• bunu turkceye atlas vazgecti diye cevireni bulup siki bir dovmek lazim. atlas bildginiz gibi on sene oncesinin milliyetiyle 25 kupon arti bir mega super kupona gelen kagit parcasi degil, bir yunan titanidir. olympianlara yenildikten sonra gokyuzunu tutmakla cezalandirilir ama her nasilsa bu bir sekilde "dunyayi omuzlarinda tutan adam" konseptine donusmus, oralari bi muallak. neyse, shrug silkinmek demek, atlasin silkinmesi de yerin gogun oynamasi, kurulu duzenin bozulmasi, bir yenilik cikmasi demek.

    iste sosyalizmin her turlu formuna dusman olmakla kalmayip ayni zamanda sempanzelerin bile dogasinda olan altruisme de karsi olan ve bencilligi ahlakla ozdeslestiren ayn rand kisisinin romaninda dunyayi ilerleten bireysel girisimciler esitlikci kalabaliklar tarafindan dislanmislardir, atlasin silkinip bu gidise dur demesi gerekir. simdi bunun basligini atlas vazgecti koymak demek kitaptan da rand'dan da ingilizceden de pek anlamamak, kitabi bicmek demek. kimbilir kalani nasildir. limasollu naci olmasa ayn randi orjinalinden okuyamayacak, bu kadar iyi anlayip bu kada cok nefret edemeyecektim. varol naci
  • --- spoiler ---

    "...güzel bir kadına, güzelsin dersen, ona ne şunmuş olursun ki? yalnızca gerçeği.
    ama bunun hiçbir maliyeti yok. ama çirkin bir kadına güzelsin dersen, güzellik kavramını onun uğruna çarpıtmakla, ona büyük bir saygı sunmuş olursun. bir kadını iyi yanları için sevmek anlamsızdır. bunu zaten hak etmiştir, bu bir ödemedir ama armağan değildir ama onu günahları için sevmek gerçek bir armağandır, çünkü hak edilmemiş; kazanılmamış bir şeydir. onu kusurları için sevmek, tüm iyilikleri onun uğruna feda etmektir. aşkın asıl işareti budur çünkü; vicdanını, mantığını, dürüstlüğünü ve o paha biçilemez kendine olan saygını kurban etmiş olursun..."

    --- spoiler ---
  • hakkında şöyle bir laf edilmiş kitaptır ki, okuduğum kadarıyla haklı buluyorum.

    “there are two novels that can change a bookish fourteen-year old’s life: the lord of the rings and atlas shrugged . one is a childish fantasy that often engenders a lifelong obsession with its unbelievable heroes, leading to an emotionally stunted, socially crippled adulthood, unable to deal with the real world. the other, of course, involves orcs.”

    "on dört yaşında bir kitap kurdunun hayatını değiştirebilecek iki kitap vardır: yüzüklerin efendisi ve atlas shrugged. biri inanılması imkansız kahramanlarına yönelik yaşam boyu bir takıntıyı körükleyen ve duygusal olarak körelmiş, sosyal olarak sakat kalmış, gerçek dünyayla başa çıkamayan bir yetişkinliğe neden olan çocukça bir fantazyadır. tabii ki, diğerinde orklar vardır."
  • sinan çetin'in kendi kesesinden bastırdığı ayn rand romanlarından sadece biri. buna göre uygarlığı yaratan herkes, bilim adamları, sanatçı ve düşünürler, sanayiciler, serbest girişimciler birer birer ortadan kaybolur ve sistem çöküp tüm yetki kendilerine verilinceye kadar dönmezler. sistem, elbette adaletten, eşitlikten, mülkiyetsizlikten dem vuranların elinde çöker.

    sinan çetin, bu kitapları haybeye bastırmamaktadır elbet. yapılan edilen ve sanat diye yutturulmaya çalışan her türlü şeye tepkisini dile getiren insanları adeta "alırım senden tüm yetkimi" dercesine aba altından sopa göstererek uyarmaktadır. harbiden de insan sinan çetin'siz bir türk sineması, orhan pamuk'suz bir türk romanı, mehmet ali erbil'siz bir şov dünyası falan düşününce titreyip, sarsılarak kendine gelmekte ve aradan geçen zamanların acısını çıkarmak istercesine kendini onları yüceltmeye adamayı falan adamakıllı düşünür hale gelmektedir.
  • türkçeye çevrimi "atlas vazgeçti" adıyla yapılmıştır.

    edit: yeni bir çevrim daha yapılmış, orada da silkindi diyor, şu atlas bir karar verse artık...
  • vahsi kapitalizmin ve bireyselligin bas yapiti ve de en iyi savunmasi. john galt karakterinin "i shall live for no man, and i shall ask for no man to live for me" sozuyle taclandirilan insanligi sadece ve sadece asalaklar ve yaratanlar siniflari ile tanimlayan ayn rand romani.
  • bu romanin herhangi bir felsefi degeri oldugunu savunan insan:
    - zengin
    - kuzey amerikali
    - dallama
    degilse bildigin dangalaktir ya da kitabin adini duyup okumamistir. zaten kitap ilk gruptaki dallamalar kendini iyi hissetsin diye yazilmis. kitabin dusunsel derinligi icindeki goruslerin bir bilgisayar oyunu (bkz: bioshock) tarafindan curutulebilecek seviyede olmasiyla anlasilabilir, oyun cok daha surukleyici bu arada.
  • kitabı bilmeyen birinin yanında bahsedilirken çok komik anlara sebebiyet verebilecek kitaptır efenim.

    amerikalı bir arkadaşım bu kitabı okuyup okumadığımı sorup, okuduğumu öğrenince john galt'ın uzun radyo konuşmasını da okuyup okumadığımı sordu. bu sırada bize kulak misafiri olmuş başka bir amerikalı arkadaş ise tam olarak şu kelimeleri sarf etti: "who is john galt?"
  • ayn rand'ın komünizmi ve sosyalizmi yerden yere vurduğu pek nadide eser. biliyoruz ki ayn rand rusya'da doğmuş ve ailecek komünizmden ağızları baya yanmış. o yüzden komünizme düşman tabe teyzemiz. ama işin ilginç yanı 2 sene evvel rusya'ya tatile gittiğimde rehberimiz bize, çoğu yaşlının kapitalizmden memnun olmadığını eskiye dönmek istediğini anlatmıştı. the fountainhead'i yorumlarken de demiştim. ayn rand'ın anlattığı kapitalizmle bugünkü kapitalizm oldukça farklı, şimdi yaşasa ne düşünürdü merak ediyorum :)).ben kendi açımdan komünizm ve sosyalizmin şu anki insan doğasında işlemeyeceğini düşünüyorum. bu tür sistemler ancak insanoğlu evrimin son basamağına gelip,aşmış bir bilince sahip olduğu zaman işler gibime geliyo. zira şu an insanoğlu olarak gözümüz hırs,para,seks ve tüketmekten başka bişi görmüyo. bize anca kapitalizm yakışır hehehehehehhe. kitabın objektivizm kısmına gelicek olursam. bu konuyu terapistimle tartışıyodum geçen gün. dedim ki "ne zaman kendimi bi parçacık diğer insanlardan öne koymaya çabalasam, inanılmaz suçluluk hissediyorum ve vicdan azabı çekiyorum,zira küçükten beridir aklıma bencillik,kendini düşünmek kötüdür diye kazındı" o da dedi ki: " evet bencil olma ama bir parça benci olmayı öğren" elalem ne derle, toplum dayatmalarıyla büyüdük biz. o yüzden en çok bizim toplumumuz muzdarip bence bu olaydan. bu durumda tabi alışmadık götte don durmuyo, kendimiz için yaşamayı/mutlu olmayı unutup, toplumun beğenilerine göre hareket ediyoruz. ayh yazarken darlandım valla. sonuç olarak objektivizm'in ob'undan kapsak bile yeter gibime geliyo. ayn teyzemle çeliştiğimiz noktalar çıkıyo zaman zaman ama gene de kitaplarını okumak çok zevkli. keşke daha çok kitabı olsaydı :(

    bu arada john galt kim la?
  • türkçe adıyla atlas silkindi, yani atlas shrugged, bireyselliğe övgü ve eşitlikçiliğe lanet tadında bir destan. neticede 1100 küsür sayfalık bir roman. aslında 500 küsür sayfaya da doyurucu bir şekilde sığdırılacak bir hikayeyi yazar biraz manifesto, biraz da propaganda tadında 1168 sayfaya yaymış da yaymış. kindle sağolsun kolum ağrımadan okudum, size de tavsiye ederim. türkçe çevirisinin kalitesini bilmiyorum ama orijinal hali gayet akıcı ve anlaşılır. tabii kitabın 1957'de yazıldığını belli eden dönemsel jargon ve cümle yapıları mevcut.

    mitolojik figürümüz atlas, kelimenin tam anlamıyla dünyanın bütün yükünü sırtında taşıyan bir varlik. işte hikaye de dünyanın yükünü sırtında taşıyan bir avuç idealist, çalışkan, hep yeni bir şeyler icat edip/yaratıp/yazıp insanlığı ileriye taşımak isteyen mühendisler/kapitalist iş adamları/sanatkarları anlatıyor. tabi bu üç grubun aynı kefede tutulması ilk düşününce biraz garip, ama kitabın amacı zaten uzun uzadıya bunları anlatmak.

    distopik bir dünyada geçen hikayede, atlaslarımız faşist denecek kadar baskıcı bir düzen kuran eşitlikçilere birer birer isyan etmeye başlıyorlar. ama bu isyan gandhi tarzı bir pasif direniş, bir boş vermeden, bir terk edişten oluşuyor. çünkü atlaslar insanlığa mecbur değil, ama insanlık atlasların birikim ve katkısına mecbur. dolayısıyla atlaslar olmadan insanlık çökmeye mahkum. çünkü toplum asalaktır.

    ilginçtir, romanda adı geçen bütün ülkeler 'halk cumhuriyetleri' adıyla anılıyor. hikaye bize açıkça söylemese de, bütün dünyanın üzerine demir bir perde çekilmiş ve herkes eşitilkçi kisvesi altında insanlığı sömüren bir sistemde yaşıyor. soğuk savaş zamanlarında yazılmış, hem de rus kökenli amerikan bir yazar tarafından yazılmış böyle bir senaryoya aslında şaşırmamalı.

    ne diyordum, atlaslarımız parazitlikten başka hiçbir getirisi olmayan bu politik, sosyal ve ekonomik düzene uymaktan artık vazgeçip, birer birer ortalıktan kaybolmaya başlıyorlar. bir başka atlas olan ama pes etmemekte direten ana karakter dagny de bu geri çekilişi anlamaya ve işin sırrın çözmeye çalışıyor.

    beni bu kitabın bu kadar etkilemesi belki de teknik bir senaryo üzerine kurulu olmasındandır, bilemiyorum. mühendislik odaklı başlayan ve sık sık bu eksende ilerleyen hikaye arada kadın ve erkek doğasını, sahiplenmeyi inceleyen psikolojik bir analize dönüşüyor. sevginin ve aşkın, aslında iki insanın birbirine ait olmasının ötesinde bir şey oldugunu anlatıyor (tabii lümpenliğin kol gezdiği şu dünyada her sevgi bu kadar epik olamaz ya neyse). yazara göre aşkta bile bireysellik ön plandadır ve bir "biz" yoktur.

    hikayenin ana ekseni de zaten sosyal bir inceleme: faşist denecek kadar eşitlikçi bir düzenin yaşamı, bilimi, teknolojiyi, sanatı, ekonomi ve adaleti domino taşları gibi ardarda nasıl yıkacağını anlatıyor.

    bu kitap açıkça kapitalizmi öven ve sosyalizme de lanet okuyan bir kitap. hatta bu işi 1984'ten çok daha iyi başarıyor bana göre. 1984 sanırım lafı bu kadar uzatmadığı için daha çok insan tarafından okunmuş ve bilinmiş. bu kitabı politik ve taraflı olduğu için eleştirebiliriz ama bu demek degil ki kitap tamamen haksız. birçok argüman o kadar basarılı, olay kurgusu o kadar gerçekçi ki, marx'ı ve lenin'i ayn rand'ın karşısına oturtup onların tartışmalarını dinlemek isterdim.

    sosyalizm, komünizm ne derseniz, bana gore bu tür totaliter yani zorunlu eşitlikçi sistemlerin en büyük ve belki de tek sorunu, her bireyi dürüst çalışkan ve ahlaklı olarak idealize etmeleri. bana göre eşitsizlik hayvanın ve insanın doğasında var ve g. orwell'in dediği gibi bazı hayvanlar gerçekten de "daha eşittir". işte atlas shrugged'ın temel karşı argümanı da bu "parazit birey/toplum" görüşü üzerine kurulu.

    bu hipoteze göre hiçkimse asla eşit olamaz, çünkü bazıları hep diğerlerinden daha zeki/çalışkan/donanımlı/sağduyulu olacaktır, dolayısıyla da insanlığa daha çok katkıda bulunup, toplumun lokomotifi vazifesini göreceklerdir. işte bu lokomotife fren yaptırmak yerine, onlara hak ettiği değeri vermek, dolayısıyla kazanacakları paraya laf etmemek lazımdır. hep patronun işçiyi sömürmesinden bahsedilmiştir, ve işçisiz bir patronun bir hiç olacağı söylenmiştir. atlas shrugged diyor ki, patronsuz bir işçi bir hiçtir çünkü başsız bir vücuttan farkı yoktur, yok olmaya mahkumdur. hikayede de parababalarımız bir bir ortalıktan çekilirken, meydan ne yapacağını bilmeyen basiretsiz yönetici bozuntularına ve sürünerek açlıktan ölen işçilere kalıyor. burada suç parazitler tarafından yine atlaslara atılıyor, çünkü atlaslar "vazifeden kaçıyorlar, vatana ihanet ediyorlar." işte böyle "yapsam da suçluyum, yapmasam da" tarzı bir ortamda sürünmek yerine atlaslar göçüp kendilerine yeni bir ütopya kuruyorlar.

    sunu belirtmek lazım ki, kitap elitist bir yaklaşımda değil. örneklerin çoğu eğitimli ve zengin karakterlerin üzerine kurulu, ama işini layığıyla yapan herkes takdir ediliyor, sıfırdan yükselip zengin ve başarılı olan herkes baştacı ediliyor. hatta aristokrat, aileden zengin karakterler de asalak ve basiretsiz gösteriliyor.

    lafı fazla uzattım, neyse. satır satır bu kitabın her yazdığını onaylamıyorum, ama komünist manifestodan veya hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini dikte eden kutsal kitaplardan fersah fersah daha samimi bulduğumu söylemeliyim. evet, her toplum parazittir demek yanlış bir varsayım, ama çin'deki, küba'daki, abd'deki ve batı avrupa'daki yaşamı iyice inceleme fırsatım oldu ve gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, insanlığın büyük çoğunluğu parazittir.

    son lafım da bu hikayenin aslında şu anda türkiye'de ve zihin göçü veren diğer geri kalmış ülkelerde zaten birebir yaşandığı. bir düşünün bakalım, beyin göçü niye var, niye okumuş, birikimli ve bir şeyler yaratmak isteyen insanlar ülkelerini terkediyor? çünkü istediğimiz şeyi yaratamayıp/üretemeyip istediğimiz desteği göremiyoruz. sadece aşağılanıyoruz, züppe ve elit gösterilip, aslında aşağılanan taraf biz oluyoruz. ne yazık ki, türkiye'deki atlasların gideceği kuracağı bir john galt ütopyası yok. hepimiz dünyanın dört bir yanına saçılıp, içinde doğup büyümediğimiz, bize ait olmayan bir topluma, yaşama entegre olmaya çalışıyoruz.
hesabın var mı? giriş yap