• bütün kızların "eskiden yaptıgı" sey
  • çok hain bir meslektir.iki gün bile dursanız vücüd tembelliğe alışır onu tekrardan eski haline getirmek zaman alır.
    bale yapmak için var olan kurallar
    - çok sağlam bir sinir sistemi
    - asla pes etmemek
    - deli gibi çalışma arzusu baleye karşı büyük bir aşk
    - sağlam bir vücud yapısı
    - kas yapısının baleye uygun olması
    - müzik kulağı
    - boğazını tutabilme ( irade )
    - acıya dayanıklı olma

    bunlar yoksa hiçbir şekilde bu işe adım atmamak gerkmektedir.
    bale dünyada vücud yıpranması ve zorluk olarak madencilikten sonra en zor ikinci meslek olarak görülmektedir.
    erkeklerin gay olma konusuna gelinirse , bu sadece bale de değil her meslekte var olan birşey, bunun bale ile hiçbir ilgisi yoktur.. baletler gay olur felsefesi yaptıkları dansın dışardan yumuşak ve zarif görünmesinden kayaklanır...
  • hayatımın on yılını tutkuyla adadığım sanat dalı.

    ben de bir çok kız çocuğu gibi beş yaşında başladım bir hevesle. sonra aşka sonra tutkuya dönüştü, tabi acı ve fedakarlık ta bonus olarak yanında geldi.
    uyku düzeninden yeme alışkanlıklarına kadar pek çok konuda katı yaptırımlar ve kesin disipline dayalı bir yaşam tarzı benimsemek başlıca kural. bunun yanında gelişme çağında bedeni disipline ederken yapılan hareketler sayesinde eklem ve kemik problemleri yaşamak ta cabası.
    estetik bir görünüm, sahnedeyken yaşanan heyecan, baş rolü kapmak için çalışılan saatler ve çekişmeler, sahnede hayal edilen her karaktere bürünebilme ayrıcalığı paha biçilemez. öte yandan kilo kontrolü nedeniyle istenilen her yemeğin yenememesi, uzun provalar nedeniyle enerji veren meyvelerle öğün geçiştirmeleri, pointler sayesinde ayak parmaklarında oluşan kemik deformasyonları, dizlerde kıkırdak erimeleri nedeniyle oluşan menisküsler, bacaklardaki eğrilikler, lif kopmaları gibi bir sürü olumsuzluk ancak tutkuyla yenilebilirdi.
    şu anda hala izlerken aynı heyecanı duyabiliyorsam damarlarımdaki tükenmeyen bale tutkusundandır.
  • kan, ter ve gözyaşı ile disipline edilmiş dansçıların icra ettiği sahne sanatı.

    sakatlanıp bıraktığım güne kadar her şeye rağmen tutkuyla yaptığım, bir gün yine yapmayı hayal ettiğim...

    izleyici genelde parmak ucunda süzülen, zarif ve kırılgan kuğular görse de dansçının psikopatça bir eğitim alması ve türlü çeşit acıya katlanması gerekir. bunu ancak sevgi yapar. sevmeyen için katlanılması imkansızdır.

    bale, 15. yüzyıl dolaylarında italya'da ortaya çıktı, daha sonra fransa'ya, oradan da avrupa'ya yayıldı. bundan sebep hareketlerin isimleri genelde fransızcadır. ortaya çıktığı dönemde saray eşrafını ve aristokratları eğlendirmek için hazırlanan bir şovdu. sahnede ve geçit törenlerinde icra ediliyordu. o zamanlarda bile elit kesimin ilgilendiği bir sanat dalıydı. düşün 500 yıl geçmiş, bu alanda pek bir gelişme yok hala.

    bale kelimesi latince dans anlamına gelen "ballare" kelimesinden gelir. yani ortaya çıktığı dönemde dans dendiğinde akla bale geliyordu. anlaşılabileceği üzere döneminin popüler sahne sanatıdır. (balo kelimesi de aynı kökten türemiştir.)

    19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmaya başlayan modern dans sanatının temelinde de klasik bale vardır. bugün işini ciddiye alan bir dans kursunda modern dans eğitimi almak isterseniz size ilk olarak klasik balenin temellerini öğretirler.

    şu an yaygın olan 2 ekolü vardır: biri ingiliz kraliyet dans akademisi ekolü (the royal academy of dance/rad) diğeri ise rus ekolü (vaganova). izleyici pek bir şey fark etmese de dansçı için temel pozisyonlara kadar farklı sistemlerdir. (ben vaganova ekolünde 10 sene eğitim gördüm. ingiliz ekolünde birkaç ders alayım dedim, basit hareketleri bile yapmakta güçlük çekip vazgeçtim.) bunlar dışında fransız ekolü (école française), danimarka ekolü (bournonville), italyan ekolü (cecchetti) ve kuzey amerika ekolü -ki aslında vaganova metodundan türemiştir- (balanchine) günümüzde varlığını sürdüren ama pek de yaygın olmayan metotlardır.

    diğer dans türlerinde de olduğu gibi yalnızca bedensel yatkınlık ve yetenekle bale yapmak imkansızdır. icra etmek için iyi bir ritim duygusuna ve müzik kulağına ihtiyacınız vardır. bu yüzden yeni başlayanlara dans eğitiminin yanı sıra solfej eğitimi de verilir.

    parmak ucunda durmaya yarayan ayakkabının adı pointe'tır. (rus balesi bu fransızca kelimeyi kullanır ve 'puant' şeklinde okur, ingiliz balesinde de pointe vardır, ama 'point' diye okunur. ) pointe'ın ucunda küt bir tahta parça, altındaysa farklı sertliklerde kauçuk bir parça bulunur. kurdeleler ile ayağa sabitlenir.

    pointe'a yeni başlayanlar için yumuşak bir taban kolaylık sağlar ancak ileri seviyelerde en sert kauçukların bile 1 ayda çöp olduğuna şahit oldum. o birazcık parmak ucunuzu ne kadar çektiğiniz ve pointe ile ne kadar çalıştığınızla alakalı. alt sınıfların ve pointe'a yeni geçenlerin sert bir kauçukla parmaklarını çekmeleri ve dolayısıyla dik bir şekilde parmak ucunda durmaları mümkün değildir. bileklerini kırabilirler bu şekilde, çok tehlikeli aman diyeyim.

    bir tahtanın üzerinde parmak ucunda durmak aşırı derecede can yaktığı için ayakkabının ucuna pointe ayakkabılar için özel üretilmiş bir silikon koruyucu ya da pamuk konabilir ancak çoğu profesyonel uçluk kullanmaz. uçluk kullanacakların ayak numaralarından yarım ya da bir numara büyük pointe almaları, mümkünse alırken uçluk ile birlikte denemeleri tavsiye edilir. ciddi sakatlıklara sebep olabileceğinden pointe ayağa cuk diye oturmalıdır.

    pointe giymiş biri için normal yürümek parmak ucunda yürümekten daha zordur. öyle düz durmak bile zordur.

    yeni alınan bir pointe'ın kırılması gerekmektedir. kazık gibi bir ayakkabıyla dizlerini kırmadan parmak ucuna çıkmak imkansızdır. önce ayağın bükülme noktasına göre bir kenara vura vura, elle ayakkabıyı yamulta yamulta kauçuk parçaya esneklik kazandırılır. bol bol egzersiz yapmak da ayakkabının kırılmasına yardımcı olacaktır. yine ayakkabının kaymaması için küt olan uca bıçakla kesikler atılır ya da kaydırmaz bir parça uca dikilebilir. kaymayı engellemek için küt uca reçine de sürülebilir. genelde sahne arkalarında kedi kumu kabı gibi bir kabın içinde toz reçine bulunur misal. sahneye çıkmadan dansçılar o reçineye bulanır ki saten kumaş vıjjjt diye kaymasın, akrobasi yapılırken fakir sümüğü gibi yere yapışılmasın.

    yalnızca balerinler pointe giyer ve parmak ucunda dururlar. baletler pointe ile dans etmezler.

    erkekler her zaman tayt giymezler. bazı kostümlerde tayt vardır, evet ama bazılarında da yoktur. ayrıca kostümün içine erkekler süspansuvar da giyerler. buradan popo da içeren bir görseline ulaşabilirsiniz. bazı spor dallarında da giyilir bu nane. takım taklavat oraya bıraya savrulmasın diye giyiliyor.

    antrparantez balerinler zayıflıktan hilkat garibesi gibi görünürlerken baletlerin taş gibi vücutları vardır. artık balet azlığından mıdır, bizdeki yokluktan mıdır bilmiyorum balerinler olarak baletlere hep salyalarımız akarak bakmışızdır. kulislerde kapı deliklerinden dikizleyenler mi dersin, tanımadığı adamların odalarına telefon numaralarını, nude'larını bırakanlar mı dersin... beyler, bunu bir düşünün derim.

    eşcinsellik meselesine geleyim. şimdiye kadar tanıdığım baletlerden hiçbiri eşcinsel değildi. aksine zibilyon tane kızın arasında kalan nadir erkekler olarak genelde haremden cariye seçer gibi takılıyorlardı. balet dediğinizde önce tan sağtürk gelsin aklınıza. tüm türkiye'nin tanıdığı belki de tek yerli balet olduğu için söylüyorum. bildiğiniz üzere son derece hetero kendisi. yabancılardan da meşhur olarak mikhail baryshnikov örneğini verebilirim. bir de yıllar önce konservatuvar sınavına hazırlanmak için bir süre kadıköy'deki istanbul üniversitesi konservatuvarında ders almıştım. kantinde etrafa racon kesen genç için baş balet ve aynı zamanda okulun reisi denmişti. değişik bir adamdı, tespihli filan. yani zaten hali hazırda eşcinsel değilseniz tabii ki dans etmek sizi eşcinsel filan yapmaz. muhakkak vardır eşcinsel baletler, tıpkı eşcinsel muhasebeciler olduğu gibi. sonradan edinilen bir şey değil sonuçta cinsel yönelim.

    kızımın vücudu ne kadar da esnek kesin balerin olacak diye koşa koşa kızını bale okuluna yetiştiren veliler sağ olsun başlangıç sınıflarında onlarca dünyadan habersiz velet bulunur lakin yıllar ilerleyip acı oranı ciddi derecede arttıkça dansçı sayısı hızla düşer. benim gittiğim bale okulunda 100'ün üzerinde bebe varken orta seviyede 20 civarı, mezuniyet durumunda 3-4 öğrenci vardı. sayın veliler biliniz ki o esneklik sizin kızınıza özgü değil, herkes o yaşta esnek. ayrıca oğullarınız da esnek. siz de bunu bir düşünün derim.

    özellikle bacak kasları olmak üzere, yüzünüzdekiler de dahil vücudunuzdaki her kasa hakim olmanız gerekir. (yalnızca düz durmak için bile bacakların dizler kırılmadan dümdüz, karnın içeri çekilmiş, omuzların geride ve aşağıda, poponun sıkı, başın -madamın dediği gibi görünmez bir ip sizi yukarı çekiyormuşçasına- yukarıda ve boynun gergin olması gerekir.) bizim sayko deli madam normalde 3 saat sürmesi gereken kuğu gölü provalarını, 8 saati geçmemize rağmen sürdürmekteyken artık kanlar içinde kalan ayak parmaklarımız ve aşırı derecede gerilmiş sinirlerimize rağmen gülümsememiz gerekiyordu. bir yandan acıdan gözlerinden yaşlar süzülürken bir yandan gülümseyen, sakin bir yüz ifadesine sahip olan arkadaşlarımız vardı.*aslında teatral bir sanat dalı olduğu için yaptığınız dansın hikayesine uygun bir mimik takınmanız gerekiyor. yapmayı düşünenler için drama dersleri çok fayda sağlayabilir. sahne hakimiyetini de öğrenmiş olursunuz.

    dansçı ayağı denen şey gerçektir. yıllarca parmak ucunda hoplayıp zıplayan kişilerin parmakları perişan haldedir. uzun yıllar dans eden birinde hem tırnak deformasyonları oluşur, hem de pointe'ın dar bir ayakkabı da olmasından kaynaklanan batıklar meydana gelir. düzenli pedikür ve ayak bakımı şarttır aksi halde tırnak kaybı yaşanabilir. daha rahat dans etmek için tırnaklarını çektiren balerinlerin hikayelerini de duyduk ama ben hiç görmedim. deforme olmuş ayakları ise çok gördüm. bizzat benim de ayağımdaki serçe parmakların her ikisinde de kalıcı deformasyon var. genelde yoğun bir egzersiz bol kanamayla geçer. sonra o yaralar su toplar ama siz bir bandaj sarıp yine parmak ucuna çıkarsınız. tekrar tekrar kanar, tekrar tekrar yaralar oluşur. dansçı için çok acı vericidir yaralı ayaklar ancak balenin fıtratında vardır.

    bu arada belki beden eğitimi derslerinden de hatırlayacağınız (birçok spor dalında da temel egzersizdir) point - flex egzersizleri balede çok önemli yer tutar. ayağınızı birazcık uzatır bırakırsanız parmak ucunda dik duramazsınız. dolayısıyla tüm vücutta olduğu gibi ayaktada bir esneklik olmalıdır. bunun için hardcore egzersizler vardır. benim en çok uyguladığım ayak altında şişe çevirmekti. ayağın artadaki kavisli bölümüne bir cam şişe yerleştiriyor ve ayakla bastıra bastıra şişeyi yuvarlıyorsunuz. bundan sonra yürümek epey acı verici oluyor bir süre. ayak tabanlarınız morarıyor filan ama yeterince çalışırsanız şöyle bir point seviyesine erişebiliyorsunuz. daha korkunç egzersizler de var bu arada, benimki son derece masumdu. şişe yerine tenis ya da golf topu da kullanabilir, pilates bandıyla çalışmalar da yapabilirsiniz.

    son olarak şahsi fikrimi belirteyim. aşık olduğum, çok aşırı özlediğim, kişiliğimin bir parçası olduğuna inandığım bale tutkuma rağmen benim bile izlerken içimin geçtiği eserler var. hatta adını söylemeyeyim çok ünlü bir eserde dans etmekteyken bile sıkıntıdan ölecek gibi hissettiğim oldu. şahsen bu durumun, bale sanatının ortaya çıktığı rönesans dönemi müzik ve kostümlerine saplantılı bir şekilde bağlı kalmasına yoruyorum. klasik müzik seviyoruz tamam ama sürekli dinlemiyoruz. ağırlıklı olarak günümüzün müziklerini dinliyoruz, moda son 500 küsur yılda çok ama çok değişti. örneğin, o dönemlerde soylu erkeklerin modaya uygun kostümleri zaten tayt içeriyordu. dansa olan yansıması da kolaylıktan ziyade bundan kaynaklanıyor. artık kimse tayt giymiyor. zaten modern şovlarda artık tayta da pek rastlanmıyor. gerek yok çünkü. bale yüzlerce yıllık saplantısını aşamadığı sürece az seyirciyle elitist bir sanat dalı olmaktan öteye gidemez. klasik baleyi modern müzik ve kostümlerle seyircinin önüne koyarsanız ilgi çok daha fazla olacaktır. burada halk oyunları ile klasik balenin bir karışımı olan sultans of the dance şovunu hatırlatmak isterim. milyonlarca izleyiciye en başta size biraz bale biraz horon izleteceğiz deselerdi, emin olun yıllarca gişe rekoru kıramazlardı.

    modern eserler yok mu? alası var. günümüz bale sanatını modern bale ve klasik bale olarak ayırabiliriz. klasik bale çok katı kurallarla sınırlandırılmışken modern bale müzik, kostüm ve koreografi açısından daha özgürlükçüdür. benim bahsettiğim şey ise kuralları dahilindeki klasik balenin çağa uygun hale getirilmesi. bu da yapılıyor. özellikle yakın çağ koreografları buna önem veriyor ancak hala az sayıda eser ve sanatçı var bu konuda çalışan maalesef.

    modern müzik ve kostümlerle ilgili bir de çok sevdiğim bir koreografinin* videosunu bırakmak istiyorum. normalde bu koreografi center stage adlı filmden ve bu bir sahne gösterisi değl de film olduğundan dolayı sahnede yapılması imkansız bazı şeyler (bir anda saçın, makyajın ve kostümün değişmesi gibi) içeriyor ancak ufak detaylara takılmayıp gösterinin tadını çıkarmanızı öneririm. her kesime hitap edebilecek bir gösteri olduğunu düşünüyorum. michael jackson, jamiroquai filan içeriyor. ayrıca başrolde bir adet amanda schull mevcut. sevenlerine duyurulur. şuradan izleyiniz.

    bir de nbc'nin world of dance yarışmasından tanıdığımız charity ve andres çifti var ki allah allah. tek bir koreografiyi seçemedim, siz seçin beğenin alın. buyurun.

    iyi eğlenceler.

    buraya kadar okuyabilen varsa derhal bilgisayar başından kalkıp en yakın bale okuluna kayıt yaptırsın. derhal!
  • başlamak için 5 yaş idealdir. her çocuk baleye uygundur, ya da uygun hale getirilebilir. sadece bacaklarının düzgün ve sağlıklı olması yeterlidir. öğrenimi pahalıdır, ilk senelerde olmasa da ilerleyen yıllarda verdiğiniz paralara hayret edebilirsiniz. okul seçimi çok önemlidir. tabi ki özel bale okulları için yazdım bunları.. işin bir de konservatuvar yüzü vardır, orta okuldan önce yarı zamanlı başlanırsa dersler aşağı yukarı aerobik dersi kıvamında olur. konservatuar sınavını kazanmak hayatında daha önce hiç bale yapmamış olanlar için imkansıza yakındır, mükemmele yakın bir esneklik aranır, müzik kulağı harika olmalıdır ve anlayış kapasitesi yüksek olmalıdır. öyle ki size bir hareketi 12 defa kimse göstermez.

    milli eğitim bakanlığı 12 senelik bir programla baleyi tamamen öğrendiğiniz görüşündedir. ancak ülkemizde royal academy of dance programıyla da ders veren özel bale okulları vardır. bu okullara her sene ya da okul müdürünün uygun gördüğü sıklıkla ingiltere den eğitmenler gelir ve öğrencileri sınav yapar. 8 temel eğitim seviyesinden oluşan bir programdır, üstüne daha değişik eğitimler de alınabilmektedir.

    okul seçiminde çok dikkatli olunması gerektiğini tekrar söylemek zorundayım, şayet 5 yaşındaki çocuğunuzun psikopat bir bale öğretmenine denk gelmesini gerçekten istemezsiniz. eğer ilk 6 sene atlatılırsa gerisi geliyor, kendimden biliyorum. çok ağlamalı bir süreçtir bu, ama biraz sabırla çelik gibi sağlam sinirler, inanılmaz bir disiplin elde edilir. kaç kere ben bırakıyorum dediğimde annemin "saçmalama kızım." cümlesini duyduğumu ben bilmiyorum. kaç kere bırakıyorum dediğimi de bilmiyorum aslında. her hafta bırakıyorum derdim, ertesi gün yine salonda bulurdum kendimi.

    ülkemizde balenin sevilmemesi de tamamen operadan kaynaklanmaktadır kanaatimce. öyle eserler konuluyor ki sahneye bu kadar aşık olmama rağmen ben bile sıkılıyorum izlerken. zaman zaman güzel eserler koysalar da sonuçta çok büyük kitlelere ulaşamıyor bale.

    ayrıca bale yapan erkeklerin gay olduğunu iddia etmek saçmadır, siz önünüzdeki 2-3 örneğe bakarak böyle bir genelleme yapıyorsanız ben size sığ demekten başka bir seçenek göremiyorum. tayt giydikleri için bale yapan erkekleri aşağılamak da komiktir. ben tayt (hem de kısa) giyilerek yapılan bir sürü spor biliyorum; mesela güreş, mesela kayak, halter, sırıkla atlama, üç adım atlama.. daha sayarım ama gerek yok.. tayt giyilerek yapılan her türlü aktiviteyle uğraşan kişileri gay diye fişlerseniz oldukça büyük bir kitleye gay demiş olursunuz, aman diyim..
  • 1841 tarihinde yayınlanan ilk yarı resmi gazetemiz ceride-i havadis'te bir haberde şöyle deniyor, “ve bale bütün bütün raks ile icra olunur bir nev’i pantomima gibi ise de rakkasların nezaket-i vücud ve letafet-i şühud ile hareketleri iktiza eder ki, görenlere zevk ve lezzet versin. gerçi bu oyun avrupa’da avam-ı nas indinde pek mergub-ü mu’teber değil ise de havas nezdinde ziyade makbulterdir.”
  • insanın ayaklarını kan içinde bırakan bütün derilerinin açılmasına neden olan bir sürü sakatlığa neden olan (kas yırtılmaları , meniscus , küçük çatlaklar vs.) zayıf kalmak için o güzel yemeklerden mahrum kalmak. fizik kurallarına tamamen aykırı bir şey yapmak bu insana nasıl bir zevk veriyor bunu hala anlayamadım ama hala da bu mesleği yapmaya devam ediyorum.
    bir arkadaşım bir gün ''aklı başında olan biri bu işi yapmaz '' deyip dersi terk etmişti.
    o gün düşünmeye başladım ben delimiyim acaba ? hatta bu kadar acı çekmeme rağmen bundan zevk alıyorsam ben mazoşistmiyim?
    gerçi daha bu işi yapıpda deli olmayan bir insan dahi görmedim daha doğrusu buna deli demiyelim biraz uçuk diyelim.
  • balerinlerin ''tüy gibi hafif, ama katır gibi güçlü'' olmasını ve, zerafet kadar inanılmaz bir güç gerektiren acımasız disiplin.

    inanmıyorsanız olamayacak kadar çıtı pıtı ve zarif duran bir balerin arkadaşınız ile güç yarıştırın, rezil olun. olmayın diye önceden söylüyorum işte.
  • aşkla başlayan, acıyla devam eden, bu esnada tutkuya dönüşen, genelde terketmeyi seven ve ne zaman çekip gideceği kestirilemeyen, bu yüzden kursakta kalmış bir aşk gibi hep güzel hatırlanan...
    ve bir gün, size kalan nasırlı ayaklar, pazulu baldırlar hatta topuz yapmaktan açılan alınla bir otel lobisinde öylece otururken, kulağınıza çalınan bir kuğu gölü parçasında yıllarca geriye götüren... iç çektiren... sigara yaktıran... ama beden yasalarına hala karşı çıkan... asiliği onu yaratan... bu yüzden insanı bağımlı kılan...
  • hayatımın en boktan, en uzun, en mutsuz kısmı. hele çocuk yaşta başladıysanız, sokakta oyun oynamak yerine prova prova koşturursunuz. yaşıtlarınız çeşit çeşit tatlılar yerken siz tadını bile bilmezsiniz. pet şişelerle yokuşlardan kayarken siz aman elim ayağım incilmesin diye izole bir çocukluk sürersiniz. ve içten içe hırslı olamanız gerekir. çeşit çeşit insan tanırsınız çoğu çıkarı olmadan sizinle konuşmaz. arkadaşlarınız okulun bahçesinde koroya hazırlanırken siz elhamra sahnesinde gösteriniz için çabalarsınız. oniki yaşında yüzünüze ağır sahne makyajları yapılır ve yirmili yaşlarınıza geldiğinizde makyaj yapmak bir yana en hafifi neymiş acaba arayışlarına girersiniz. hep bir sınav vardır, en iyisi olamayacağını bildiğin halde çalışırsın. sınavlarda ayağının titremesinden dolayı geçemeyenleri görürsün. dışardan insanların gördüğü gibi beyaz tütüler, güzel kızlar aman bale papuçları değildir. çocuğum olsa asla yaklaştırmayacağım nadir sanat dalıdır.

    dört yaşında başlamış biri olarak bana ne verdiğine gelirsek, bir diploma, büyük çocukluk travmaları...

    yazarın notu: burda bahsedilen bale kavramı hobi niteliği taşıyan yerler değil, akademik yerlerdir.

    edit:çocuğunu yönlendirmek içinse sanat dalı olarak 'gerçekten' iyi bir eğitim veren birisinden resim eğitimi. resim yapmayı değil 'görmeyi' öğrenecek ve kesinlikle inanılmaz faydalı.

    spor içinse yüzme olduğunu düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap