• efendim zaman gazinolarin zamaniydi... gazino lafini "casino"dan alip içkili müzikli eglence mekani anlaminda kullanan yurdum insanina burada hiç deginmeyelim, hatta astsubay gazinosu kavraminin mümkün mertebe uzaginda kalalim...

    bilenler bilir, gazinolar genellikle istanbul bogazinin avrupa yakasinda yer alirdi... taksim'deki maksim gazinosu ve simdilerde swissotel olarak bilinen beton yigininin yerindeki taslik gazinosu bir kenara birakilirsa, gazino mekani bebek'ti... tabii burada yenikapi çakil ve caddebostan maksim gazinolarini da unutmamak gerekir, hatirlari kalir, zamanin bütün uvertürleri ve assolistlerinin buralardan geçmisligi vardir... bebek belediye ve bebek maksim gazinolari ise, bedrettin dalan döneminde buldozer, kepçe ve bilumum is makinelerinin taarruzu sonrasinda yerlerini yesil alana terkettiler...

    gazinolarin kendilerine ait raconlari vardi... öncelikle assolistlerin masalari olurdu; gül yapraklari, çiçekler, sampanyalar, viskiler, kuliste izin alinarak dudaklarin hafifçe elin üzerine dokunduruldugu kart zampara hareketleri, "reca ederim bu bahsi kapatalim" lezzetinde repliklerin süsledigi filmlerde çokça görülen hareketlerdi... fiks menüler, alakartlar, gazetelerde verilen çarsaf gibi ilanlar, kimin altinda kimin söyleyecegi, "senin ismin daha büyük yazilmis" kaprisleri simdilerdeki topçu popçu manken üçgeni disinda ikinci sayfa haberleri olurdu...

    biraz daha öncesine, söyle kirkli ellili yillara gidersek, bu gazinolarin krali asiyan gazinosuydu... bebek'i sariyer'e dogru geçtikten sonra rumeli hisari'nin güney duvarina gelmeden, yilanli yali'yi geçer geçmez set üzerindeydi... setin karsisinda da hala orada duran asiyan mezarligi vardi, aradan çikan yol o dönemin robert kolej'ine, tevfik fikret müzesine ve su anda dahi hala mahalle özelligini kaybetmemek için çabalayan hisar mahallesine giderdi... efendim, hamiyet yüceses demisler, hakikaten yüce bir sesmis o zamanlar... o dönemler ses sistemleri çok gelismemis, sadece vokal yükseltmek için kullaniliyor, hani su sikça gördügümüz shure 55sh modeli mercedes radyatörüne benzeyen mikrofonlardan...

    karsida ise küçüksu kasrindan sonra kibrisli mehmet emin pasa yalisindan baslayan yalilar zincirinde aksam olmus, mevsim muhtemelen yaz... vakt-i kerahet de geçmis, eeee, yalida oturup da sefa pezevenkligi yapmamak olmaz, anadolu yakasindan günesin bebek sirtlarinda kayboldugu seyredilmis, rihtimlara masalar atilmis... belki rihtima degil ama yalinin ikinci katindaki genis balkona... iki gün önce akrabalarin haylaz oglu o balkondan denize atlayayim derken ayagini çarpmis rihtimin kösesine, üstelik kandilli'nin meshur akintisina kapilmis, az daha vapur iskelesine kadar sürüklenecekmis kerata... ahsap kokularinin çürümüs yosunlara, kayikhanelerde dalgalarin getirdigi kurumus midye kokularina karistigi zamanda her aksam oldugu gibi saat dokuz civarinda bogazin o deli rüzgari dinmis, önceden hanimlarin üzerlerine aldiklari sallar, belki biraz da rakinin etkisiyle fazla gelmeye baslamis... sohbet daha sevimli konulara kaymaya baslamis, belki babaanneye rica edilmis içeriden bir ud veya kanun getirilmis, hafiften bir mesk baslamis... eee, ask olmadan mesk olmaz ama bu ask bogaz aski, istanbul aski...

    aslinda bu aksam biraz da heyecan var yali halkinda, iki haftadir gazetelerde okuyorlar, hamiyet yüceses bu aksam asiyan gazinosunda baslayacak söylemeye, veya daha eskilerin deyimiyle "okumaya"... turuncu günbatimi yerini derin bir maviye birakmis önce, sonra artik iyice kararmis hava, sadece ara ara geçen gemilerin borda fenerleri kesiyor bebek'teki isiklari... uzaktan uzaktan basliyor nihavent giris taksimi... sonra hamiyet yüceses çikiyor belli ki sahneye, bir alkis, bir alkis...

    daha sonra efsane haline gelen sarkiya giriyorlar, "bakmiyor çesm-i siyah feryade" diye basliyor... ve iste o meshur gazel kismi geliyor, belli ki hamiyet atmis elinden mikrofonu "aman ne korkarsin" diye girerken gazele... o balkonda kalakaliyor yali ahalisi, sanki önlerindeki dört çift kürekli, ikisinin alti livarli aynasiz ayvansaray kayiginda söylüyor sarkiyi... hepsi farkinda, ileride torunlarina anlatacaklar bu hikayeyi, ve kulaklarinda bir hos seda kalacak bu aksamdan... gazelden sonra tekrar "yetis ey gamze yetis" diye ana melodiye dönüldügünde her sarki gibi bunun da bitecegi fikri, bir hüzünle kapliyor o genis balkonu... ama o günden sonra her raki kadehi o kara gözlü feryat figana bakmayan dilberi, her "bakmiyor çesm-i siyah" ise o ilik bogaz gecesini hatirlatiyor yali ahalisine...

    (bkz: nostaljinin dibini bulmak)
  • sarayda cariyelere musiki dersi veren hacı arif bey'in; çeşmi dilber adında bir cariyeye olan aşkı sonucu ortaya çıkan beste.

    aşkları padişahın kulağına kadar gidince ikisini evlendirmiş ve saraydan uzaklaştırmış. sonraları ortaya çıkmış ki bu aşk tek taraflı, çeşmi dilber iki çocuğunu ve kocasını terk edip dönemin zengin tüccarlarından birine kaçmış. daha sonra iki evlilik yapan bestekar ilk aşkını hiç unutamamış. güftekar olan yakın dostu sadi bey'e açıldığı bir gece bu sözler ortaya çıkmış.

    yorum anlamında hamiyet yüceses'in mührünü bastığı eserdir aynı zamanda.

    bakmıyor çeşm-i siyah feryâde
    (feryadımı duymuyor kara gözlü)
    yetiş ey gamze yetiş imdâde
    (göz süzüşün yetişsin imdadıma)
    gelmiyor hançer-i ebrû dâde
    (hançer gibi kaşı insafa gelmiyor)
  • kendisine tarikat ayinlerinde bile yer bulabilecek kadar içli bir şarkıymış.

    evvel vakitlerden birinde üsküdar'daki hûdâî dergâhı'nda bir celvetî ayin-i şerîf'i icra ediliyormuş. celvetî ayinlerinde ilahiler mutribân tarafından cumhur olarak değil de genelde sadece zakirbaşı tarafından okunurmuş. işte o zakirbaşlarından biri zakirbaşı eşref efendi'dir. birgün yine meydan uyandırılmış eşref efendi başlamış ayinde ilahiler, kasideler, duraklar okuymaya...dervişân'ın tam cûşa, vecde geldiği bir anda hazret "medet ya" diyerekten girmiş bir kasideye lakin tıkanıp kalmış. sanki hazretin aklında yüzlerce duraktan, kasideden hiçbiri kalmamış gibi donuvermiş. bakmış olacak gibi değil pattadanak girmiş bu sefer "bakmıyor çeşm-i siyah feryâde, yetiş ey gamze yetiş imâde" diye. o an şeyh efendi'yle gözgöze gelmişler şeyh baba göz kırpmış "oldu oldu gayet güzel oldu" der gibilerinden.
  • en guzel hamiyet yuceses soyler bunu.*
  • bir kadeh rakıyı beş dakika içinde içiriveren eser. hele ki hamiyet yüceses söylüyorsa tek kadehle pamuk prenses gibi olmak mümkün. kova ne ki, kurbağa yalamak ne ki..
  • böyle eserler mesela, bu topraklarda doğduğu için insana kendini şanslı hissettirir.
  • 1946 yılında hamiyet yüceses, hacı arif bey'in bu eserine gazel ekleyerek icra ettiğinde yer yerinden oynamış ve o güne kadar erkek ses sanatçılarının tekelinde bulunan gazel kadın ağzından da dinlenir hale gelmişti.

    http://haber.gazetevatan.com/haber/81395/1/gundem
  • haci arif beyin cümbüsümtrak fakat nihavend sarkisi..
    babaannelerin sarkisidir bu genellikle...

    bakmiyor çesm-i siyah feryade
    yetis ey gamze yetis imdade

    gelmiyor hançeri ebru dad'e (walla burayi kim söylerse söylesin pek anlayamam. da ve de yanyana nasil oluyor, yoksam ebruda diye bisey var da o dahi mi gelmiyor, çözebilmis degilim) ("burada sözü edilen dad'e gelmektir. yani yardima gelmek. hançer-i ebru ise gamzesi hançer demektir".... seklindeki uyarisi ve güzel ruhu vesilesiyle yesilgozludoktor'a da tesekkür etmek elzem hal almistir...)
    yetis ey gamze yetis imdade...
  • bülent ersoy'un üstüne söyleyebilecek pek kimse olmayan nihavend makamında bir türk sanat müziği eseri. beste: hacı arif bey, güfte: mehmet sadi bey.

    güftenin anlamı biraz polemik olmuş, naçizane becerebildiğim kadarıyla modern türkçeye çevireyim:

    melodik kısmı:
    bakmıyor çeşm-i siyah feryâde
    yetiş ey gamze yetiş imdâde
    gelmiyor hançer-i ebrû dâde
    yetiş ey gamze yetiş imdâde

    kara gözlü çığlığıma bakmıyor
    yetiş ey nazlı bakış yetiş yardımıma
    insafa gelmiyor o hançer kaşlar
    yetiş ey nazlı bakış yetiş yardımıma

    gazel:
    gel, ne korkarsın ecel sima-yı zerdimden benim
    kurtar allah aşkına dünya-yı derdimden benim

    gel, ne korkarsın ecel benim soluk yüzümden
    kurtar allah aşkına benim dertli dünyamdan
  • "feryadıma bakmıyor" diye, sevgilinin "siyah gözleri"nin yine sevgilinin "gamze"sine şikayet edildiği ezgi... halbuki "gamze" bir çıksa, sevgili de gülümsemiş olacak ve o "siyah gözleri" çipil çipil bakmaya başlayacak...

    ...kanımca türk müzik tarihinde aşk bu kızılötesi yaralı müzesi hareket edemem sözlerinden sonraki en derin anlama sahip sözlerdir...
hesabın var mı? giriş yap