• evet, ortalama bir amerikalının temel bilgileri ve genel kültürü çok zayıf. amerika’da yaşayan türk arkadaşlarımın burdan yola çıkarak yaptıkları ve beni çok rahatsız eden bir tespiti var; amerikalılar çok salak abi yeaa! bunu diyen türk arkadaşlarımın profili hemen hemen aynı, türkiye’nin sayılı üniversitelerinden birini bitirmiş, amerika’ya staj veya ikinci bir üniversite okumak için gelmiş arkadaşlar. sokakda, işyerinde, waffle house’da gördükleri insanlarla kendilerini kıyaslıyorlar, genelliyorlar ve amerikalıların çok aptal olduğu sonucunu sıçıyorlar. sen istanbul veya boğaziçi’nden mezun olup geldiysen, kendini harvard ve princeton’dan mezun olan abilerle kıyaslayacaksın, north carolina’daki cahil cühela redneckler ile değil. zira senin burada kendini kıyasladığın insanlar, türkiye’de, namus için karısını kızını öldüren, futbol maçlarına döner bıçağıyla giden, trafikte hayvanlaşan tiplere tekabül ediyor.
  • amerikanin cogu buyuk sehrinde ve ortabatida yasamis, cesitli road triplerle hemen her yerini gormus biri olarak bu yargiyi korkarim yargilayacagim ve hatta yadirgayacagim.

    amerikanin cok buyuk bir ulke, insanlarinin da cok cesitli oldugunu dusunursek, bu yargi normalden de fazla gozleme dayanmalidir. oysa ki ortalama bir turk hayatinda pek fazla amerikaliyla karsilasmadigi icin, bu gozlemlerin buyuk kismi aslinda gozlem falan degil, tv den edinilen yaniltici tespitler ve kulaktan dolma bilgilerdir. (internetten tavla oynamak gozlem degildir!ancak amerikanin her yerinden, degisik gelir gruplarindan birkac bin kisiyle oynadiginiz zaman bir gozlem degeri tasir)

    boyle bir yargi, gozleme dayali degilse neye dayalidir? tabii ki, asagilik kompleksine. yanlis anlamayin, amerikalilara her bok atan eziktir demek istemiyorum ama asagilik kompleksi cesitli derecelerde herkeste vardir. ben dahil tanidigim herkes degisen derecelerle, secici kiyas yoluyla kendini ustun gormeye calisarak rahatlar ve bunu cogu zaman bilincli olarak da yapmaz. lakin, ankaraya uc gunlugune tatile gelmis bir istanbullunun, koca bir sehre ve insanlarina mutemadiyen bok atmasini veya bir ankaralinin istanbul icin hic dusunmeden "gezerken guzel ama yasanilmaz" diyerek kendini teselli etmesini andiran amerikalilar salak onermesi yadirganmayi hakediyor.

    genelde ego tatmini yaparken amerikalilarin iki ozelliginden yararlanilir : cehalet ve pratik zeka eksikligi. ikisini de ele alalim...

    cehalet... eger bu okuma yazma oraniysa, biz cok daha cahiliz, ozellikle her 5 kadinimizdan birinin okuma yazma bilmedigi dusunulurse..

    cehalet... kendi ulkesini bilmemektir diyenler olabilir. daha mantikli gorunse de elmayla armutu karsilastiriyoruz. amerika bir suru irk, millet ve hatta "ulke" barindirir. turkculuk ruhunun bu kadar baskin oldugu, gorece homojen ve kucuk bir ulkede buyumus biri kalkip bir amerikalidan ayni yurt bilincini bekleyemez. sen konyadan binersin otobuse 8 saatte izmirdesindir, degisen tek sey nem oranidir. oysa los angeles da yasayan meksikali bir gocmen icin new york, 4 zaman dilimi ve binlerce mil otede, italyan aksaniyla konusan ve surekli mesgul gorunen insanlarin bulundugu bir sehirdir. bir ohiolu icin miami kubadir, ne ayni renktedirler ne ayni dili konusurlar. herkes kendi kucuk dunyasinda mutludur.

    cehalet... dunyanin geri kalanini bilmemektir diyenler de olabilir. avrupayla ortadogunun arasinda kalmis bizler icin dunya burnumuzun dibidir, hem de yuzlerce yildir. oysa yine bir amerikali gozunden bakalim. bir komsunuz kanada, ayni kultur ve yasam bicimi hakim. ikinci komsunuz meksika, onlarin da yarisi amerikaya goc etmis durumda. dunyayla aranizda koca okyanuslar var ve ulkeniz size istemediginiz kadar buyuk geliyor. cografi buyuklugun yanisira cesitlilik had safhada. ekonomisi ve askeriyesi dunyanin geri kalanina denk, refah icinde bir mini dunya orasi. (bu refahin kaynagi ve mesrulugu konumuzla alakasiz) simdi bu dunyada yasayan ortalama biri dunyanin geri kalanini niye merak etsin? yasamak icin bilgili olmalarina gerek yok ki. merak sartlarin olusturdugu bir durumdur; isine gidip gelen, aksam eve donunce tvsini izleyen, cocuklarini buyuten ve vergisini veren ortalama bir amerikali, hukumetinin bombaladigi ulkelerin adini merak etmiyor diye ona kizamazsin. cunku onlar nicin merak etmediklerini merak etmemek uzere yetistiriliyorlar, sartlar bunu ongoruyor, genetik bir bozukluk degil bu. merak, zorlamayla olur ve icinde bulunduklari refah ortami onlari zorlamalardan uzak tutuyor. biz daha elestirel ve uyanik olabiliyoruz cunku cocuklugumuzdan beri propagandanin bile her zaman kapatamayacagi kadar boktan bir duzende yetisiyoruz, cunku hayatta kalabilmemiz icin uyanik olmamiz lazim)

    [edit: sunu eklemeliyim ki, ozellikle politik ilgi konusunda insanlar amerikalilari elestirirken, tartismanin bir noktasindan sonra dilin kullanimi ve genellemeler oyle bir noktaya variyor ki, benim de demin yaptigim gibi, sanki hicbir amerikali politikayla zerre kadar ilgilenmiyor diye kabul ediyoruz. ornegin, yukaridaki paragrafi okuyan biri, "merakin sartlarin sonucu dogdugu gercegi, koskoca abd halkinin sicacik evlerinde otururken, hukumetinin bombalamakta oldugu ulkelerin adini bilmemelerine bahane olamaz" deyince sanki argumanimi curutmus gibi geliyor kulaga. oysa ki bazi amerikalilar protesto da yapiyor, sivil toplum orgutleriyle aktivitede de bulunuyor, baskanlik secimlerinden onceki konusmalari da dikkatle dinliyor ve her ne kadar dusuk bir oran da olsa, bu halkin yuzde 50si oy kullaniyor. bu yaklasik 100 milyon insan demek, boru degil. hicbir seyin siyah ya da beyaz olmadigini gozonunde tuttugumuz surece "dunyayi bizim kadar merak etmemeleri sosyal sartlarin direk sonucudur, bireysel yetersizliklerinin degil" argumani da akla daha yatkin gelecektir]

    pratik zeka eksikligi... bazi iddialarin aksine, nedeni gene pool un kotulugu degildir. yani zamaninda gocmenlerin ipsiz sapsiz suclu oldugu dogrudur. fakat ayni gocmenlerin icinde gozupek maceraperestler, kurnaz girisimciler ve ilerigoruslu yatirimcilar da vardi. kaldi ki bugunku amerika nufusu icinde o gocmenlerin genleri epey sulandirilmis durumda. hala ikna olmayanlar icin, avustralya da zamaninda ingiltere tarafindan surgun yeri olarak kullaniliyordu.

    pratik zeka eksikligi...kanimca merak eksikligiyle yakindan alakalidir. sistemin etkinligi ve bireyin sorumlulugu arasinda bir trade off vardir. eger californiadaki in n out burgerda patates kizartmak icin saatine $10.50 kazaniyorsan, ehliyet alman yirmi dakikana ve 15 dolarina mal oluyorsa, evine 12 seritli kaymak gibi otoyoldan donuyorsan sistem iyi isliyordur, kurallarin cignenmesine de bireylerin zeki olmasina da gerek yoktur. konuyla ilgili kendi sahane ornegim icin (bkz: #5430007)

    velhasil kelam, amerikalilarin cogu salak ve cahildir ama bu, kendimizi iyi hissettirmesi gereken bir asagilama degildir, sadece mevcut sartlarin sonucudur, bir tespittir. ayni objektiflikle, bugun istanbullularin yuzde 15i hayatlarinda hic bogazi gormemisler, bir kere bile! turkiyenin ohiosuna, indianasina gidin michael moore gibi ve sorun, avrupada 10 tane ulke saysinlar. bunlar cahil cunku fakir diyenler sorsunlar bakalim yuksek memurlara, tikilere, futbolculara, mebuslara ve hatta bu sozlugun yazarlarina: brezilyanin baskenti rio mudur, avustralyanin ki sydney midir, bu ulkenin meclis baskani kimdir, ekmek kac paradir, dini inanclari hakkinda ne biliyorlar, dis ticaret acigimiz nedir, mevsimler neden olusur, 1 kg pamuk mu agirdir 1 kg demir mi...

    [ edit: amerikanin zekileri de devsirmedir demek bir arguman degildir. zaten amerikali olmanin tanimi devsirmeyi icerir; amerikali kelimesi bir irki degil bir kulturu&yasam bicimini tanimlar. kaldi ki osmanlinin sadrazam dahil tum saray erkaninin devsirmelerin; neredeyse tum bilim, ticaret ve zanaatin da azinliklarin elinde oldugunu unutmayalim ]

    sahsen bireyci oldugum icin, toplumlarin basarisini ortalama zeka seviyesiyle degil yetkin bireylerin ortaya cikip gelismesine olanak taniyacak bir sistemin varligiyla olcuyorum. (fikir tabii ki nietzsche den calmadir, toplumlarin gorevinin ustinsan larin ortaya cikmasini saglayacak sartlari yaratmak oldugunu savunur) bu bakimdan amerikan toplumu basarilidir. 200 milyon "cahil salagin" ayakta tuttugu bir sistem sayesinde "ustinsanlari" yuzlerce nobel ve olimpiyat madalyasi kazaniyor, onbinlerce patent alip bilimsel makale yayinliyor, sanat ve edebiyatin her turunde soz sahibi oluyorlar... biz de bu arada birbirimize bush un gaflarini emailleyip, egolarimizi oksuyoruz.

    [edit: birtakim istihbarata gore, bazi arkadaslar 200 milyon cahil salagin ayaka tuttugu sistemin, aslinda kan yoluyla, somuru ve baski yoluyla ayakta tutuldugunu soyluyorlar. simdi su koca entryi okuyup bundan cikarilan tek sonucun benim abdnin serefsizliklerini gozardi etmis oldugum olmasi beni derinden uzdu, zira entrynin yuzde 80inin bunlan alakasi yok. daha onemlisi abdnin butun basarisini emperyalizme atfetmek son derece populist bir soylemdir, cunku bu mantikta dusunursek abdnin tarihin basindan beri bu gucte oldugunu varsaymamiz lazim. daha basitce soylemek gerekirse, bir noktada sosyal duzenleri etkili ve basarili olmus olmali ki, iddia edildigi gibi butun dunyayi kontrol etmeye yetecek guce gelinsin, bu kritik esik asilsin. ama maalesef abdye karsi olan "sempatimiz" mantigimiz golgelerse boyle abuk subuk yorumlar kacinilmaz. daha once de denildigi gibi, hicbir sey siyah ya da beyaz degildir]
  • genelleme yapmak çok doğru olmasa da, insanın karşılaştığı anda "nasıl yani?" diye düşünmesine neden olabilen garip yanları vardır amerikalılar'ın. gün itibari ile yaşanılan iki örnek.

    ingilizce "ayakkabı bağlamak" yazılacaktır ama "tieing" mi "tying" mi karar verilemez. yandaki amerikalı kıza sorulur (24 yaşında), kızın cevabı: "i can't spell." (evet kız kendi dilinde sıkça kullanılan bir kelimeyi harflerine ayıramayacağını söylemiştir)

    diğer örnek daha da zorlayıcıdır. amerikalı bir grup çocuk (yaşları 22-26) okulda açmış olduğum google earth'ü görürler:

    çocuk 1: dude what's that?
    ben: goggle earth.
    çocuk 1: oh i don't know about that.
    (çocuk(lar) google earth'ü bugüne dek hiç duymamışlardır. olabilir. herkes sözlük okumuyor. ama ardından gelen sorular insanı "ya diğer herkes dahi, ya da bunlar düşünsel açıdan minimalist bir hayat tarzını benimsemiş" diye düşünmeye itiyor:

    çocuk 2 (dikkat buyurun): what's that?
    ben (çocuğa "beni mi yiyosun" gibisinden bakarak): it's europe.
    çocuk 2: ooooh..
    ben: ?????!!!!!!!! (24 yaşında avrupa haritasını görüp ooooh dedi... ama bitmedi)
    çocuk 1: so can i find my home?
    ben: sure. where do you live?
    çocuk 1: manitoba.
    (gidilecek yer kısmına "manitoba" yazarım, google earth bir yerlere gider)
    ben: can you give me a street name or something?
    çocuk 1: oh.. hmm..
    (ben burda "lütfen adresini biliyor ol bu kadar da olamaz" diye düşünürüm)
    çocuk 1: anyways.. can't remember right now.
    ben: ok then.

    genelleme yapmak ne kadar doğru tartışılır, onu tekrar belirteyim. ama zeka durumları bazen gerçekten de insanın aklını yemesine neden olacak kadar düşük olabilmektedir. yunus balığı bile iki top yapıyor halkadan geçiyor yahu.
  • bu önermeyi "16 dolarlık alışveriş yapıyorsun, 20 + 1 dolar veriyorsun ve kasiyer bunu anlamıyor!" gibi bir tecrübe takip eder çoğu zaman. (hoş, bu iddiaya sahip insan genellikle abd'ye gitmemiştir bile; bir tanıdığının dediklerini aktarmaktadır)

    türkiye'yi benzer bir şekilde ele almak, ve hatta tek bir meslek grubundan değil de, daha geniş bir kitleden örnek vermek istersem, kış saati uygulamasına istinaden yapılan saat değişiminin ne olduğunu uzun dönem askerlerin anlamalarının 2 gün sürmüş olduğundan, ve havaların hafta içinde ısınmasını bu saat değişimi sayesinde daha fazla güneş ışığı almamıza bağlamış olduklarından bahsedebilirim.

    amerikalılar için geçerli olduğunu düşündüğün bu iddia ne kadar doğruysa, kendi halkın için olanı da en az o kadar doğru yani.

    dünyanın doğusunda yaşayıp büyümüş olman, acıların çocuğu kredisinden yemen, eğitimsizlikten ve fakirlikten dem vurman da seni temize çıkarmaya yetmiyor yani. hatta "ay amerikalılar salak" diye muhabbet açabilen vasıfsız bir türk üniversite mezunuysan (ki öyle olman muhtemel) daha da eksilerden başlıyorsun.

    olaya matematiksel olarak yaklaşıyorsan o başka ama; sonuçta dünyanın %50'sinin zekası, zeka ortalamasının altında kalmak durumunda zaten.
  • amerikalilar salak, japonlarin siki kucuk, cinliler cakma mal seviyo, fransizlar pis, zenciler kotu kokuyo ve bunlarin hepsi turk yarraana hayran. ne super dnamiz, ne harika genimiz varmis lan.
  • ondalikli sayilarin sadece radyo frekansi belirtmek icin kullanildigini ve bu amac dogrultusunda icad edildigini dusunen, kendi anadillerinde yapilan sinavlarda** kendi anadillerini kendilerinden daha iyi konusan pakistanli, turk, araplarin olmasini yadirgamayan, omru boyunca* chicagoya 15 km uzakliktaki suburbunden kalkip sehre sadece 3 kez giden bir daha gitmeye de korkan ve sizin bu duruma sasirmaniza sasiran insanlar, trafik isigi bozuldugu durumda yolun karsi tarafina gecmek icin 911i arayan, trafik polisi isteyen ve gelene kadar da 45 dakika yolun karsisina gecmeyi basaramayan insanlar icin kullanilan tabir
  • amerika da bir sure yasama sansini yakalamis bir turkun bakis acisi ile

    amerika da gecirilen sure
    <5 yil -> amerikalilar salak
    5<x<15 yil -> adamlarin kulturleri bizden fakli onun icin farkli dusunuyorlar
    15< yil -> adamlar cok zeki

    ancak bu 15 yilin ardindan kisi gercekleri daha iyi gordugu icin mi yoksa amerikalilara benzedigi icin mi fikrini degistirmektedir bilinmez.

    bana sorarsaniz (3 yil oldu buralara geleli) amerikan toplumu tasarlanmis bir toplum, bir karinca kolonisi gibi her bireyin uzerine dusen bir gorev var. ayrintilar icin (bkz: the century of the self). bu gorev dagilimi sosyal yasami ve dunyaya bakis acisini belirliyor. ortalama amerikalilar ortalama turklerin yaptigi eksi sozlugun 1/10 unu yapamaz, mumkun degil. (evet bu bitmis sozlugun 1/10 undan bahsediyorum). ama birikimli amerikalilar gider wikiyi yapar, fark ortada.

    ha ortalama amerikaliya ortalama turk kadar donanimli degildir demek, isci karinca niye savasamiyor demek gibidir. onun sistemin devami acisindan kulturel gorevi tuketici olmak, cnn izlemek, bol yagli yiyecekler yiyip 4x4 e binip fazla da dusunmemek. ha tabi lanl da calisan, harvard da arastirma yapan birisinin kulturel gorevi cok daha fakli, zaten o da sizin ilk 3 paragrafindan sonrasini okumaya tenezzul etmediginiz wiki girdilerini yaziyor.
  • dogrulugu olan bir saptama. aciklayayim.

    amerika'da yillik olum orani binde 87. baska bir deyisle yaklasik 300 milyon insanin yasadigi amerika'da yilda 2.5 milyon insan yasamini yitiriyor. gelin simdi olum sebeplerine bakalim.

    ilk sirada kalp hastaliklari var. orani %28,5.

    kalp hastaliklarinin cogu ise dengesiz ve duzensiz beslenme ve hareketsiz yasam tarzi ile alakali olarak gelisiyor. kisaca obezite... seker haslatigi yuzunden karsilasilan olum orani ise %3. ancak buna ragmen yasam tarzlarini degistirmiyorlar veya bu yonde bir yonelim yok. amerika'da obez orani %45. evet 300 milyonluk nufusunun yarisi neredeyse asiri kilolu...

    ikinci sirada ise kanser var. orani % 22,8.

    ucuncu sirada ise solunum yolu rahatsizliklari geliyor. oran %11,8.

    her ne kadar insan sagligi cok onemli, kansorejen maddelere dikkat edelim, temiz hava soluyalim diye son derece kati uygulamalari da olsa, kati, sivi, gaz ve her turlu kimyasal (kanserojen olanlar da dahil) atik soz konusu oldugunda tum dunyada uretilen atiklarin yarisindan fazlasini tek basina ureten, ekonomim sekteye ugrar diye kyoto sozlesmesi'ne imza atmayan bir amerika var elimizde. hatta 20-30 yil oncesine kadar cevreyi korumak adina tek bir yasasi bile olmayan bir amerikadan bahsediyoruz. hala 50 yil oncesinden kalan sorunlar ile ugrasiyorlar. yeralti sulari kirli vs...

    ancak tum bunlara ragmen insanlari obeziteye ve hareketsizlige alistiran yasam tarzindan taviz vermemek icin hem dunyanin hem de insanlarin irzina gecilmeye devam ediliyor.

    dorduncu sirada ise kazalar geliyor. orani %4,4. yaklasik 110.000 insanin canina mal olan kazalarin %40'i trafik kazalari sonucunda olusuyor. yani yilda ortalama 45 bin insan yollarda hayatini kaybediyor. olumlu trafik kazalarina karisan insan profiline baktigimiz zaman ise karsimiza %70 orani ile 16-19 yas grubu cikiyor. yollar, arabalar guzel, kurallara siki siki uyuluyor, cezalar agir... ama guvenli degil. suruculerin ve 16 yasindaki cocugunun altina 6 silindirli araba veren babalarin veya 15 yasindaki cocuga ehliyet veren kurumlarin sorumluluk bilinci gelismemis. ama gene de onlem alinmiyor. gerci onemli olan arabalarin satilmasi, ekonominin saglikli(!) bir sekilde yurumesi.

    mesela bir diger konu olarak amerikan arabalari guvenlik, kalite ve ekonomi konusunda avrupa ve japon arabalarinin yanina bile yaklasamaz. ama son derece heybetli ve guzel gorunurler. sonucta arabalari daha guvenli ve kaliteli yapmak icin harcanacak para, luks ve albenisi olan bir hale getirmekten daha fazla. kisaca amac, ne olursa olsun havali ve sasali amerikan yasam tarzindan odun vermemek. (diger kazalarla ilgili fikir edinmek icin (bkz: darwin odulleri/@niketese))

    asagilara indikce alzheimer hastaligi ile bobrek ve ciger rahatsizliklari ile karsilasiliyor.

    bunlarin hemen ardindan gelen olum sebebi ise intihar. orani %1,3. baska bir deyisle 32.500 kisi. intihar edilirken kullanilan yontemlere bakildiginda ise %65 ile silahlar karsimiza cikiyor. tabii bu kadar "zenginlik", "ozgurluk" ve "rahat" icinde neden bu kadar cok insanin intihar ettigi de uzerinde durulmasi gereken ayri bir sorun.

    silahlarla isimiz bitmedi. cinayetler ise intiharin hemen ardindan geliyor. orani %0.7. baska bir deyisle 17.500 kisi bir baskasi tarafindan olduruluyor. kullanilan malzeme ise %90 ile silah...

    mesela yakasik 10 yil suren vietnam savasi sirasinda vietnam'da yaklasik 40.000 civarinda amerikali sivil ve asker olurken, ayni tarihlerde amerika'da 58.000 kisi silahlarin karistigi olaylar neticesinde olmus veya oldurulmus. benzer bir durumun su anda bir savasin devam ettigi irak'ta da yasandigina eminim.

    ama tum bunlara ragmen 18 yasini gecen herkes peynir, ekmek alir gibi silah alabiliyor. silahlar her yerde satiliyor.

    evet olum sebeplerini gorduk tanidik. simdi de amerika ekonomisini ayakta tutan demirbaslarina bakalim.

    - gida sektoru, fast food zincirleri
    - otomotiv sektoru
    - silah sektoru

    kisaca... para para para... amerika'da yasamak kolay... her sey cok kolay. sonucta ates dustugu yeri yakiyor ama sistem o ateslerin yayilmamasi icin cok guzel onlemler almis... amerikan ruyasi boyle bir sey iste.
  • amerikalılara salaktır çünkü;

    -iki kere seçtikleri başkana bak. ( bush )
    sen kendi insanının iki kere seçtiği başkana bak.

    -aksiyondan başka bir numarası olmayan filmler gişe rekorları kırıyor.

    senin ülkende gişe rekoru kıran film recep ivedik serisi.

    -aptal kutusu olan televizyon karşısında çok fazla zaman geçiriyorlar.

    senin insanının televizyona ayırdığı zamanı falan geçtim. bir onların yaptığı dizilere bak bir de senin izlenme rekoru kıran dizilerine bak. arada en sevdiğin dizileri de kimin yaptığını bir kontrol et.

    -coğrafya bilgileri, genel kültürleri zayıf.

    askere gidince yahut bırak askeri sokağa çıkınca benzer soruları kendi insanına sor bakalım.

    -kıvrak bir zekaları yok, kandırmak, dolandırmak çok kolay.

    burası çok eğlenceli. karşındaki insanın üç beş kuruşunu almak için yahut karşındaki insana üç beş kuruş kaptırmamak için çakallaşıyorsun, kurnazlaşıyorsun, her daim tetikte geziyorsun ama yıllık kazancının yüzde bilmem kaçını verdiğin vergilerin akibetini bilmiyorsun. salak amerikalıyı bire bir kandırmak çok kolay diyorsun verirsin yedi dolarlık banknot alış veriş yaparsın falan. adam düşünmüyor her daim, karşımdaki beni sikiyor mu acaba, kazıklıyor mu diye ama düzgün bir vergi sistemleri var.

    hasılı; böyle bir yargıya varmak için salak olmak gerekir yahut dünya üzerinde her ülke insanını salak kabul edeceksin. italyanlar salak, almanlar salak, türkler salak diye sırayla sayarken amerikalılar salak diye devam ediyor olacaksın.
  • bugun araba kullanirken yaptigim tespittir kendisi.

    ankaradayim. araba kullaniyorum. ankarayi bilmiyorum. amerika usulu araba kullanmaya alisigim.

    amerikada nasil oluyor bu is?
    ahmet caddesini takip et, ordan mehmet caddesine dogru sola don. otobandan 23 nolu cikistan cik...23 nolu cikisin tabelasi 1 mil onceden karsiniza cikiyor. adamlar cikisin sagda mi solda mi olacagini da soyluyor.

    peki nasil oluyor burda?
    bi defa, yol isimleri hic bi yerde yazmiyor...
    kizilaya dogru giden bir tuneldeyiz. ordan ilk defa geciyorum. tunel ileride ikiye ayriliyor. saga sola yukari assagi bakiyorum; amacim sola giden yolun nereye, saga giden yolun nereye gittigini anlamak. ne mumkun. hic bir yerde yol tabelasi yok. ilerde tam yolun ayrildigi yerde bir tabela var. ya da tabelacik. uzaktan gormek mumkun degil. iyice yaklasiyorum. hala goremiyorum. allahim delircem. point of no return derler ya. o noktadan sonra artik geri donus mumkun degildir. oraya gelmek uzereyim, icimden bi ses sol diyor. sola sinyal. sol seride geciyorum. tam o anda goruyorum. cidden kizilay icin sola gitmek gerekiyormus.

    o an anliyorum ki ya burda herkesin gozlerde zoom lens var, ya da herkes ankaranin yol haritasini kafasinda ezbere biliyor. amerikada ise bi yerden bi yere gitmek icin cok acik talimatlara ihtiyaclari var.

    harbiden bu amerikalilar tam salak.
hesabın var mı? giriş yap