• maddeyi olusturan tanecik degildir. maddenin temel yapitasi lepton, kuark ve bozondur. kuark ve bozonlari birlestirerek proton ve notronlari olusturursun. etrafina lepton grubundan elektron ve turevini koyarsan atom olusur. bir atomdaki proton sayisi atomun turunu belirler. bu atomlar akil almaz hizlar ya da basinclar haricinde birbirlerine asla temas etmez. cunku yaklastikca etraflarindaki elektron bulutunun diger atomun elektronlariyla etkilesimi proton etkilesimini domine ederek birbirini itmeye baslar. atomlarin kimyasal karakterine pek etkisi olmayan notronlar ozellikle buyuk atomlarda protonlarin bir arada bulunmasi icin dengeleyici unsurdur. ancak sayisi arttikca atomu kararsizlastirarak radyoaktif hale gecirir. notronlarin bu dengeyi bozabilen yapisi yakin zamana kadar bilinmedigi icin atomu parcalamak imkansiz zannediliyordu. bu ozellik bulunduktan cok kisa zaman sonra atom bombasi uretildi. cekirdegi en kararli atom demirdir. demirden kucuk atomlar birlestikce ortama enerji verirler. demirden buyuk atomlarsa parcalaninca enerji verirler. atomun kutlesini zannedildigi gibi higgs bozonu olusturmaz. atom kutlesinin zannedersem %98 ini gluonlar tasir. gluon kendisi kutlesizdir ancak tasidigi deli dehset enerji kutle olarak karsimiza cikar. ayrica atom rakinin yaninda iyi giden bir mezedir
  • kainat ve zerre arasındaki yolda bir durak.

    isim babası democritos’dur. bölünemeyen anlamına gelse de, ismine muhalefeten, bölünebilir olduğu görülmüştür. kendisinden daha küçük kuark ve kuantlar vardır, şimdilik keşfedilmiş olarak elde bekleyen. yapısında, protonlar ve nötronlar çekirdekte durur, etraflarında ise dönüş hızından dolayı bulut görünümü veren elektronlar bulunur. bu elektronların nerde oldukları ve hızları birbirine bağlı iki sorundur. ikisinden sadece biri bilinebilir. ya hız, ya konum. yerini tespit etmek için ışık yani foton gerekmektedir. foton gönderilmemişse hızı bilinir, gönderildiğinde ise yeri bilinebilir anlık olarak. çünkü üstlerine foton gönderildiği an, elektronun yeri değişir.` :heisenberg` ` :belirsizlik kuramı` fotonun ve elektronun boyutları eşittir, yükleri farklı olsa da. normalde çiftler halinde bulunurlar ve dönüş yönleri ` :spin` birbirine terstir. biri saat yönünde ise diğeri ters yönde sürekli dönerler. asla çekirdeğe düşmezler. eğer tüm elektronlar merkezkaç kuvvetini yitirip, çekirdeğin üstüne düşseler, herhalde dünyanın boyutu bir oda büyüklüğüne ulaşırdı. aradaki mesafenin boyutu hakkında az da olsa bir fikir verebilir bu durum. tabii karadelikler için de.. zira karadelikler hakkındaki bir tahmin de, sıkışmış ve çok büyük kütleli madde oldukları yönünde. big bang’deki kütlenin de böyle sıkışık olabilme ihtimali ne kadar, bilim buna nasıl cevaplar veriyor, araştırılması gereken bir konu.

    proton sayısı 1 olan hidrojen, bütün madde’nin özeti gibi. bir proton bir elektron. başka bir varlığı yok. elementlerin karakteristik özelliklerini belirleyen de yine aynı faktörler. yani proton, nötron, elektron. hidrojene bir proton ve iki nötron daha katılsa helyum elde elde ediliyor. bütün özelliklerini terk ediyor hidrojen. artık bambaşka bir madde husule geliyor. bir şeyler daha ekleniyor, oksijen oluyor, demire dönüşüyor, altın oluveriyor. tabii böyle bir birleştirme insanoğlunun güç ve imkanlarının çok ötesinde. buradaki sadece bir teşbih.

    proton ve nötron sayısı arttıkça, elektron konfigürasyonları da şekilleniyor. kararsız, yarı kararlı, tam kararlı.. renklerin var olmasını sağlıyorlar, ışığı yansıtma kabiliyetine bağlı olarak.

    gözün gördüğü her yer atomla kaplı. yoğun ya da seyrek, önemi yok. gözün kendisini oluşturan hücrelerin de temelinde aynı atomlar mevcut. ilginç olan şu ki, gözdeki atomlar işlev kazanmış ve görmek gibi bir eyleme imza atıyorlar. gördükleri şey de kendileri değil, daha uzakta olan türdeşleri, diğer atomlar.

    nefes alıyor insan, aldığı şey hava. su buharı ve gazlar, diğer bir deyişle saydam atomlar. akciğerlerde karbondioksit ve oksijen değişimi yapılıyor. atomlar yer değiştiriyor, kanın sürekli temizlenme süreci gerçekleşiyor. yürüdüğünde beden kendini oluşturan atomlarını sürüklüyor, diğer atomların yani havanın içinden geçerek. atom yiyor bedene ait atomlar, yutuyor bir şeyleri. kendi aralarında oluşturdukları hücrelerin bağ enerjisini soğuruyor beden. lezzet taşıyorlar.

    ısıyı, ışığı, kokuyu, sertliği.. her şeyi taşıyor atomlar. zerrelerine doğru indikçe, anlık olarak enerjiden maddeye – maddeden enerjiye çevriliyorlar. tıpkı şehrin ışıklarına uzaktan bakan bir insanın, ışıkların titreştiğini farketmesi; ama şehrin içindeki insanın bunu hissedememesi gibi. sürekli form değiştiriyorlar. bir var olup, bir yok oluyorlar.
  • ilginç bir şekilde bir arada bulunurlar. yani bunlar birbirlerine değmezler. etraflarında dolanan elektronlar diğer atomların elektronlarına değmiyor. aslında evrende birbirine temas eden hiçbir şey yok diyebiliriz bu durumda. her şey birbirine atomların arasındaki mesafe kadar uzak. elektriksel alan yüzünden birbirlerine değemiyorlar.

    bunu sevgilime söyledim. aslında sana dokunmuyorum yani şu an dedim. hadi canım dedi. inanmadı bana.
  • bir tanidigin "hey yumurtaya can veren allahim nasil oluyor da elektronlar carpismiyor" dedigini duymustum bir zamanlar. elektronlar her an carpisir aslinda. hatta o tanidiga, kafasini duvara vurdugunda aslinda carpan seyin elektronlar oldugunu izah etmistim de gozleri mutluluk goz yaslarina bogulmustu.

    atom icindeki elektronlarin carpismasi da, her zaman oldugu gibi bir damlacik isik degis tokus etmeleri ardindan cereyan eder efendim.
  • insan zihninin, gorgusunun ve bilgisinin simdiye dek ulasabildigi en mikro butunluk birimi. atom kavrami hakkinda en hosuma giden sey, su anda en ileri yakinlastirma teknikleriyle bile tam olarak yapisini gozlemleyemedigimiz bu olgunun ilk kez olarak birakin mikroskobu, gozlugun bile henuz icat edilmedigi bir donemde telaffuz edilmis olmasi... garip. kendisinin, makro/mikro spiralinde gidilebilecek duraklar arasinda simdiki algimiza gore "en altlarda" gozukmesine ragmen aslen ortalarinda bir yerlerde oldugu kuvvetle muhtemeldir. ote yandan da her bir atom tek basina birer evrendir. varolus merdiveninde, bir yandan da "dunya" duzleminde "yapitasi"dir. guya. tipki baska uzamlar icin de, sozgelimi samanyolu galaksisi'nin gene bir "yapitasi" olmasi gibi.

    ya da, su anda "evren" diye niteledigimiz ve tum gercekligimizi kapsayan bu cusseli kumenin, bu sonsuz boslugun ve icerisindeki tum cisimlerin; baska bir gercekligin tek bir atomunun cekirdegi etrafinda donup duran bir elektronlar yigini/bulutu olabilmesi ihtimali gibi...
  • samsun'da bezeye verilen ad... ramazanlarda yollarda
    "atooooooom atom" diye bagirarak dola$an cocuklar gorursunuz.
  • tanımadığım etmediğim, okumadığım, okumayacağım bir dergi, ama
    zannedersem tek eksiği ... peder zickler'miş.
  • kamu-oyunun muhayelesinde sikca yanlis canlanan bir resim, elektronlarin cekirdek etrafinda "tipki gezegen gibi" donuyor oldugudur. buradan anons etmek isterim ki elektron gezegen gibi birsey degildir. atomun icindeki elektron, bulut halinde "flu" vaziyette oturan, cekirdegin etrafini sarip sarmalamis bir tosundur. hidrojen atomundaki uyarilmamis elektron donmez bile. kabak gibi oturur. nerede oturur? hem orada, hem surada, hem de burada. kuresel bir dagilim halinde.

    ust enerji seviylerindeki elektronlarin donmesinden bahsetmek manali olsa da bu donme faliyeti bizim bildigimiz donmeden birazcik farklidir. elektron, gun gelir hem saat yonunde, hem de aksi yonde ayni anda donebilir. peki donen seyin "bulut imaji" neye benzer? bazen kureye, bazen bowling labutlarina, bazen ortasina simit gecirilmis labutlara, bazen de "ayni anda hem oyle hem boyle".

    alemdir atom. severiz.
  • şimdiye kadar gördüğüm en enerji verici tatlıdır. bunu yiyen adamın karşısında sağında solunda durmamanız tavsiye olunur.

    şimdi efendim nedir bu tatlı? o kadar anlattık anlattık ama nası bir şey olduğundan bahsetmedik, bahsedelim. söylemesi ayıp bu haftasonu biraz gezeyim dedim. pazar günü soluğu izmit'te aldım. akşam saatlerinde aj garnımızı doyurmak için izmit'in merkezi bi yerindeki bi restorana girdik (enayiliğim sonucu yerin ismine bakmadım, ama tahminlerim var yazının ilerleyen bölümlerinde göreceksiniz siz de zaten). karnımız doyururken, yandaki masalardan birine üstünde tepeleme bişey olan bi güveç servis edildi. açıkçası çok da üzerinde durmadım nedir diye o an. sonra sağolsun orada olan bi abimiz tam biz kalkacakken, durun size atom söyledim, onu yiyin sonra gidersiniz dedi. yiyin değil de için dese bambi'deki atom deyip geçecektim. fiil "ye" olunca merakla beklemeye başladık. hasılı o yan masaya giden tepeleme dolu güveçten bize de geldi.

    şimdi adım adım, sindire sindire gideyim de ne muhteşem bir lezzet olduğunu anlatayım size.

    öncelikle hazırlığa bir adet fırın sütlaçla başlanıyor.
    http://img4.imageshack.us/my.php?image=atom1.jpg

    daha sonra bu sütlacın üstüne bir kaşık kadar kaymak konuyor.
    http://img4.imageshack.us/my.php?image=atom2.jpg

    kaymağın hemen yanına bir adet kemalpaşa tatlısı konduruluyor.
    http://img4.imageshack.us/my.php?image=atom3.jpg

    ve tüm bunların üstüne ise, her şeyi tamamen kapatacak derecede rendelenmiş fındık konuyor. resmen bir fındık dağı oluşturuluyor.
    http://img4.imageshack.us/my.php?image=atom4.jpg
    (bu arada yukarıdaki görüntüde dikkati çekmek istediğim iki nokta var. birincisi bize servis edilende aslına uygun olarak çok çok daha fazla fındık vardı. bu tatlı siparişi verildiği an hazırlanıyor. o an sipariş gelmemişti, sırf "fotoğrafını çekmek istiyorum" demem üzerine hazırlandı bu ve o anda ellerindeki hazır son fındığı kullandılar, o sebep kapatma ve dağ işini pek yapamadılar. diğer bir nokta da ufak bayraklardaki "maçka" yazısı. tahminimce yerin ismi maçka'ydı. ama tabi şimdilik sorun değil bu. zira en yakın zamanda yeni bir atom denemesi için oraya tekrar gideceğim, o zaman öğrenirim yerin ismini)

    bi kere öncelikle o fındık kısmını bitirince kafadan enerjinin dumanları çıkmaya başlıyor ki ki daha yüzde 10'unu bitirmiş oluyorsunuz tatlının. bu tatlı artık benim favorimdir. ilgili sorulara verilecek tek cevabımdır. çünkü atomu tadıncaya kadar, en sevdiğim tatlının kemalpaşa olduğunu düşünürdüm. ama bu doğaüstü tatlıda o yılların favori kemalpaşa tatlısı basit bi fügüran rolünde kaldı, gözümden düştü bi anda. varsa eğer yenecek bir tatlı, bu atomdur ve artık her şey atoma göre değerlendirilecektir.

    - kkgak, atom'u yedikten sonra ki otobüs maceralarını anlatsana bize :d
    + abi bindim otobüse, bu her durakta duruyo yolcu alcam diye. darlandım bi an, indim, sırtlandım otobüsü koşa koşa yalova'ya :d

    artık her yerde dile getirdiğim gibi; "şüphesiz ki 'atom' dünyanın en iyi tatlısıdır."
  • kanımca sayısını veremediğim kadar elektromanyetik dalganın üst üste katlanmasıyla oluşmuştur.

    bak gör 100 yıl sonra değerlenir bu fikir.
hesabın var mı? giriş yap