• çok hadsiz ama bir o kadar da bana yakışan bir şey yaparak sürekli sorduğunuz için aklımda dönen bir yazıyı yazmaya niyet etmiş bulunmaktayım canım okurlar. öncelikle şunu söylemek zorundayım ki insanın fikir üretmekle haşır neşir olup aynı zamanda rahatsız edici bir egoya sahip olmaması imkansızdır. kendi fikrini ciddiye almak ego gerektirir. bu nedenle bu yazının son tahlilde bir narsistin manipülasyonu olduğu gerçeğini göz ardı etmemenizi temenni ediyorum. düşünen insan aynı anda çok cahil ve dahi olmak arasında gidip gelmek durumunda. sonsuz bir öz güven ve sonsuz bir kaygı arasında savrulmayı kabul etmek zorunda.

    sık sık sorduğunuz nasıl düşünmek lazım sorusunun basit bir cevabı olduğuna inanıp bunu size vermek de saydığım sebeplerden ve çok daha fazlasından ötürü imkansız. kitap önerisi istiyorsunuz mesela benden. önereceğim bir kitapla doğru düşünceye yönelmeyi umuyorsunuz. oysa yüz binlerce yıldır düşünen insanın girip çıktığı her dehlizi analiz edip en doğrusu budur demek mümkün değil. üstelik bu düşünce ve fikir üretimi tarihinin bıraktığı kalıntılar da aynı doğru fikirler gibi birikmiş durumda. dev bir çamur havuzunda temiz bir elma bulup yemek derdindesiniz ancak bu tek bir kaynakla mümkün değil. 13. yüzyılda tomas aquinas " te hominem unius libri (tek kitabı olan alime güvenme)." derken tam olarak bunu kast ediyor ve ekliyor; tek kitabı olan insan tehlikelidir. az bilmek tehlikelidir. bilgeliğin suyunu ya derinden çekeceksin ya da hiç tadına bakmayacaksın.

    öte yandan benim de halen içinden çıkamadığım bir açmaz da mevcut. mükemmel iyinin düşmanıdır. binlerce yıl tüm fikir insanlarının gelip çattığı bir duvar var düşünceye dair. sırtımızı nereye dayayacağız, düşünmeye nereden başlayacağız. doğru diye bir şey var mı. evrende değişmeyen sabit bir veri var mı. evren deterministik mi. yani a sebebi diğer durumlar sabitken b sonucunu deneysel olarak veriyorsa bunu her a b ilişkisi için doğru kabul edebilir miyiz. ilk çağdan itibaren tüm filozoflar durmadan bu ve benzeri soruları sormuş ve kendilerince doğru buldukları görüşü ellerinden geldiği kadar savunmuşken, 2000 yıl sonra benim burada çıkıp size mükemmel düşüncenin ve aydınlanmanın formülünü basitçe sunmaya kalkmam olası mı.

    değil elbette ama mükemmele varana kadar düşündüğüm her şeyi kendime saklamam da doğru değil. çok uzun yıllar hep kendimle olan tartışmalarımda insana dair ön yargım aşırı pozitif oldu. bu bir problemdi çünkü insanların temel bir düşünce sistemini tutarlı olarak işlettiğini düşünerek yaklaşıyordum herkese. oysa şimdi bu yaşımda görüyorum ki mükemmele ihtiyacı yok insanların. hatta bırakın mükemmeli vasata bile ihtiyacı yok. herhangi bir tutarlı düşünceyle karşılaşma şansına erişmeden yetişmiş çok ciddi bir kalabalık var. doğru düşüncenin nasıl bir olgu olduğunu hiç tatmamış, bu nedenle de inanılmaz bir susuzlukla bulduğu her kapıyı çalan insanlar var. mükemmeli bilmiyorum deyip suratlarına kapıyı kapamaktansa, benim için aydınlanmanın formülünü inanılmaz bir hadsizlikle sunmaktan çekinmemeye gayret ediyorum yani şu anda.

    üstelik bir platon olmadığım, bir sokrat olmadığım için de otoriteden gelecek veriye dirençli insanları huzursuz etmeyeceğimi de öngörebiliyorum. çünkü bin yıllardan günümüze uzanan bilgi başlangıçta irite edici derecede dogmatik duruyor bunu hissedebiliyorum. aptal hocaların diktası ile yetişen çocuklarız hepimiz ve biri bize bir şey öğretmeye kalktığında önce bu iş gibi gözüken sıkıcı verileri reddederek başlıyoruz dinlemeye. oysa felsefe insanın gözlerini dolduracak kadar harika bir meşgale insan bilinci için. thales mesela m.ö. 550 yılında daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yaparak doğal olaylara doğaüstü olmayan açıklamalar üretiyor sadece düşünerek. bugün için çok sıradan olan bu durumun, dünyada böyle bir kavram yokken, nasıl bir devrim olduğunu anlamanızı istiyorum. küçücük insan bedenine sıkışmış bir et yığını olan beynin, elektriğin izlediği yolları değiştiren bağlantılar kurarak, evreni anlayabiliyor olması korkunç büyülü bir gerçeklik. ancak size thales'in muazzam hikayesi değil, bu başardığı şeyi nasıl yaptığı lazım. nasıl bir insan ilk çağ karanlığında zihninde bir devrim yaratabilir o lazım.

    bunun mükemmel olması da gerekli değil. o yüzden az sonra vereceğim aydınlanma formülünün hiç yoktan iyisi olduğunu ve buradan başlayarak bu sonsuz yolculuğa çıkmanın işinizi kolaylaştıracağına olan inancımın tam olduğunu söylemek istiyorum. bu kayalı yolda vereceğim bu basit sandaletlere iyi davranın. onlara daha iyisini bulana kadar güvenin. ben evreni bu sunduğum gözlüklerle görerek anlamaya gayret ettim, umarım işinize yarar. tekraren belirtmek zorundayım ki söylediğim her madde asırlardır çok zeki insanlar tarafından kevgire dönene kadar hedef alınmış, aklın ve mantığın kurşunları ile sınanmıştır. her bir maddenin aksi aynı derinlikle tartışmaya müsaittir. vasat olmaları, klişe olmaları, yaygın olmaları gereksiz oldukları anlamına gelmez. söyleyeceklerim kimileri için tamamen gereksiz, kimileri için hayati olabilir. öte yandan söylediklerimin benim bakış açım için geçerli ve gerekli ön kabuller olduğunu bilmek de faydalı olacaktır. ayaklarını basacak kaya arayanlar için düşmekten iyi bir seçenek olmaları dışında bir iddiaları da yoktur. tüm hayatı boyunca anlamaya özenmiş bir adam olarak benim işime yaramış olmaları dışında sizi ikna edecek ekstra bir sav da sunmayacağım. tarih boyunca yaşamış bence en aydın insanlardan feyz aldım, onların fikirlerini değerlendirdim, sindirdim ve içimden çıktıkları haliyle size güvenerek sunuyorum. karşınıza çıkacak her şeyi bu verdiğim formülden geçirerek sınamanız mümkündür. sunacağı çıktılar beni hayatım boyunca tatmin etmişlerdir. bu taşlara basarken okuyacağınız her kitap/ karşılaşacağınız her veri sizi olduğunuzdan daha aydın insanlar haline getirir. öte yandan boşlukta düşerken hiçbir metin sizi yavaşlatmaz.

    hadi başlayalım.

    1) fizik (eğer varsa) tanrının dilidir. tanrı yoksa elimizdeki tanrıya en benzeyen şey fiziktir.

    2) evrendeki her şey tutarlı bir mantıkla anlaşılabilir ve açıklanabilir. fiziküstü/doğaüstü bir sey yoktur. var olan her şey doğaldır, fiziğe tabiidir.

    3) evren deterministiktir, neden ve sonuç ilişkisi tutarlıdır. "tanrı zar atmaz (kuantum fiziği severler şu an bile gerildi ve haklılar. einstein bu konuda hatalıydı. yine de ben gerçeğe burada direniyorum. siz kuantumcuların doğruyu söylediğini bilin.)."

    4) oluşları (şeyleri) birbirleri ile kıyaslayarak veri üretmek mümkündür. içinde olduğumuz evren tutarlı deneyler yapmaya müsaittir. fizik kuralları bilinen evrenin tamamında sabittir. elimizdeki fizik kuralları gerçeği henüz kapsayacak derinlikte değildir.

    5) kanıt olmadan kabul olmaz. direkt ve dolaylı kanıtları matematik diliyle yazılamayan herhangi bir şey var kabul edilemez.

    6) insan bilinci doğru ve yanlışı ayırt etmeye muktedirdir. yanlışı ve doğruyu ayırt etmenin tutarlı yolu vardır.

    7) iddia sahibi, iddiasının kabulü için kanıt sunmakla mükelleftir.

    8) kanıt tekrarlanabilir, objektif olarak gözlemlenebilir ve tutarlı olmak zorundadır.

    9) fikir yanlışlanabilir olmalıdır. russell'ın çaydanlığı analojisi felsefi ilerlemenin temel taşlarından biridir. filozof bertrand russell uzayda tespit edilemeyecek kadar küçük bir çaydanlık uçmaktadır dediğinde söylemeye çalıştığı şey buydu. yanlışlanamayacak bir iddiayı doğru olarak kabul ederek sunmak da mantık hatasıdır.

    10) fallacy/mantık hataları külliyatını öğrenmek doğru düşünceye sizi yaklaştırır. doğru düşünme hızınızı arttırır.

    11) bilimsel düşünce ve günlük düşünce diye bir ayrım yoktur. fikir her durumda doğru düşünce sisteminden geçilerek üretildiğinde gerçek olarak kabul edilebilir. yanlış düşünce kıymetsiz değildir, sadece gerçek olmadığı aleni olmalıdır.

    12) bilememek yoktur, henüz bilmemek vardır.

    13) gerçek bilmekle var olmaz. bilgi gerçek sayesinde ortaya çıkar. veri gerçeği örten bir örtü gibidir. gerçek sayesinde bir biçimi vardır. o nedenle az veri ile gerçek tam olarak görünür olmayabilir. yanlış olmayan ama eksik olan bir teori kurmak mümkündür. yanlış bir teorinin kabul görmesi de mümkündür. veriyi sorgulamanın sonu olmamalıdır. kütleçekimini anlamak için evrene bakan newton deha idi ama hatalıydı. einstein aynı gerçeğe bakıp daha az hatalı bir model sundu ama hala hatalıydı. hawking sinir bozucu şekilde daha doğru anlamış olmasına rağmen evreni, ölmeden önce gerçeği sunabilmiş değil. görüldüğü gibi mükemmel olmamak yeterli çoğu durumda. sadece kendinden öncekilerden daha az hatalı olmak mühim.

    14) verinin kanıtı insan bilinci ve fikri olamaz. kabul ettiğimiz her gerçek evrende hiç insan olmasa da doğru kalmaya devam edebilmelidir.

    15) etiğin temeli empatidir. empatinin nedeni ayna nöronlarıdır. tüm ahlak ve tüm adalet bu temelin üzerine inşa edilebilir.

    ps: devam ediyor...
  • şahsi kanaatimce aydınlanmayı en iyi anlatan cümle psikanaliz ve zen budizm'de geçen şu cümledir:

    "ben aydınlanmadan önce dağlar dağ gibi, nehirlerse nehir gibiydi. aydınlanmaya başlayınca dağlar dağ, nehirler nehir gibi değildi artık. şimdi, aydınlandığımdan beri, dağlar yine dağ, nehirler yine nehir gibi!”
  • "çırak ustasına sormuş:
    "nasıl senin gibi bilge bir kişi olacağım?"

    usta cevaplamış:
    "ben bu yola girdiğimde, orman orman, dağ dağ, nehir nehirdi."

    "yola girdikten sonra orman orman değil, dağ dağ değil, nehir nehir değil oldu."

    "aydınlanınca orman orman, dağ dağ, nehir ise yine nehir oldu."

    çırak tekrar sormuş:
    "peki ne değişti usta?"

    usta tekrar cevaplamış:
    "ben değiştim."
  • geçen gün birden aklıma "aydınlanma" ve "aydın" kelimelerinin "ay" kelimesinden doğmuş olabileceği geldi.

    hemen araştırmaya başladım; sonuç tam da tahmin ettiğim gibiydi. "aydın" kelimesi "ay ışığı" anlamına geliyordu. "aydınlanma" da bu ışığa maruz kalma veya bu ışık ile nurlanma...

    peki neden güneş değil de ay?
    çünkü insan güneşe doğrudan bakamaz; güneşe doğrudan bakılırsa insanın gözleri ışıktan kör olur. ışığın fazlası ve hazır olunmayani gözleri kör eder. bu nedenle de aydınlanma için güneşin ışığını doğrudan değil ay'ın yansıtması ile gören gözler aydınlanır.

    ay ilham kaynağı, ay dişil, ay bir ay'na. işte o karanlık bulutların içinde gözlerimize nur'u yansıtan ve bizi ay'dınlatan ay'namız olan dişil "güzellik"; ay...
  • yollara düşüş sebebimiz.

    "başkalarını anlamak bilgeliktir. kendini anlamak aydınlanmadır."
  • "aydınlanma; kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir." immanuel kant
  • aydınlanma, eve sipariş getiren somurtuk gence verilen para sonrasında, "üstü kalsın, teşekkür ederim" dendiği an, gencin yüzünde beliren ışıktır.
  • aydınlanma çağı aklın çağıdır. akıl mı us mu her neyse bu çağ ile birlikte tahta çıkar, yasama da yürütme de yargı da ilk elden onun denetimindedir artık. o ise kendinden başka yargıç tanımaz.

    akıl deyince iş bitmiyor tabii ki. neymiş bu us dedikleri, açmak lazım. bir kere kurcuklama yetisidir akıl. kuytularda saklanan inançları dürten, içlerinde türemiş faunayı dağıtan bir çomaktır. adam gibi söyleyecek olursak, önkabullerin, varsayımların ve alışkanlıkların derinlemesine eleştirisidir. ikincisi açık etme yetisidir. anlaşılmaz olana anlaşılır biçim verme, onu bir yasanın içine tıkıştırma becerisidir.

    siz aklın tek yargıcının kendisi olmasıyla dalga geçedurun, tam da bu özelliği aydınlanmanın krizine neden olan şeydi. çünkü aklın bu yetilerini sınırlarına taşımaması için ussal hiçbir neden yoktu. zaten dogmatizme ve bilinemezciliğe cepheden karşı olan aydınlanmanın bir yerde durması saçmaydı. peki bu sınırlar neydi?

    dizginsiz eleştirinin varacağı yer radikal bir kuşkuydu. hem de en başta kendini inşa etmiş olan yargılara yönelik kuşkular. inançları dürteyim derken çomak akıl kendi varlık koşullarını, kendi zeminini kanırtıyordu aslında. diğer taraftan eldekileri yasaya tıkıştırmaya çalışırken o eldekinin de zaten ister istemez aklın kendi yasaları dolayımıyla elimize verildiği anlaşılmıştı. e iyi de aydınlanma her şeyi bilmek, tam bilmek isterken bile bile anca kendini bildiğini fark etmişti. diğer taraftan fenomenleri matematik iskeletli fiziksel yasalara indirgedikçe usun kendi yaratıcı ve yasa koyucu doğası bir makinenin çarklarından farksızlaşıyordu. oysaki bırakın aklın kendisini, hareketi matematikleştirmek ve bir matematik formülasyonundan ibaret olduğunu iddia etmek bile ussal bir kavrayışa tersti. bu durumda dualizm de bir kaçış yolu olamazdı. çünkü aklı mistikleştirmek gericilik demekti... sonra almanlar geldi, teker teker zehirlediler genç dimağları.
  • özünde "you can do it" (yapabilirsin) sözünün yattığını söylüyorlar.

    "insanlara olduklari gibi davranırsak, oldukları gibi kalırlar. ama onlara olmalari gerektigi gibi davranırsak, olabileceklerinin en iyisi olurlar ." goethe
  • batıda aydınlanma adı verilen olgunun arka planını spritüel aydınlanma oluşturur. onun da iki türü vardır.

    sadece enerjetik boyuta(maddenin derûnu) inhisar eden bir aydınlanma, dark side yoludur. klasik tasavvuf lisanında feth-i zulmani(karanlık açılım) olarak bilinir bu mevzu. bu mertebedeki aydınlanma ile maddeye ve enerjetik boyuta ait sırlar o kimselere zahir olur. batının “bilim” dediği kategori, işte bu dark side kemalatına dayanır. “bilim” dark side aydınlarının, deccalların ilminden doğmuştur.

    velayet(evliyalık) yolunda ise açılım madde ve enerjetik boyutun paralelinde ve ötesinde olan nurani boyutta gerçekleşir. bu aydınlanma nurani ve melekîdir. deccalların ise aydınlanması zulmani/karanlık/nâri/enerjetik ve cinnîdir.
hesabın var mı? giriş yap