• yazdığı, gazinocular kralı başlıklı "yazı"sından sonra rıdvan akar'dan ayarı yemiş yazarımsıdır. akar'ın utanılması gereken bir yazı adlı naif ve kibar yazısı, köşe yazarlığı ve gazetecilik etiği anlamında saklanasıdır. sen saklama barbaros altuğ, sabah uyandığında 10, her yemek öncesi ve sonrası 15 ve yatmadan önce de 20 kere oku. belki içselleştirirsin.
    ayıp yahu, kafası çalışan/entelektüel insanların akp karşıtı olması sizi neden bu kadar geriyor. yoksa durduğunuz yerin ne kadar sorunlu bir yer olduğunu mu imliyor? herkes akp'li olmak zorunda mı?
    kaldı ki islamcıların ezildiği dönemde (yani muktedir değilken) yanlarında olan kişi nuray mert'ti. islamcıların güçlendiği günümüzde, çıkan sesin o zaman neredeydi?
    entelektüel iktidara karşı doğal bir direniş mekanıdır. iktidarı arkana alıp, iktidarın ezdiği/sesini kıstığı insanlara bir tekme vurmak değildir.
  • yazdığı yazıyla, en hafif tabirle, ayıp etmiştir. öyle bir yazı yazmış ki, neresinden tutsan elinde kalıyor. ben anlamıyorum şimdi, yeni düzenin marifetiyle ana akım medyadan uzaklaştırılan (ana akım medyadan uzaklaşmış olmak bence güzel bir şey de, konu o değil) gazeteciler yetersiz ya da kötü oldukları için mi uzaklaştırıldılar yani? dalga geçme, taşlama teşebbüslerine bakarak buna mı inanalım? layığını mı buldular nuraylar, yıldırımlar, eceler, banular ve diğerleri? rasim ozan kütahyalı yıldırım türker’den (isimleri yan yana yazınca utandım be hacım) daha mı iyi bir gazetecidir yani bu mantıkla? nagehan alçı nuray mert’ten daha donanımlı olduğu için mi bir şurada, bir burada ahkam üstüne ahkam kesiyor? hasan celal güzel gerçekten güzel olduğu için mi yerini muhafaza edebiliyor? başbakan tarafından doğrudan tehdit edilmiş olan bir gazetecinin iş bulması bu düzende zaten yeterince zorken “oh olsun” tadında basit mi basit bir yazı yazarak dalga geçme teşebbüsünde bulunmak – pek başarılı da olunamamış – erdemli olmanın kaçıncı kuralıdır? bugün yazdığın yazının mantığında bir yamukluk yok mu be hacı?

    ya hu şunu bunu boş ver de, birgün’cüler ne? “hikayenin morali” ne biçim tabir ya? moral of the story gibin bir şey mi? hem taraf hem birgün okuyamaz mı insanlar? nihai soru olarak (bir çeşit soruların morali): “hikayenin morali” falan filan da, ne anlatmak istiyordun da bu kadar kasılıp hiçbir şey anlatamadan sığ bir yazıya imza attın?
    hayat ne tuhaf be hacı!

    notun morali: sorular ne ece’ye, ne nuray’a ne de banu’ya ayılıp bayılan biri tarafından sorulmuştur.

    düzeltmenin morali: imla hatası uyarısı için guriyemin dugumleri'ne teşekkürler.
  • bu adamı elif şafak ve nil karaibrahimgil ile aynı odaya kitleyip uzaktan izlemek isterdim :)
  • 23 ekim 2012'de çıkan, gazinocular kralı başlıklı yazısıyla, taraf gazetesine yakışmadığını bir defa daha isbat eden magazinci.

    bu yazıda seksizmin en dip noktasını yakalamakla kalmamış, aynı zamanda, rte tarafından kovdurulan yazarların, sanki popülaritelerini kaybettikleri için gazeteden atıldıklarını ima ederek, hatta düpedüz anlatarak, herkesi salak yerine koyan muazzam bir çarpıtmaya imza atmış.
  • edebiyat çevrelerinin çok iyi bildiği bir isim. temsil ettiği yazarların kitaplarının film haklarını hollywood’a pazarlamak için newyork'a taşındı, bundan böyle yılın altı ayı newyork'ta altı ayı'da türkiye' de olacak.
  • 23.10.2012'de taraf'ta yayınlanan gazinocular kralı başlıklı yazısında ahlaklı gazetecilik! nasıl yapılır cümle aleme göstermiş, dosta güven düşmana korku veren tarafgir canlı.

    yazıda adı geçen yazarları ne kadar sevdiğim vs. apayrı bir konu ama bu yazı... medya ve ahlak sanırım yan yana gelemeyen kavramlar. (bkz: kahrolası zeitgeist)

    --- işte o yazı ---
    sabah gazetesinde “çankaya çıplağı da orda sahneye çıktı, kumkapı katili de” diye anonslanmış bursa köşk gazinosu zamanında. kendi anlatımıyla genelev çaycılığından gazino patronluğuna yükselen köşk’ün sahibi fahri balcı açıksözlü: “medya parlatınca dayanamıyorum” diyor. ve ekliyor; “15 dakika şöhret olmanız yeterli, burda yeriniz hazır”.

    bursa köşk’ün diğer kadro doldurma yöntemi ise gözden düşen starlar;hürriyet bunu “unutulmuş yıldızların gazinosu” diye haberleştirmiş. artık ne hayranı ne seyircisi kalan, bitpazarında satılsa alıcısı çıkmayacak isimler bir taşra gazinosunda da olsa tekrar neonlarla isimleri yazılınca mutlu oluyorlar belli ki bu sistem tıkır tıkır yürüyor senelerce...

    kendisine dokunmadığım yıllar boyunca benle iyi geçinen ayşegül aldinç, iş teklifi almadığı o günlerde “her an bursa köşk’ten telefon gelmesinden korkuyorum” demişti bir keresinde. bursa köşk gazinosu, starların korkulu rüyası işte böyle. kariyerin bittiğini tek bir telefonla teyit ediyor fahri balcı: “burda çalışmak ister misiniz” sorusu ile. fahri bey arayınca biliyorsunuz; artık daha fazla çabalamaya gerek yok. bu son durak; dönmedolaptan inmek lazım yerlere düşmeden.

    masası kalmayanlar...

    şarkıcıların oyuncuların hası da zaten köşk gazinosu’ndan teklif gelmesini beklemeden kenara çekilmeyi biliyor. ama gazino sisteminin günümüzdeki en baba mirasçısı olan basınımızda durum bu değilmiş ne yazık ki!

    işte “yalnız medya dünyasının değil, kamuoyunun da yakından tanıdığı isimler birgün çatısı altında toplanmaya hazırlanıyor...” diye muştulanıyor bize envai çeşit medya sitelerinden son havadis. kamuoyu başlığı altında bütünlenen kasaplar federasyonu, tema vakfı, hemşireler meslek birliği ve ülkenin tüm diğer sivil toplum kuruluşları herhalde şenliklerle kutlayacaktır bunu. öyle ya, bekçi murtazalar geri dönüyormuş gazino sahnelerine. epey kötü bir yazar olduğunu hatırladığım banu güven’den halay kraliçesi nuray mert’e, adını saymak vakit kaybı olacak bir çuval işsiz bakkal ulusalcı tartar, yeniden recycling yöntemiyle toplum hayatımıza kazandırılıyor.

    bir zamanlar sahip oldukları hayran kitleleri tarafından hatırlanmaz olmuş, isimlerinin en tepeden anons edildiği istanbul gazinoları (hürriyet, milliyet, ntv falan) tarafından yeni yıldızlara yer açmak için gözden çıkarılmış bu eski starlar artık köşk gazinosu tarafından aranır hâle gelmişler; işin acıklı yanı buna da gönülden razılar görünen o ki; yeter ki bir sahne, bir parlayan ışık...

    nişantaş’taki abajur dükkânında bir zamanlar fotoğrafının çıktığı sararmış gazeteleri komşularına gösterip sokak kedilerini beslemek yetmiyor demek ki mesela nuray mert’e (ki brigitte bardot’ya bile yetmişti bu kadarı) gidip görüşmeler falan yapıyor bir de ciddi ciddi birgün ile. haberde aralık ayına kadar süreceği açıklanmış görüşmelerin bu “artık uvertür”lerle. sanırsınız kıbrıs sorununa çözüm bulunacak! oysa işin ustası fahri bey ne güzel özetliyor durumu satır aralarından gülerek bize; “beklerim teklifi yapıp” diyor. paşa paşa gelecekler demeye getiriyor fahri bey; başka gazino mu var gidecekleri? hikâyenin morali: madem girdiler bu yola, fahri bey’den feyz alsınlar bari birgün’cüler. yoksa adamı suya götürüp susuz getirir bu bin bir oyun bilen halaycılar... gazinonun elden gitmesi ihtimali bile var! benden söylemesi.

    b_altug@yahoo.com
    --- işte o yazı ---
  • mehmet murat somer' in son kitabi ajda'nin elmaslari nin baslangicinda, ithafen

    "bu kitabin adindan temel kurgusuna kadar ortaya cikmasinda cok emegi, goz nuru olan, fikirleri uretip uretip onume seren, destegini her selikde saglayan, dostum ve biricik, yegane, tek ajanim barbaros altug'a "

    diye yazdigi kisi.
  • barbaros altuğ'un yazdıklarını yorumlarken küçük bir hatırlatma ve saptama yapmakta yarar görüyorum. kaç yıl önceydi hatırlamıyorum. radikalde mahlas kullanarak yazdığı yazılardan birinde ece temelkuran'a sataşmıştı b.a. zira ece temelkuran'ın tezer özlü ve demir özlü'nün kardeş değil karı-koca olduklarını sandığına bir kafede tanık olmuş. buradan hareketle ece temelkuran'ın tanık olmadığı dönemler için yaptığı tüm analizlerin aynı bilirbilmezlikle malul olduğunu iddia etmişti. alttan alta da gene bugün yaptığı gibi ece temelkuran'a yazı yazdırılmaması gerektiği yolunda bir imada bulunuyordu. ece temelkuran soluğu aynı kardeş gazete grubunun yöneticilerinde almış ve yazılarına son verilen isim b.a. olmuştu. kankası perihan mağden ve b.a. işbu andan itibaren ece temelkuran'a karşı aleni nefret söylemi geliştirerek bunu ideolojik maskelere büründürmeyi huy edindiler. sonra bir dönem kanka oldukları nuray mert'le de ayran içtiler. perihan mağden nuray mert'in burnunu estetik yaptırdığı söylentisine balıklama atlayarak cyrano'nun burun tiradını köşesine taşıması, ece temelkuran'ın özgür mumcu ile evlendiği dönem güldal mumcu hakkında zehir zemberek yazılar yazması gibi mükemmel performanslarla ileri demokrasimize unutulmaz hizmetler verdi. kendilerinin herhangi bir kuyruk acısından kaynaklanıyorlarsa namerttiler, sadece ideolojik kavgaları ne gerektiriyorsa onu yapıyorlardı. sözlerime bir dönem sadık okuru olduğum sabık ikonum p.m.'in bir alıntısıyla son vermek istiyorum. yerse, yemezse jarse.

    edit: oray eğin'le barbaros altuğ'u karıştırmışım, ece temelkuran'la ilgili meselede kovulan oray eğin'di. o kadar çok kankalıklar yıkıldı ki artık karıştırıyorum.
  • edebiyat dunyasina murathan munganin menajerligi ve imaj makerligiyla baslayan ajan.
  • taraf gazetesine yakışan bir yazı yazmıştır. bir-iki yıl önce ahmet altan'ın oya baydar için yazdıkları aklına gelmiş herhalde. hani pavyon, hani "düşmek" vs.
hesabın var mı? giriş yap