hesabın var mı? giriş yap

  • aşağılık kompleksli yazarların yine hata yerine hatayı dile getireni linç etmeye çalışacağı başlıktır.

    bu kadar aşağılık kompleksli olmak için özel çaba sarfetmek lazım, kendi kendine olmaz.

    genç arkadaşlarım, hayatınızda başarılı olmak istiyorsanız kendinize güveneceksiniz, ekşideki bu aşağılık kompleksli yazarlar gibi ezik olmayacaksınız.

    rönesans avrupalıların roma ve yunan medeniyetine karşı hissettikleri aşağılık kompleksinin yıkılmasıyla başladı. türkiye'de de bir şeyler düzelecekse öncelikle bu aşağılık kompleksinden kurtulmak gerekiyor.

    edit: rönesansı avrupa'nın roma ve yunan uygarlığına karşı duyduğu aşağılık kompleksi ile ilişkilendirmek benim kendi ortaya attığım bir fikir değil arkadaşlar, john gribbin'in bilim tarihi isimli kitabında yaptığı bir tespit.

  • kadın gerçekten bir yere el bombası falan atıp 1-2 kişiyi öldürse zaten şimdiye yatıp çıkmıştı. devlet bazen taktı mı takıyor.

  • 4 ekim 1992 günü, amsterdam'ın schiphol havalimanı'nından tel-aviv'e gitmek için kalkan israilli el al hava yollarına ait 4x-axg kuyruk tescilli, 1862( one-eight-six-two) uçuş numaralı boeing 747-258f modeli kargo uçağı kalkışından 13 dakika sonra amsterdam şehrindeki büyük bir apartmana çakıllır ve 4'ü uçakta, 39'u apartmanda olmak üzere 43 kişi hayatını kaybeder.

    4x-axg kuyruk numaralı boeing 747'nin düşmeden önceki resmi

    uçak schiphol havalimanı'nın 01 sol (01l) pistinden yerel saatle 18:22'de kuzey başla kalkışını yaptıktan 5 dakika sonra, 6500 feete yükseldiğinde sağ taraftan gelen bir sarsıntı ve gürültüyle sağ tarafa doğru yatıp irtifa kaybetmeye başlar. pilotlar başta ne olduğunu anlamazlar. kokpit ikazlarından sağ kanatta bulunan 3 numaralı motorun yangın ikazı verdiğini görürler. (747'lerde 4 motor vardır. 1 ve 2 numaralı motorlar sol, 3 ve 4 numaralı motorlar sağ kanattadır)

    uçağın yana yatmasından ve motorun kaybedilmesinden mütevellit pilotlar amsterdam kuleye mayday ikazından bulunurlar.

    pilotların o andaki ses kaydını dinlemek için
    pilot: el al one eight six two mayday mayday, we have an emergency
    atc: el al one eight six two, roger

    kule bu andan sonra pilotlara hava alanına geri dönüp dönmeyeceklerini sorar, pilotlar geri dönmek istediklerini belirtir. 6500 feette bulunan uçağın tekrar piste inmesi için şehrin üzerinde en az iki tur atması gereklidir. bu yüzden kule pilotlara dönüş yönlerini bildirir. önce 90 yönüne, sonra 260'a ve 270 yönlerine dönmesini söyler. uçak 260'tan 270 yönüne dönerken pilotlar kuleye 4. motorun da devre dışı kaldığını bildirirler.

    pilotların o anki ses kaydı
    -schiphol one eight six two we have an emergecny number three and number four engine.... two seven for landing

    burada kaptan acil iniş için 27 pistini seçer. kule 2. turunu atan uçağa gerekli yönleri ve irtifaları verir. pilotlar iniş için hızı yavaşlattığında, yaklaşık 1500 feet irtifada uçağın kontrolleri kaybedilir.
    ses kaydı
    pilot: we have a controlling problem
    kule: you have a controlling problem as well, roger.

    uçağın kontrollerinin zayıflamasının ve hızının da azalmasının ardından pilotlar flapleri sonuna kadar açar fakat bozulan her iki motorun bulunduğu sağ kanattaki flaplerin uç kısmı açılmadığından uçağın dengesi iyice bozulur ve uçak doksan derecelik bir açıyla amsterdam'ın bijlmermeer adında kalabalık bir mahallesinde bulunan büyük bir apartmana çakılır.
    düşüş anı ses kaydı
    pilot: going down...eh...one eight six two, going down, going down, copied going down

    uçak kalkışından 13 dakika sonra, 18:35'de çok fazla insanın yaşadığı bir apartmana çakılır ve apartmanı ortadan ikiye böler. apartmanda yaşayan 39 kişi hayatını o an kaybeder ve pek çok insan da yaralanır. kazadan sonra apartmanın görüntüsü
    bunun yanında uçakta bulunan 4 mürettebatta o an yaşamını yitirmiştir.

    olayın hemen ardından kaza anında denizde teknesi içinde bulunan bir kişi uçağın iki motorunun uçak havadayken suya düştüğünü gördüğünü iddia eder. yapılan araştırmalar sonucu uçağın motorları kaza bölgesinde bulunamaz ve bu adamın verdiği ifade doğrultusunda denizin içerisinden motorlar çıkarılır. her iki motorun da aynı anda kopup düşmesi tel aviv'e askeri mühimmat taşıyan uçağa yapılmış olması muhtemel bir roket saldırısını gündeme getirir. çünkü her iki motorun da aynı anda düşmesi imkansızdır. yapılan incelemelerde 3. motorun kanada bağlı olduğu yerdeki fuse pin adı verilen pinlerin zamanla deformasyona uğradığı anlaşılır. motoru tutan bu üç pinden biri daha önceden kırılmış ve geri kalan iki pin de üçüncü pinin yokluğundan ileri gelen zorlamaya dayanamayarak kırılmıştır.

    bu resimde kazadan çok önce kırılan fuse pin yuvası görülebilir.
    resme dikkatlice bakıldığında sol yuvanın sağlam, sağ yuvanın kırık olduğu görülebilir. kırık yuva üzerinde iki adet kırılma noktası göze çarpıyor. kırılma alanlarından üstte duranın üzerine doğru bir metal çapağı uzadığı dikkat çekiyor. o metal çapağı fuse pin yuvasının kazadan çok önce koptuğunun ispatıdır.

    3. motorun neden ve nasıl düştüğü bu sayede açıklığa kavuşmuş ve terör saldırıları ihtimali ortadan kalkmıştır. fakat asıl soru 4. motorun nasıl olupta aynı anda düştüğüdür. bunun üzerine uzun süre kafa patlatan ve araştırma yapan yetkililer 4. motorun düşme sebebinin uçaktan kopan 3. motorun 4. motora çarpması olduğu kanısına varmışlardır. yani 3. motor kanattan ayrılır ayrılmaz 4. motora çarparak koparmıştır. bu sırada dış flaplerin hidrolik sistemi devre dışı kalmıştır. dış flaplerin devre dışı kalması demek uçağın düşük hızda havada durmaması demektir. daha kötüsü slatlerden sağ kanatta olanı zarar görmüş fakat solda olanı sağlamdır. bu da iki kanat arasında taşıma kuvveti dengesini altüst etmiştir. uçağın sağa doğru yatıp doksan derece dönerek çakılmasının sebebi flap ve slatlerden kaynaklanan iki kanat arasındaki mutlak denge durumunun bozulmasıdır.

  • bir örneğiyle frankfurt'ta karşılağım insan grubu. oy verme sebebinin eskiye kıyasla türkiye'ye daha fazla uçuş olması ve ucuz olması olduğunu söyledi. "bu mudur yani tek sebebiniz? akp iktidarı sonrası yargının, sağlık sisteminin, eğitim sisteminin çürüdüğünü göremiyor musunuz? gezi'yi duymadınız mı?" diye sorduğumda türkiye'de yaşlıları hariç kimseleri kalmadığından çok gelip gitmediklerini fakat geldikleri zaman gitgide artan gökdelenlerden ve uçuş sayısının bolluğundan etkilendiklerini söyledi. gelmediğiniz, yaşamadığınız bir ülkenin kaderini kötü yönde etkilemekten hiç rahatsız olmuyor musunuz, siz almanya'da rahat yaşayıp tek derdiniz rahat uçmakken insanların her geçen gün daha da araplaşan bir ülkede özgürlük mücadelesi vermesi canınızı sıkmıyor mu diye sorduğumda cevap veremedi. zaten pek de zeki bir şey değildi.

  • sanılanın aksine black metal'den değil, bizzat paradise lost'tan yani doom/death metal kökeninden çıkmış olan metal müzik alt türüdür. karanlık, ağır ve kasvetli havasıyla, genel olarak ortaçağ avrupası'nda takılıyormuş hissiyatı verir. sözlerde genel olarak aşk, ölüm, din, hüzün ve gotik edebiyatı gibi konular ele alınır. ekstrem metal kökeninden gelmesine rağmen, içerdiği bayan vokal ve senfonik düzenlemeler sebebiyle kadın dinleyicilerin de severek dinlediği bir metal türüdür. hayranıysanız, ekmek çıkartabilir. .. (desem de inanmayın, yok öyle birşey.)

    gothic metal'in resmi olan ilk örneği, 1987 yılında celtic frost'un into the pandemonium albümünde yer alan requiem şarkısıyla verilmiştir. söz konusu şarkı, ağır ve kasvetli bir atmosferde ilerleyen, yavaş ritmleri bayan vokallerle birleştirme formülünü veren ilk eser olmuştur. fakat, heavy metal kültürünün '80ler sonuna kadar gelişimi göz önüne alındığında, gothic kavramıyla söz ve ya imaj bazında etkilenmeler olduğu da açıktır.

    gothic metal'i kökten besleyen diğer bir alt dal, gothic rock tarzıdır. '80lerin başında, post-punk gruplarının evrilmesiyle başlayan ve the cure, the sisters of mercy, bauhaus, siouxsie and the banshees, fields of the nephilim gibi isimlerle temsil edilen tarz, söz ve müzik açısından karanlık bir temada olması sebebiyle birçok metal müzisyenini etkilemiştir fakat asıl meyvesini, '90lardaki doom metal, symphonic metal ve konumuz olan gothic metal akımlarında vermiştir. gothic metal'in babaları olarak anılan paradise lost gibi, anathema, my dying bride, katatonia, tiamat gibi doom metal grupları da sıkı gothic rock dinleyicilerinden oluşmaktadır. yukarıda bahsettiğim, into the pandemonium albümü, celtic frost'un gothic rock'tan nasıl etkilendiğini ayrıca göstermektedir.

    gothic metal'in tarz olarak kesin hatlarla kendisini doom metal'den ayırması, paradise lost'un '91 yılında gothic albümünü yayınlamasıyla olur. ilk albümleri lost paradise'ta death metal'i ağır ve yavaş bir formda icra ederek, doom/death metal'in öncülerinden olan grup; ikinci albümünde müziğine bayan vokalleri, senfonik düzenlemeleri ve metal müzikte pek kullanılmayan enstrümanları ekleyerek yeni bir tarz yaratmıştır.

    bu noktada belirtmek gerekir ki, anathema ve my dying bride, gothic metal tarzıyla benzeşecek bazı element ve fikirleri müziklerinde kullanmış olsalar da, gothic metal olarak değerlendirilmemelidir. anathema, the silent enigma albümlerindeki yoğun celtic frost esinlenmeleri ve bazı (ağırlıklı olarak akustik) parçalarında bayan vokal kullanması dışında, gothic metal olarak değerlendirilecek bir eser vermemiştir. my dying bride'ın müziğinde kemanı fazlaca kullanmasına rağmen, müziğine temel olan rifflerin doom/death metal çıkışlı olması sebebiyle, gothic metal altında değerlendirilmesi çok uygun olmamaktadır.

    paradise lost tarafından açılan bu yol, type o'negative, moonspell, theatre of tragedy, sentenced gibi gruplarca devam ettirilmiştir. type o'negative '91'de yayınladığı ilk albüm ile, paradise lost'a göre biraz daha rock tabanlı, endüstriyel ve new wave tarzlarından beslenen bir müzikal yapı benimsemiştir. moonspell, çıktığı portekiz'in folklorik etkilerini, black metal ile birleştirdiği ilk demolarından sonra yayınladığı wolfheart albümüyle, müziğinde gothic metal etkilerini de yoğun olarak kullanmıştır. theatre of tragedy, doksanların başında aktif olan gothic metal gruplarının başını çekerek, beauty and the beast olarak adlandırılan "brutal ve soprano vokallerin bir arada kullanılması" kavramını müziğinin temel noktası olarak almış ve özellikle iskandinavya'dan çıkacak birçok gruba önder olmuştur. doom metal grubu olarak yola çıkan tiamat, '97 yılından sonra, johan edlund'un the sisters of mercy'den yoğun şekilde etkilenmesi sebebiyle, tarzını gothic rock ve metal arasına çekmiştir. gothic metal'i black metal ile füzyon halinde icra ederek, ismini geniş kitlelere duyuran bir diğer grup ise cradle of filth'dir. grup, dusk... and her embrace ve cruelty and the beast albümleriyle, gotik korku edebiyatı tadında sözleri, iron maiden'dan etkilenilmiş çift gitar kullanımı, senfonik düzenlemeler, bayan vokal ve black metal agresifliğiyle birleştirerek önemli bir hayran kitlesi edinmiştir. sentenced ise, yola melodic death metal grubu olarak başlamasına rağmen, ville laihala'nın gruba girmesiyle, duygusal yanı daha öne çıkan bir gothic metal tarzı edinmiştir.

    gothic metal, bu gruplar dışında birçok gruba ev sahipliği yaparak, doksanlarda öne çıkan tarzlardan birisi olmuştur. çoğunluğu iskandinavya'dan çıkan grupların büyük bir kısmı, theatre of tragedy'nin oturttuğu formülü kullanmıştır. bu durum, zamanla, grupların senfonik metal ve doom/death metal arasındaki çizgileri belirsizleştirmesine sebep olmuştur. üç tarzın birbiriyle sürekli ilişkide olması, gothic metal gruplarının aynı zamanda bu tarzlarla anılmasına yol açmıştır. fakat asıl sıkıntı, müzik içerisinde yenilikçi denemelerin yapılmasına pek olanak kalmamasıdır. dolayısıyla, hala aynı formülle müzik yapmaya devam eden çok fazla gothic metal grubu bulunmaktadır. deneme yapmaya kalkışanların çoğu ise, metal müziğin malum sorunu "davayı satmak" ile suçlanmıştır. mesela, paradise lost, '95 tarihli draconian times albümüyle, tarzını zirveye oturtmuşken, farklı sulara yelken açmış, one second ile müziğindeki metal yönünü rafine etmiş ve elektronik sesleri kullanmaya başlamıştır. albüm hayranları bölmüştür. ardından gelen host ile, metal müzikten tamamen kopan ve depeche mode-vari bir albüm yapan grup, fazlaca ters tepki almıştır. aynı şekilde, theatre of tragedy'de ikibinlerin başında müziğini elektronik müzik temelli bir alana çekince, fazlaca tepki almış, bunun sonucunda grup kendini toparlayamamıştır. moonspell'de, '98'de çıkarttığı sin/pecado albümüyle, paradise lost'a benzer şekilde depeche mode etkisini öne çıkartan farklı bir albüm yapmış ve yine davayı satmakla suçlanmıştır. bu cesur denemeler, hem dinleyici kitlesinin kapalılığı, hem de grupların ticari başarılarını kesmesi sebebiyle kısa kalmış ve gothic metal'in yeni bir yapılanmaya girmesini sekteye vurmuştur.

    gothic metal, şu an hala beauty and the beast konseptiyle ilerlemekte, türün öncü grupları ise, kendilerine has tarzlarıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. bu sebeple türde bir tıkanma olduğu düşünülebilir. hala, ortalama enstrüman hakimiyetine sahip ve fiziksel görünümüyle öne çıkan bayan vokalle piyasaya çıkan bir çok grup vardır. işini iyi icra eden gruplar ise bir şekilde, tarzı, aynı müzikleriyle de olsa devam ettiriyorlar. tristania, the sins of thy beloved, mortal love, nemesea, macbeth, xandria, sirenia, silentium, midnattsol, flowing tears, entwine, crematory, delain, draconian, after forever gibi isimler, gothic metal'e güzel örnekler vermiş gruplara örnek olarak verilebilir.

    gothic metal'in senfonik altyapıyı fazlaca kullanması üzerine şekillenmiş bir alt dal senfonik gothic metal'dir. bu tarz gruplara örnek olarak, after forever, epica, within temptation, nemesea örnek verilebilir. after forever, mark jansen'in ayrılıp, epica'yı kurmasından sonra müziğinde progresif etmenleri arttırmış ve power metal ile flörtleşmeye başlayarak, gothic metal etkisini azaltmıştır. within temptation, yola gothic metal grubu olarak çıksa da evanescence'in başarısı sonrası, müziğini ana akıma uyacak şekilde değiştirmiş, büyük kitlelere ulaşırken, temel kitlesini farklı kutuplara bölmüştür. nemesea, bu grupların yanında pek bilinmemektedir fakat, gothic metal adına çıkarttıkları tek albüm olan mana'yı mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim. birçok grubun yanaşmadığı gitar soloları ve progresif etkileşimleri, gothic metal ile çok iyi birleştirmişlerdir. grup, daha sonra alternative rock tarzına geçmiştir. epica ise, hem solistleri simone simons'un güzelliği hem de emin adımlarla kendilerini geliştirmeleri sebebiyle, en çok dikkat çeken gruplardan birisidir. özellikle son iki albümde kaydettikleri ilerlemeler, müziklerine daha fazla enstrüman hakimiyeti ve progresif etkiler getirmeleri, epica'yı türdaşlarından ayrı konuma koymaktadır. bu tarzdaki gruplar, farklı tarzlarla bulundukları yoğun etkileşmeler sayesinde, genel gothic metal çizgisinden biraz olsun ayrılabilmişlerdir. gothic metal'in black metal ile sentezlenmesi de, daha yer altı piyasaya sahip olsa da, denenen bir alt tarz oluşturmuştur. moonspell ve cradle of filth'in başını çektiği, yunanistanlı grup rotting christ'ın da a dead poem albümünde başarıyla uyguladığı bu formül, theatres des vampires, enslavement of beauty, agathodaimon, catamenia, nightfall gibi gruplarla temsil edilmektedir.

    gothic metal gruplarının, zamanla keskin tarz değişikliklerine gitmesi de sık görülen bir olaydır. nedendir, bilinmez, fakat türün keskin kalıpları, bazı müzisyenleri zamanla farklı arayışlara itmekte ve keskin tarz değişikliklerine yönlendirmektedir. yukarıda bahsettiğim gibi, paradise lost, theatre of tragedy, moonspell bu denemeleri hep uygulamışlardır fakat zamanla hepsi köklerine dönmüştür. incelenince görülür ki, gothic metal grupları, çoğunlukla electronica ve alternative rock tarzlarıyla etkileşime girmektedir. alternative rock demişken, geçtiğimiz on yıla bir albümle damga vurmuş bir gruptan da bahsetmek gerekir: evanescence. doksanların sonlarına doğru kurulan ve asıl patlamasını 2003 yılında çıkarttığı fallen albümüyle yapan grup, alternative rock yapsa da, gothic rock ve gothic metal türleriyle de ilişkilendirilmiştir. bunun yanlış olduğunu düşünüyorum, zira evanescence'in amy lee'nin giyimi ve kullandıkları bazı müzikal elementler dışında gothic rock ve ya metal tarzlarıyla alakası yoktur. fakat, popüler olmadıkları zamanda yaptıkları demolarda, gothic metal denebilecek işler vardır, understanding ya da imaginary'nin ilk kaydedilen hali gibi... imaginary'nin ilk versiyonunu evanescence ep'de bulabilirsiniz; şaşırtıcı biçimde, doğrudan avrupa orijinli gothic metal tadı vermektedir. fakat grup, zamanla bu yaklaşımını bırakmıştır, müziğini alternative rock temelli bir hale getirmiş, başarılı nakaratlar ve imaj ile mtv'nin desteğini alarak, dünyaca üne kavuşmuştur. evanescence'in gothic metal gruplarıyla olan ilişkisi ile, gavurun female fronted band dediği bayan önderliğinde ilerleyen gruplar kavramını, ana akımda önemli hale getirmesidir. evanescence'in başarısı, dinleyicileri gothic metal gruplarına yönlendirmiş, bu durumdan en çok ekmeği ise, müziklerini doğrudan ana akıma çeken within temptation ve zaten alternatif akımlardan besleniyorken ününü arttıran lacuna coil gibi gruplar kapmıştır. hatırlıyorum, evanescence ile ilgili bir yazı çıkmıştı zamanında blue jean'de, orada nightwish, the 3rd and the mortal, lacuna coil gibi gruplar da köşede kısaca özetlenmişti. evanescence, başarısıyla bu gruplara çok büyük bir fırsat getirdi.

    alternatif akımdan temel alan gothic metal dediğimizde, şu an bu kolun en önemli grubu olan lacuna coil'i de anmak gerekir. doksanların sonunda kurulan grup, başından beri, kolay dinlenilir, alternative rock temelli bir müzik yapmaktaydı. solistleri cristina scabbia'nın güzelliği ve yorumu ile de dikkat çeken grup, evanescence'in fallen'ı ile aynı sene çıkardığı üçüncü albümü comalies ile hem zamanlama hem de plak firmasının kendilerine oynaması sebebiyle, hedefi vurmuştu. artan ünleri, amerika'ya açılmalarını sağlayınca, grubun farklı tarzlarla etkileşim içerisine girmesine yol açtı, ki burada asıl pay, cristina scabbia'nın slipknot gitaristi jim root ile ilişki yaşamaya başlamasındandır, lacuna coil, gothic metal yanını azaltarak, alternative metal sularına yönlendi. italya'nın çıkarttığı en büyük metal grubu olan, gothic metal sahnesinde de ilk anılan gruplardan birisi haline gelen lacuna coil, ününü bayağı artırmış ve büyümüş bir halde devam ediyor.

    sonuç olarak, zirvesini doksanlarda görmüş, şu an en fazla farklı tarzlarla füzyona sokularak yenilikçi işler görebilen ve öncü grupların işleriyle hayat damarını koruyan bir tarzdır gothic metal... karanlıktır, kasvetlidir, duygusaldır ama iyidir, arada birkaç doz alıp kendinizi karanlık bir şatoda ağlıyormuş gibi hissiyatlara sokabilirsiniz.

  • geçen gün mezarlıktan geçerken bir mezar taşı gördüm aynen şöyle yazıyordu; "biz de gezerdik siz gibi siz de geleceksiniz biz gibi..." ulan adam ölmüş hala laf sokuyor...

  • kendi ülkemizde gezmeyelim görmeyelim diye biçilen fiyattır.

    kişi başı giriş 60 tl, ilk girişten travertenlere kadar olan uzuun yolu mini arabalarla geçmek 6tl, içeriye yiyecek içecek sokmak yasak olduğundan içeride satılan küçük boy su 15tl. —fiyatlar günceldir—

    gerçekten bunun tek adı soygunculuktur. kendi vatanımızda kendi değerlerimizi gezemeyeceksek ne diye yaşıyoruz biz burada? turiste indirim yapıp kendi milletine dayamak hangi aklın ürünü?

    herkes 18bin maaş almıyor herkes zengin değil. asgari ile çalışıp çocuklarına burayı göstermek isteyen anne/baba nasıl bu ücreti karşılayacak? bu fiyatların asla mantıklı bir açıklaması yok!

    sizin ticari zekanız zikriniz fikriniz batsın. soyguncular. 100 tl yapın 500 tl yapın girişleri açıktan sokun millete. size yakışan bu...

    dokunmayın yakarım editi: içeride gezgin olarak türk yok zaten, yüzde 90ı suriyeli arap kuveytli. onlar oranın içine sıçacağına giriş daha ucuz olsa da biz sıçsak aq. fiyat politikası kendi insanımızı etkiliyor sadece. elin ortadoğulusu yine giriyor yine suya çişini yapıyor...

    müzekart edit: herkes tutturmuş bir müzekart müzekart. çok sevdiğiniz müzekart 70 tl. bu verdiğiniz parayla koskoca türkiyede bir elin parmağını geçmeyecek sayıda müzeyi anca gezersiniz. sanıyorlar ki müzekart olunca bütün müzelerde depar atacağız..

    su editi: herkes ‘pamukkalede su kalmadı fiyatlar artmalı’ demiş. bunu diyen saftirikler pamukkale’nin termal suyunun çevredeki otellere aktarıldığını bilmiyor, kendi kendine gezen yerlilerden dolayı azaldı sanıyorlar yau... o otellerle yapılan rezil anlaşmalar olmasa pamukkale şu an fışır fışır suyla doluydu halen. insan önce araştırmalı...