• ben armağan bey'i yalnızca popstar muhabbetinden tanıyorum. ama son zamanlarda youtube'da özellikle izlediğim insanlardan birisi. röportaj konusunda gerçekten ders veriyor. karşısındaki insan kim olursa olsun ******, o kişinin tamamıyla önyargısız bir şekilde kendisini anlatmasını sağlıyor. epeydir böyle röportajlar görmemiştim, okumamıştım. çünkü bizim ülkemizde genellikle ya övmek için ya da tahrik edip garip garip şeyler söyletmek için röportaj yapılır.

    armağan çağlayan ise gerçekten röportaj yapıyor. bunu yapabilmek bir sanattır. kendisine çok teşekkür ediyorum.

    (bkz: 196sekiz)

    edit: çatlak şanzel’le yaptığı rezil röportajdan beri izlemiyorum kendisini. türkiye’nin güncel şiddet sorunlarından birisi olan sağlıkta şiddet meselesine bu şekilde rahat yaklaşabilen bir insanmış kendisi. isterse dünyanın en iyi röportaj yapan kişisi olsun, kaç yazar?
  • 3 sene boyunca yaşadığım kampüste bulunan yüzlerce ağacın her birine bir gün birer kişi asma fırsatım olur diye bir aralar kendi kendime bir liste tutuyordum. bugün kendisini görür görmez konuşmalarını duyar duymaz yaşadığım tiksintiyle bu listede rekor bir hızla yukarılara tırmanmış kişi. kendisini tebrik ediyor ayakta alkışlıyorum
    (bkz: türkiye popstar)
    (bkz: katran)
    (bkz: tüy)
    (bkz: taksim meydanı)

    17 yıl sonra edit: 2003'teki dertlerimize bak anasını satayım. taka taka kafayı bu adama takmışım bir tane yarışma yüzünden.

    bu entrynin girildiği tarih sonrası yaşananları, hayatımızı karartan karaktersizleri düşündükçe armağan çağlayan şu an beyfendilerin beyfendisi kalıyor.

    heleki aşağıdaki haberdeki hareketinden dolayı kendisine sonsuz saygı duydum. ve yıllar önce yazdığım entrydeki çiğliğim sebebiyle kendisinden özür diliyorum. yazıyı da ibreti alem için silmeyeceğim.

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…atlik-yapacak-1722256
  • armağan çağlayan'la ilgili anlayamadığım bir durum var. cem akaş'la ilgili de anlayamadığım bir durum var. ha keza ssg'yle ilgili de anlayamadığım bir durum var. ssg, bugün armağan çağlayan başlığının altından "götümüze girebilir" gerekçesiyle tam 2+1 adet entrymi sildi (silinen iki entry'nin birini ssg'nin silme notunu da ekleyerek yeniden entry yaptım, o da silindi. sonuncusu silinirken bir de nedenini anlaman gerekmez vs gibi bir ek not vardı). üstelik gayet makul, mantıklı, formatı tamam entrylerdi. her üçünün ortak yanları cem akaş ve armağan çağlayan arasındaki ilişkiye gönderme yapmalarıydı. çünkü armağan çağlayan benim rast geldiğim her röportajında "cem akaş okumak beni çıldırtıyor, süper olay, bin roman daha yazsın" tipinde beyanlarda bulunuyordu. yoksa armağan çağlayan'la cem akaş arasında dipderin bir başka ilişki mi vardı?kuruntular.. kuruntular.. ben de bu kuruntuları sözlüğe taşımıştım; demek "taşınamaz"lardanmış. oysa meseleyi zaten biliyordum: cem akaş (feci yakın dostum olur, birlikte balık tuttuk ve adam öldürdük) ve armağan çağlayan ikilisinin izmit'ten, lise döneminden, günümüzde sürmeyen bir tanışıklıkları vardı. büyük olasılıkla çağlayan da, o günlerin anısına, medyaya verdiği röportajlarda konu kitap roman zart zurt olunca cem akaş'ın adını anıyordu. yine de bu kuruntulu entry'lerin sözlükte pek de yeri olmadığı kazkafama kakıldı.

    fakat ssg'nin o entry'leri silmekte epey istekli oluşu, bende yeni kuruntuları doğurdu, ister istemez. artık ssg'nin de armağan çağlayan/cem akaş ikilisiyle bir tanışıklığı olduğu kafamda bir tilki -ki ssg/cem akaş ikilisinin tanışıklığını biliyorum-, ssg/akaş/çağlayan'ın gizli bir cemiyet tesis ettikleri bir ayrı tilki ve daha nice tilki... kafamda dönüp duruyor, hiçbirinin kuyruğu bir diğerine değmiyor.

    kamuoyuna önemle duyurulur.
  • ne gülüyorsun lan yavşak.

    yaptığına pişman olmayan cezasını çekmemiş, pişkin pişkin duran bir katil var karşında , sikerim senin dobralığını ne gülüyorsun !

    yeter lan varoşluğu pisliği yücelttiğiniz pis herifler.

    edit :

    sinirim geçmiyor sana. karşındaki kimi yaraladı biliyor musun? öldürdüğü hekim kim bilir kaç hayat kurtaracakti, ülkenin yetişmiş hangi degeriydi biliyor musun?

    ne kolay lan, ne kadar adisiniz, ne kadar ucuzsunuz.

    karşındaki kadından farkın yok armağan çağlayan!
  • "stajyerlerden nefret ediyorum. ayak altında dolaşıp sinirlerimi bozuyorlar. onlara iş öğreteceğime kendim yaparım daha iyi. hiç birine dayanamıyorum" diyen adam.

    (bkz: based on a sad but true story)

    kendisinin yaptığı işte bilirkişi pozisyonunda doğmuş olması büyük ayrıcalık.
  • onu bizler yarattık ama asla yok edemeyeceğiz.
  • kendisi ilginç bir biçimde yengeme benzemektedir.
  • gittikçe kötüleşen videolarına arada bir baktığım ünlü şahıs. birçok bakımdan, kızdığımız ve açıkça karşımızda konumlanan kimi propaganda aygıtlarından daha fena bir şeye yol açtığını düşünüyorum. hem siyasal, hem ahlaki olarak sebep olduğu/kendisini eleştirebileceğimiz noktalar var. biraz açıklayayım.

    çağlayan, her röportajın başlangıcında "sadece kendi merak ettiklerimi soruyorum" ifadesini mutlaka ortaya koyuyor. aslında birçok kişi için salt bunun söylenmiş olması demek, sorduğu sorulara ve ortaya koyduğu röportaja dair pek de eleştiri yapamayacağımız anlamına geliyor otomatikman. nitekim çağlayan bu ifadeyi baya önemsiyor, hiçbir röportajda ihmal etmiyor bunu belirtmeyi. bu güçlü bir kalkan.

    fakat ortada bir sorun var. elbette bir kişiye istediğini, kendi merak ettiklerini sorabilirsin. ancak bu senin üzerindeki sorumluluğu almaz. çünkü bu bir kişisel sohbet değil. kamusal bir iş yapıyorsun. onu videoya alıyor ve yayınlıyorsun. yayınladığın anda artık "ben merak ettiklerimi sordum" demenin anlamı yok. kişisel sohbet olmaktan çıkıyor çünkü bu.

    sorduğun sorular, konuşmanın ve röportajın genel akışını belirliyor. senin yön verdiğin bir akışı takip eden bir ürün var ortada. ürün, kanalında yayınladığın video. bu ürünle bize sadece kendi keyfince yapılmış bir röportajı sunmuş olmuyorsun. kiminle yaptıysan röportajı, bize o kişiyi belirli bir biçimde sunmuş oluyorsun. "x kişisini bir de bu gözle görün" diyorsun aslında. hatta "ben x kişisini böyle sunmak istiyorum" da diyorsun.

    196sekiz kanalının bir formatının ismi sanıyorum ki gör beni ve başlangıç noktasında görece bu isme uygun şeyler yapıyor. burası da bir nebze sorunlu aslında. çünkü hiçbir zaman gerçekten görülmeyeni, medya tarafından görülmek istenmeyen birini, silinen birini konuk almıyor. zaten görmekten bıktığımız kişileri alıyor. kendi kitlelerine kendileri de pekâlâ açıklayabilecekleri şeyleri -böylesi bir kitlelere ses duyurmaya muktedir kişiler hep- çağlayan dolayımıyla açıklıyorlar. çağlayan'ın "öznel, kendi merak ettiği" sorularla birlikte görece "sıcak-samimi" bir sohbet ortaya çıkıyor ve kanal tutuyor.

    zamanla çağlayan, hem siyasi konukları arttırıyor hem de zaten çok yüksek olan izlenme sayılarıyla bile yetinemediği için daha tuhaf şeylere girişiyor. burada ele almayacağım, halihazırda fazlasıyla eleştirilmiş olan "katil övmek", "bir cinayete gülmek" gibi şeyler var örneğin.

    "ahlaki sorun" diyebileceğim şeyin başladığı ve aynı zamanda siyasal bir sorun olduğu nokta ise özellikle ibrahim kalın röportajı. kalın'a sorduğu -tabii öznel- sorularla öyle bir akış yakalıyor ki çağlayan, bunun sonucunda karşımıza hiç de suçlu olmayan, son derece "entelektüel", "anlayışlı", "sakin, "mütevazi" müthiş bir adam portresi çıkıyor. bu porteyi sunan, ibrahim kalın'ı bize bu şekilde gösteren kişi ise sorduğu sorular nedeniyle armağan çağlayan.

    başlangıçtaki "doğrudan karşımızda konumlanan propaganda aygıtlarından daha tehlikeli" ifademin sebebi burası. ibrahim kalın durmaksızın konuşuyor. cnn'de konuşuyor, habertürk'te konuşuyor, sabah onu yazıyor, yeni akıt onu yazıyor, her yerde o var. fakat biz bunları okumuyor ve dinlemiyoruz. hiç kimse akit'in yaptığı bir ibrahim kalın röportajını oturup dinlemez. çünkü özel yaşamında nasıl bir kişi olursa olsun, kendisinin nelerden yoksun olduğunu iyi biliyoruz.

    çağlayan'ın elbette aniden kanal formatını değiştirmesi, siyasal bir program yapması ya da kalın'ı eleştirmesi gerekmiyor. şahsen asla böyle bir beklentim olamaz. fakat birçok noktada kendine pas da gelmişken hiç merak etmiyormuş gibi davranamazsın onlarca şeyi. karşındaki adam, kızlarının her yere liyakatla girdiğini ve ailelerinin bununla gurur duyduğunu söylüyor. liyakat bu ülkede son yıllarda en çok duyulan kelimelerden birisi. kalın'ın partisi tarihe geçecek liyakatsizlik skandallarıyla biliniyor. nasıl olur da partisinin bu konudaki tutumunu sormazsın? nasıl buradan tek bir soru çıkarmazsın? karşında, normalde kelime haznesinde asla bulunmayacak liyakat sözcüğünü milyonlara öğretecek kadar dibe batmış iğrenç bir yapının sözcüsü olan adam gururla ben liyakate önem veriyorum diyor. sen bu şova izin veriyorsun.

    "programın amacı kişisel hayatına ışık tutmak" ilk bakışta makul bir savunma gibi bunlara karşılık. fakat örnekleri zenginleştirip düşününce nasıl gülünç olduğu ortaya çıkıyor. herhangi bir nazi suçlusu ile böyle bir röportaj yapar mısın çağlayan? mesela 100 bin yahudiyi göndermiştir toplama kamplarına ama belki de evinde çocuklarına karşı çok ilgilidir. bize "çocuklarını çok seven, mümkün olduğunca okuyan, mütevazi birisi" olarak sunar mısın bu adamı? ben armağan çağlayan dahil hiç kimsenin bu kadar alçalabileceğini düşünmüyorum. kenan evren yaşarken yapar mıydın onunla böyle bir röportaj? "sevimli bir dede" olarak sunar mıydın bize onu?

    bu örnekler nedense sık sık ağır ve durumu karşılamayan örnekler olarak görülüyor. hiç öyle değil. tüm akp nefretime karşın, akp içindeki birçok kişinin belirli bir cahillik düzeyi nedeniyle "iyi bir niyet" güderek yapmakta oldukları şeyleri sürdürdüklerine inanabilirim. birçok kişinin kandırıldığına inanabilirim. elbette tüm bunlar vakti geldiğinde cezalandırılmayacakları anlamına gelmez. ibrahim kalın söz konusu olduğunda ise hiçbir bahane geçerli değil. karşımızda kötü birisi var.

    kendisi durmaksızın yalan söyleyen ve manipülasyon yapan birisi. kendisi, rejimin sayısız cinayetinin ve ihlalinin sözcüsü, baş savunucusu. milyonların açlığının, mevcut adaletsizliklerin, cinayetlerin, hapisteki gazetecilerin, akademisyen ve öğrencilerin müsebbibi. baş sorumlu erdoğan'ın ardından belki de doğrudan ikinci sıraya yerleştirilmesi gereken kişi.

    her şeyin farkında üstelik. bu sebeple olsa gerek, bir başka röportajda alman gazeteci ona "devran döndüğünde yargılanmaktan çekinmiyor musunuz" tarzı bir şey sorduğunda gülünç bir şekilde "5 yıl sonra nazilerin geri gelip sizi yargılayacağını düşünüyor musunuz?" diyebiliyor.

    kısacası, karşımızda bir siyasi figür ya da bir devlet adamı yok. karşımızdaki kişi bir suçlu. insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yargılanması gereken birisi. bu kişiyi böyle sunamazsın çağlayan. hiçbir şey için; ne izlenme için, ne para için, ne şöhret için bu suça ortak olmaya değmez.
  • kendisinin, burada hakkında yazılan şeyleri takip ettiğini tahmin ettiğim için ona sözler hazırladım.

    kendimi bildim bileli çok televizyon seyretmem. dolayısıyla gündemdeki şovlardan, programlardan, dizilerden vs haberim olmaz pek. ve bu programların ön plana çıkardığı şahsiyetlerden. armağan çağlayan bu dünyaya ne zaman girdi bilmiyorum ama radikal'de yazmaya başladığı andan itibaren kendisini daha sık görür oldum. ilk birkaç yazısını-röportajını filan okuduktan sonra yazarlığı hakkında az buçuk bir yargıya vardım ve çoğu zaman ona ayrılan köşelerin başlığını dahi okumadan geçtim. zaten görebildiğim kadarıyla görüştüğü kişilere yönelttiği sorular çok kısa ve derinliksiz oluyordu.

    huzurlu bir pazar sabahında, uykum erkenden odamı terk ettiği için telefonumdan gazetelere filan bakarken rober hatemo'yla yapmış olduğu röportajı açıp okumaya başladım. ve bu pazar sabahında vardığım kanı armağan çağlayan'ın tuhaf bir kibirle beslediği oldukça güçlü kötücül bir yanının olduğu yönünde oldu.

    rober hatemo, ki kendisinin ismi dışında hiçbir şeyini bilmiyordum, türkiyeli bir gayri-müslim olarak kendi kişisel tarihinden örnekler vererek bu ülkede yaşamanın zorluklarından bahsetmeye çalışıyor röportajda. anladığım kadarıyla bu aralar istediği gibi gitmeyen kariyerindeki gerilemeyi de kısmen bununla açıklıyor. verdiği örneklerden bunun oldukça olası bir kanı ve insani bir tepki olduğunu düşündüm. misalen, bir dizide kendi ismi üzerinden yabancılık temalı üretilen esprilerden duyduğu kırgınlığı anlatıyor. ya da trt ve powerturk'te kendisine ambargo uygulandığından bahsediyor vs. ben yabancı değilim demeye çalışıyor zaten röportaj boyunca. meramını efendi gibi armağan hazretlerine anlatmaya çalışıyor.

    ama armağan efendi o kibirli duruşuyla tatmin olmuyor! kendi ismiyle dalga geçilmiş olmasından neden bir kırgınlık duyduğunu anlamıyor. empati kurmak yerine, hatemo'yu sıkıştırıyor. "sırf ismin rober diye bunları yaşamış olamazsın" ya diyor. askerde ismini soran komutana "rober hatemo" diyince tokadı yediğinden bahsediyor, armağan gerçekten mi diye soruyor. sonra en hazini yaşanıyor, bırakın empati göstermeyi, armağan karşısındakinin psikolojik bir tahlilini yapıyor hemen ve kendisine bazı tikler geliştirdiğini, gergin olduğunu, iyi görünmediğini filan söylüyor doğrudan.

    asıl kozlarını "bak türkiye'de yabancı olup başarılı olan medyatik tipler var" kurgusu üzerinden oynuyor. onlar başarılı, sen değilsen dön de kendine bak diyor.

    rober yanlış anlaşılmaktan korkuyor ki oldukça gergin ve dikkatli cevaplar veriyor. ve armağan efendi patlatıyor soruyu:

    "keşke annem ve babam bana başka bir isim koysaydı diye düşünüyor musunuz? bir şey değişir miydi yani?"

    çok açık bir şekilde demeye çalıştığı şu: türkiye'de yaşayan biri olarak bu ismi sana veren annen baban da hatalı. peki sen bay kibir ve mağrur duruşlu otorite, sana bu soruyu sorabilme hakkını kim veriyor? yakın tarihte insanların aidiyetleri yüzünden nasıl da ayrımcılığa ve kötü muamelelere maruz kaldığına dair binlerce örneği bilmeyecek kadar mı okumadın tarihini? karşında hakikaten kendi kişisel yeteneksizliği yüzünden dahi olsa yaşadığı düşüşün travmasını iliklerine kadar yaşayan biri var. bu mudur yani senin o kendine biçtiğin sözüm ona dobralığın, açık sözlülüğün?

    peki sizce armağan'a o kendinden emin çoğu zaman çakma bilge bakışlı pozlarla süslediği bu kibirli tavrı ne veriyor dersiniz? cevabını armağan başlığında aramak nafile. dönüp toptan bir tarih okumasına daha girişmeliyiz sanırım...
  • bence bu başlıkta sigara kullananlar aşıya atıyor suçu. arkadaşlar akciğer kanserinin en büyük düşmanı sigara değil mi? ben mi yanlış biliyorum? günde 3 paket sigara için bir kişi akciğer kanserine yakalandığında akla ilk olarak sigara gelmez mi? aşının akciğer kanserini tetiklediğini kanıtlayan bir veri var mı? neden sigaradan önce aşıya vurgu yapıyorsunuz?

    tanım: kanseri atlatacağına inandığım güzel insan.
hesabın var mı? giriş yap