hesabın var mı? giriş yap

  • bir film yalnızca netflix üzerinden gösterilmiş ve oscar ödülüne aday olmuşsa spielberg haklı ama adı geçen filmler los angeles'ta gösterime giren filmler ve netflix bu filmlerin yapımcısı değil dağıtıcısı. belgesel kategorisinde oscar alan filmlerin ise sinemalarda gösterilme zorunluluğu zaten yok. konunun bu yıla ve bu isimlere özel yanında spielberg haksız.

    ama daha geniş açıdan bakıp sinema sanatının kendine özgülüğü ve dijital geleceği unsurları üzerinden yapılacak bir değerlendirmede spielberg gibi geleneksel kuşak üyeleri sonuna kadar haklı. müzikte spotify, fizy gibi platformlar, sinemada netflix gibi platformlar müzik ve sinemanın asli unsuruymuş gibi değerlendirildiği müddetçe kalite gittikçe aşağı düşecek. nasıl ki müzikte sanatçılar yeniden single çağına döndü ve tematik albüm uğraşı gibi dev eserler artık üretilmemeye başlandı sinemada da netflix gibi ortamlar film yapımcılarını tamamen televizyon izleyicisine yönelik filmler çekmeye sevk edecektir. epik sinema, drama ve içinden bilgisayar efekti geçmeyen filmlerin sayısı zaten yeterince azalmışken bu alanlarda sinema sanatı tamamen yok olacaktır. 2000'li yılların ergence dizi çılgınlığı insanların filmleri de dizilerle aynı parametrelerle değerlendirmesi yanlışına sevk etti. netflix ya da spotify zararlı demiyorum, ben de kullanıyorum ama müzik sanatı ve sinema sanatı her zaman kendi dinamikleriyle sunulmalı. yoksa her iki sanatta da nostaljik bir tüketici olmaktan başka çareniz olmamasıyla filmleri dizi izler gibi izleyen (dolayısıyla izlemeyen) bir seyirci olmak arasında seçim yapmak zorunda kalırsınız.

  • - aşkım şarjım az, kaya beni bırakacak, sabah ararım.
    - bak yavrum, iyi dinle: facebook'u açıyorum. önce arkadaş listende kaya adında kimse var mı kontrol ediyorum, öyle birini bulamıyorum. sonra, çalıştığın şirketin linkedın hesabını beğenmiş herkesi tek tek tariyorum, kaya diye birini bulamıyorum. sonra, akşam gideceğini söylediğin barın ismini twitter'a yazıp orada check-in yapanların arasında kaya adlı birinin olduğunu görüyorum. tüm tweet'lerini okurken, nikimyok caddesi'ndeki trafikten şikayet ettiği bir tweet'ine rastlıyorum. bu bilgiyi cebe koyup, kaya'nın instagram hesabına tıklıyorum. fotoğrafları tararken, bir arabanın önünde çektiği bir selfie görüyorum. bu bilgiyi de cebime koyuyorum. az önceki check-in olayına geri dönüp foursquare'de paylaştığı yer bildirimi fotoğraflarına bakıyorum. bi kahvecide çektiği fotoğrafı görüyorum. o kahvecinin sayfasına tıklıyorum ve tahmin ettiğim gibi kaya yavşağının o mekanda en çok check-in yapan kişi olduğunu görüyorum. nikimyok caddesi yakınlarındaki kahvecinin adresine bakıp o bilgiyi de cebe koyuyorum. evden çıkıp kahvecinin olduğu sokağa gidiyorum. o sokakta ve yakınındaki sokaklarda, fotoğraftakine benzer bir araba arıyorum. iki sokak ötede söz konusu arabayı buluyorum. arabaya tekme atıp alarmın ötmesini sağlıyorum. az sonra bi apartmanın ikinci katındaki bi dairenin penceresi açılıyor ve beyaz atletiyle kaya beliriyor. bi iki bakınıp alarmı susturuyor ve pencereyi kapatıyor. apartman kapısına gidip o dairenin bi üst katının ziline basiyorum. kim o diyor bir ses, "ya ben kaya'ya geldim de zili çalışmıyor sanırım, kapıyı açabilir misiniz?" diyorum kibarca. kapı açılıyor, ikinci kata çıkıyorum. kaya'nın dairesinin kapısını çalıyorum. kapıyı açıyor sormadan. kimsiniz diyor. dairenin içine adımımı atıp "ben meltem'in sevgilisiyim, şarjı bitiyormuş da şarj aleti getirdim" diyorum. aletin kablosunu kaya'nın boynuna dolayıp sıkmaya başlıyorum. gürültüyü duyunca sen geliyorsun, üzerinde bornoz var. kaya'yı bırakıyorum, suçun büyüğü sende çünkü. beni görünce korkup odaya kaçmaya çalışıyorsun. peşinden geliyorum. yüzüne tükürüyorum. yazıklar olsun diyorum, niye yaptın bunu diyorum. ağlıyorsun, açıklayabilirim diyors...
    - ay tamam, tamam! bitmiyor şarjım. of, taksiye binip eve geliyorum hemen. bişey lazım mı? yoğurt felan?

    edit: niye bu kadar sevildi anlamadım ama beğenen, paylaşan herkese eyvallah... 3 vakte kadar, bu entry'yi temel alan bi kısa filmle karşınızda olacağız inşallah. haber ederim.

    seneler sonra edit: hala mesaj atıp kısa film n'oldu diye soranlar oluyor. bir şey olmadı tabii ki, olacağı da yoktu. "abi izin ver ben bunu kısa film yapayım" diyen sayısız genç sinemacının ayağını kesmek için yazmıştım bu notu. işim gücüm vardı ve kısa filmcilerle uğraşmak gündemimin en son sırasında bile değildi. uğraşılır mı lan?

  • baris manco'nun bu efsane sarkisi, 1970'lerde tum muzisyenlerin basinda demokles kilici gorevi goren trt denetleme kuruluna gonderildi, ama sozlerinin cok mustehcen oldugu gerekcesiyle reddedildi. ama inat eden baris, bu defa enstrumantal versiyonun yolladi kurula. bu defa da, "gitar cok mustehcen caliniyor" gerekcesiyle reddedildi. tam trt isi bir karar dogrusu..

  • oyun devam ettikçe hanım kızımızın aslında başka bir çocuğa meylettiğini fark etmekle daha da bir dramatikleşen olay.

    şöyle ki kızımız parmak uçlarıyla narin pasları hep o dingile atmaya, saçını bir sağa bir sola atıp gülümsemeye, dingilin de ona karşılık olarak gönderdiği topa düşmesin diye son anda yetişirken cilveli ve minik "ay!" sesleri çıkarmaya başladığında dünya başınıza geçebilir.

    bu gibi durumlarda önce surat asılır, kıza "vay be, bana ha..." diye imalı imalı bakılır (kız bakmaz ama), son çare olarak dönüşüm geçirip payidar demir olunur, herifin kafaya kafaya smaçlar çakılır. ortam elektriklenir gibi olduğu anda ise son smacı da kızın kafasına çakıp "siz oynayın!" diyip basıp gidilir.

    "kız hemen koşarak arkadan gelip "dur, nereye gidiyorsun... neden böyle davrandın ki?" diye sorar. kıskandığını anlamıştır ve sana karşı boş olmadığını göstermek için gülümseyerek gözlerinin içine bakar" diye bitirmeyi çok isterdim ama genelde arkandan "gerizekalı" demekle yetinir sondaki "a" harfini inceltmeyi beceremeden...

  • adam onun içine yüksek fruktozlu mısır şurubunu basacak. bu şekilde ürünün maliyeti azalırken üstüne raf ömrü artacak. yani 10 liralık ürün bu şekilde 5 lira olacak. diğer taraftan günümüzün gençleri şehirlerdeki betonlaşma ve internet çağında olduğumuzdan dolayı daha hareketsiz yaşadıkları için obez olmaya çok yatkınlar. üstüne türkiye'de 40 yaş üstünde düzenli spor yapan insan sayısı çok az. sen böyle bir ülkede kotayı düşürmen gerekirken artırıyorsun. hani ilaç üreten bir ülke de değilsin bunlar ülke için hep sıkıntı.

    son olarak beni üzen başka bir konu da sözlükte bile şu konu gündem olmuyor. halbuki büyük bir skandal bu. halkımızın bu bilinçsizliği yüzünden maalesef türkiye'de hastalıklar artmaya devam edecek. galiba günümüzde savaşlar bu şekilde oluyor. bizler içinde olduğumuz farkına varamıyoruz.

    edit: imla

  • british columbia'da da ontario'dakinden farkli degildir. yillarca, kuralsiz kanunsuz kafamiza gore arac kullanmis bizler icin hic de kolay degildir. cunku bir seyi sifirdan nizamina uygun ogrenmek, en bastan yalan yanlis ogrenilip seneler boyunca pratik edilmis aliskanliklari tersine cevirmekten daha kolaydir.
    ehliyet ınsurance company of british columbia (ıcbc) isimli kurum tarafindan verilir. (ayni kurum, arac sigortalariyla birlikte eyalet ici kimlik basvurulariyla da ilgilenir)

    kendi ulkesinden 2 senenin uzerinde full ehliyetli biri icin adimlar su sekildedir:

    - 50 soruluk bilgi sinavina girip, 40 dogru yaparak sinavi gecmek. (sorular trafik levhalari, yol ve surus kurallarindan ibaret. size beles kitap veriyorlar, bir defa okuyup, pratik test cozup rahat gecersiniz. sinava ehliyet ofislerinde girilir. pek sira yoktur.)
    - bilgi sinavini gectikten sonra, sinav merkezinde goz muayenesi olup resim cektirmek ve 1 sene sureli gecici lisans almak. (gecici lisansin baslica kisitlamalari: sadece sabah 5 ile gece 12 arasi surus + kanda 0 alkol orani + on koltukta en az 25 yasinda full kanada ehliyetli birinin gozetmenligi + arka koltukta en fazla 1 yolcu. eyalet disina cikan otobanlara giris yasagi. onceki ulkenizden full ehliyetli oldugunuz icin arabanin gotune "l" cikartmasi yapistirmaniza gerek yok. sifirdan ehliyet alanlara verilen ogrenci lisansi ile tek farki da bu zaten.)
    - bu gecici lisansin gecerli oldugu sure boyunca direksiyon sinavi randevusu alip, sinavi gecmek (bu direksiyon sinavi, otobana cikilan full direksiyon sinavidir, sifirdan ehliyet alanlarin direksiyon sinavinda otoban kismi yoktur ve suresi daha kisadir. cunku onlar 2 sene sonra bir direksiyon sinavina daha gireceklerdir. detaylar asagida.)

    kendi ulkesinden 2 senenin altinda full ehliyetli ya da hic ehliyet almamis bireyler, yukaridakilerden farkli olarak ""graduated licensing" programina tabidirler, ve ekstra olarak su adimlari uygularlar:
    - gecici lisans yerine ogrenci lisansi (learner's licence/permit) alirlar (ki bc ehliyetine basvurana full yabanci ehliyetli birine verilen gecici lisanstan tek farki, ogrenci lisansiyla arac kullanirken aracinizin bir tarafinda "l" (learner) simgesi gosterme zorunlulugu.
    - 1 sene boyunca, on koltukta en az 25 yasinda full kanada ehliyetli biri gozetmenliginde en az 60 saat, kazasiz ve cezasiz surus tecrubesi zorunlulugu. gozetmen kisinin, ıcbc'den aldigi formlari doldurup 60 saati teyid etmek zorunlulugu.
    - acemi ehliyeti (novice licence) direksiyon sinavina giris (otoban kismi yok ve suresi daha kisa) ve gecilmesi durumda 2 senelik acemi ehliyeti (ogrenci lisansindaki, surus bolgesi, saatleri ve yolcu kisitlamalari kalkar, ama alkol kisitlamasi halen vardir ve bu lisansa sahip olanlar aracin bir tarafinda "n" (novice) isareti gostermek zorundalar)
    - 2 sene (icbc onayli kurslara kayit olunmasi halinde 1,5 sene) sonra bu kez otobana cikilan direksiyon sinavi ve sinavi gecme halinde full ehliyet sahibi olup o "n" cikartmasini firlatip atmak.

    tavsiyelerim: turkiye'de arac kullanim tecrubenizin avantaji oldukca sinirlidir. burada kurallara eksiksiz riayet etmek zorundasiniz. kurallari sikica kavrayana kadar direksiyon sinavina girmeyin, 50 dolariniza yazik olur. ne kadar ders almaniz gerekiyorsa o kadar alin. omuz kontrolu, 180/360 derece gozetleme, dur levhalarinin ve kirmizi isiklarin gerisinde full stop, dortlu yol agizlarinda gecis onceligi, kirmizi isikta saga donus, paralel park, otobana ve otobandan cikarken suratlenme yavaslanma, surat tabelalari, okul ve oyun sahasi tabelalari gibi konulardaki eksiklerinizi kapatmadan sinav almayin. ozellikle, ciddi bir kural ihlalinde sinav direkt biter.

  • özet: hoca bir öğrenciye “bu kız” demiş ama o kızın bir adı varmış. bu kız pek konuşmuyormuş, yeri değiştirilmiş, yanına oturtulduğu öğrenci yaramazmış, hoca da yaramaz olana bu kızı konuşturmazsın di mi, demiş. bir de sınıfa, konuşan birinin mi yoksa konuşmayan birinin mi tepkisinden korkarsınız, diye sormuş, bu kız da çok alınmış.
    inanılmaz.

    troll müsünüz, bilmem ama “o kız” normal değil. hayattaki tüm prenseslik haklarını tek bir derste, saçma sapan bir sebepten kullanmış.
    insan gerçekten hayret ediyor. aşırı sinirlendim. hocaya öğrenci resmen zorbalık yapmış aq.
    “bu kız dedi hüüüüüü” deyip çıkışmak nedir? hoca “bu kız”ın sözlüsüne 15 vermiştir umarım. böylece ağlaması için geçerli bir sebep sunmuş olur.

    debe editi: şımarıklıktan nefret eden, tüm çiğliklerden tiksinen bir insan olarak yalnız olmadığımı görmek sevindirdi. lösemili çocuklarımız da sevinsin o halde: büyük harflerle “bağış” yazıp 3406’ya sms gönderirseniz lösev’e 50 lira bağışlamış olacaksınız. teşekkürler.