• mel gibson'un vermek istediği mesaj şu olabilir:

    --- spoiler ---
    filmde izlediğiniz vahşet izlenebilecek düzeyde. gemi geldikten sonraki vahşet izletilebilecek gibi değil.
    --- spoiler ---
  • iliklerine kadar hüzne bulanmış bir adam yalnız başına oturuyordu.

    ve bütün hayvanlar onun yanına gelip şöyle dedi:
    "seni bu kadar üzgün görmek istemiyoruz. bize ne istediğini söylersen belki sana yardımcı olabiliriz."

    adam şöyle dedi: "iyi bir görüş gücüne sahip olmak istiyorum."

    akbaba cevap verdi: "benimkini alabilirsin."

    adam: "güçlü olmak istiyorum" dedi.

    jaguar: "benim gibi güçlü olabilirsin."

    sonra adam şöyle dedi: "yeryüzünün bütün sırlarını bilmek istiyorum."

    yılan cevap verdi: "ben sana onları gösteririm."

    ve bu böylece bütün hayvanlar arasında devam etti.

    ve adam onların verdiği bütün hediyeleri alarak oradan uzaklaştı.

    sonra baykuş diğer hayvanlara dönüp: "şimdi adam çok şey biliyor ve pek çok şey yapabilir. birden içimi bir korku kapladı."

    geyik şöyle dedi: "adam ihtiyacı olan her şeye sahip artık üzüntüsü geçecek."

    ama baykuş cevap verdi: "hayır. ben adamın içinde büyük bir boşluk gördüm, asla dolduramayacağı
    derin bir açlık. onu üzen de, ona bunları isteten de o. o almaya devam edip duracak, ta ki dünya ona şöyle söyleyene kadar:

    "artık sana verebilecek bir şeyim kalmadı."
  • sahada 90 dakikayı çıkaramayan ronaldinho'yu 139 dakika koşarken gördüğümüz film..
  • insanların yine keşfettikleri abuk subuk ayrıntıları ortaya sererek "ben sinemayı mel gibson'dan daha iyi biliyorum" mesajı vermeye çabaladıkları, komik durumlara yol açmış harika bir film. izledim hayran kaldım. eleştirdiğiniz adam otuz kırk küsür senedir sinemayla yatıp kalkıyor. "aheh herif sıçmış lan" dediğiniz adam yönetmen koltuğuna oturduğunda, holywood oyuncusundan öte bir ünvana sahip olmadığı için kimse ondan pek bir şey beklemezken braveheart'ı kendi zihniyle, kendi yeteneğiyle, kendi çabalarıyla yarattı. yeni kuşak holywood epik filmler furyasını başlattı. dindar ve ırkçı salak bir yankee olmakla suçlanan adam the passion of the christ'la ama iyi ama kötü dünya genelinde bir gündem yarattı ve bunu yaparken sinema alanında çoğu kimseden tam not aldı. bu filmde yine resim çalışmış, her tarihi ve epik filmde görmekten baydığımız klişelere hiç bulaşmamış, üşenmemiş yeni şeyler bulmuş ("kan bulutu" efektini ben ilk bu filmde gördüm misal, büyüleyiciydi) amazonların ilkel halklarını katleden kolonici avrupalıları ise hiç te haklı çıkarmışa benzemiyordu, ki filmin adında ima edilen kıyamet te gemiler geldikten sonraki dönemi kapsıyor sanırım. tartışılacak bir mesele olarak görmüyorum. netice itibariyle ben zerre sıkılmadım. tam tersi, üzerine saatlerce çalışıldığı belli olan her bir karesini ağzım açık bir vaziyette, gözlerimdeki orgazm parıltılarıyla izledim. şu güzelim filmde bile yine eleştirecek, tukaka görecek bir sürü ıvır zıvır bulanlara hayretle bakıyorum. insanlar bir filmin neyi anlattığından çok nasıl anlattığını görmek, beğenmek istemiyorlar. renkleri, atmosferi, müzikleri, kareleri, figürleri, pozları görmezden gelip her eseri lise bir tarih kitabı bayağılığında didaktik ve minimalizmden uzak kurgular olarak görüyorlar. iki dakika politika düşünme, hikaye düşünme, kendini junglelarda, tarlalarda canı için koşuşturan jaguar paw gibi hisset, filmin içine gir, duygusunu al ölür müsün be adam! hala ispanyolundasın, "böbreğe giren okla o kadar nasıl koştu"dasın. gerçekçiliğin üstüne her zaman +1 eklemek zorunda olan (ki bu sayede sıradan insanlara kendini izlettiren) sinemanın kahramanlık ve gizem sosuyla harmanlanmış epik sayılabilecek bir filminde bile "ayakta nasıl doğum yapılır?"dasın.. uykuları gelsin diye üçlü koltukta beraber miskin miskin film izlerlerken "ee bu nasıl oldu şimdi, çok saçma?" diyen babannemi "film icabı işte hanım, sen izlemene bak" diye tersleyen hacı dedemin savı bile bu gevelemelerin yanında daha mantıklı kalıyor. gerçekten garip..
  • uzun zaman evvel izlediğim, öyle bi aklıma gelince burada bakayım dediğim ve entrylere şöyle bir göz gezdirince çok yanlış anlaşıldığının farkına vardığım film.

    --- spoiler ---

    izleyeli epey olduğu için uzun uzun senaryo/yönetmen/oyunculuk kritiğine girmeyecem. öncelikle şunu not edelim:

    (bkz: #22248317)

    aztek-maya çekişmesi, ispanyollar'ın misyonerliğini aklamak, dini mesaj vermek gibi bir derdi yok kesinlikle mel gibson'ın. anlatılmak istenin bunlarla uzaktan yakından ilgisi yok. filmin başından sonuna kadar anlatmak istediği tek bir şey var. kalanı aksiyondan ibaret.

    ilk toplumumuz avcı toplayıcı bir toplum. derme çatma evlerde, ormanla iç içe yaşıyorlar. tarım faaliyeti yok, hayvancılık yok, bulduklarını yiyorlar, avlanıyorlar. huzur içindeler, doğayla barışıklar, kimseye zararları yok.

    sonra bunları esir alan "daha medeni" bir toplum var. şehirleşmişler / iyice yerleşik hayata geçmişler ve tarım/hayvancılık toplumu. bu iki kavram çok önemli noktalar. gerek şehirleşme, gerekse avcı-toplayıcı toplumdan tarım/hayvancılık toplumuna geçiş, insanla doğa arasındaki kopuşun ilk adımıdır.

    sonra bu "medeni" insanlar, tavuk doğrar gibi insanları doğradıktan sonra "vahşi" elemanımızı kovalarken hepsinden daha "medeni" olan ispanyollar'ın gelişini görüyorlar ve ispanyollar'ın onlara medeniyetin ne demek olduğunu nasıl öğrettiklerini hepimiz biliyoruz. hala yok efendim misyonerlik diyenler adamın ormana dönmek istemesinden bir şeyler kapabilirler. zira siz gemileri gördüğünüzde aklınıza ilk olarak hristiyanlığın aklanması geldi, benim aklıma da "aha size medeniyet..." geldi.

    filmin eleştirisi kısaca medeniyetedir, film primitif bir hayat yaşayan insanın doğayla barışık ve daha mutlu yaşayacağını göstermektedir. ilk toplumumuzun hali böyledir. sonraki şehirleşmiş aztek/maya (her neyse, ne olduğu çok da önemli değil) toplumunun halini ve sonra en medeni olan ispanyollar geldikten sonra olacakları biliyoruz.

    şimdi baykuşun ne dediğini ikinci kez okumak gerek.

    --- spoiler ---
  • star'daki gosterimi yeni bitti.. orjinal dublaj, alt yaziliydi.. yarin tum gun egitimim var, 4 saat sonra uyanmam lazim, bu saate kadar ayakta tuttu beni. ama bisey soyliyeyim mi...

    ...degdi.
  • kolay izlenen, nefis goruntuleriyle gozu doyururken gercekci tasvirlerleriyle hayalgucune hitap eden guzel bir film apocalypto. bircok ki$i isa'nin tutkusu* ve en son sarho$ken yahudi aleyhtari $eyler soylemesi olayindan sonra mel gibson'u defterinden sildi. ben hep mel gibson'un iyi film yapabildigine inandim, beni bir kez daha hakli cikardi kendisi.

    her $eyden once filmin ana fikrinin amerika'nin irak'a asker gondermesine kar$itlik oldugunu belirtmek gerekiyor. filmin tezi filmin ba$inda da verilen alintida belirtildigi gibi $u: buyuk uygarliklar di$aridan yikilmadan once iceriden cururler (osmanli'yi hatirlayin, bizans'i...). amerika'nin teror hastaligina kar$i irak'a asker gonderip onlarin bazilarinin olumunu gerekli bir fedakarlik gibi gormesiyle mayalar'in bir salgina kar$i insan kurban etmeleri arasinda paralellikler kuruluyor.

    bu tezin uzerine hikayeyi cok guzel kurmu$ mel amcam. ormanda kendi halinde ya$amlari olan yerliler, yakla$an tehlike. buradan filmin sonuna kadar bir yoculuk, bir ko$u$turma, siradan insanlarin derece derece kahramanla$masi. filmin heyecanini kacirmamak gerekir ama filmin sonu da bu guzel filme layik.

    tsan chan amerika'dan bildirdi. evet gulgun soz sende.
  • ''eskiden bir kabile vardı, aztekler, kâinatın şiddetle kurulduğuna inanırlardı. her sene yeni yılı karşılarlarken,birisinin kalbini çıkartırlardı ve tanrılara sunarlardı.bu kurban töreni olmadığı takdirde, güneşin gökyüzünden aşağıya düşeceğine ve dünyanın sonunun geleceğine inanırlardı.sonra ispanyollar geldiler.''

    oz se02xe02 ancient tribes
  • bu filmi ilgi çekici ve şahane kılan en büyük özelliği orijinal maya dilinin kullanılması olsa gerek. dil eski medeniyetten olunca direkt o havaya giriyor insan, ben şahsen baştan sona kadar gözümü kırpmadan izleyişimi buna bağlıyorum. filmde ingilizce dil kullanılsaydı yine güzel bir yapım olurdu belki ama bu kadar çekici olurmuydu bilemem.

    sahnelerin her biri birbirinden güzel, verilen mesajlar da bir o kadar yerinde, mesela kurban sahnesinde halkı manipüle etme yöntemleri açıkça görülmekte, kralla galeyancı herifin gözgöze gelip sırıtışlarından bunu anlıyoruz. bir de işin içinde din adamı olunca tadından yenmiyor, burada ince bir gönderme var halk,din ve yönetim üçgeniyle ilgili.

    edit: imla
  • --- çok uzun affola ---

    gri film. bugüne kadar bi film için kısaca çok güzel ya da çok kötü demeyi becerememiş biri olarak bu film için de ancak bu tanımı yapabiliyorum. bembeyaz, harikulade tarafları olduğu gibi balçık karası yerleri de var ve izleyici için, meşrebine gore grinin farklı tonlarında bi yerde konumlanacaktır. herneyse, biz ahkam kesmeye devam edelim.

    öncelikle iyi taraflarından bahsetmek gerekirse ortada diğer bütün gibson filmleri gibi oldukça sinematografik, yağ gibi akan, esaslı bi sinema diline sahip bi film olduğunu söylemeliyim. gibson -belki biraz çabuk yaşlanma belirtileri gösterse de- işini seven ve seyirciye de seveceği işler sunmayı kendisine düstur edinmiş iyi bi yönetmen, bu konuda hakkını yemeyelim. fakat entelektüel olarak o kadar iyi bi konumda yer almıyor olması onu hiçbir zaman büyük yönetmenler arasına sokmayacak. çok iyi bi hollywood yönetmeni olarak kalacak ama artık adı yeterince bi marka oluşturmaya başladı bile.

    gibson’ı filmlerinde fazla klişeye kaçmakla suçlayabiliriz elbette. neredeyse her hikayesi aynı temellere dayanıyor ve elinden çıkan her filmde birbirine benzeyen noktalar bulmak çok kolay. genellikle kendi halinde yaşayan birinden şartların ve özellikle hikayede hayatını kendisine zehir etmeye yeminli kötü adamların zorlamasıyla kahraman yaratma hikayeleri (hatta belki passion of christ için bile bunu söyleyebiliriz) sunuyor bizlere. ama allah için işini çok iyi kıvırıyor.

    --- biraz spoiler ---
    apocalypto gibson’ın film çekme becerisini gösteren gayet iyi bi seyirlik. evet çok formüle edilmiş bi senaryo yine bize sunulan bu doğru, fakat bu senaryonun görselleştirilmesi yine birinci sınıf. seyircinin filme konsantrasyonunu hiç azaltmamak için tam olması gereken yerlerde tepe noktası yapan bi olay örgüsüne sahip. belki bu sefer köye yapılan baskın sahnelerinde braveheart’daki kadar estetize edilmiş ilginç şiddet sahneleri kullanamamış, ya da izleyiciyi o zavallı köy ahalisinin yaşadığı trajediye ortak edememiş olduğunu bi eksiklik olarak söyleyebiliriz.

    filmin aztek (maya belki de bilmiyorum, ama imdb’de aztek olduğu konusunda fikir birliğine varılmış neredeyse) şehrindeki bölümlerinden sonra asıl film kendi anlatmak istediği bölüme geliyor. gibson, bir kaç-kovala hikayesi ve bu olay esnasında bi kahramana dönüşüm sürecini anlatmak istemiş bu çok açık. filmin bu ana kadar olan bütün süresi bu son final aksiyonu için hazırlık aşaması neredeyse. kısacası filmin aslında seyirciye altı dolu bi hikaye sunmaktan çok güzel bi aksiyon seyrettirme amacında olduğu fikrine varabiliriz -ki kendi adıma çok da kötüleyeceğim bi nokta değil bu, hele en sevdiğim tür aksiyon sineması olunca…ayrıca gibson’ın entelektüel bi sinema yapmadığının, iyi bi hollywood yönetmeni olduğunun ve izlemesi “keyif veren” filmler yapma amacında olduğunun daha en başında ayırdına varmışsak, filmi sahip olmayı amaçlamadığı niteliklerden dolayı eleştirmek çok da mantıklı olmuyor bence.

    misal filmi izleyip bitiriyoruz ama aztekleri mi seyrettik mayaları mı bilmiyoruz. demir işlemediklerini kullandıkları taştan yontma silahlarından anlıyoruz ama köle pazarında köleleri ne ile satın aldıklarını bilmiyoruz. kısacası film bize bu kültür hakkında bilgi vermek gibi bi misyon edinmemiş daha en başta. kültür soslu aksiyon desem yeridir hani.
    --- spoiler ---

    --- epey bi spoiler ---
    gelelim filmin kara noktalarına. tamam belki hikayenin fazla bişey anlatmadığını söyledik ama o kadar da boş bi film değil illa ki. güneş tutulması esnasında başrahip ve artık kral mıdır nedir o kişinin yüzlerindeki müstehzi gülümsemenin, başrahibin kahkahalarının gözümüze sokulma sebebi nedir dersiniz? tahmin yoluyla ilerleyeceğim ama bu azteklerin astronomide yeterince ilerlemiş oldukları ve güneş tutulmasından öncesinde haberdar olduklarını, salgın ve hastalıklardan bezmiş ve büyük olasılıkla huzursuzlanmaya başlamış halkı tanrılara kurban verme masalıyla kandırıp, güneşin tutulmasını tanrının artık kurbana doyduğuna, tekrar güneşin kendisini gösterdiği anı da artık tanrının salgın belasını üstlerinden attığına dair bi işaret olarak basit ve cahil halka yutturduklarını iddia ediyorum efendim. şimdi götümden sallamış gibi durduğumun farkındayım fakat o tutulma esnasında halkın yaşadığı panikten kral ve rahipte eser olmamasının, ve o “tamam yuttu millet” manalı gülüşlerinin kör gözüne parmağım gösterilmesinin başka ne anlamı olabilir ki? gibson bu sahnede bize açıkça bu lider sultasının halkı yanlış -daha da önemlisi, yanlış olduğunu kendilerinin de bildikleri- dini masallarla uyutarak sömürdüklerini göstermek istemediyse ne olayım.

    peki bu neden filmin kara noktasıdır? hatta tam tersine iyi bi nokta değil midir halkın dini masallarla uyutulup sömürüldüğünü göstermek (ve bi şekilde bunu alegori olarak kullanıp bugüne uyarlamak). ha işte orada duralım, çünkü gibson bunu yapmıyor. filmin en başındaki cümleyi hatırlayalım burada “bi uygarlık kendi içinde çürümedikçe dışardan bi güçle yıkılmaz”, ve son sahne… kolonistler geliyor.

    kolonistleri sürekli katliam yaptıkları, aztek (ya da maya ne bileyim ben, cahilim affola) kültürünü yok ettikleri yönünde eleştiregeldik bugüne kadar. fakat gibson bize “hayır, diyor, bunların kültürleri zaten yozlaşmış ve çürümüştü, zaten bi kültür kendi içinde çürümediyse dışardan bi güçle yok olmaz. bak halklarını kandıran, yalancı, ahlaksız bi kültür işte bunlar, kolonistler bunları yok etmediler, onlar zaten yok olmanın eşiğindeydiler”

    zaten kolonistlerin eylemlerinde aynı fikirler yol göstermemiş miydi kendilerine? o yerlilerin aslında insan bile olmadıklarını iddia etmiş, onları bu yozluktan ahlaksızlıktan kurtarma görevini yerine getirdiklerini söylememişler miydi?

    koyu bi hristiyan olan gibson’ın bu fikri savunduğunu iddia ederken fazla yüksekten uçtuğumu düşünmüyorum zaten. son olarak imdb’de yobazın tekinin (kusura bakmayın ama yobazın allahı) yorumunu yazmak istiyorum, çünkü bazen bi filmi sizin değil ama başkasının gözünden görebildiğiniz zaman anlatmak istediğini daha iyi kavrayabileceğimizi düşünüyorum: “filmin sonunda filmin ana karakteri neden ormana gitmeyi tercih edip hristiyanlığa arkasını döndü, çok rahatsız oldum bundan”
    --- spoiler ---

    gri film yani…
hesabın var mı? giriş yap