcanan milyarlarca dolar goruyoruz. bir sirket enayi mi de kansere care bulup sonra hala kanser arastirmalarina milyarlarca dolar harcasin? dunyanin en buyuk ilac sirketlerinden johnson and johnson sirketi gecen sene tibbi arastirmalara 7.7 milyar dolar harcamis ve bu paranin ucte biri kanser arastirmalarina gitmis. avrupa'nin en buyuk ilac sirketlerinden roche gecen sene 8.5 milyar isvicre frangini tibbi arastirmalar icin harcamis ve bunun yarisina yakini kanser arastirmalarina gitmis. dunya'daki 50 buyuk ilac sirketini birlestirince yillik kanser arastirmalarina harcanan miktar 50 milyar dolara yaklasiyor. bu rakama universitelerin ve devlet kurumlarinin yaptigi harcamalar dahil degil. sirketler enayi mi de yilda 50 milyar dolar harcadiklari bir seye care bulup saklasinlar ve her sene 50 milyar dolar harcamaya devam etsinler?

    hadi argumani biraz daha tasimak icin 200 cesit kanser turu oldugunu ve kansere care bulup sakladigi iddia edilen sirketlerin her yil kanser arastirmalarina doktugu 50 milyar dolari unutalim ve ilac sirketleri kansere care buldu ama sakliyorlar demeye devam edelim. bu sirketlerde calisan binlerce arastirma gorevlisi var. kansere care bulunsa ve saklansa bu sirketlerdeki binlerce arastirmacidan biri bile mi agzini acip laf soylemeyecek? bir ilac sirketinde arastirmaci olarak calissaniz, kansere care bulsaniz ve sirketiniz o careyi halktan saklasa, o bilgileri alip baska sirketlere veya baska ulkelere sizdirabilirsiniz. bugun amerikan sirketlerinden biri kansere care bulsa onun bilgisi coktan cin gibi ulkelere sizdirilirdi cunku abd'nin en buyuk ilac sirketlerine binlerce cin vatandasi arastirmaci olarak calisiyor.

    bunun disinda eskiden buyuk ilac sirketlerinde calismis olup sonradan kendi sirketini kurmus insanlar da var. piyasada yuzlerce bu sekilde sirket var. ornegin ımmunocellular therapeutics sirketi imunoterapi yontemini kullanarak kansere care bulmaya calisan ve topu topu 5-6 kisiden olusan bir sirket. bu sirket borsada para toplayarak bugunku degeri olan 60 milyon dolara ulasmis durumda. bu sekilde sadece amerika'da 300'den fazla sirket var ve her sirket farkli bir kanser turu uzerinde ve farkli yontemlerle calisiyor. avrupa'da ve asya'da bu sekilde binlerce sirket var. kansere care bulunmus ve saklaniyor olsa bunlardan biri de ayni yontemi replike edebilirdi.

    bununla da kalmiyor dunyada kanser uzerinde bagimsiz olarak arastirmalarda bulunan binlerce akademisyen ve yuzlerce tip fakultesi ve hastahane var. bunlardan biri kansere care bulsa zaten saklamasi mantiken imkansiz cunku saklamalari durumunda hicbir karlari olmayacak, sadece zararlari olacak.

    hadi butun bunlari unutalim ve argumana en bastan baslayalim. diyelim ki roche sirketi kansere care buldu ve insanlardan sakliyor. ve yine diyelim ki roche'nin piyasada 30 farkli kanser ilaci var ve bunlar 30 farkli kanserin tedavisinde kullaniliyor ama bu ilaclarin hicbiri kansere tamamen care degil. bu ilaclarin tamaminin patenti 5-7 yil arasinda bitecek ve sirketin bu ilaclardan kazanacagi para %60-70 oraninda dusus gosterecek. bu durumda roche'nin kansere buldugu careyi piyasaya surmesi sirketin zararina degil yararina oluyor cunku sirketin mevcut ilaclarinin kari zaten dusecek. kaldi ki dunya'da kanser arastirmasi yapan bir suru sirket olduguna gore rakipler de surekli yeni ilaclar bulunacak ve roche'nin mevcut ilac portfolyosunun degeri giderek dusecektir. bu durumda kansere care bulan roche'nin bunu saklamasinin sirkete hicbir kari yok.

    bir de diyelim ki x sirketi kansere care buldu ama mevcut ilaclarinin kari azalmasin diye bu yeni ilaci piyasaya surmedi. x sirketinin kansere care bulmasi ayni teknolojileri kullanan diger sirketlerin de er ya da gec ayni careyi bulacagi anlamina geliyor. bu durumda x sirketi kansere care olarak buldugu ama sakladigi ilaci y sirketi bulup da x'den once piyasaya surerse ne olacak? bu kez x sirketinin tum kanser gelirleri sifira inecek. bir sirket enayi mi de bunu yapsin?

    steve jobs gibi milyar dolarlari olan bir insan 50'li yaslarinda kansere yenik dustu. ortada gizli bir kanser ilaci olsaydi eminim steve jobs kanserden kurtulmak icin bu ilaca 5-6 milyar dolar verirdi, en buyuk ilac sirketlerinin bile yillik kanser ilac kari bu kadar degil.

    kansere care bulunmasi ilac sirketlerinin karini azaltmaz cunku insan biyolojik bir varliktir. bugun bir hastaligi atlatirsiniz yarin baska bir hastaliga yakalanirsiniz. sonucta insanlar olumsuz degiller. kansere care bulunca bir anda insanlar olumsuz olmayacak. bu kez baska hastaliklar cikacak veya normalde bir kere kansere yakalanip olen bir insan omru boyunca 4-5 kere kansere yakalanip defalarca kanseri yenmek durumunda kalacak ve her seferinde yeniden kanser tedavisine para harcayacaktir. bu durumda kansere care bulmak ilac sirketleri icin cok daha karlidir.

    nereden tutarsaniz tutun "kansere care bulundu ama saklandi" muhabbeti geyikten ileri gitmiyor.

  • videoyu izleyerek, ''ama köpek de kuyruk sallamış'' diyecek bir kitleyle beraber yaşıyoruz.

    edit: ''köpek, istemiyor olsaydı kuyruk sallamaz, ısırırdı'' diye mesajlar geliyor. tabii ki, bütün sülalesi eşekle çiftleşerek çoğalmış olan insanlar için normal bir durumdur.

  • erteledikleri vakit zaman ayarlı ekonomi bombaları ellerinde patlar. bilakis bu ekonomi bombalarıyla maraş yıkımını yeni hükümete bırakmak için sabırsızlanıyorlar. yani olmayacak erteleme..

    sonra belki erdoğanı değil ama bu zihniyettekileri dezenformasyon yapıp yeni hükümet başarısızmış algısı yapmaya çalışırken göreceğiz. tabi mamaları kesilince ne kadar dayanırlar bilemiyorum..