• çok da teknik, akademik, bilimsel, ağır başlı insanların bulunduğu ciddi bir toplantı değilse bu kelimenin kullanıldığı mecra; cümlenin içindeki öteki kelimeler arasında sırıtabilir, ne arıyorum ben bu dandik konunun içinde, bu varotik kelimelerin arasında der gibi isyan edebilir. öte yandan cümle içinde kullanan şahsın anlatımını da kuvvetlendirmekten ziyade kendisini laf ebeliği mertebesine yaklaştırmaya yarayabilir ancak. dolayısıyla sıradan, eş dost sohbetlerinde geçen, laf olsun torba dolsun kategorisindeki cümlelerde eş anlamlılarını kullanmak daha bir yerinde olacaktır.
  • tdk derki:
    bu fransızca kelime olup, isimdir. kullanımlarıda şöyledir.

    - kanıt.
    - tez, iddia, sav.
    - gök bilimi bir denklem, bir eşitsizlik veya bir gök cisminin hareketine ait herhangi bir elemanın bağlı bulunduğu belli bir değer.
    - matematik bir çıkış kümesinin değişkeni.
    - matematik bir cetvelde diğer bir sayıyı bulmak için yararlanılan sayı.
  • bir tartışma esnasında şöyle ifade edilir ve ister dilekçe yazıyor olun ister annenizden size bir şey almasını isteyin, bu sistem değişmez:

    1. "bir burada şunu konuşuyoruz" şeklinde bir özet. bu özet, sizin konuyu doğru anladığınızın ispatıdır. muhatabınız elma derken sizin de zaten armuttan bahsetmediğinizi göstermiş olursunuz.

    2. "senin konuya yaklaşımın bu şekilde" diyen bir geçiş. bu geçişle, karşınızdaki doğru anladığınızı ortaya koydunuz tebrikler. bu önemlidir.

    3. "bense soruna şuradan bakıyorum" açıklaması. bu açıklamayı, konuyu ve karşınızdakini anladığınızı ifade ettikten sonra yapmanın iki ayrı faydası vardır.

    birincisi, doğru yolda olduğunuzu ve bu yola nasıl ulaştığınızı göstermiş olursunuz. yani karşı tarafın, tartışmanın zemini kaydıracak bir manevra alanı kalmaz artık. sınırları doğru belirlerseniz, "ben diyorum ankara sen diyorsun götüm kara" durumuna gelmezsiniz.

    ikincisi ise, siz meseleyi ve karşınızdaki anlamak için çaba sarf etmişseniz, muhatabınızın özeni de artar. konuşmanın niteliğini yükseltmiş olursunuz.

    4. ve kapanış: "işte bu farklardan dolayı bir de şu şekilde tekrar ifade etmek istiyorum ki, benim bu konudaki görüşüm ve/veya talebim budur."

    evet dilekçe böyle yazılır, ama zaten akıl da böyle yürütülür.
    bu bir mesleki formasyon değil, bir zihni şekillenmedir.
    bu avukatlık yapmak değil, karşındakinin sözüne saygıdır.

    ha bütün bunları neden yazdım...

    "ben altı yaşımdan beri avukatım ulan!" diyecekse biri, ben bu işe ondan altı sene önce başladım da ondan.

    hatırlamadığı yaşlarda dahi, mesela çorba içmek yerine çikolata yemek istese dahi, annesine kalkıp bunun sebep sonuç ilişkisini açıklamak zorunda olan bir çocuktum. babasına on saat bikbik ederken lafı durdurulup, "dagny biz bu konuşmaya nasıl başlayıp nerelerden geçtik, bir düşün bakalım" denen biri olageldim.

    ben konuşurken dilekçe yazmıyorum, dilekçelerim konuşur gibi oluyor.
    çünkü hep öyle konuştum.
    çünkü öyle konuşulur.

    bakın sinirden dağıldım mesela, entry'ye nereden başladığımı sonunu nasıl getireceğimi unuttum.

    özetle diyorum ki, bir insana, hele ki bu bir avukatsa, asla ama asla, "bana avukatlık yapma!" demeyin.

    çünkü yapmıyor olabilir. o insanın "pure" kafası olabilir karşınızdaki. ve siz aslında bunu yargılıyor olabilirsiniz.

    kendini bir sistematik içinde ifade edebilmek, hukuk ya da başka bir şey eğitimi gerektirmemeli. ve fakat siz yine de gerektirdiğini düşünüyorsanız, bari bu eğitimi olumsuz bir etiketmiş gibi ifade etmeyin.

    kendi cevap veremezliğinizi, karşınızdakinin kendisini ancak eğitimiyle üste çıkarabildiğini düşünerek meşrulaştırmayın. komik oluyorsunuz.

    "üzgünüm haklı olduğum için,
    ne yapayım, ben böyleyim."
  • bu kelimeyi kullanınca büyüyorsun. adam oluyorsun. ama kullanmazsan cahilsin.
  • kamusal alanda rasyonel tartışmanın en temel unsuru.
  • (bkz: sav)
  • tanım itibariyle, öncüllerle bir sonucu mantıklı şekilde açıklamakta kullanılırlar.
  • herşeyi argüman şeklinde ifade edemeyebiliriz ya da ettiğimizde niteliğini eksiltebiliriz. örneğin kambriyen (500 milyon yıl önce) ve permiyen (250 milyon yıl önce) dönemlerine ait jeolojik haritaları karşılaştırarak, kıtaların ne şekilde hareket ettiklerini anlamaya çalıştığımızda, görsel olarak hangi kıtanın hangi kutba doğru ilerlediğini, hangi kıtaların çarpıştığını ve bu çarpışmaların ne tür levha hareketlerine yol açtığını, diğer bazı bilgilerle beraber, anlayabiliriz. elbette yine, aynı iki haritaya gerek duymadan, haritanın tüm bilgilerini bir önermeler bütününe dönüştürerek ve bu önermelerden bir argüman dizisi oluşturarak da hangi kıtaların çarpıştığını ve bu çarpışmaların ne tür levha hareketlerine yol açtığını anlayabiliriz. yine benzer şekilde bir laboratuvar ya da saha deneyini de argüman formunda ifade edebilir, tüm deney düzeneğini bir önermeler bütünüyle ifade edebiliriz. ancak hiç kuşku yok ki, ne harita gibi görsel modellerin, ne de gerçek deneylerin argüman formuna dönüştürülmesi bu ikisini vazgeçilebilir kılmaz. çünkü yer bilimlerinde haritalar gibi görsel modellerin ve neredeyse tüm doğa bilimlerinde gerçek deneylerin, örneğin kuram seçimi ya da kuramları test etme gibi konularda, oynadığı önemli rol ancak bu nesnelerin ya da pratiklerin "olduğu gibi" uygulanmasıyla gerçekleşmektedir.
  • " ben hakliyim cunku oyle dedim/dusunuyorum. sen haksizsin cunku benimle ayni fikirde/goruste degilsin." seklinde havada kalanlari azımsanmayacak kadar çoktur.
  • herkesin agzinda donup dolasan ama kimsenin (dogal olarak) ne ne oldugunu ne de uretmeyi bildigi kavram.

    "bana bir argumanla gelirsen sana karsilik veririm."

    "bu bir arguman degil."

    gibi tartismada uste cikmak icin bosa savrulan yakarislari da sik sik duymaktan artik gina getirmistir.

    argumanlar zordur. uzerine efor sarfedip dusunmediginiz (yani cogumuzun deger yargilarinin koca bir kismi) seyler uzerine bir tartisma esnasinda spontane arguman olusturmak neredeyse imkansizdir. cunku fikirlerimiz argumanlar uzerinden temellenmez. oldukca esrarengiz bir sekilde, argumanlarin yerine sade onermelerin insan psikolojisinde cok daha guclu ve ilginc bir yeri vardir. birinden vurucu bir onerme duydugumuzda onu hemen kabul etmeye yatkinligimiz vardir. "ah" deriz, "ne kadar da dogru bir onerme."

    halbuki cogu carpici, heyecan verici onerme yanlistir. biz sadece o carpiciligin ya da heyecan vericiligin dogru olmasini isteriz. cunku o zaman dunya ve dunyada her ne oluyorsa, daha ilginc bir yer halini alir.

    argumanlar bu acidan tam bir vibe killer'dir. heyecan verici onermeleri yerlebir ederler. ilk etapta cok carpici gorunen iddialarin bir sekilde icinden cikilamaz oldugunu gosterebilirler.

    ama gunluk hayatta dillere pelesenk olmus arguman bu tarz hakiki argumanlardan farklidir. bu kullaniminda arguman genelde gerekce sanilir.

    argumanlar zordur. cunku gunluk psikolojimizde yeri yoktur. alisilmamistir. en benim diyen mantikcida ve felsefecide konu sosyal politik mevzulara geldiginde andavalli argumanlar bulunabilir. bu sanki biraz da duygularimiz ve korkularimizin arguman uretebilme kapasitemizi got etmesinden kaynaklidir.

    o yuzden arguman uretmeye calismadan once korkulariniz ve duygulariniz uzerine calisip onlari anlamaniz esas olmalidir. zira aptallik rasyonel dusunme yeteneginizin olmamasindan degil, onu temellendirecek basit psikolojik melekelerinizin yarragi yemis olmasindan kaynaklanir.
hesabın var mı? giriş yap