hesabın var mı? giriş yap

  • "hazır ucuz yollu alabiliyorken en iyisini alalım" mantığıdır. bu mantıkta göze batan birkaç ahlâksızlık mevcut:

    1. diyanet işleri başkanı olarak kendi kurum dergine "müslümanlar lüks batağına saplanmıştır" derken gidip en lüks aracı neden alıyorsun?
    2. aracın sadece içi lüks değil, aynı zamanda motoru da 5 litre benzinli bir motor. başta güttüğün mantığın aynısı burada da mevcut: "nasıl olsa cebimden benzin parası çıkmıyor". bu durumu etik buluyor musun?
    3. vatandaş neden senin 322 bin tl'ye aldığın aracı 1 milyon tl'ye alıyor? kendi kendine hiç bunu sorguluyor musun?

  • bir yazarın yeterince kişi tarafından troll olarak gösterilmesi halinde otomatik olarak çaylağa düşürmesini, bu kişilerin de ancak moderasyon tarafından incelendikten sonra da ya uçurulması, ya da çaylaklıktan çıkarılmasını dilediğim yeni sözlük fasilitesi.

  • rezalet demek ne kadar doğru bilemedim. çünkü sonunda ben değil, firma rezil oldu..

    mecbur kalmadıkça, kullanmamaya özen gösteriyorum.
    eğer başka bir alternatifim varsa, daha iyi bir alternatifim mutlaka var demektir..

    çok tuhaf bir firma..
    zaman kaybı ve ömür törpüsü.
    düşünme, söyleneni anlama ve derdini anlatma özürlü insanların istihdam kapısı.
    istisnalar varsa kusura bakmasın ama ben henüz denk gelmedim.

    pazartesi 14.30 için bir biletim var. izmir'e gidiyorum.
    ancak annemin sağlık sorunları sebebiyle, ertelemek zorunda kaldım.

    zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermedikleri için, mecburen otogara tekrar gittim.

    -merhaba. iyi çalışmalar. biletimin gününü ve saatini değiştirmek istiyorum.

    + merhaba buyrun.

    -merhaba. pazartesi 14.30 izmir otobüsüne bir biletim var. bunu bir sonraki haftaya aktarmak istiyorum..

    +bir saniye. zafer beeeeey. zafer beeey. beyefendiye bakar mısınız?
    +merhaba buyrun.

    -merhaba zafer bey. ben pazartesi günü izmir'e gidecektim ama annem ameliyat olduğu için, biletimi bir sonraki haftaya aktarmak istiyorum.

    +maalesef. seferler arası değişiklik yapamıyoruz.

    -nasıl yaaa? neden? iyi de gidemiyorum ne yapabilirim?
    üstelik biletin arkasında yazılanı yaptım ve minimum 24 saat önce bildirdim. daha neredeyse 3 gün var.

    +maalesef. bize verilen talimat bu. ( yalan söylüyor. sadece bilet aktarma işleminin nasıl yapıldığını bilmiyor hepsi bu)

    - peki canınız sağ olsun. biletimi iptal eder misiniz? başka firmalara bakayım.

    + maalesef bilet iptali yapmamız yasak.

    -ilk kez yapmıyorum bu işlemi zafer. 5 kere metro ile seyahat ettiysem, 15 kere metro biletimi iptal ettirdim.

    -maalesef. bize verilen talimat böyle. bilet iptali yapamıyoruz..

    (kayış kopar.)

    + peki zafer. tamam iptal falan da istemiyorum. açık bilet yapar mısın bunu? en iyisi başka firmayla gideyim, dönüşte de bu açık bileti kullanırım.

    - tabii ki. açık bilet yapabiliriz. bir saniye bekleyin lütfen. tamamdır buyrun. 70 tl değerindeki açık biletinizi 1 yıl boyunca istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.

    + teşekkür ederim. ben açık biletimi kullanmak istiyorum.

    - !!??!!?

    - merhaba 70 tl değerinde bir açık biletim var ve 2 hafta sonra kalkacak olan izmir otobüsünde kullanmak istiyorum..

    - !!??!!? (sessizlik)
    saat kaç otobüsü olsun?

    + 14:30 lütfen.

  • türkiye cumhuriyetinin düştüğü durum. rahmetli ecevit'e ezik diyen o... çocukları onlayn mı?

    ben olsam manzarayı görünce geri dönerdim aq. onbaşıyla beraber 10 asker bile yok.

  • nikolay vasilyeviç gogol, ulusal rus yazını içinde değerli yapıtlarıyla tanınmış, büyük bir yazar olmakla birlikte, aynı zamanda, daha sonraki rus yazarları üzerinde yaptığı etkilerle ve rus yazınına soktuğu yeni konularla da ün bulmuştur.

    ukrayna'da doğmuş ve her konuda ilk eğitimini burada almıştır. daha çok küçük yaştayken ukrayna'nın özelliklerini, ulusal ruhunu tanımış ve bütün yaşamı boyunca onun etkisi altında kalmıştır. birçok yapıtında, bu sevgi yoğun bir biçimde görülür; sık sık yerel özelliklere raslanır. bu bakımdan gogol'un yapıtlarının, akıcı ve hoş bir deyişle yazılmış olmasına karşın, dilimize çevrilmesi güçtür. bilindiği gibi ukrayna, rusların ve polonyalılar'ın elinde bulunmuştur. böylece bu bölgede ortodoks ve katolik olmak üzere dinleri ve töreleri farklı olan iki ulusun etkileri görülür. burada bulunan rus halkının bir bölümü zaman zaman töre ve dinlerini değiştirmişlerdir. gogol'un ailesi de bir zamanlar polonya dilinden olan "yanovakiy" soyadını almış ve katolik dinini kabul etmiştir. fakat sonraları rus etkisi artınca bu aile "gogol" soyadını almış ve yeniden ortodoksluğa dönmüştür.

    gogol, 19 mart 1809 yılında poltava eyaletinin mirgorod kazasında doğmuştur; annesinin en son ve yaşamda kalan oğludur. ailesi içinde on yaşına kadar onu yalnızca nikolay adının küçültülmüş biçimi olan nikoşa sözcüğüyle çağırdılar. babası, vasiliy afanasyeviç, çiftlik yönetimiyle uğraşırdı; çiftlikte yaşardı. bununla birlikte, yazına karşı da yeteneği vardı. hatta iki kısa güldürü bile yazmıştır. özetle, gogol'un nükteciliğini babasından aldığı söylenebilir. annesi, mariya ivanovna çok dindar bir kadındı. annesinin bu özelliği gogol'u çok etkilemiştir. küçük yaşlarında ondan dinsel eğitim almış ve bu eğitim gogol'ün bütün yaşamında ve yapıtlarında büyük rol oynamıştır. gogol'un ailesi o kadar zengin değildi; fakat hali vakti yerindeydi. o çevrelerde çok zengin vardı. bu zenginlerden, etkili biri, eski bir bakan olan troşenko, gogol'ün anne tarafından akrabasıydı. bunun çiftlik konağında çevredeki diğer zenginler, öbür gelip geçenler, konuklar toplanırlar, haftalarca kalırlardı. burada, şarkılar söylenir, oyunlar ve tiyatro yapıtları oynanırdı. gogol de buraya sık sık giderdi. o, içinde bulunduğu köy yaşamını, incelediği insanları, doğayı, soyluların, köylülerin ve uşakların yaşayışlarını burada daha yakından gördü. on yaşlarında, poltava ortaokulu'na girmek istedi. ama bu sırada hastalandı ve adı geçen okula giremedi. 1821 yılında nejin lisesi'ne girdi. burada sekiz yıl okudu. okul yaşamında, derbeder ve tembeldi. annesine yazdığı mektuplardan, sınavlara altı ay kala derslerine çalışmaya başlamış ve okulu bitirmiş olduğunu anlıyoruz.

    küçük sınıflarda sahneye karşı merakı vardı. okulda, arkadaşlarıyla birlikte oynadıkları fonvizin'in anasının kuzusu adlı yapıtında kız rolünü oynamıştır. çok akıcı konuşurdu. babası, 1823 yılında, gogol nejin'de öğrenciyken öldü. bu ölüm onu çok etkiledi. ancak bundan sonra ciddi bir insan oldu; gelecekle ilgili tasarılar yaptı. bu dönemde, puşkin, jukovski, belinski gibi değerli kimseler, bütün meslek seçenler, sanatçılar, yazarlar, şairler hep petersburg'da (sonra leningrad, şimdi yine petersburg) toplanmışlardı. yazına ve sahneye meraklı olan başka birçok insan gibi gogol de yazın devinimlerinin merkezi olan bu kente gitmeyi tasarladı. gogol'un daha nejin lisesi'ni bitirmeden önce buraya gitmeyi aklına yerleştirdiğini 1827-1828 yıllarında annesine yazdığı mektuplardan anlıyoruz. gogol, nejin'de öğrenciyken petersburg'daki birçok arkadaşıyla da mektuplaşıyordu. gogol, bu kentte tiyatrolara gideceğini, ünlü şair ve yazarlarla tanışacağını, büyük caddelerden birinde örneğin nevskiy caddesi'nde yaşayacağını düşlüyordu.

    gogol, kendi üzerinde büyük bir etki bırakan, eski arkadaşlarından danilevskiy ile birlikte petersburg'a hareket etti. bu nejin-petersburg yolculukları sırasında eski izlenimlerini yitirmemek için moskova'ya uğramadılar. petersburg'a yaklaştıkça coşkuları bir kat daha artıyor ve ayakta durarak kenti gözlüyorlardı. 1828 yılı ağustosu'nda, petersburg'a vardılar. uzun zamandan beri özlemini çektikleri bu kente geldikleri zaman iki dost kucaklaşarak birbirlerini kutladılar. ama bu kuzey kenti düşledikleri gibi çıkmamıştı. burası çok pahalıydı. nevskiy caddesi'nde yaşayacaklarını sanırlarken, kentin uzağında bir yerde, rutubetli, karanlık, pis ve küçük bir ev bulabildiler. zaten duyarlı ve sinirli bir insan olan gogol'e, petersburg'un havası hiç yaramamıştı. böylece petersburg'dan soğumaya başladı. sinir hastalığı bu kentte arttı. bir süre sonra amerika'ya gitmek için tasarılar yaptı. hatta vapura bindi, lübik kentine kadar da gitti. fakat, buralarda gördüğü yabancı insanlar, görenekler hoşuna gitmedi ve yeniden petersburg'a döndü.

    petersburg'a bu ikinci gelişinde, ilk olarak sahneye çıkmayı denedi. güzel okuma becerisine güvenerek bir tiyatro yöneticisine çıktı. ama bu yöneticinin "güzel okuma" anlayışı ve zevki başka türlü olduğu için gogol beğenilmedi. böylece sahneye çıkma düşlemi de gerçekleşmedi. petersburg'da bulunduğu sıralarda, annesinden ukrayna'nın özellikleriyle ilgili notlar göndermesini istedi. bunun üzerine, petersburg'un sisli havasında ukrayna anılarıyla küçük öyküler yazdı. bu öykülerini topladığı "`dikanka yakınlarında bir çiftlikte akşam toplantıları`" adlı yapıtını 1833 yılında yayımladı. özellikle ukrayna göreneklerine göre her yıl, yaz mevsimi için kurban edilen bir kız çocuğunun öyküsü olan "ivan kupal arife gecesi" adlı öyküsünde gogol, bu kurban etme göreneğini hafif, güzel bir deyişle canlandırarak dikkatleri üzerine çekmiştir. gogol, bundan önce yazdığı bir öyküsünü 1828 yılında yayımlamıştı. ama "hans küshelgarten" adlı bu yapıtı hiç kimse tarafından alınıp okunmadığı için çok duyarlı ve sinirli bir insan olan gogol, bütün kitaplıklardan bu kitabını toplattırmış ve karalamalarıyla birlikte yakmıştır. bugün bu yapıtın yalnızca adı bilinmektedir. 1833 yılında basılan yapıtından sonra "kasaba panayırı" adlı öyküsü çıkmıştır. bu yapıtlarıyla, köy yaşamını, köylülerin giyinişlerini, inançlarını ve konuşmalarını betimler. gogol, artık yavaş yavaş umut ve düşlemlerine kavuşmaya başlamıştır. tanışmak istediği birçok büyük kişilikle dost olmuştur. özellikle o zamanın tanınmış rus yazarlarından jukovskiy, onunla fazla ilgilenmiştir. gogol, jukovskiy'in yardımıyla "patriyotik enstitü"ye öğretmen olarak atanmıştır. bundan başka, jukovskiy, gogol'e maddi yardımlarda da bulunmuştur.

    artık gogol, petersburg yaşamına alışmış ve ciddi olarak yazın çalışmalarına başlamıştır. bir süre memurluk yapmış, fakat çok sinirli olduğu için bu yaşama dayanamamıştır. o, bir aralık kiev'de açılacak olan üniversiteye tarih profesörü olmayı istemiş ve 1831 yılından sonra tarihle ilgilenmeye başlamıştır. özellikle, ukrayna tarihi üzerinde incelemeler yapmıştır. sonra kiev üniversitesi'ne atanamamışsa da, puşkin ve jukovskiy'in yardımlarıyla petersburg üniversitesi'ne tarih profesörü olmuştur. bu üniversitede bir yıl tarih dersi vermiştir. bu yolda çok başarılı olmuştur. bunlardan biri ilk dersi olan "açış dersi", ikincisi de puşkin ve jukovskiy'in de hazır bulunarak dinledikleri "el memun" dersidir. bu tarih incelemeleri sonucunda gogol'ün tarihi yapıtlar yazmaya başladığını görüyoruz. ukrayna kazaklarının bir destanı sayılan "taras bulba" adlı yapıtı bunlardan biridir. bu yapıtta xvi. yüzyılda ukraynalıların yaşayışları canlandırılmıştır. özellikle kazakların yaşamı olduğu gibi incelenmiş ve anlatılmıştır. taras bulba, gogol'ün en yüksek değerli yapıtlarından biri sayılmaktadır.

    tanınmış rus araştırmacısı belinskiy, bu yapıtı şu biçimde över: "taras bulba, bir ulusun yaşamından alınmış büyük bir kahramanlık olayının bir parçasıdır. eğer zamanımızda bir kahramanlık destanına olanak varsa, işte size onun en yüksek örneği, ideali ve ilkörneği. eğer ilyada bütün grek yaşamı ve kahramanlığını yansıtıyorsa, aynı şeyi, xvi. yüzyılın ukraynası hakkında taras bulba için de söyleyebiliriz. ve gerçekten garip kültürüyle, coşkunluklarıyla, hovardalıklarıyla, düşüncesizlikleriyle tembellikleriyle, yorulmak bilmeyen çalışmalarıyla, coşkun eğlenceye olan düşkünlükleri ve kanlı baskınlarıyla bütün kazaklar bu yapıtta gösterilmemiş mi?" "`eski dini inanışlarına sadık kalan çiftlik sahipleri`" adlı yapıtında, bir çiftlik sahibi ve karısından başka kişilik yoktur. eski rus çiftlik sahiplerinin ne kadar basit, amaçsız ve anlamsız kimseler olduklarını canlandırır. bu yapıtta, hiçbir işi olmayan ve ancak yiyip içmekle uğraşan çiftlik sahipleriyle alay eder. kadın, kocasına iyi yemekler hazırlamakla uğraşmaktadır; kocası hastalandığı zamanlar çok üzülür. kocasıysa kıtlık olduğu zamanlar ne yapacağını şaşırır. bunlar, iki boş ruhlu insan tipidir; ancak birbirlerini düşünürler ve boş inançları vardır. kadın, kaçak kedisinin geri geldiğini görünce, inançlarına göre kendisinin yakında öleceği kanısına varıyor ve gerçekten de ölüyor. artık kocası için yaşamda hiçbir tat kalmıyor; karısının adı geçtikçe ağlamaya başlıyor. gogol, bu öyküsüyle ukrayna'daki o zamanki toprak sahiplerinin yaşamlarını çok ince bir biçimde göstermiştir.

    gogol, artık bu tiplerle "ölü canlar" adlı yapıtına doğru yükselmektedir. gogol'ü küçüklüğünden beri etkisi altında bulunduran dinsel eğitimi de bazı yapıtlarında göze çarpar. o, hasta denebilecek kadar dindar bir insandır. kendisinde, herkese karşı insan gözüyle bakıp iyilik yapma isteği vardır. bu, "palto" adlı yapıtında açıkça görülür. bu öyküsünde, yaşamda hiç kimseyle ilgisi olmayan ve yalnızca harfleri seven bir memur tipi vardır. bu memur, kendisine bir palto yaptırmak için para biriktiriyor. bu nedenle, en çok zevk duyduğu alışkanlıklarından vazgeçiyor, örneğin çay içmiyor; ayrıca, geceleri mum yakmıyor, ayakkabıları eskimesin diye yollarda parmaklarının ucuna basarak yürüyor. yaşamında bir tek amacı vardır; yeni bir palto yaptırmak. sonunda paltoyu yaptırıyor. artık bu düzgün giyimiyle kendisini toplantılara çağırıyorlar. ilk gün, bir çağrıdan evine dönerken, kendisini yolda soyuyorlar ve bin bir güçlükle yaptırdığı paltosunu sırtından alıyorlar. paltosunun bulunması için zavallı memur, polis müdürüne başvuruyor. ama o sırada, yanında bir arkadaşı bulunan polis müdürü gösteriş yapmak için onu odasından kovuyor. sonunda o gece çok fazla soğuk alan memur ölüyor. gogol, bu öyküsüyle basit insanların yaşamlarını rus yazınına sokmuştur. daha sonra, bu konuları dostoyevski ve gorki de işlemiştir.

    gogol'ün yine kendine özgü özellikleri bulunan "portre" adlı yapıtı, bize onun duygularını daha yakından duyumsatır. bu yapıttaki birçok olay gogol'ün yaşamında da olmuştur. bu yapıtta, başarılı bir ressam vardır. bu ressam, sanatıyla, fazla para kazanma sevdasına düşüyor; sanatını yalnızca bu yolda kullanıyor. gogol, bununla bir sanatçı, ancak sanatını sevmelidir demek istiyor. bu ressam, faizle para işleten insan tiplerinden birinin resmini yapıyor. fakat bu resmin gözleri yerine, iblis'in gözlerini koyuyor. bu resme bakan herkesin içi şeytani duygularla doluyor. ressamın da artık rahatı kaçıyor ve türlü türlü duygular içinde kalıyor. bundan sonra ressam, ne zaman bir portre yapsa gözleri hep iblis'in gözlerine benziyor. sonunda ressam yaptıklarından pişman oluyor; rahip olup kudüs'e gidiyor ve günahlarını bağışlatıyor. gogol'de de bu pişmanlığı ve günahlarını bağışlatmak için kudüs'e gitmeyi daha sonra göreceğiz. gogol'de, bu yapıtında olduğu gibi, şeytanlardan pek fazla söz ettiğinden, içinde bir rahatsızlık vardır ve herkesin huzurunu kaçırdığını sanmaktadır.

    1835 yılında, toplumun düzensiz ve kötü yönlerini göstermek amacıyla "müfettiş" adlı güldürüsünü yazıyor. gogol bu yapıtını, yalnızca gülmek için alay amacıyla değil; fakat, acımak için güldürmek amacıyla yazmıştır. ruslar bu gibi güldürülere "gözyaşlarıyla gülmek" derler. ufacık bir kasabada, güzel giysileri bulunan bir adam beliriyor. bu adam, otel gibi yerlerde kimseye para vermiyor. herkeste biraz dalaverecilik olduğu için bütün kasaba bundan çekinmeye başlıyor. bu kişi, tüccarları kendine bağlıyor, belediyenin kazancını istediği gibi harcamaya başlıyor. yapıttaki kişiliklerden belediye başkanı orta yaşlı, şişman, "dünyada günahsız insan yoktur" diyen bir tiptir. belediye başkanının karısı, dedikoducu bir kadın tipidir. bunların kızı, basit bir insandır. posta müdürü, postaneye verilen bütün mektupları açıp okuyan ve güzellerini kendine ayıran bir kişidir. sahte müfettiş, hıristakof, bütün amacı güzel giyinmek olan boş bir adamdır. bununla birlikte o, bu sahte müfettişliğe isteyerek başlamamıştır. çevresindekiler ona bu önemi vermiş ve kendisi de bundan olabildiğince yararlanmıştır. yapıtın sonlarına doğru, hıristakof'un zeki bir tip olan uşağı, artık buradan uzaklaşmaları gerektiğini söyler ve kasabadan ayrılırlar. fakat, bu sırada kasabada gerçek müfettişin geldiği haberi duyulur. bu yapıtın oynanması için, çar nikola'dan izin alınıyor ve yapıt sahneye konuyor. fakat, yapıtın gerçeğe uymadığı ileri sürülerek bütün memur sınıfı, gogol'e karşı tavır alıyor.

    1836 yılından sonra, gogol'ün yaşamında ikinci bir bölüm başlar. gogol, bütün rus yazar ve ressamlarının görmek istedikleri italya'ya gitmek için yola çıkıyor. bu gezisi sırasında, bir süre isviçre'de kalıyor ve 1837 yılında roma'ya geliyor. "ölü canlar" adlı yapıtını bu geziye çıkmadan önce yazmaya başlamıştır. roma'da kaldığı sürece de bu yapıt üzerindeki çalışmalarını sürdürmüştür. 1839 yılında, moskova'ya dönmüş ve yapıtını bastırmak için uğraşmıştır. dostları, bunun için devlet hazinelerinden kendisine, o zaman için önemli denebilecek bir para yardımı yapmışlardır. bu yapıtta, zengin olmak isteyen bir memur tipi vardır. bu memur, ölen köylüleri, ucuz fiyatla satın alıp devlete teslim etmek ve karşılığında çiftliklere sahip olmak istiyor. (o zamanki rusya'da köylüler, soyluların ölmez malı durumundaydı. bunların ölülerine karşılık devletten toprak almak mümkündü.) bu memur, bu amaçla ölü toplamak için geziye çıkıyor. gogol'ün bu yapıtta ele aldığı tipler olumsuz tavırlı kimselerdir. bu yapıtta rus soylularının ne kadar anlamsız oldukları gösterilmiştir. köylülerin toplumsal durumu belirtilmiş ve ukrayna'nın güzel betimlemeleri yapılmıştır. bu yapıtı, bazı noktalarından goethe'nin faust'una benzetirler. birinci bölümde, maddi yaşam ve dünya zevki tanımlanır; ikinci kısım yükselme yollarını gösterir. yapıtın ikinci bölümü, rusya'yı yükseltecek tipler aramaktadır. bu bölümü, gogol bir kez roma'da tamamlamış ve bir sinir bunalımı sırasında yakmıştır; aynı bölümü bir kere daha moskova'da yazmış ve ölümünden 15 gün önce, öleceğini duyumsayarak, bir gece yatağından kalkmış ve "ben rusya'ya kötülük yapıyorum" diyerek yakmıştır. elimizde bu ikinci bölümün ancak bazı karalamaları kalmıştır. gogol'ün bu yapıtı da birçok kimse tarafından beğenilmemiş ve eleştirilmiştir. fakat değerini bilenler de vardır. özellikle, o zamanın tanınmış rus eleştirmeni belinski, bu yapıt üzerine şunları söylemiştir: "gogol, ölü canlar adlı yapıtının, 258'inci sayfasında: tanrı'nın buyruğuyla, bu garip kahramanlarımla, sürüklenip giden şu koca yaşamı, herkesin görebileceği alayla ve kimsenin göremeyeceği gözyaşıyla daha ne kadar seyredeceğim diyor. bu tümce bütün ölü canlar'ın önemini ve ona niçin "poem" dendiğini gösterir. ilyada'da yaşam yükseltilmiştir. ölü canlar'da ise yaşam alçaltılıyor ve yadsınıyor. ilyada'da tanrısal ve parlak yaşamın gidişinden doğan bir coşku vardır. ölü canlar'daysa insanların sezebileceği alay ve görünmeyen gözyaşlarıyla irdelenen bir görüş vardır".

    gogol, roma'da bulunduğu sırada, bir aralık yapıtlarını yadsıyacak kadar koyu bir gizemciliğe dalmıştır. bu sırada, yayımladığı "yazınadamının itirafı" adlı yazısında kısaca: "ben, çarlığı ve onun yönetim sistemini eleştirmedim, yapıtlarım yanlış anlaşılmasın; çarlıktan ve yetenekten yanayım" demiştir. hatta, 1848 yılında kudüs'e giderek, isa'nın mezarında uykusuz bir gece geçirmiş ve günahlarının bağışlanmasını istemiştir. sonra, istanbul yoluyla moskova'ya dönmüş ve 1850-1851 yıllarını burada lev tolsoy'un kardeşi kont tolstoy'un evinde geçirmiştir.

    gogol 21 şubat 1852 yılında ölmüş ve çok dindar olduğu için bir manastır yanına gömülmüştür.

  • çok kolaydır.

    öncelikle bahise ayırmış olduğunuz 1.000 lira gibi bir paranız olması gerek. tüm sermayeniz bu, başkasına gerek yok.

    basit kuponlar var. bir nevi, garanti oynamak gibi. hani, 3 liralık oynarsınız da, kupon ancak 2.5 veya 3.5 katı verir ya, işte o kuponlardan söz ediyorum. yani, dandik kupon, garanti kupon. 3 liraya 10 lira, 12 lira falan verir tutturursanız.

    hah işte o kuponlardan yapıp, 50 veya 100 lira basıyorsunuz. karşılığında 150 veya 300 lira alıyorsunuz. bu şekilde günde 2 veya 3 kupon tutturmanız çok kolay. kolay bile değil, kaçınılmaz.

    çoğu maça skor veya galibiyet oynamanız bile gerekmiyor. 4 maç alıp, bunları 1.5 gol üstü, karşılıklı gol vs şeklinde bile oynayabilirsiniz. bu şekilde para kazanan ve geçinen binlerce kişi var.

    örneğin ben geçen hafta avrupa kupası maçları ve haftasonu ligleri için 6 kupon yaptım "10'ar liralık". kuponların hepsi, yukarıda anlattığım gibi garanti kuponlardı. bunlardan 5 tanesi tuttu. kaç para aldım? 174 lira. kaç lira yatırmıştım? 60 lira. temiz 114 lira kazanç.

    şimdi, bu işi geçinmek için yaptığımı düşünün ve aynı kuponları 50'şer liralık oynasaydım ne olacağına bakalım: ortalam 3 katı orandan, 750 lira alacaktım. kaç paralık oynamıştım? 300 liralık. temiz, 450 lira kazanç. eğer 100'er liralık oynamış olsaydım, temiz kazancım 900 lira olacaktı.

    dediğim gibi, garanti dandik kupona bas 50 lirayı, 100 lirayı, günde haftada 500 lira en az garanti kazancın var.

    hah, şimdi diyeceksiniz ki, "e o zaman bu iş çok kolaymış"

    değil işte. para kazanmaya başladıkça, gözünüz döner arkadaşlar. 50 lira değil, 200 lira, 500 lira basmaya başlarsınız daha büyük kazançlar elde etmek için. işte, bunun adı da kumar oluyor. insanların çoğu, bundan kaçınamıyorlar ve o kazançlar yok olup gidiyor.

    yani, kendinizi kontrol edebildiğiniz, "kumarbaz" olmadığınız sürece kazanç var. fakat bundan kaçış da, çok zordur.

  • o’nunla 18 ay kadar birlikte çalistik. gürün’de savci yardimcisiydi.demek ki 1981-1982 yillari imis.

    bir polis komiseri,adam öldürmege tesebbüs suçundan yargilaniyordu.sanik komiser durusmada bu savci arkadasimizi reddetti.hakim ve heyet’in reddi cmuk’a göre mümkündür.ancak savci taraf oldugundan reddedilemez.buna ragmen arkadasimiz durusmadan çekildi.ilk defa niçin bu kadar çekingen davrandigini anliyamadim.sordum açik bir cevap alamadim..

    ilçede bir sehir kulubü vardi.genelde her ilçede olur.kisin isten sonra ugruyoruz.kimi oyun oynuyor (briç,konken vs.) kimileri de seyrediyor.içerde soba yaniyor.gelen paltosunu vestiyer ve duvarlardaki askilara asiyor.bizim savci, paltoyla oturup saatlerce oyun oynuyor.bir yandan da terliyor.dedim ki ”bu kadar terliyecegine paltonu çikarip vestiyere filan versen.. “ suratima bir seyden haberin yok der gibi bakti “ yav ..asmasina asayim da ya biri cebime esrar filan koyarsa” dedi.sasirdim….bütün kis o klupte paltoyla oturup oyun oynadi.

    iskilli oldugunu herkes biliyormus meger.ara sira inceden alaya aldiklari da oluyordu.bir gün jandarma bölük komutani yüzbasi,bana ugramisti.tesadüfen savci arkadasim da geldi.yüzbasi birden konuyu degistirip “sayin savcim cezaevinde tünel kazanlar topragi nereye koyuyormus biliyor musunuz ?” sorusuna ” yoo..” deyince “saksilarda biriktiriyorlarmis…” bu laf üzerine,izin isteyip odamdaki telefondan cezaevi müdürüne “ ne kadar saksi varsa hepsini attir” emrini verdi.akabinde de cezaevine gitti.

    izne ayrilirken masasinin üzerindeki takvimin tüm yazili sahifelerini yirtar,bos sayfalari birakirdi.

    bilirsiniz uzun araçlar ,bu niteliklerini belirtmek için araçlarin arkasina sagli sollu flama koyarlar.
    bizim savci böyle bir araci arkadan görünce “kizil bayrak asmis” diye sürücüsü hakkinda (o dönemde daha kaldirilmamis olan ) tck 141-142 den sorusturma yapmisti.(komünizm propagandasi)

    ama en önemlisi simdi anlatacagim.bir , adam öldürme suçu nedeniyle x köyü yaylasinda “geceleyin kesif” yapmamiz gerekmisti.kesif günü araziyi çiplak gözle görüp gerekli tespitleri yaptiktan sonra saatinde de kesfi yapmamiz daha saglikli oluyordu.bu yüzden gündüzün,güvenlik için jandarmayi sevk edip,biz de bir binek araci ile köye hareket edecegiz ,savci yok.baktim jandarmalarin ortasinda oturuyor.”gel bu arabaya bin” dedim.”böyle iyi” dedi.üstelemedim.köy yaylasina vardik.tespitlerimizi yaptik.kesif saatine daha epey zaman var.muhtar köy odasina davet etti.köy odasinda biraz vakit geçirdik.ayran ikram ettiler.herkes içti.savci reddetti.köy odasinin kapisinda ugurluyorlar.birisi gögsünü kasiyor.olabilir insanlik hali.savci hemen irkildi; “sen niye öyle yapiyorsun,tabanca mi çikaracaksin,aç bakayim belini” müdahale ettim.adami aramaktan vazgeçti.yaylaya dogru yürürken “ben niye ayran içmedim biliyor musun ?” diye sordu.” yoo..” dedim.”ya zehir varsa “ demez mi…
    neyse,saat geldi kesfe basladik.bu arada tanik dinledim.cmuk geregince ,tanik beyanina karsi,taraflara ve vekillerine ne diyeceklerini sordum.savci uzaktan “diyecegim yok”.dedi döndüm göremedim.yerde yatan adamlar var.niye yatmislar ? anlasilmaz bir sey… savci da yatmis yere.sebebini sordum.”kesfi seyredenler bir hadise çikarir diye yere yatirdim” dedi.jandarmalar da yatanlarin üzerine silah dogrultmuslar…pes dogrusu dedim ve yine o jandarmalarin arasinda,diger kesif heyeti kendi arabamizla ilçeye döndük.

    çok yasamadi savci arkadas.oysa benden gençti.bitlis’e tayin olmus,sonra galiba amasya’ya en son
    lüleburgaz’a .yaklasik bes yil sonra öldü…yok vesveseden ölmedi.

    söylemeyi unuttum.kibrit kullanmazdi.sigaranin birini söndürmeden ötekini yakardi.akciger kanserinden öldü…

  • kendisi, fotoğraf çektirdiği idiota son derece nazik, yerinde bir yanıt verse de, cehaletin sınırlarını zorlayan evrim öncesi o canlının, bu kişinin samimi eleştirisini bile anlayabilecek düzeye gelmesi, çok daha kötüsü bunun farkına bile varabilmesinin kanımca ufukta bile görünmediği, he hiç tanımasam da, bir arkadaşımın tweetiyle bu yolla kendisini fark ettiğim zarif kişi. sabrı ve anlayışı için kendisini tebrik edesim geldi, bu zamanda böyle ilkel varlıklara tahammül edebilmek zor iş!