• bu kadının şarkıları, beni açıklayamadığım bir şekilde etkiliyor. genel müzik zevkimle tamamen alakasız aslında ama neden böyle etkilediğini hiç çözemiyorum.
    belki de nedeni hiç basitleşmeden r&b yapıyor olmasıdır.

    tanım: sesi güzel kadın.
  • sonunda potansiyelini keşfetmiş ve müthiş bir imajla geri dönmüş şarkıcı. yakında çıkacak albümünün kapağı çok iyi. gimme de güzel şarkı olmuş.

    https://www.instagram.com/p/byf7isknx4p/
  • neden bu kadar gec kesfettim dedigim yeni ses.

    waiting game videosu icin http://www.youtube.com/watch?v=iai5jcxocdw
  • en sevdiğim chet faker şarkısına, eşlik ederek 2015 yazını onurlandırmış en bir goddess müzisyen.

    1998
  • albümün internete düşmesi üzerinden 3 gün geçti. nadiren bilgisayarımda, sıklıkla da telefonumda albümü defalarca baştan aşağı dinledim. kafamda albümün müzikal duruşu büyük ölçüde oturdu. ben de albümle ilgili kafamda derlediklerimi cümlelere dökeceğim.

    julian plenti mahlası altında paul banks ilk albümünü çıkardığında da bu albümün kafamda oluşturduğu fikirlere benzer şeyler hissetmiştim. bir albümü enine boyuna incelerken akla peydah olan ilk şeyden başlamaktan kendimi alamadım yine -- tür veya janr dediğimiz götten fırlama şeyin, müzik dünyasını perde arkasından ne kadar çekip çevirdiğini, müzisyenleri bir kukla gibi ipinde oynattığını düşünmekten kendimi alamadım. misal en sevdiğim gruplardan biri olan interpol'ün tam bir janr grubuna dönüştüğünü görmek beni üzdü. ama bu janr meselesini biraz daha derinden incelemek lazım, müzik dünyasını nasıl çekip çevirdiğine dönmeden önce.

    janrların ortaya çıkışı ile ilgili teoriler internet üzerinde dönüyordur. bir sürü kaynağı belli olmayan, gerçeklik ihtimali değişken teorileri doğru google arama teknikleri ile bulmak çok da zor değildir, eminim. burada sanatsal açıdan yıllardır dönen klişenin daha postmodern bir versiyonu ile karşı karşıyayız, janr paradoksunu çözerken: bir müzisyen yaptığı müziği ile bir janrın sınırları içine mi girer, yoksa yaptığı müzik ile o janrın sınırlarını mı belirler? burada kilit nokta sanatçının yaptığı şeyin içinde bulunduğu dönemde ne kadar deneysel olduğunun veya addedildiğini ölçebilmek. aklıma gelen en iyi örnek post-rock tabii ki. yine gayri meşru bir ilişkiden ortaya çıkmış olan bu janrın tanımlanmalarını siktir edin. en basit şekilde bu janrın sınırlarını çizen insanların yaptığı şey yapılmamışı veya yapılmaya cesaret edilememişi yapmaktı. post-rock'ın oluşumu da bu yapılmaya cesaret edilmemişi aynı şekilde yapmaya cesaret etmekten başka bir şey değildi.

    grupların ve sanatçıların kendi üzerlerine yıkılan janr takılarını neredeyse asla kabul ettiğinizi göremezsiniz. ancak müziğin kendini sürekli tekrar etmesiyle bu ikiyüzlü tavrı sezebilirsiniz. bir şekilde içinde bulunmak için büyük çaba sarfettikleri bir şeyin içinde olmadıklarını söylemeleri gibidir bu durum. ama büyük sorun bunun yapılmak zorunda olmasında yatıyor. müzikal fabrikasyonun içinde yattığı o sınırlar o müziğin satılması için gerekli olan faktörü sağlar. satmak için ne yapmanız gerektiği bellidir. akıllara levent yüksel gelmesin, zira en iyi yakın örnek o.

    interpol için de geçerliydi bu durum. sevilen bir şeyi defalarca yaptılar son albüme kadar. sonra sınırları çizilmiş değişkenliğe maruz kalmak zorunda hissettiler. bir grup insanın sound totalitesinden memnun kaldığı bir albüm değildi isimleriyle müsemma albümleri. o civardaki her grup bunu yaptı. o sınırları belli müzik parçasının içindeki gruplar hep yaptı bunu. editors editors değildi, the strokes the strokes değildi. arctic monkeys arctic monkeys değildi. interpol interpol değildi. fakat bu değişimlerin hiçbiri içkin, içgüdüsel deneyselliğe yatkınlık değildi. tıpkı janrların içinde icra edilen müzik paradigmaları gibi, bu değişim de bir paradigmadan ibaretti.

    paul banks'in bu döngüden kurtulma girişimi julian plenti is skyscraper ile oldu. games for days dışındaki her parça buram buram meksika içeriyordu, new york değil. albümün estetik değeri dışında, ideolojik bir değeri vardı benim gözümde. julian plenti'nin finansal açıdan çok bir getirisi olduğunu düşünmüyorum. julian plenti mahlasını bırakmasının sebeplerinden biri bu olabilir (ya da bıraktırılmasının). matador bu albümü interpol'ün frontman'i paul banks'in projesi olarak lanse etti. julian plenti isminin müziğin market boyutunda beklentilerin çok altında kaldığının farkındalığını yaşadı matador büyük ihtimalle. julian plenti müzik tünelinden geçerken değişti. banks skyscraper ile minimal benzerlikler taşıyor bu açıdan.

    yukarıda yazdığım her şeye rağmen, banks interpol'den uzak, kişisel bir albüm. paul yine dolu dizgin her parçasını kendi kotardığı bir albümle geldi. parçalara atfettiği cover'lardan, parçaların yapısına kadar kendi başına kotardığı bir albüm var. albümün tamamını arka arkaya dinlediğinizde diğer yaptığı işlerden farkını görebiliyorsunuz. ama paul'ü tamamen yaratıcı ve bu bağlamda dahi haline getiren parçaları the base, arise awake, another chance gibi parçalarda hissediyorsunuz. gitarlara yıkılmayan, enstrümanın popülaritesinden azade, sample'larla dolu, harmoniye dayalı parçalar bunlar. bu tür parçalarla kendini tamamen farklı bir yere koyduruyor paul bana göre. interpol'den veya terkettiği mahlasından "paul banks"'i (proje adı olarak) ayıran bu.

    götü başı dağılmış olan düşüncelerimin, ağzına yüzüne sıçılmış yazım tarzımla birleştiği fahişe yazının özeti de budur: albüm daha önce paul banks adını hiç duymamış bir insanı da etkileyebilecek kadar güzel. sıradanlık yok, daimi progresif. elbette itici gelecek yerleri olacaktır, ama o itici yerler kimseyi albümü dinlemekten alıkoymayacaktır.
  • waiting game adlı şarkısının arkasından gelen dupsteo melodilere rağmen dinlediğim şarkıcı.nays
  • yeni çıkan single'ı gimme'nin hem kendisi hem kapağı güzel olmuştur.

    (bkz: memintolar da tombiktoymuş)
  • serpentina adlı yeni albümünü an itibarıyla yayınlamış olan şarkıcıdır. bbc sound of 2014'ün üçüncüsü olan banks bence bugüne kadarki en iyi şarkısını az önce yayınladı. şarkının adı fuck love. çok keyifli. mutlaka dinlenmeli.
  • iii adlı albümü 12 temmuz'da çıkmış alternative r&b müzisyeni. 2013'den beri kaliteli işler yayınlıyor. goddess tam bir bedroom r&b şaheseri. beggin for thread, brain ve waiting game gibi bir sürü klasik şarkı içeriyor. the altar ise banks'in karanlık sulara açıldığı bir başka müthiş albüm. fuck with myself ve weaker girl gibi provokatif şarkılar içeriyor. gemini feed ve mother earth benim favorilerim. yeni albümünde ise banks daha agresif bir sound oluşturmuş. öyle anlar var ki death grips albümü dinliyormuşsunuz hissi veriyor. till now, the fall, alaska ve gimme (albümün lead single'ı) acilen dinlenilmesi gereken boplar. iii balladlardan da eksik etmiyor. if we were made of water, sawzall ve what about love müthiş şarkılar. if we were made of water bana goddess'ı hatırlattı biraz, banks'in su ile olan takıntısı gene devam ediyor. iii belki de production açısından banks'in en iyi albümü olabilir.
  • bu kadının çok garip bir enerjisi var. böyle nasıl desem; içinde bir değil, birden fazla kişilik taşıyor gibi. röportajlarında göze çarpan utangaçlığı sahnede öyle bir yırtıcılığa bürünüyor ki hayran olmamak elde değil. son parçası gimme’de bunu kanıtlar nitelikte. hastasıyız!
hesabın var mı? giriş yap