ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
binali yıldırım'ın köprü cezaları açıklaması
-
binali yıldırım'ın görevi nedir? kim oluyor da köprü cezasını affediyor? şu an binali yıldırım'ın başkan adayından başka bir vasfı yok.
o zaman ben de açıklıyorum: tüm ötv'leri kaldırdım. hatta herkese benden çay!
batman (süper kahraman)
-
kendisi favorimdir.
ne superman gibi kripton'dan gelip uçup kaçıp uçak taşıyor.
ne spiderman gibi böcek ısırmış da ya ben duvarlara tırmanayım suçlu avlayayım diyor.
ne captan amerika gibi ultralaştırılmış ve işi asker olan biri.
ne flash gibi aşırı hızlı gitmekten fazlası olmayan biri
ne de thor gibi bir tanrı.
bu adam küçükken ailesi gözlerinin önünde öldürülen bir milyarder. ar-ge'de çok ileri gitmiş kendi döneminin teknolojisinin önünde bir şirketin sahibi. çok zengin. ama bu adam paranın tadını alıp bırakmıyor, eğlenceye düşerek acısını dindirmeye çalışmıyor. ailesinin ölümüne sebep olan suçla dolu sokakları temizlemeye çalışıyor.
bir de ötekilere bakın. thor, spiderman, superman, flash kırmızı giyiyor. captan amerika mavi. arrow yeşil. * ama bu adam siyah giyiyor, çok temiz olmadığının da halkın önünde şov yapacak bir şovmen olmadığının da farkında. onun için geceleri, siyah giyerek yapıyor işini.
bilmiyorum ama hikayesinden etkilendim ben onun, daha küçükken. ve saygım azalmadı hiç. gitgide arttı hatta.
ister çocuk diyin bana ister başka bir şey.
ama gerçekten bir kahraman varsa o da batman'dır benim için.
truman show psikolojisi
-
bunu ciddi bir şekilde düşünüp hayatınızı etkileyecek seviyeye getiriyorsanız capgras sendromu yaşıyor olabilirsiniz. illaha kameraların olması veya izlenmeniz şart değil. çevrenizdeki insanların rol yaptığını düşünmeniz yeterli. sebebi olmasa da olur.
ben de ara sıra yüzeysel olarak “ulan acaba rol mü yapıyor herkes ve bana göre mi hareket ediyorlar” diye düşünürüm. sonra “ben kimim ki benimle uğraşsınlar” derim. swh belki de hissetmemi istedikleri his tam da budur, bilemem.
fransız arabaları vs alman arabaları
-
(bkz: senegal uzay ajansı vs nasa)
araba diye motorlu kütük üreten fransızlarla, mühendisliği ata sporu bellemiş almanların kıyaslanmasıdır.
uçakta yanık kokusu gelmesi
-
eğer hostes "merak etmeyin koku dışardan geliyor" derse bilin ki kelime-i şehadet zamanı gelmiştir.
futbola eklenmesi gereken yeni kurallar
-
3 den fazla fark atana 4 puan versinler gol izleyelim..
12 ekim 2021 tügva torpil listesi
-
ben bunları tanıyorsam bu başlığa erişim engeli atılır. zira kelimesi kelimesine doğru olduğuna eminim.
t: bilinenin ifşası.
clio vs polo vs corsa vs fiesta vs yaris vs 208
-
hiçbirini kullanmamış biri olarak söyleyebilirim ki hepsi çok güzel.
gülben ergen'in trt'den ayda 500 bin tl istemesi
-
ağa bi kişi de çıkıp demiyor ki "hangi becerin, yeteneğin, hangi üstün yönün dolasıyla verelim sana ayda 500 bin lira?".
sabahın 6.15de kalkıp, 8 aylık süt bebemi bırakıp, 35 km yol geliyorum.
ihaleler, satın almalar, doğrudan teminler, rotatifler, firmalar derken akşamın 5'ine kadar kafa patlatıyorum. eve döndüğümde iligilenmem gereken bi bebem, yapmam gereken işlerim var. yardımcım hatta yardımcılarım yok. bebeme bakan sertifikalı 3-5 dil bilen bi bakıcım da yok. 3+1 sıradan bi evde yaşamımı idame ettiriyorum.
inan bana gülben; gün içinde senden daha fazla çalışıyor, daha fazla efor sarfediyor, daha fazla yetenek gösteriyorum. aldığım maaş senin istediğinin yanında çerez bile değil sadece o tabaktan bi fındık fıstık parası.
ve inan bana o maaşla geçinebilmek gibi bi beceri de gösteriyorum.
hıh. sen büyük sanatçı, milyarder, para anası, evler, arabalar sahibi gülben hanım. sen mi büyüksün? hayır ben büyüğüm, ben, nuko usta. sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun? bir hiç.
gözümde pul kadar bile değerin yok.
fetih ile işgal arasındaki farkı bilmeyenler
-
halbuki liseye kadar netleşmiş olması gerekiyordu, biz yapınca fetih başkası yapınca işgal.
kanzuk onları harcarken alkış tutan zebralar
-
ekşi sözlük yazarlarının değil ekşi şeyler tırıvırı limited şirketinin vekili olan ve bunu altını çize çize yüzlerce kez söyleyen kanzuk nickli avukat, fatih altaylı'ya karşı yazarların değil şirketinin itibarını korumak için açtığı tazminat davasını kazandığını duyurduğunda etrafını sarıp mal mal alkış tutan zebralar.
bu zebralar o kadar maldır ki; kanzuk onlara karşı sözlükte yazdıkları herhangi bir yazıdan dolayı, fatih altaylı, ahmetoğlu hasan veya mehmetoğlu hüseyin dava açtığında hiçbir şekilde ilgilenmeyeceğini söylediği halde hiçbir karar haklarının olmadığı bir şirketin davayı kazanmasından mutlu olurlar.
bu zebralar o kadar maldır ki; yarın çok güçlü birileri avukat ordusuyla onları kişisel olarak dava ettiğinde ki, fatih altaylı yahut başka bir ekşi sözlük şikayetçisi son olanlardan ekşi şirketi yöneticilerinin onlara verdiği bu açık mesajı almadıysa tüm lafları haketmiş demektir, kapısına binbir türlü hukuki cihazla donanmış avukatlar dayandığında piç gibi ortada kalacağını anlamadan alkışlar durur başkasının davasını.
bu zebralar o kadar maldır ki; kazanıldığı ilan olunan tazminat tutarının, çeşitli davalarla uğraşan sözlük yazarlarının masraflarını karşılamakta kullanılmak yerine bir hayır kurumuna bağışlanmasının, ekşi şeyler limited şirketinin kurumsal imajının parlatılması, medyada yerleşik fatih altaylı düşmanları sayesinde ekşi sözlük ve sahiplerinin reklamının yapılmasını amaçladığını bile anlamazlar.
serdar-ı ekrem aslan kanzuk paşa sen az bile yapıyorsun bu mal zebralara.
30 ocak 2021 deprem vergisinin %10'a çıkarılması
-
ülkemizde kaç çeşit vergi var, bilen var mı?
google'da arasak binlerce buluruz. kazandığımızın %70'i vergiye gidiyor diye tahmin ediyorum.
benliğimin oluştuğu 4 yaşımdan beri anlamadığım şey; kazanırken ödenen vergi; harcarken neden tekrar ödeniyor?
emekleyerek denize giden bebeği kurtaran köpek
-
radikalde okuduğum haberin baş kahramanı köpek.
anne köpeğiyle ilgileniyor, bebeği de oynasın diye kuma bırakıyor. bebek tabi bu, denizi merak ediyor, şöyle bir bakayım derken gidiyor da gidiyor. dalgalar da habere göre yarım metre falan. köpek görüyor bebeği, koşuyor, önüne yatıp denize gitmesini engelliyor, havlıyor falan, böylece anne çocuğunu hatırlayıp kucaklıyor.
aha fotoğraflar:
çocuk gidiyor, kimsenin ruhu duymuyor: http://i.radikal.com.tr/…09/20/fft22_mf1658302.jpeg
köpek fark edip koşuyor: http://i.radikal.com.tr/…09/20/fft22_mf1658303.jpeg
köpek yetişmek üzere: http://i.radikal.com.tr/…09/20/fft22_mf1658304.jpeg
köpek yetişmiş, çocuğun önünde, denizin dibindeler, anne kişisi geliyor: http://i.radikal.com.tr/…09/20/fft22_mf1658305.jpeg
köpek anneyi fırçalarken: http://i.radikal.com.tr/…09/20/fft22_mf1658306.jpeg
olayı çeken zat neden çocuğu kurtarmamış diye sorguladım bir an.
paris sendromu
-
japon falan olmadığım halde paris ziyaretimde kapıldığım sendrom. kafayı yiyecektim lan.
bu mu ulan, dedim. bu mu bize midnight in paris'lerde, amelie'lerde, before sunrise'larda, paris je'taime'lerde gösterilen paris, dedim. bu memleket öyle garip bir yer ki dostlarım, eğer şehre iner inmez le marriott gibi bi otelde kalamayacaksanız, parasızlıktan o leş metronun leş duraklarında burnunuza sidik kokusu çekeceksiniz demektir. eğer şehre gare du nord* gibi bir yerden girme ihtimaliniz varsa ve paris metrosu'nu kullanamayacak kadar yeniyseniz o şehre, şunu aklınıza sokun: her köşe başında üç zencinin beklediği o leş rue du faubourg saint dennis'i yürüyeceksiniz demektir şehre kadar. işte, lille'den büyük umutlarla bindiğim tgv'den gare du nord'da indiğimde, bütün bu başıma geleceklerden habersiz, sarı-sıcak bir paris beklentisiyle o gardan dışarı adımımı atmış idim fakat paris'in benim yoluma çıkardıkları, bir türlü bulunamayan bir hostel, ayrıca dolu bir hostelde tek başına kalan, yüzü gözü şişmiş bir koreli ve sidik kokulu metro istasyonları oldu. sonrasında o kadar louvre görmüşüz, eyfel görmüşüz, hepsi boş beleş dostlarım. tek gerçek var, o da leş paris.
peki soruyorum şimdi, ben ne yapaydım da yaşamayaydım bu sendromu, ha?
hâlâ diyorum ki, keşke süskind'in das parfum'ünü paris'e gitmeden önce okusaymışım.