• charles bukowski'nin yazar olarak keşfedildiği dönemi anlatan, alkol manifestosu. mickey rourke ve faye dunaway ikilisi rollerini oynamamışlar adeta yaşamışlardır. mickey rourke henry'e, faye dunaway'de wanda'ya dönüşmüştür. barfly'da yardımcı roller dahil tüm oyuncular, canlandırdıkları karaktere hayat vermiştir. anlatım gerçekçi ve serttir. olay örgüsü yalındır. factotum kadar sert ve sinemaya aktarılması zor bir kitabın filminin çekilmesi bile cesaret işidir. henry ve wanda iflah olmaz bar sinekleri olarak; ucuz şarap eşliğinde mısır çalıp sevişirken, fona yerleşen bar müdavimleri kült figürler olarak filmi alıp götürür. bukowski'nin hayata karşı duruşunu yansıtan tavizsiz nihilist tavrı ve editör tully yerine alkolik wanda'yı tercih etmesiyle ortaya çıkan tutkulu ruhunu, film ironik bir dille anlatmıştır. barfly'da yan roller önemlidir. yan roller çizilen tablonun kaotik yapısını tamamlayan, filmin bütünlüğünü sağlayan karakterlerdir. frank stallone barmen eddie rolünde çok başarılıdır.

    --- spoiler ---
    bukowski'nin bar ortamında tek arkadaşı olan, hipodrom sırdaşı, bahisçi jim, hank'in temsil ettiği tüm değerlerin zıttını ifade eden kavgacı barmen eddie, eddie kavga etmeye çıkınca vardiyayı teslim alan kayıtsız barmen, barın hep aynı noktasında oturan, sabit berduş, suratsız lilly, 10 dolarlık vizitelerin kadını silikonlu sarışın, berduşlar, alkolikler, tüm iyiliği ve güzelliğine rağmen henry'nin kalbini kazanamayan editör tully, öyküsü karşılığında aldığı 500 dolarla tüm bara bira ısmarlayan henry'nin peşinden ayrılmayan 80'lik dede ve yüzü gözükmese bile etkisi film boyunca hissedilen, wanda'nın sponsoru zengin adam wilbur, barfly'ın önemli figürleridir.
    --- spoiler ---

    film ve kitap arasında değişiklik gösteren, değiştirilen, farklı isimlerle anlatılan, filmin olay örgüsünde bulunmayan ancak kitapta çok önemli yer tutan karakterler vardır. factotum'u okumayanlar için pek anlamlı olmayacak bu ayrıntılar sıkı bukowski okurları için barfly'ın kilit noktalarıdır.

    --- spoiler ---
    romanı okuyanlar için filmde sık sık adı geçen wilbur çok önemli bir karakterdir. wanda'yı telefonla arayan, markette hesabına yazdırılan biraların sponsoru bu adam factotum'da bukowski ile karşılaşmış ve uzunca bir süre beraber kalmışlardır. filmde sadece telefondan duyulan bu ses gerçekte bukowski'den kendisi için bir opera yazmasını isteyen, milyarder bir seks düşkünüdür. wilbur hastadır ve ölmeden önce operasını tamamlamak istediği malikanesinde 3 kadınla birlikte yaşamaktadır. bu kadınlardan birisi wanda'dır. wanda wilbur ile olan ilişkisini dengede tutmayı başarmış, onun uzatmalı metresi olmaktan kurtularak malikaneden taşınmıştır. wilbur iki sevgilisiyle birlikte devam ettiği yaşamından wanda'yı tamamen çıkaramamış, alkol sponsorluğu karşılığında onu görme hakkını kazanmıştır. bukowski wilbur'la wanda sayesinde tanışır. evinde kalır. wilbur, bukowski, wanda ve 2 kadın birlikte yat gezisine çıkar. bu gezide wilbur sinirlenerek yatı terkeder. bukowski wanda'yı ilk olarak burda aldatır. ve wilbur'un metresleriyle aynı gece sevişir. barfly'da anlatılan editör tully ve henry ilişkisi bu olayın sonrasında gelişir. yani wanda henry'i eddie ile aldattığı zaman zaten henry wanda'yı wilbur'un metresleriyle aldatmıştır. ilk ihanet eden wanda değildir.

    barmen eddie ile henry'nin kavga sahneleri filmde kitaptan farklı şekilde kurgulanmıştır. factotum'da eddie henry ile tesadüfen tanışır. eddie bir barmen ve seks ikonudur. güzel kadınlar, zengin kadınlar, ucuz orospular, pahalı orospular, çirkin kadınlar, seksi kadınlar ve mature seks sombellerinden oluşan bir haremi vardır. zevk için kavga eden uyanık bir piskopattır. bir gece henry barda bira içer ve eddie henry'nin parasının üstünü vermez. henry kazıklandığını düşünür ve olaylar büyür. eddie henry'i döver. henry yakınlarda ucuz bir otele sığınır. otelde henry'nin eski, alkolik bir sevgilisi çalışmaktadır. sevgilisine otel yönetimi tarafından ayrılan odada kalır. dinlenir. durmadan içer ve yaralarını sarar. parasını geri almak ve eddie'den intikam almak için plan yapar. beyzbol sopasıyla gizlenerek barın kapanış saatini bekler. eddie bar çıkışı kendisine hayran bir kadını dövmekte ve oral sekse zorlamaktadır henry bu sırada zulasından çıkar ve işi bitirir. filmde anlatıldığı gibi anlaşmalı bir dövüş değildir bu. bukowski sarhoşken veya ayıkken iyi kavga eder, kavga etmeyi sever ancak bunu deli cesaretiyle yapmaz, dayak yiyeceğini anladığı zaman kaçmayı ve sorunları alkol yardımıyla düşünerek zekasıyla çözmeyi tercih ettiği zamanlar olmuştur. kaslı eddie sorunu hank için böyle bir sorundur.

    barfly'ın en önemli kültlerinden birisi olan wanda'nın factotum'da adı wanda değildir. wilbur ve metresleriyle yaşadığı dönemde bukowski'nin aşkı olan kadının ismi laura'dır. henry'nin wanda isminde bir sevgliside olmuştur. kasabanın en güzel kızı, pis moruğun notları ve ölüler böyle sever isimli kitaplarında wanda'dan bahsedilmiştir. bukowski barfly'ın senaryosunu yazarken laura'yı wanda'ya çevirmiştir. bu ayrıntıdan çıkan sonuç, bukowski'nin faye dunaway'le süslenen wanda karakterinde tek bir kadını anlatmadığı, bar sineği olarak yaşadığı yıllarda tanıdığı kadınlardan bir seçki yaptığı gerçeğidir. tüm bar sineği kadınlar wanda isminde birleşmiş, faye dunaway'le hayat bulmuştur.
    --- spoiler ---

    filmi kitaptan soyutlamak mümkün değildir. bukowski'nin; yazarlığını, nihilizmini ve alkolizmle beslenen aşklarını anlatan factotum fenomeni, barfly'ın iskeletidir. bu nedenle barfly üzerine yazarken mutlaka kitabın içeriğine dair konuşmak gerekiyor. filmin uyarlandığı kitap olan factotum; charles bukowski'nin sanatını besleyen berduşluk yıllarını anlatan eseridir. hank işsizdir. evi yeni terketmiştir. ucuz pansiyon odalarında, sefilhanelerde, alvarado caddesi ile sunset bulvarının kesiştiği noktada bulunan mahalle publarında, sürekli içerek, düzenli bir işe sahip olamadığı için para kazanmadan, hayatını sürdürme mücadelesi vermektedir. bu dönemde; hayata karşı kayıtsız kalarak, çevresinde gelişen olaylara müdahale etmeden, içerek pasifize olmayı seçmiştir. hayatı boyunca vazgeçemediği klasik müzik eşliğinde, sigarası ve şarabıyla tahammül edemediği kalabalıkların ortadan çekilmesini bekler ve gelecekte kendisini fenomenleştirecek yazılarının ilk adımı olan öykülerini yazmaya başlar. telefonda kavga ettiği kadınlara lev nikolayeviç tolstoy'dan alıntılar yapacak entellektüel bir fırlamadır. bu dönemde yazdığı öyküleri; dönemin ünlü dergilerine, fanzinlerine, underground gazetelerine gönderir. her gece sızdığı için gönderdiği öyküleri hatırlamaz, takip etmez. editörler peşinden koşar. bazen yayınlanan öykülerinin ismini bile hatırlamaz. içkiye yetecek kadar parasının olması onun için yeterlidir. çaba harcamaz. çaba harcamayı, statü kazanmak için yalan söylemeyi gereksiz bulur. dürüsttür. birilerinin gelip onu bulmasını, dehasını keşfetmesini bekler. bu arada aç kalmamak için iş arar, geçici işler bulur, factotum'un temsil ettiği tüm değerlere uygun olarak kahyalık, ayakçılık, sevkiyat memurluğu, depoculuk yapar ancak bu işlerin hiçbirinde kalıcı olmaz. çalışmak ruhuna uygun değildir.

    bukowski bu dünyaya yazar olarak gelmiştir, yazarak yaşayacak, yazarak ölecektir. hayata ve çevresinde olmadıkları zaman kendini mutlu hissettiği gereksiz kalabalıklara karşı direnme gücünü bulup, alkolün yardımıyla yazabildiği zamanlar azim sahibidir.
    factotum yıllarında bukowski, yazmak dışında hiçbir konuda azim göstermez. toplumsal normların dayatmalarına, steril kalıplara, zorlayıcı ahlaka, kurallara dayandırılmış tüm kavramlara, dine, aileye, askerliğe, otoritenin her türüne karşı çıkar ancak bu karşı duruş, onu teorik eksenden alıp pratik bir eysemlliğe götürmez. bukowski karşı çıkar ama politik bir eylemci değildir. iflah olmaz nihilist bir muhaliftir o. son aşamada marksizm'de kendi kurallarını koyan, otoriter bir sisteme dönüşebilir bu nedenle bukowski tüm ideolojilere karşı nötr kalır. kendini hiçbir kalıba, statüye, norma, dogmaya, ideolojiye ait hissetmez. işte barfly bu dönemin kısa bir kesitini sunar. ironik, trajik, komik ve sert bir sokak yaşamı.

    --- spoiler ---
    filmin en güzel sahnelerinden birisi için, charles bukowski'nin gözüktüğü, henry ve wanda'nın tanışma anı.
    http://www.youtube.com/…oo7tny97pzw&feature=related

    ryan adams'ın sesinden soundtrack. ''the bar is a beautiful place'' .
    http://www.youtube.com/watch?v=caeubw5ogee&nr=1
    --- spoiler ---

    barfly; bukowski'nin yazdığı senaryo nedeniyle tarihi öneme sahip, üstadın sadık okurları için defalarca izlenmesi gereken, bir fenomendir. leaving las vegas'la birlikte sinema tarihinin en güzel alkol temalı filmidir.
  • charles bukowski'nin filmdeki bir sahnede neden oynamak istediği, hayatında bir kez gerçekten aşık olmuş her insan tarafından rahatlıkla anlaşılabilir. sözkonusu sahne tabi ki jane * ile charles * 'ın ilk karşılaştıkları bar sahnesidir. aşk doğduğu ilk anda o kadar büyülüdür ki, yıllandıkça, her nefesinizde tekrar yaşadığınız tek an odur. o ilk anda, içinizden bir çığlık kopar. anlarsınız. hayvani bir içgüdüdür belki, yaşadığını anlamak, öleceğini anlamak, eşini bulduğunu anlamak...
  • filmi 2. defa izlediğimde daha önce farketmediğim çok güzel bir detayı gördüm..otobüsün üzerindeki alka seltzer reklamı.film için rahatsız etmeden eşek kadar puntolarla gözünüze sokulan daha iyi bir reklam düşünülemezdi.
  • --- spoiler ---

    wanda: sadece bir şey daha; asla aşık olmak istemiyorum, bunu tekrar yaşamak istemiyorum, yapamam.
    henry: dert etme. bana henüz kimse aşık olmadı..

    --- spoiler ---
  • ilk başta aslında chinaski rolünü sean penn'in oynaması kararlaştırılmış fakat sean penn protokol olarak anlaşma için sadece 1 dolar istediğini (çünkü çok istiyomuş bu rolü oynamayı) ama şart olarak da kendi arkadaşı olan bir yönetmenin filmi yönetmesini istemiş, lakin bukowski penn'in önerdiği adamı hiç sevmemiş ayrıca shroeder'e de verilmiş bir söz vardır ortada ve kaldı ki bu shroeder'in projesidir...böylece sean penn'in oynama işi yatar fakat çok iyi arkadaş olurlar bukowski ve penn ileriki zamanlarda...
  • wandayi faye dunaway'in oynadigi, mickey rourke'un genc henry chinaski'yi canlandirdigi pek bir guzel ask filmi. yalniz mickey rourke'un agzi tum film boyunca neden marlon brando*gibidir onu yillar yili cozebilmis degilim.
  • mickey rourke' un duvara karşıdaki haliyle birol ünel 'i hatirlatigi ya da birol ünel' in bu filmdeki haliyle mickey rourke' u hatirlattigi, icinde pek guzel muhabetler olan guzel film.
  • nedense 1970-95 arası çekilen filmlerin doğallığı artık yok gibime geliyor, belki boyumdan büyük bir deyiş olacak ama sanırım sinemanın altın çağı bu 25 yıl imiş. düşününce bir white men can't jump, bir apocalypse now, das boot, full metal jacket, scarface ve daha niceleri bu dönem içinde üretilmiş eserler. sanki onlarda beni özel efektlerden daha çok etkileyen bir şey var. tam olarak söyleyemesem de. bu; senaryosu , oyuncuları, dönemin modası, dönemin müziği, o filmlerin soluk ama hoş rengi olabilir. ya da bunların hepsi. bu günün 3 boyutlu sinemasında, milyon dolarlık yapımlarında olmayan bir şeyler var özetle. bu gün yine bu dönemden (ve sevdiğim bir adamın kaleminden) gelen bir filmden bahs etmek istiyorum.

    senaryonun yazarı ve aslında hikayesi anlatılan adam charles bukowski her ne kadar beat generation'dan mı değil mi dense de naçizane ben onu bu kuşak içinde değerlendiriyorum. film aslında başta factotum olmak üzere yazarın kendi kaleminden çıkmış bazı kitaplarından ve hikayelerinden oluşmakta.filmde genel olarak charles bukowski'nin hayata bakışı net bir şekilde anlaşılıyor.

    --- spoiler ---

    burası herkesin bir şeyler yapmak zorunda olduğu bir dünya. bilirsin, biri, bu "herkesin bir şeyler yapması gerekir" kuralını koymuş. bir şey olmak zorundalar. bilirsin, dişçi, planör pilotu, narkotik, kapıcı, vaiz filan. bazen yapmak istemediğim şeyleri düşünmekten yoruluyorum olmak istemediğim tüm şeyleri gitmek istemediğim tüm yerleri, hindistan gibi dişlerimi temizlettirmek gibi.

    --- spoiler ---

    hank'ın bu sözlerini toplumun ona giydirdiği kıyafetleri beğenmemesi, onları çıkarıp atması çırıl çıplak kalıp deli damgası yemesi olarak yorumlayabiliriz ama onu kim suçlayabilir ki ? dövüşmekten belki de dayak yemekten hoşlanan, işsiz, kalacak yeri olmayan, düşkün bir adam değil mi o ? oysaki zengin, düzenli bir işi olan, vergilerini ödeyen "iyi bir vatandas" olması öğretilmedi mi ona ?

    bunun yanında izlediğim diğer bukowski uyarlamalarına kıyasla (ki bunlar factotum(2005) ve storie di ordinaria follia (1981) )mickey rourke kafamda canlanan karaktere en yakın performansı sergilediğini söyleyebilirim. (hatta ilk önce bu filmi izleyenlerin diğerlerinde hayal kırıklığı yaşayacağını bile idaa ederim). tam da okurken hayal ettiğiniz gibi sarhoş, işe yaramaz, garip yürüyen ama öte taraftan entelektüel (evet entelektüel), kızamayacağınız hınzır bir adam wanda'nın deyimiyle:

    --- spoiler ---
    sanki mavi kanlıymışsın, sanki kraliyet ailesindenmişsin gibi davranıyorsun.
    --- spoiler ---

    özetle film hank'ın da dediği gibi "sokakların adamınının" ya da "bir yazarın" hayata, insanlara, kadına, içkiye bakışını anlatıyor. bukowski sevenler için iyi bir film , sevmek isteyenler için çok iyi bir başlangıç olabilir.
  • bukowski, barfly ın çekimlerinde yaşananları anlattığı hollywood kitabında sinemayla ilgili düşüncelerini şu şekilde anlatır:

    "telefon her gün çalışıyordu, yazarla söyleşi yapmak isteyenler vardı. bu kadar çok sinema dergisi veya sinemayla ilgilenen dergi olduğunu bilmiyordum. bir tür hastalıktı bu: hiçbir şey üretemeyen, üretmeyen bir iletişim aracına bu kadar ilgi göstermek. herkes filmlerde bok görmeye öyle alışmıştı ki artık bok izlediğini farketmiyordu.

    insan yaşamının ve çabasının boşa harcandığı başka bir yer de hipodromdu. millet gişelere koşup parasını numaralı küçük kağıt parçalarıyla değiştiriyordu. numaraların hemen hepsi değersizdi. hipodrom da, devlet de her dolardan %18 kesiyordu. en büyük ahmaklar sinemaya ve hipodroma gidenlerdi. ben hipodroma giden bir koca ahmaktım."
  • bukowski'nin hayatının en sefil yıllarını anlattığı matrak film. mickey rourke başarıyla bukowski'yi oynamıştır. en sevdiğim sahnelerden biri chinaski'nin odanın ortasında görkemli bir şekilde ossurmasıdır ki kokusu burnuma gelmiştir.

    -hey, chinaski sen misin?
    -emin değilim.
hesabın var mı? giriş yap