hesabın var mı? giriş yap

  • soruşturmaya esas haberin verilme nedeni şöyledir;

    "patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok silah,

    bu ülkenin hava limanına gizlice indiriliyorsa,

    o silahlar tır’lara yüklenip bu ülkenin şehirlerinden, topraklarından, sınırlarından geçiriliyorsa,

    o silahlar, o ülkenin bütün denetim kurumlarından, idari yetkililerinden, halkından habersizce, komşudaki bir savaşın taraflarından birine destek olmak için gönderiliyorsa,

    gönderilen taraf, bu ülkenin sınırları içinde silahlı eylem yapmış, bu ülkeyi sık sık tehdit etmiş, vahşi bir terör örgütüyse,
    gönderen hükümet, bu silahların mevcudiyetini ısrarla reddediyor, bu silahları durduran askeri yetkilileri görevden aldırıyor, bu silahlar hakkında soruşturma açan savcıları tutuklatıyor, yargılatıyorsa,

    bu ülkenin halkı, bu silahlar dolayısıyla karşı karşıya olduğu riskleri bilmiyor, bu sevkiyatın hayati, siyasi, hukuki, diplomatik sonuçlarından haberdar olamıyorsa,

    yapılan örtülü operasyon başlı başına bir suçsa ve hiçbir yasa, bir suç eylemini meşrulaştırmaya kifayet etmiyorsa,

    bir gazetenin, bir gazetecinin görevi okurunu bilgilendirmek, halkı bu tehlikeden, bu tehditlerden haberdar etmek, bu maceraya kalkışan yetkilileri ikaz etmektir."

    can dündar

  • türkiye’de 1930 tarihinde çıkan umumi hıfzıssıhha kanununda ölülerin yakılmasını düzenleyen hükümler var. bu kanun sonrasında da ülkemizde krematoryum açılmış.
    1975-1976 yıllarında ankara’da eski ankara belediye başkanı vedat dalokay zamanında bir krematoryum yapılması girişiminde bulunulmuş, ancak hayata geçirilmemiş. istanbul’da ise ilk kez şimdiki zincirlikuyu mezarlığı’nın yerinde kurulmuş. 1930’larda çıkan kanun sonrasında burada bir krematoryum yapılmış, yaklaşık 4,5-5 sene açık kalmış ancak hiç kullanılmamış. burada 1918 yılında da bir krematoryum yapılmış.

  • granül kahve diğer adıyla hazır kahve, halk dilinde neskafe olarak bilinir. geleneksel kahve tüketim yöntemlerinden farklı olarak özelliği suda tamamen çözülmesidir. burada tarihçesi ve üretimiyle ilgili detaylı bilgi mevcut. kaynağa göre; "özellikle dünya savaşları’nda askerlerin ayık ve dinç kalması gibi gereksinimler ilk olarak hazır kahvenin yükselişini fişeklemiş. bu dönemlerde çoğu reklam afişlerinde askerlere yer verilmiş."

    herkes vedat milör olmak zorunda değil tabi şu hayatta ama granül kahvenin sık tüketimi, kahve konusunda gelişmemiş bir damak tadına işaret eder. kimisi granül kahvenin lezzet dezavantajlarının farkındadır ama sunduğu avantajlara yenik düşmüştür. nedir bu avantaj: hazırlaması hızlı ve kolaydır. bir tatlı kaşığı kahveyi bir fincan kaynamış suya at, olsun bitsin. iyi kahve demlemek gibi bir know how'a ihtiyaç duymazsınız. ayrıca kahve tüketiminden sonra telve temizlemek gibi dertlerle uğraşmazsınız. fakat; kahvenin tadı öyle olmaz. granül kahve çok çok sınırlı bir damak tadı vadeder. koku, gövde, asidite ya da after taste gibi has kahveye ilişkin değişkenler anlamını yitirir. elde edeceğiniz yegane şey kafein şoklamasıdır. gelelim sağlık boyutuna. granül kahve sağlığa zararlı mıdır? konuyu araştırmadan önce ben öyle olduğuna emindim ama okuduklarımdan sonra kafam karıştı. internette farklı tevatürler var konuya dair.

    mesela şu kaynakta hazır kahvenin diğerlerine oranla daha sağlıklı olduğu iddia ediliyor. nedeni de çözülebilir granüllerin taze öğütülmüş kahvede bulunan zararlı "yağlı cisimleri" içermemesi olarak gösterilmiş. bu sayede kardiyovasküler sağlık üzerinde bir risk oluşturmuyormuş. ayrıca filtre kahveye göre %50 daha az kafein içeriyormuş. ilginç olan ise en zararlı olarak türk kahvesinin gösterilmesi. sebep: filtrelenmediği için çok yüksek miktarda zararlı cafestol ve kahweol içermesi.

    bu kaynak ise hazır kahvenin daha az kafein içerdiği bilgisini doğruluyor ama bunu bir risk olarak sunuyor. daha az kafein içerdiği için hazır kahvenin haddinden fazla tüketimi ihtimali artıyor. bu da asabiyet, hafakan ve uykusuzluğa sebep oluyor. ayrıca hazır kahve demir emilimi üzerinde de doğrudan etkili. yemek sırasında veya yemekten 1 saat sonraya kadar içilen hazır kahve demir emilimini çok ciddi oranda düşürüyor (kahvenin ne kadar sert olduğuyla orantılı biçimde). yemekten 1 saat önce alındığında ise demir emilimine etkisi olmuyor. hazır kahvenin işlenmesi sırasında ortaya acrylamide diye bir kimyasal bileşen ortaya çıkıyor. gıdalar 120 derecenin üstünde ısıtıldığında ortaya çıkan bir kimyasal bu. 2002'de keşfedilmiş. bunun da hayvan testlerinde kanserojen olduğu ve nörotoksisite ile ilişkilendirildiği ortaya çıkmış. ayrıca kadınlarda yumurtalık ve endometriyal kanser risklerini artırdığı bulguları var. hazır kahve oxalates isimli bir organik asit de içeriyor. bu da hiperoksalüri hastalarına oldukça zararlı.

    bu kaynak acrylamide risklerini teyid ediyor ve ayrıca bu kimyasalın sinir hasarı yapabileceğini ekliyor. hazır kahvelerde geleneksel kahvelere oranla bu maddenin miktarının çok daha fazla olduğunu söylüyor. yan bilgi olarak; bu kaynak da türk kahvesinden uzak durulması gerektiğini söylüyor; özellikle yüksek kolestrol ve ailede kalp hikayeleri varsa.

    özet: sanırım zehir dozda. kararında tüketildiği (günde 1 ya da 2 fincan kahve) sürece tüm sağlık riskleri her gıda için azalıyor. ama türk kahvesinin en zararlı kahve olduğu bilgisi benim için şaşırtıcı ve moral bozucu oldu. tabi yukarıda bulduğum bilgiler sade hazır kahve için geçerli. süt tozları ya da 3'ü 1 arada çözümleri çok daha az masum. farklı bulgular edinirsem editlerim. yeni kaynaklara açığım.

    edit:

    (bkz: ankara'nın coffee shop'ları)
    (bkz: support your local coffee shop)

  • bundan yakınan insanın ciddi bir sorunu olduğunu düşünüyorum.

    yurtdışına çıkmanın bir numarası, insanı özel bir statüye getirmesi gibi bir şey yok. dolayısıyla yurtdışına çıkmakla hava atmak, bunu herkese duyurmak istemek gibi bir şey de yok. sadece bazı garip insanların kulakları seçici geçirgenlik yapıyor. yurtdışından bir şehir / ülke ismi duyulduğu anda kulaklar dikiliyor, nefes alma sıklaşıyor, dişler bileniyor, salyalar akıyor, yumruklar sıkılıyor, "bir tane ağzına çarpacam o olacak" diye düşünceler geçmeye başlıyor.

    bu ne lan?

    adam gezmiş görmüş, bir şeyler tecrübe etmiş. bunu da paylaşıyor. sırf anlatılan şey yurtdışında geçiyor diye garip garip tepkiler veriliyor. şu iki diyalog arasında (-) tarafından verilen saçma sapan cevaplar dışında bir fark yok mesela:

    - abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
    + ya bırak allah'ını seversen, inönü'ye gel de öyle konuş.
    - hadi len ordan.

    vs.

    - abi saraçoğlu'ndaki atmosfer başka bir yerde yok.
    + abi öyle deme, anfield'da gol oldu mu tribünler kendinden geçiyor.
    - hıamnısktmn.

    veya:

    - olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
    + valla baya iyi evet. ama yine de bence en iyisi bizim evin iki sokak aşağısındaki kafedeki.
    - aa, deneyeyim bi ara.

    vs.

    - olm bu kahve çok iyiymiş ya. hayatımda içtiğim en iyisi olabilir.
    + valla baya iyi evet. ama yine de roma'da bizim otelin oradaki meydanda içtiğim gerçekten bambaşkaydı.
    - hıamnısktmn.

    gibi. bu ne şiddet bu ne celal arkadaş?

    muhabbet dönüyor, konuyla alakalı insanlar başından geçmiş şeyler anlatıyor. herkes konuyla alakalı birşeyler anlatıyor, bir şey yok. birisi konuyla alakalı yurtışında geçen bir şey anlatıyor, auuuvvv.

    anlatmasın o zaman insanlar. bu olaya kıl olan insanlar da mutlu mesut yaşamaya devam etsin, sanki dünya türkiye'den ibaretmiş gibi.

    - ee sen ne yaptın tatilde, nasıl geçti?
    + yoktum ben tatilde falan. hiç var olmadım. aynı seninki gibi çok sıkıcı geçti. haydi benim zamanım keyifli geçmediği için mutlu ol.

  • hayatımıza giren her insanın sonsuza dek bizimle olacağı yanılgısı.
    istiyoruz ki bizimle aynı otobüse binen herkes bizimle birlikte son durağa kadar gelsin ama insanların gidecekleri yer başka, bize bir müddet eşlik edecekler ve inmeleri gereken yerde inecekler.
    insan ilişkilerinden öğrendiğim bu oldu; herkes kendi durağına gidiyor ..

  • bu tarz karakter sahibi insanları popüler yapan kişiler düşünsün.. eskiden sanatçının da insan olanı sevilirdi.. seyirciden izin alıp ceketini çıkaran sanatçılar gördü bu ülke..

  • skim böyle başak burçluluğu... bilgisayardaki sistem dosyalarını düzenlemek:(

    levent diye, o devrin digimon'u bir arkadaş toplamıştı ilk bilgisayarımı. sene 95. ilk günün akşamı evde kurcalıyordum, tek tek bütün klasörlere girip her bir dosyaya tıklıyordum peki buna basınca noluyo, e peki buna basınca noluyo diye diye.. böyle kurcalarken fark ettim ki aynı dosyalardan birden fazla yerde var. bir win32 mi windows mu ne öyle bir yerde var, bir program files diye bir yerde var, içlerinden bazıları başka bi yerlerde daha var... "dağınık levent tabi (anne tonlamasıyla verip de veriştirdim levent'e) elli kez kopyalamış aynı dosyaları bilgisayarın hafızası dolacak boşuna" diyerek kolları sıvadım ve müthiş bir işgüzarlıkla sabaha kadar benzer/aynı adlı tüm sistem dosyalarının eşlerini silip silip tek klasör altına topladım hepsini. sonuç olarak da sabaha bilgisayarı kucağıma almış halde ıkına sıkına 3 otobüsle bakırköy'den hacıosman'a gidip, suratımda takınabildiğim en sempatik "ben bi bok yidim" gülümsemesiyle levent'in ziline basmam gerekti.

    yalnız o vakitler bilgisayardan alınan zevk bile başkaydı be... windows plus'ta mı ne gelen, tren istasyonlu wall paper'ı görmek için evden kalkıp 2,5 saatlik yolu tepip sarıyer'deki arkadaşa gitmişliğim olmuştu. wall paper görmeye bak sırf. bu da mallık değil mi? değildi işte. abimden ablamdan çok seviyordum be o ilk bilgisayarımı. ne de güzel bilgisayardı... pentium 133 mmx, 16 mb ram, cücük kadar hard disk. autocad'e tıkladıktan sonra yatardım on dakka uyuyum o açılana kadar diye.