hesabın var mı? giriş yap

  • ben. cdyi yerleştirin lütfen
    müş. tamam
    ben. şimdi otomatik bir ekran açılacak kapatın onu.
    müş.kapattım
    ben bilgisayarımdan....
    müş. o dediklerinizi göremiyorum ki şimdi.
    ben. ne görüyorsunuz efendim.
    müş. hiç bişey kapkaranlık.
    ben. monitorünüzü açar mısınız lütfen .
    müş. açtım
    ben şimdi ekranda gördüğünüz pencereyi köşesindeki çarpıdan kapatın.
    müş. ee siz de bi karar verin

  • "bu arabanın bir huyu var, önünde araba görmek istemiyo."

    dayım, 2008

    "arka lastik beni geçmeye çalışıyo"

    dayım, 2010

    (bkz: aman dayı)

  • detayları anlatalım bilmek isteyenler için...

    öncelikle burası alt kültürün yaşadığı bir semt, bahsi geçen apartman ucuz ve eski bir apartman.

    aile 6 kişilik bir aile, babaanne, baba, anne, 3 çocuk, çocukluklardan en küçüğü engelli konuşamıyor yürüyemiyor.

    bu ailenin tek geçim kaynağı baba, çöpçülük yapıyor sokakları filan süpürüyor parkları bahçeleri, kızı dünya akıllısı güzel, oğlan içine kapanık sessiz etliye sütlüye bulaşmaz, küçük çocuk yukarda yazdım.

    bu tarz apartmanlarda sürekli kavga olur zaten bu olayın işleniş şekli çocuklar gürültü yapıyor diye ama bahsi geçen adam önceden sabıkası olan daha önce de 3 kişiyi öldürdüğü söyleniyor. nasıl dışarı çıktığı belli değil.

    o kadar çok görgü tanığı var ki adam içeride ailesini katlettikten sonra çocuklar balkona kaçıyor, balkonda komşulara bağırıyorlar "ne olur bizi kurtarın bizi öldürecekler" diye komşular tamam polisi arıyoruz diyorlar bu olay olana kadar herkesin gözü önünde balkonda birbirine sarılmış iki kardeşi de öldürüyor, ardından adam hiçbir şey olmamış gibi kurşunu bittiği için evine gidiyor, engelli çocuk balkonda "anne, baba" diye figan ediyor ve bugün çocuk esirgeme kurumu bu çocuğu alıyor. adam ilk ifadesinde kurşunum yetmedi yoksa küçüğü de öldürecektim diyor.

    şimdi burda bazı terbiyesizler ahlaksızlar bu katili savunuyor haklı çıkarma çabasına giriyor ya önceki enrtyme de yazdım inşallah kendi ahlak seviyenizde insanlarla bir ömür boyu muhattap olup karşılaşırsınız. bu olay yüzünden bu aileyi sevsin sevmesin koca bir mahalle yasta. hiçbir kimse yok ki iyi olmuş diyebilen katili haklı bulan. böyle bir şeyde kendi bencil çıkarlarınız için katili haklı bulabiliyorsanız sizin gibi pisliklerden de her kötülük beklenir, kendi pisliğinizde boğulun.

  • halihazirda butun gercekligiyle yasanmakta olup hic de sasirtici olmayan sekilde icinde yasayanlarin idrak edemedigi, etmek istemedigi olgu. hala roman ve filmlerde izini aramanin pek bir mantigi yoktur cunku;

    gunumuzde milyonlarca kisi karayollarinda yuruyup yol kenarlarinda kamp atesi yakarak "daha iyi kurtarilmis bolgeler"e kacmakta (en son gecenlerde avrupaya kacmaya calisanlari hatirlarsiniz),

    sehir savaslari, baskici devletler, insanlarin herseyini kontrol edip urun haline getirmeye calisan devasa sirketler, dunya atmosferini kaplamis nefret, kutuplasma, umursamazlik gibi "kurgusal" seyler zaten bugunun birer gercegi.

    dahasi ekstra olarak; kafa kesme, ciğer yeme, adam yakma, bombalama, ezme, parçalama gibi "kurgusal soslar" da gundelik birer vaka haline gelmis durumda.

    bir de distopya eserlerin olmazsa olmazi kamplaşma/ çeteleşme vardir ya hani,

    mesela zombi istilasinin ertesi gununde, dogal felaket ve yikimdan iki saat sonra, atom bombasinin kirki ciktiginda hemen gorursunuz ne kadar it kopuk varsa birlesir, butun kaynaklara el koyar, yalniz gezenleri/gucsuz olanlari yagmalar, zevkine iskence eder, keser bicer yer, soyar, oldurur, tecavuz eder. izleyici/okuyucu olarak "lan dun bir bugun iki nasil hemen kamplasip birbirinizi buldunuz, nasil hemen sistemi kurdunuz" diye soylenirsiniz ya,

    iste bosuna soylenmeyin. soyle bir bakin dunyaya, zaten hali hazirda bu kamplasmalarin oldugunu, gücü yetenin gücü yetene dünyayı dar ettiğini gorun.

    hani acayip yiginlar vardir ya, bu cetelerin etrafinda toplanir, bariz bir sekilde yanlis oldugunu, insanlara zevk icin iskence edildigini falan gordugu halde alkis tutar, siddeti ve vahseti sever, destekler, daha cogunu ister. izlerken "lan nasil adam bunlar yaaa" dersiniz ya,

    bosuna demeyin. soyle bir bakin cevreye, aslinda bu tarz "insan"larin halihazirda milyonlarca/yuz milyonlarca sayida varoldugunu, siddeti, vahseti ve iskenceyi ovup yucelttigini, guclu ve zalimin yaninda olarak tatmin oldugunu, firsatini buldugunda sizi çiğ çiğ yemekten zevk duyacagini hissedin.

    o yuzden pollyanna'ciligi birakip yasadiginiz dunyayi gercek haliyle gorun.

    insanoglu denen lanet ve habis yaratiklar yuzunden icine edilen dunyanin halihazirda bir distopya oldugunu gorun artik.

    ve ne yazik ki film/kitap bittikten sonra dondugunuz "gercek" dunyanin o kurgusal orneklerden daha distopik ve vahşi ve umutsuz oldugunu kavrayin.

    cok guzel gercekci bir kurgusal distopya ornegi icin;

    (bkz: the road/@lemre)

    daha gercekcisi icin;

    (bkz: dünya)

  • benim o. inanın böylesi daha iyi oldu.berbat giden bir ekonomi var. bırakın kendi ellerinde patlasın bu ekonomi. kılıçdaroğlu da elinden geleni yaptı ama adaletsiz bir seçim süreci vardı. tüm medya ve maddi güç iktidarın elindeydi. ben razıyım.

    siz de üzülmeyin. bugün olmazsa yarın elbet o zafer gelecek. bunun da yolu bunların ekonomiyle gitmesi.

  • italya'da yanlış hatırlamıyorsam 6000-7000 civarı insan öldü. bu ülkede üzülerek söylüyorum her şey bittiğinde virüsten 50.000 kişi ölse o kadar normal karşılanır ki halkımız tarafından. şunu kabul etmek gerekir. insan hayatına hakkettiği değeri veren bir toplum değiliz. burada krizin ekonomik boyutu herkes tarafından kaç insanın hayatını kaybettiğinden daha çok önemseniyor. yeter ki ölen bizim yakınımız olmasın.

  • oda hiç olmadıgı kadar kalabalıktır. misafirler için çay istenir:

    oda: 615'e 12 çay.
    çaycı: abla naptın yaa, mevlüt mü okutuyon?

  • gercek hayatta yasamis olan doktor faust, 15. yuzyilin sonlarinda ingostadt sehrinde dogmustur. soyledigi yalanlarla, anlattigi abartili hikayelerle ve gelecek hakkinda yaptigi tahminlerle kimi zaman halki korkutan, kimi zamansa eglendiren bir kimsedir. cok buyuk bir buyucu oldugunu iddia etmis ve isa’dan beri mucizeler yaratabilen tek kisinin kendisi oldugunu soylemistir. ayrica bir oluyu de diriltecegini halka aciklamis; fakat her hatirlatista daha hazir olmadigini belirterek bu iddiasini gerceklestirmeye calismaktan kacinmistir. 16. yuzyilda oldukca yaygin olan seytan korkusu nedeniyle; surekli kehanetlerde bulunan ve yemegini yerken yanindan kopegini eksik etmeyen (o donemde, seytanin kopek seklinde insanlarin yaninda gezebildigine dair bir inanis da mevcutmus) faust, yavas yavas halki huzursuz etmeye baslamis ve sonunda yoneticiler tarafindan surgun cezasina carptirilmistir. nerede ve hangi tarihte oldugu ya da olup olmedigi hakkinda bir bilgi mevcut degildir.

    tum bu ilginc ozellikleri sayesinde efsanelestirilen faust, tamamen alman kulturune ait olan tek mitik karakterdir. faust hikayesini konu alan ilk kitap johann spiess tarafindan 1587’de yazilmistir. bu ve benzeri on alti kitap almanca’da volkbücker adi verilen populer kitaplar kategorisine sokulur. volbücker’deki faust; dogayi kontrol etmek isteyen, bilgiye ac, kotu, cikarci, saklaban, zavalli ve gulunc bir karakterdir. amacina ulasmak icin seytan’la anlasir ve sonunda seytan’in tuzagina duser. donemin protestan yazarlari da bilgiye olan acliklarindan oturu karsi olduklari humanistleri, ogrenme arzusunun kurbani olan faust’u ornek gostererek elestirmislerdir.

    faust’un oykusunun almanya sinirlari icerisinde kalmasi kisa surmus, hikaye hizla avrupa’ya yayilmis ve tiyatroya aktarilmistir. ozellikle ingiltere’de gerceklesen tiyatro uyarlamalarinda faust karakterine yuklenen olumsuz nitelikler hafifletilmis ve bunlarin yerine bazi erdemler bahsedilmistir. bu uyarlamalardan en onemli olaniysa christopher marlowe’un 1592’de yazdigi dr faustus’tur.

    faust, almanya’da da tiyatroya aktarilmis ama 18. yuzyil almanyasi’nda tiyatronun yasaklanmasi nedeniyle sahnelerde uzun sure kalamamistir. bu sirada fransa’da yasanan siècle de lumières’in almanya’daki en onemli temsilcilerinden biri olan gotthold ephraim lessing de faust uzerine bir kitap yazmis ve bu karakteri tam anlamiyla yucelten ilk edebiyatci olmustur. bu noktada lessing’in goethe ve donemin diger onemli dusunurlerini buyuk olcude etkiledigini belirtmemiz ve ardindan johann wolfgang von goethe’nin faust’una gecmemiz gerekir.

    goethe, faust’la ilk kez cocukken izledigi kukla tiyatrosunda karsilasmistir. ardindan okudugu volbücker ve faust’tan bahseden sarkilarla (zamanla bu karakter alman kulturune iyice yerlesmistir) konuya olan ilgisi iyice artmis ve ogrencilik yillari sirasinda eserini yazmaya baslamistir. sturm und drang’in etkisinde oldugu donemde yazdigi bu bolumlerde (1770-1775) romantizm akimi kendini hissettirir. aslinda yazdiklarini urfaust (ilkel-faust) ismiyle bir kitap haline getirmis; fakat yayinlamamistir (19. yuzyilin baslarinda fikrini degistirip kitabinin bu halini de yayinlayacaktir). artik faust genc bir sarlatan degil, evrenin sirlarini ogrenmek isteyen yasli bir bilgindir. bu hikayeyi isleyen eserlerde farklilik gosterdigi icin; urfaust’taki (ve goethe’nin yazacagi diger faust kitaplarindaki) mephistopheles - faust anlasmasindan bahsetmekte de yarar var: tanri’yla faust’u bastan cikarabilecegine dair iddiaya giren mephisto, faust’un yanina gelir. bilgiye duydugu acligin dinmeyecegine ve dunyadaki hicbir seyin onu doyuramayacagina inandigi icin seytanla anlasma yapmayi faust ister. bu dunya’da mephisto onun her istedigini yapacak; fakat sonunda yasadigi mutluluklardan tatmin olursa ruhu mephisto’ya hizmet edecektir.
    faust’un son halindeki bircok bolum, daha basit halleriyle urfaust’ta da bulunur: kitap, faust’un unlu monologuyla baslar, ardindan buyu kitabini acan faust macrocosmos isaretini gorur ve doganin yaratici gucune ulasmaya calisir. basaramaz. yeryuzunun ruhuna ulasmayi dener, bu sefer basarili olur ama ruh, olumlu oldugu icin onunla konusmayi reddeder. daha sonra yasli faust’un gencligini simgeleyen ogrencisi wagner’le diyalogu gelir. goethe, burada universite sistemini ve ona verilenle yetinen universite ogrencilerini elestirir. ardindan mephisto gelir, o da wagner’le konusur ve ogrenme askini yok etmeye calisir. sonra mephisto ve faust bir hana gider. goethe bu kisimda da universite ogrencilerinin hayatini alayci bir dille aktarir. o ana kadar yazilmis ve bilinen tum faust hikayelerinin han sahnesinde masadan sarap akitan faust’ken, urfaust’ta bunu mephisto yapar. boylece goz boyayici sihirler yapan sarlatanlik ozelligi mephisto’ya aktarilmis olur. bu sahnenin ardindan margeritte trajedisi gelir ki bu kisim tamamen goethe tarafindan yaratilmistir. trajedinin sonunda margeritte olur ama sonrasinda ne oldugu aciklanmaz ve urfaust bu sekilde biter. (goethe’nin genclik yillarinda, çocuğunu öldürdugu icin asilan susane margaretha brandt’in infazina tanik oldugu ve kadının savunmasında icine giren seytan nedeniyle bu cinayeti isledigini itiraf ettigini de belirtmek gerek)

    faust’la ilgili calismalarini surduren ve yaptigi italya yolculugu sirasinda klasisizm’den oldukca etkilenen goethe, 1790 yilina geldiginde yazdiklarini faust ein fragmeit (parcalar halinde faust) adiyla yayinlamistir. sturm und drang’a tamamen sirtini dondugu bu kitapta urfaust’a uc yeni sahne eklemistir: bunlardan ilki; faust-mephisto ve mephisto-wagner arasinda gecen iki diyalogun baglantisini kuvvetlendirmek icin yazdigi, faust ve mephisto arasinda gecen yeni bir diyalogdur. ikincisi; cadinin faust’u genclestirdigi ve faust-margeritte trajedisini daha anlamli kilan sahnedir. ucuncusuyse; goethe’nin buyuculuk konulariyla alay etmek icin ekledigi magara ve orman sahneleridir. bunlarin yani sira, han sahnesinde kimi degisiklikler yapmis ve kitabin sonundaki margeritte’in oldugu kismi atarak eserinin bitisine belirsiz bir hava katmistir.

    goethe, bu kitabin ardindan faust uzerinde calismaya ara vermis; fakat donemin en onemli dusunur ve sairlerinden biri olan, dostu friedrich von schiller’in baskisiyla tekrar bu proje uzerine calismaya baslamistir. (schiller’in 18 ve 19. yuzyil alman edebiyati’nda gorulen ve goethe’nin nefret ettigi romantizm akiminin da en buyuk temsilcisi oldugunu belirtmekte yarar var) nitekim 1808 yilinda faust’un su an elimizde olan ilk kitabi yayinlanmistir. goethe, eserine shakespeare’e duydugu saygiyi gostermek icin tiyatro sahnelerini ve mephisto’nun neden faust’a geldigine aciklik kazandirmak icin de tanri-seytan arasindaki iddia sahnesini eklemistir. goethe, bu ilk kitap icin « kucuk dunya’ya (microcosmos) yolculuk » sozunu de kullanir.

    cunku 1831’de (olumunden bir yil once) kusursuz hale getirmeyi basardigina inanip yayinlayacagi faust’un ikinci kitabinin konusu da « buyuk dunya’ya (macrocosmos) yolculuk » olacaktir. bu kitapta faust antik yunan’a gider ve truvali helen’le evlenir. bu evlilik, goethe’nin ideali olan alman-antik yunan uygarliklarinin birlesimini simgeler. ancak bu ideal, ogullari euphorion ve ardindan da helen’in olumu nedeniyle gerceklesemez. sonrasinda faust almanya’ya geri doner, kusursuz bir toplum yaratmak icin calisir. oldugundeyse seytani hayal kirikligina ugratacaktir.

    goethe’nin altmis yilini harcadigi faust karakteri, filozofun trajedisini anlatir.
    friedrich nietzche’nin übermensch’idir (ustuninsan).
    johann wolfgang von goethe’nin alter egosudur.