• içinde yer aldığı bağlamın esiridir.
    bir şarkı, bir mekan, bir güzergah, bir yemek, hafızanıza hangi bağlamla kazındıysa onun içinde anlamlanır.

    hayatınızın en mutlu anında dinlediğiniz bir şarkının yaratacağı anlam, o bağlamın içinde var olur. annenizin en güzel yaptığı yemek, size onu hatırlatacak ve o şekilde anlamlanacaktır.

    anlamın bir özelliği de durağan olmaması, anlam sürekli değişir. yaşam ve deneyimle akar. zaman, anlamı eğip büker. bu nedenle ismiyle tezat şekilde, hayatta en az anlaşılacak şeylerden biri anlamdır.
  • her daim aranılan, anlaşılmaya çalışılan ama hiç bir zaman varılamayan, tam olarak ne anlatılabilen, ne anlaşılabilen içerik.
  • mehmet rifat homo semioticus'unda insan anlam vermeye çalışır diyor. o anlam bağlamda ortaya çıkar. her anlamın en üst bağlamı da kaçınılmaz olarak insandır, zira anlam vermek bir eylemdir ve ancak bir özne tarafından gerçekleştirilebilir. peki anlam vermek bilinçli bir eylem midir?

    bilinç derken kastım sadece bireysel bilinç değil. dil de kolektif tarihsel bilinçtir ve nihai bağlamdır. zaten bireyin bağlamı da toplum olduğuna ve toplumdan bağımsız bir bireyden söz edilemeyeceğine göre böyle olması da zorunludur. fakat anlam vermek bir eylemse, toplumsallığı yadsınamaz bir özne tarafından gerçekleştiriliyorsa, o zaman bir performans olmalıdır ve kaçınılmaz olarak izleyicileri olacaktır. performans pratik alana, yaşama ait bir kavram olduğuna göre, burada anlam verme eyleminin kendisine de anlam verdiği ya da bu eylemin geri kalan diğer tüm eylemler gibi anlamsız olduğu çıkarımı yapılabilir. sanırım bu karar verilemez bir soru olarak kalacak, zira turing'in gösterdiği gibi işlemsel bilincin kendi hakkında karar vermesi mümkün olamaz.

    yine de konunun eşeleyecek az daha yeri var sanırım. bireysel bilinç bu işlemsel bilinçten ibaret mi, yoksa başka öğeler de içeriyor mu? insanın duygulanımlarından, tecrübelerinden, anılarından bağımsız bir bilinç olabilir mi? dilin kendisi bir tecrübe değil midir, demin anlam vermenin bir eylem olduğundan bahsetmiyor muyduk? sanat kelimelerle ifade edilemeyen yaşantıları anlatmak için yok mu? güzelden zevk alırken, güzeli betimleyip betimlememizden mi zevk alıyoruz, yoksa doğrudan yaşantının kendisinden mi? estetik bütünüyle bu performatif alanda ortaya çıkmıyor mu? ama nihayetinde bütün yaşantılar da bilinç için veri değil mi? o zaman belki bilincin de işlemsel olanın ötesinde bir boyutu vardır. dilden bağımsız, usumuzun erişemediği, ancak sezebildiğimiz bir farkındalık. fakat öyleyse, özgür irade ne kadar mümkün? bizim işlemsel dediğimiz bilincin, o ancak sezebildiğimiz usun bir oyunu, taşa vuran gölgesi olmadığını nereden bileceğiz? öyleyken böyle.
  • "anlamlar durumlarla belirlenmez. durumlara yüklediğimiz anlamlarla kendimizi belirleriz."
    (alfred adler, "yaşamın anlamı"ndan)
  • "if you look for a meaning, you'll miss everything that happens."
    (bkz: andrei tarkovski)
  • "hayatımdan zevk almayı amaçlamıyorum. sadece onun yüce olmasını istiyorum; bu ateşi sürdürmek için bedenimi, ruhumu yavaş yavaş yakmak zorunda kalsam bile."

    fernando pessoa.
  • bilgi kırıntıları düşer durur senelerce, bilme'ler çoğalır, asırlarca biriktirilir, bilim olur. bir çilingirdir bilim, çok kapıları açar, deney'e deney'e.

    anlama'lar ise asırlar müddetince devredilerek çoğalamaz, zira herkes kendi kendine ` :ve kendi kendini`anlamaya, tecrübe etmeye mecburdur. anlam, "bilim çilingiri"nin açamadığı kapıları açan ustasıdır. bilim her ne kadar ustasını inkar etse de, sadece "nasıl" sorusuna cevap verse de, asıl merak edilen soru hep orada durmaktadır. "neden"i bulamayan insanın bilim ile açacağı kapılar ancak ve ancak görünüşte biraz daha rahat bir hayata sebebiyet verir.. ki şu bile şüphelidir, çünkü teknolojik/makineleşmiş bir dünyanın, sezgileri sayılarla değiş tokuş etmeye yeltenen bir sistemin, insana iç huzuru verdiği söylenemez. her şeyi bil'inen, bir tv kumandası gibi yaşanan, tekrara ve rutine ölesiye kaptırılmış hayatlar silsilesinden başka bir vaadi de yoktur. modernizmin büründüğü kurdu kuzu gösteren postu. nam-ı diğer postmodern.

    neden'i ve neyden'i sorgulayan, nasıl'ın beyhude çabasından sıyrılabilenlerin edindiği ilaçtır, anlam. var olmanın bilincini de ancak böylesi bir sızıyla anlayabilir insan.
  • "kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."
  • ilkin, yükleyene yüklemdir. sonrasında; nesne, özne, gizli özne, sıfat... bunlar hep, yükleyenin tasarrufu.
  • alfabelerin bekleyişini yaşadığı yokluk.
hesabın var mı? giriş yap