• anlatılanlara göre; bizans döneminde işgal altında kalan aya yorgi kilisesindeki ikona ve kutsal cisimleri kurtarmak isteyen papazlar, söz konusu cisimleri toprağa gömüp üzerini kapatmışlar... aradan geçen uzun yıllardan sonra aziz aya yorgi, bir çobanın rüyasına girmiş ve kiliseye uzanan yolu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup kazmasını söylemiş... olayı fazla dikkate almayan çoban, aynı rüyayı 3 gece üst üste görünce "bu işte bir iş var" diyerek çıplak ayakla (fakirlikten olabilir) ve hiç konuşmadan (yalnız çıktığı için olabilir) kiliseye uzanan uzun yokuşu tek başına tırmanmış. rüyasında görmüş olduğu olay gerçekleşmiş; kiliseye yaklaştığı anda çan sesleri duymaya başlamış ve tam o noktayı kazıp, gömülü cisimleri bulmuş. üstelik; cisimlerin her biri gömüldüğü günkü kadar yeniymiş.

    adı geçen ikona ve diğer eşyalar, bugün büyükada'da yer alan aya yorgi kilisesinde sergilenmektedir. kapısında yazan bilgiye göre; söz konusu kilise, ikonların ilk saklandığı kilise değil, onun yerine yenilikçi bir papaz tarafından yaptırılan ve zaman içinde restore edilen 2 kilisenin yenisi imiş; yani toplamda 3 kilise söz konusu imiş.

    ayrıca bu kilise, hıristiyanların 2 hac noktasından biri kabul edilir (diğeri meryem ana'dır) ve yılın iki tarihinde ziyaretçi akınına uğrar; öyle ki, ne vapurlarda, ne kiliseye çıkan yolda, ne de kilisede adım atacak yer bulunmaz. ziyaretçiler, yokuşu hiç konuşmadan çıkarlar ve kilisede dilek dilerler; dilek dileyenler kiliseden bir adet çan veya anahtar alır. dilekleri gerçekleşen kişilerin kiliseye geri gelip aldıkları objeyi geri vermesi gerekir; yanlarında biraz yağ getirmeleri de tercih edilir (yorumsuz not: dileği gerçekleşen bir arkadaşım almış olduğu anahtarı geri götürmeyi unutunca rüyasına giren bir papaz kendisine bunu hatırlatmış).

    aya yorgi kilisesine çıkan yol, çalılara bağlanmış ipler, üst üste konmuş taşlar ve tırmanırken yolda açılmış makara makara iplerle doludur. bunun haricinde havası ve manzarası çok güzel ve huzurludur, yanıbaşında yer alan lokantada ise enfes yemekler yenebilir.
  • (bkz: ayi yogi)
  • bence heyecan verici bir azizdir, atının üstünde mızrakla ejder'in karnını açarken tasvir edilir, the seven champions of christendom listesinde üst sıralarda yer alır.
    ingiltere'nin koruyucu azizidir aynı zamanda (st. george of england), amblemi de beyaz zemin üzerinde kırmızı haçtır (ingiliz bayrağı, büyük britanya değil)

    aziz yorgos ile ingilizlerin st. george'u aynı aziz midir dersek, elbette aynı azizdir, kaç kişi bir ejder öldürmüştür ömründe. bu kesip biçtiği ejderha'nın da son derece derin sembolik anlamları olduğundan okült yazılarda adına sıkça rastladığımız bir insandır aya yorgi, st. george, hatta aziz corc.
  • buyukadada çok zor şartlarda ulaşılan bir kilise..kendisi pek yüksekte bulunup allaha gayet yakındır..çıkılan yokuş boyunca makara açmanın kısmet açıcağına* inanılır..yoldaki ağaçlara adak adanabilir.. ayrıyetten hemen yanında nefis manzaralı bir kır lokantası bulunur ki şarabı ve etleri çok lezizdir..
  • ortodoks mezhebinde 23 nisan yorgo larin isim gunudur. bu nedenle 23 nisan da aya yorgi kilisesinin ziyaret edilmesi ve dilek tutulması adet halini almistir.
  • büyükadada dağ başına kilise yapmak suretiyle cümle alemi hristiyan olmaktan soğutan aziz
  • aya yorgi rum manastırı:
    büyükada’da, yüksektepe’de bulunan ve çocukların gidip ne olduğunu anlayana kadar çok sevdiği bu manastırın tam ya da asıl adı “agios georgios rum ortadoks manastırı”dır. adını m.s. 3. yüzyılda ölen ve mezarı filistin’de olan kapadokyalı roma ordusu subayı aziz georgios’tan alır. hristiyanlar’ın hala her yıl özellikle aya yorgi’yi anma günü olan 23 nisanda ve meryem ana’nın kırkı olan 24 eylülde (yani bu tarihlerde uzak durun) ve bunun dışında da sık sık ziyaret için geldikleri manastırın, bin yılı aşkın bir mazisi olduğu söylenir. bu mazi, lunapark’ta bir hediyelik eşya satıcısının bedava verdiği sıkıcı broşürde uzun uzadıya anlatılmaktadır.
    adaya özel yatınızla başka tarafından yanaşmaya çalışmayacaksanız, iskeleden ister büyükada fayton sefasıyla, ister yürüyerek, tepenin altındaki lunapark denen -bir iki salıncak ve bir kaydırak hariç kesinlikle lunaparkı andıran hiçbir şey olmayan- yere kadar gitmeniz gerekir. yukarı tırmanmak için ya eşek kiralayacak ve o hayvana yukarıda da göz kulak olacaksınız ya da o dik yokuşu sürünerek tırmanacaksınız. eğer bütün adayı bisikletle dolaşacaksanız, lunapark’ta bisiklet bırakacak güvenli bir yer yok, yukarı taşıyacaksınız, benden söylemesi. bir de bunu yanınızda bol su olmadan yaz ortası öğlen saatine denk getirmenizi hiç tavsiye etmem. mayıs sabahı uygundur. ayrıca bisikleti adadan kiralamak, kendinizinkini götürmekten daha kolay ve hesaplı olur (2005 haziran’da günlüğü 7,5 ytl idi). çalınırsa da en fazla kimliğiniz gider.
    manastır sizi fazla heveslendirmesin, çünkü geçirdiği yangınlardan sonra artık ne bahçesine ne de daha iç kısımlarına girilmesine izin veriliyor. oysa eskiden beline kadar sakallı keşişleri çamaşır asarken görebilirdiniz. şimdi sadece ufak bir salon kadar olan kilisenin çok süslü duvarlarında tasvirler ve ikonalar, mumlar vs. var. hristiyansanız dua edebilirsiniz tabii ama tarihi bir şaheser beklemeyin. zaten manastır, oraya gitmeye de bu yazıya da bahane.
    asıl mesele şu: tepenin manzarası oldukça huzur vericidir. arka taraftaki kayalıklardan yaklaşık 320 derece deniz manzarasına ve öpüşen koklaşan sevgililere, mutlak sessizlikle beraber kavuşabilirsiniz. bakırköy’den kartal’a bütün kıyı, bütün prens adaları ve hatta çınarcık görünür oradan.
    manastırın hemen yanındaki restoranın yemekleri ya gerçekten muhteşemdir ya da o bitmişlik anında bana öyle gelir, bilmem artık. bir anda hem köfte, hem sucuk şiş, hem de kuzu şişi ve yanında patates kızartmasını sipariş ederken bulabilirsiniz kendinizi mesela. ama sıra beklemesi biraz sıkıcı olabiliyor, hele de pazar günü kalabalığı varsa… özel yapım bir şarapları var (o da eskiden kilisenin özel şarabıydı ama şimdi değil), fasıl masıl için rakı var, efes’e alternatif olarak miller bile satıyorlar. isterseniz yemek üstüne manastırın sağ tarafına doğru bir çimenliğe yayılıp adalara nazır bir günbatımı kestirmesi falan da yapabilirsiniz, pek de güzel olur.
    bir de bisikletle gidince o yokuşun bisikletle bir inişi var ki! tamamen dağılmış arnavut kaldırımından bir yakuştan, çift fren, arka sımsıkı, ön hafif gevşek, son hızla çe-e-ki-i-i-i-li-i-i-n-n diye inmenizi tavsiye ederim, ama jack-ass özentisi değilseniz arka freni bırakmayın derim.
    son olarak vapur saatlerine yukarı çıkmadan önce bakmanızı da tavsiye ederim, ne de olsa son vapuru kaçırınca yürüyerek dönme şansınız yok.
  • büyükada'da küçük tur yolu üzerinde adanın arka tarafına düşen lunapark bögesinden başlayan dik bir yokuşun sonunda konumlanmış bir kilise ve bu kiliseyle özdeşleşmiş tepenin adıdır. br takım batıl inançlara yönelik ününü bir köşeye koyacak olursanız (örneğin 23 nisan dileklerine kavuşma aşkıyla yanıp tutuşan her dinden her cinsten ve milletten yüzlerce insanın akını nedeniyle kesinlikle gidilmeyecek günlerdendir) sessiz ve sakin atmosferi, istanbula ve adalara yukarıdan bakan eşsiz manzarası, mütevazi ve lezzetli yemek servisi ve sıradışı bir istanbullu kitlesinden oluşan ziyaretçileriyle mutlaka görülesi ve yaşanılası köşelerindendir istanbulun. bozcadadan gelen özel şişelenmiş şarabını olsa olsa sıcak bir yaz günü birayla ya da bir gün batımında rakıyla aldatabilirsiniz. ama ne olursa olsun şarabın yanına ızgarada sucuğu, biranın yanına sigara böreğini, rakının yanına el yapımı yaprak sarmaları eksik etmemek gerekir. insanların rağbet etmediği gün ve saatlerde gidecek olursanız gerçekten keyfini çıkarabilirsiniz bu güzelliğin yoksa aklınızda hep saatlerce kuyrukta bekleyip aç kaldığınız bir yer olarak kalacaktır. bir ilkbahar günü yağmurun ıslak yüzünden sıyrılmış bir günde ya da bir sonbahar günü insanların yavaş yavaş kış moduna girmeye başladığı serince bir havada gidin mesela ve yemekten sonra elele tutuşup uzaklaşan birkaç aşığı takip ederek restoran kısmının arkasından belli belirsiz bir patikadan cambazlık ederek inilen kayalıkların üzerinde güneşi batırmanın doyumsuz tadına erişin. denizin çok aşağılarda kıyıları döven sesi, güneşin kayalıklara vuran tarifsiz kızıllığı, martıların gökyüzünde uçuşarak attığı çığlıkları içinizde hissederek bu bakir cennette siz de hayatınızın en önemli kararlarını verip kendinizi doyasıya dinleyin. kayalıklara inmeden önce necla abladan son vapurun saatini sormayı ihmal etmeyin tabi;)
  • o devasa yokuşların sonundaki manzara için çekilen çilenin kutsal olduğunu zirveye varınca anladığımız, elinde bisikletlerle çıkmanın kolay inmenin zor olduğu, kalp atış hızını yükselten yer.
  • büyükadanın en güzel yerinde, tepede, yokuşuyla ünlü harika manzaralı ve hıristiyan aleminde oldukça bilindik ortodoks rum kilisesi. bir rivayete göre dünyanın en kapsamlı kütüphanesine sahip olup bu bilgiler gizli tutulmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap