• an itibariyle burada başbakan boris johnson'ı duvardan duvara vuruyorlar. sebep ne acaba? downing street, no. 10 olarak bilinen başbakanlık ofisinde kapanma döneminde içkili miçkili partiler yapıldığına ve covid ile ilgili çıkarılan kanunların ihlal edildiğine dair suçlamalar. konu ile ilgili sue gray tarafından bir rapor hazırlanmış ve ayrıca polis soruşturma başlatmış ki johnson bazı sorulardan kaçınmak için bu soruşturmayı işaret edip cevap vermeyi reddediyor ve soruşturmanın tamamlanmasını bekleyelim diyip zor soruları geçiştiriyor.

    ancak şu an göt göte oturmakta olan meclis üyeleri karşısında her soruya ayağa kalkıp cevap vermek durumunda kalan johnson'ın ve avam kamarası üyelerinin yerinde, canım memleketimin sonradan görmelerinin olduğunu düşünmeye çalışıyorum ama başaramıyorum. halka ve meclise karşı sorumlu olan, attığı tüm adımların, yaptığı her işin ve hatanın cevabını vermek zorunda kalan bir başbakan ile onu istifaya davet eden, sorgulayan, sıkıştıran, terleten vekiller, ne kadar da demode. adamlar bugün bile uzak asya bölgelerinden orta doğu'ya, afrika'nın bazı bölgelerinden kanada'ya kadar dünyanın yarısına söz geçirebiliyorsa nedenlerini biraz da bu demode ve geri kalmış (?) demokraside arasak iyi olacak.
  • house of lords'un aksine, halk tarafindan secilen ingiliz parlamentosu. iki parlamentodan olusan ingiliz sisteminin bel kemigi. house of lords, gercek gucunu kaybettikten sonra tabii herseyi house of commons ustlenmistir.

    yapi olarak alman (ve japon) diet sistemi'ne benzer. liberal demokrasinin cikis noktalarindan olarak gosterilir. ayni zamanda ingiltere'deki welfare state olayinin belkemigidir.
  • turkiyede eksikligi cekilen, konusmacilarin sirayla birbirlerinin yuzune elestiri yaptigi ve bunu 2.5 saat ben konusayim 3 saatte sen konus seklinde degil 1 dakika ben one minute sen seklinde atisma seklinde yaptigi yer.oyleki bir taraf digerinin yuzune sahtekar bile dese konusmaci kalkip sahtekar olmadigini ispatlamaya ya da karsi tarafin daha sahtekar oldugunu kanitlamaya mecbur kalmaktadir. oyle yaptim olduculuk, halk bunu istiyor ama vallacilik gibi kavramlarin sokmedigi demokrasinin oldugu, biz de* olmayan yapi.
  • düzeyli liselilerin tartışma ortamıdır burası. 50-60 yaşındaki amcaların teyzelerin her espriye katılarak gülmesi, konuşmacısını desteklemek istediğinde "yeaaah" diye bağırması, sanki tribünde atkı şov yapıyormuş gibi ellerindeki kağıtları sallayanlar, bunları iplemeyip uyuyanlar... bu amcaların teyzelerin her türlü liselilik belirtilerini sunduğu yerdir avam kamarası.

    bide meclisinin başına bir dede koymuşlar ses yükselince kalkıp "order" diyor, o kalkınca herkes oturuyor filan. tamam bizim meclis fazla sıkıcı, meclis başkanı insanları tartışmayı değil susturmayı seçiyor ama bu kadarı da fazla be arkadaş.

    tbmm'yi buna adapte etsek ikinci günden kan dökülür şerefsizim. araya tel çekmek zorunda kalırız.

    http://www.youtube.com/watch?v=tsaa9vmwoai

    http://www.youtube.com/…5xuy2inkghq&feature=related
  • ingilizler'in parlamentoların anası diyerek övündükleri yer. westminster'daki tarihi salon 427 kişiliktir halbuki avam kamerasının 650 üyesi vardır ve bu yüzden geç kalan milletvekili salon doluysa o oturumu ayakta izler. seçimler 5 yılda bir yapılır ama başbakanın istediği an seçim yapma yetkisi vardır. genelde başbakan seçim için kendisinin en güçlü olduğu anı tercih eder. eğer bir parti tek başına çoğunluk sağlayamazsa ki dar bölge sisteminden ötürü bu zordur ama halihazırdaki durumda görüldüğü gibi imkansız da değildir, bu tür meclislere hung parliament denir. fakat böyle bir meclis yapısı ve koalisyonlar adalıların pek sevdiği bir yönetim modeli değildir.

    fiziki yapı olarak, avam kamarasının dünyadaki diğer parlamentolardan en büyük farkı, toplantı salonunun hemicycle denilen yarım daireye benzememesi, onun yerine iktidar ve muhalefetin kare planlı bir salonda karşılıklı oturmasıdır. iki tarafın konuşması sırasında arkadaki milletvekilleri tıpkı bir stadyumdaki gibi uğultulu sesler çıkarır. iki tarafın karşılıklı atışmasını izlemek ingiliz televizyonlarındaki en zevkli hususlardan biridir.

    meclisteki 650 sandalyenin 533'ü ingiltere'den 40'ı galler'den 59'u iskoçya'dan 18'i ise kuzey irlanda'dan seçilmektedir.
  • an itibariyle son günlerde ingiltere'de yaşanan türlü yağmaların tartışıldığı kamara. honourable man / lady falan diyolar sonra karşılıklı geydiriyolar. hoş ortam, 24 ayar herkes birbirine..
  • ingilterede yasama yetkisinin büyük kısmını elinde bulunduran heyet.
  • proleterya, lord demek degildir. avam, proleterya demekse, burada daha cok "halk" kastedilmektedir. house of commons mudur yani bu? evet.
  • öncelikle bu yapıya ciddi saygı duyan biriyim #85601883

    başka bir şeye bakarken ordan oraya bir tartışmaya denk geldim. 2018 yılı mart ayında avam kamarasında göç'ten sorumlu bakana ingiliz pasaportlarının basım ihalesi üzerinden sorular soruluyor,

    şurada videosu, burada da transkripti var.

    takribi 27 dakika da 22 soru soruluyor bakana.

    konu çok özet olarak şu; ingiliz dünyaca meşhur bir güvenli baskı firması var de la rue isimli, bu firma para, pasaport, vize gibi güvenli evrak basıyor. tam kamu kuruluşu gibi değil ama, değil gibi de değil. neyse bu firma tabi ki yıllardır tüm ingiliz pasaportlarını da basıyor. son brexit nedeniyle güncellenecek pasaport ihalesinde hükümet (hem de muhafazakar bir hükümet) ihaleyi geniş katılımlı yapıyor ve fransız hükümeti destekli gemalto firması ihaleyi alıyor.

    tabi bu ihale baya ses getiriyor, içeride uluslararası üne sahip bir firma varken neden fransız bir firmaya bu ihale verildi deniliyor. tüm bu 22 soru bu eksende aslında. arada destek atanlarda var ama genelde nedeni soruluyor farklı şekillerde bakan'a, bakan da benzer cevaplar veriyor, bu kadar tasarruf ettik, şu kadar güvenli vs.

    burada benim bu kadar şeyi yazma sebebim, soru soran vekillerin defalarca kullandığı "seçim bölgem*" terimi. bakanı sıkıştıranların cümleleri genelde böyle başlıyor: "seçim bölgemdeki de la rue fabrikası var..."

    bakanı sıkıştırmanın birinci amacı karşı partiden olması değil, vekilin seçim bölgesindeki de la rue fabrikasındaki işçilerin geleceği. neden önemli bu kadar, çünkü o vekil o işçilerin hakkını savunmazsa, orada vekil olarak kalamaz. seçim bölgeleri 60-70 bin kişiden oluşuyor, takribi 15 - 20 bin oy ile seçimi kazanıyor vekil oluyorsunuz. yani o fabrikanın işçilerinin haklarını savunmazsanız, hem o fabrikada çalışanların oyunu hem de vekilliği biraz zor alırsınız. çünkü, partinin aday göstermesi diye birşey yok, muhtar seçilir gibi aday olup vekil oluyorsunuz. bölgenizdeki halktan başka pek eyvallah edeceğiniz kimse yok yani.

    bu baskı o derece önemli bir baskı ki, arada bir yerde muhafazakar partiden bir vekil de bakana benzer bir soru yöneltiyor. yani iktidar partisinden bir vekil de seçim bölgesini düşünerek, (tabi ki bir kaç alt perdeden) bakana benim bölgemdeki fabrikadaki şu bu diye soru soruyor. partiye yaranmak bir kenara, hükümetteki partisinin kararını sorguluyor kamuya açık biçimde.

    bu baskı aslında neyi sağlamış oldu, halkın direkt olarak yönetimde bulunmasını sağladı. halk sadece 4 - 5 senede bir seçim zamanında yönetime destek ya da ceza veren bir durumdan, daha kesintisiz şekilde yönetime katılan bir hale gelmiş oldu. aradaki bağlantı bir seçimden diğer seçime kadar kopuk durumda kalmadı.

    bu örnekte biraz daha lokal bir sorundan dolayı bölgesinde de la rue fabrikası olanlar öne çıkıyorlar ama brexit gibi halkın tamamını ilgilendiren ve büyük bir kısmının aksi yönde düşündüğü bir durumda vekiller seçimi beklemeden de bölgelerindeki halkın görüşünü parlementoya yansıtmak zorundalar. ki bunu mevcut durumda adım adım oylamalarda görüyoruz.

    tabi bir başka taraftan bakanın çıkıp her sorulana nasıl cevap verdiğini de izliyoruz, bir açık nokta kalmış olsa ihalede nasıl oradan vura vura yürüyecek bir güruh var karşısında.

    neyse, yine yarım saat gibi bir sürede önemli bir konu konuşuldu, herkes alacağını aldı, konu kapandı.

    son satırda, türk pasaportlarının da gemalto tarafından üretildiğini de bir not olarak düşeyim...
  • geçenlerde de yazmıştım da avam kamarasını acaip seviyorum kaos hüküm sürüyor gibi ama değil aslında. böyle medeni bir demokrasi olabilir mi arkadaş, sinsi sinsi "kaynatanıza kaktık" hareketleri geçiyor çeşitli taraflardan ama çaktırmıyorlar. bunun en büyük faydası meclis genelindeki gerginliğin orada kalması ve bitmesi bana kalırsa ki, çok önemli bir şey bence bu. yumruklaşmaların olmaması, senin kıçını sikerim, asshole, motherfucker muhabbeti olmaması açısından. demek ki demokrasi 600 yılda içselleştirilince böyle bir şey oluyormuş. bizde de az değil gerçi aşağı yukarı 150 yılı var ama nasıl bu hale geldi ben de tam açıklayamıyorum vallahi:/

    ama şu noktada meclisi resmen cameron laf koymada domine ediyor lan. helal akp'li değilim ama adam doğru söylüyor diyorum kendisi hakkında tıtıtıtıtı.
hesabın var mı? giriş yap